hesabın var mı? giriş yap

  • zor bulunan ancak kesfedildikten sonra her kesimden herkesin -hatta en ufak sinekten bile hemen midesi bulanan kizlarin dahi- her episodunu bastan sona izlemeden duramayacagi kan revan silsilesi. ozellikle de toplu halde izlenmesinin ardindan ayni toplulukla taksim gibi bilumum kalabalik ortamlara girilmesi happy tree kardesliginin vücuda gelmesine neden olabilir. ki bu gruplari da, ilk izlendiginde pek bir sevimli gelen ancak bir yerden sonra akildan kesinlikle cikarilamaz hale gelen müzigini mirildanmalarindan taniyabilirsiniz. zira duyuldugu yerde kacilmalidir!.
    ayrica bazi bolumleri mtv'de geceleri gösteriliyor.

  • bir ismin uzun süre zirvede kalamaması demek o kişinin zirveye hiç çıkmadığı anlamına gelmez.

    adam bildiğin futbolcu idi. yani belli bir mevkiye dahil edilemeyecek kadar büyük bir yetenekti. bir adam düşünün ki paslarıyla kanattan oyun yönlendiriyor, son derece estetik bir şekilde adam eksiltiyor, top saklayıp takım arkadaşlarının desteğe gelmesi için süre sağlıyor, kolay kolay yıkılmıyor, adamın şutları bile o kadar estetik ki kaleciler çok defa yerlerinde çakılı kalmıştır. chelsea fc'nin sırf bu adam oynayamasın diye stamford bridge'i şampiyonlar ligi maçında patates tarlasına çevirmesi hala dün gibi aklımda. messi ve ronaldo'ya elbet saygı duyuyorum. ama futbolun seyirci odaklı bir spor olduğunu düşünürsek kesinlikle ronaldinho'yu izlemek futbola çok daha davetkardı. şunu da ekleyeyim: her üçünün de zirvedeki performaslarını düşündüğümde takımımda ronaldinho'yu isterdim.

    en hoşuma giden pozisyonu ise: https://youtu.be/pdcjc8v3bze

  • benim bir arkadaşım var, tanıdığım en kişilikli ve düzgün adamlardan biri. kadıköy'de tekel bayisiyken biri aklına girdi bar açtırdı bu adama. adam tuncelili, öyle bar ortamını gece hayatını bilmiyor, sevmiyor da... neyse, saflığı (salaklık anlamında değil, oldukça cindir kendisi) ve samimiyeti sayesinde açtığı yerin müdavimleri oluştu dört yılda...

    bir şeyler oldu, 3-4 ay uğrayamadım, neyse sonunda gittim yanına. dedim, nasılsın? dedi, sorma çok fenayım. dedim, hayırdır? dedi, çok fena bir şey olmuştur bana... dedim, delletme insanı, ne oldu yahu, anlatsana? başını öne eğdi, "aşık oldum" dedi utanarak...

    memlekete gittiğinde bir kadına vurulmuş. barı kapatıp kapatıp memlekete kaçıyormuş.

    "geçen eve gidiyordum. minibüsten inemedim, bir baktım sabiha gökçendeyim. ilk uçağa atladım elazığ'a gittim, oradan dersim'e geçtim. sevdiğim kadını iki saat görüp geldim..."

    adam her hafta tunceli'ye gidiyor. hiçbir şey beklemiyor, sadece bir ihtimal sevdiği kadın da onu sever diye umuyor.

    biz de dinlerken yutkunuyoruz arkadaşımla... "maltepe-beylikdüzü arası mesafe çok şekerim" diye lokasyon sorunu yüzünden başlamadan biten ilişkiler geçiyor gözümüzün önünden...

    adam gözümüzde adeta "parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği" diyen bir yarı tanrı, adeta bir vecihi, o paraya öküz alırız diyen anasını sallamayan bir feyzo, sevda'ya sevdalı bir muhsin bey...

    her kazıktan sonra, "aşk ne ki, hofff!" desek de var böyle bir şey, böyle yaşayanlar...

  • 2012 de büyükşehir yasası değişti. 100 km ötede koyde yaşayan vatandas buyuksehir belediyesi icin oy veriyor. simdi bu yetmedi, o vatandasin verdigi oyla tum şehir belirlenecek. tire'deki vatandaş, karsiyakayi kimin yonetecegine karar verecek. tam akp usulü bir geri zekalilik.