hesabın var mı? giriş yap

  • insanın içinin fena burkulmasına sebep olabilecek meslek. kpss ile atanamayınca bir yıl çalıştığınız okul ihtiyaç var gel der, onlarla anlaşınca başka yere de başvurmazsınız. bütün yaz hocam bizimle misiniz diye soran öğrencilere güzel haberi verirsiniz. öğrenince sevinirler, hepsi hocam bizim sınıfı alın vs der. pazar günü ertesi gün okul açılacak diye tatlı bir heyecan sararken öğlene doğru bir telefon gelir. müdür yardımcısı cuma günü atama geldi, dersler doldu der. öyle kalırsın, okulun açıldığı gün yolda öğrenciler görür, niye yoktunuz diye sorduklarında üzüntünü gizlemeye çalışırsın ama onlar gizlemezler. işte böyledir.

  • ürünlerinin üretim kaynakları altında-arkasında yazmaktadır. kesinlikle vasat altı değildir.

  • aeb sistemi deniyor buna. aracın önündeki radarlar her zaman öndeki mesafeyi kontrol ediyor. eğer kendi hızınız ile öndeki cismin hızı çok hızlı birbirine yaklaşıyorsa önde sesli uyarı, (hala tepki verilmiyorsa) otomatik frenleme gelir.

    bende 1 kere bisikletli bir çocuğa çarpmayı engelledi, 1 kere de hızlı akan trafikte araçlar aniden durunca benimkisi de ben frene basmadan durdu...

    çağının çok ötesinde hayat kurtarıcı bir teknolojidir...

    (bkz: aeb)

  • bu filmi çıktığı dönem vcd'den izlemiş ve ikinci kez izlememiştim hiç. bugün henry james'in yürek burgusu romanını okurken aklıma düştü. blu-ray baskısından yeniden izledim. film herhalde çekilmiş en dokunaklı gerilim filmlerinden biridir. iletişimsizlik üzerine yazılmış bir ağıt. insanların en yakınlarının acılarına dokunabilmeyi başaramadıkları, yalnızlık gerçeği yüzünden korkularının üzerine gidemediği bir çağın ortasında çekilmiş tam bir yönetmen sineması örneği. ölü insanlar, ölü ilişkiler ve yeniden kurulmayı bekleyen doğru iletişim çeşitleri...

    bir ampulün yavaşça ışık vermesiyle başlıyor film. evin bodrum katında. malcolm ve anna çiftinin benliklerinin en derininde yanması gereken bir ışık. birazdan olacakları önleyemeyen güçsüz bir aydınlanma. malcolm'ın elde ettiği ödül tablosunda yazan başarılarla dolu psikologluk geçmişindeki tek başarısız vaka olan vincent'ın evin içindeki varlığı peş peşe düşüyor ekrana. henüz ortada bir ölü olmamasına rağmen bir anda soğuyor hava. anna, üzerlerini örtecek hırkalarla geliyor. aniden soğuyan hava film boyunca ölüleri temsil edecek. camın kırılmasından kaynaklı soğuyan oda olacakları da önceden haber veriyor. malcolm ve anna'nın steril banyosu; benliklerinin vicdanla ilgili kısmı vincent'ın saldırısına uğruyor. malcolm'ın, tedavisini aksattığı, gördüklerine inanmadığı tek hastası vincent yıllar önce onunla doğru iletişim kurmayan doktorundan intikamını almak istiyor.

    filmin sahne geçişleri heykel ve biblo görüntüleriyle dolu. taştan, konuşamayan, bir şeyler anlatmaya çalışan ama iletişim kuramayan heykeller. biz yaşayanlarla ölü figürlerin sessiz iletişimi bu. cole ile ölüler arasındaki iletişimsizlik için duyduğumuz dehşet bizimle o heykeller arasındaki çaresiz iletişimsizlikle paralelleniyor. ölülerden kalma cevaplanamamış sorularımız var. insanlar yitip gittikten sonra artık kurulamayacak iletişimin pişmanlıkları var. sırlar var. film, ölü insanları görmeyi bir lanetten saymıyor. keşke böyle bir şansımız olsa da insanlar bizden yitip gitmeden evvel onlarla doğru biçimde kuramadığımız iletişim için bir şans daha elde etmiş olsak. cole'u iyileştiren de tam bu bakış açısı oluyor. ama elbette bunun da bir bedeli var: malcolm kendisi hakkındaki gerçeği öğrenmek/fark etmek zorunda kalıyor. başkalarına nikah yüzüğü satan anna'nın kendi avucundan düşen bir başka yüzük sayesinde. iki insanı birbirine bağlayan bir sembol olan alyans, malcolm'la anna'yı sonsuza kadar ayıran anın aracı oluyor. cenaze evinde birbiriyle konuşmayan insanlar, kızdığı zaman kekelemeye ve dolayısıyla iletişimsizliğin fiziki örneklerinden birine dönüşen öğretmen, tek başına yıl dönümü kutlayan aşıklar, hepsi yepyeni bir insani sürecin, insanı mutsuzlaştıran ve her türlü ilişkide havayı soğutan askerleri: iletişimsizliğin.

  • bir kaç ay önce döviz varlıklarına ters işlem yapmak için 5000 tl atmıştım, baktım ki usdt gibi döviz karşılığı varlıklara marjinli short pozisyon açılamıyor, altına 10x long açıp 1000 tl zarar ile çıktım.

    sonra dedim ki bu iş kumar, patlayan manipülatif bir gemiye bineyim. ookla gibi bir şey aldım 0.40'dan, 1.80'lere kadar çıktı, neredeyse 5x yaptı bir iki gün içinde, bakiyeye bakıyorum 18bin küsürlerde, ama gözüm doymadı tabi, 100x'ler 1000x'ler oluyor bu piyasada, 18 bin hayatımda bir şey değiştirmez, ama 25x yapıp 100bin olsa güzel olur diye bıraktım…. az önce baktığımda 97 tl bakiyem vardı.

    şimdi düşünüyorum da 18 bin de fena olmazdı aslında. aç gözlü olmamak lazım. :)

  • iyi de bu hala cahil olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor. aksine ülkedeki cahil sayısını bize gösteriyor. nicelik nitelik ayrı şeyler öğren de gel.

  • "kankamı atamayıp kimi atayacaktım? ilkokulda saçımı çeken hüseyin'i mi?"

    böyle deseydi çocukluğuna verirdim en azından.

  • ingilizce konuştuğu sahnelerde dizi, kavak yelleri olmaktan çıkıp bir hollyoaks'a dönüşüyor adeta. bence yapımcılar bu ablamıza bi güzellik yapsın ve o ingiliz elemanı diziden çıkartmasın. o konuşsun, biz dinleyelim.

    özcan deniz ingilizcesinden sonra insana gurur veriyor lan?! bir türk böyle güzel konuşsun bir başka dili. heyret!

    not: biliyoz heralde orada doğup büyümüş hatun. ona bakarsan mahmut tuncer de istanbul'da büyümüş sayılır? o türkçeyle hem de.