hesabın var mı? giriş yap

  • engellenen insanlarin nedenini sorcak kadar umursamadiklari ancak sozluge yazacak kadar umursadiklari olaydir.

  • okula valinin gelmesi, ardindan bahcede bulunan kucuk havuzu gostererek
    vali amca: "mudur bey buradaki baliklar ne oldu" demesi uzerine
    mudur amca: "sayin valim o baliklarin hepsi boguldu" demesiyle okul ogrencilerinin cogunun, vali korumalarinin yere yatmasi...

  • 1. cumhurbaşkanına yakın ekip kaç kişiden oluşmaktadır?
    2. test kitlerini kim yapmakta, hangi labaratuvar testi gerçekleşmektedir?
    3. cumhurbaşkanı eşi yakın ekip sayılmakta mıdır? first lady nin eşinin yakın ekibine de test yapılmakta mıdır?
    4. her gün yapıldığı söylenen bu testler ne zamandan beri yapılmaktadır?
    5. her gün yapılan test sayısı, sağlık bakanlığının açıkladığı test sayısına eklenmekte midir?
    6. her gün yapılan bu testlerin bugüne kadar maliyeti nedir?
    7. cumhurbaşkanının her gün mutlaka gördüğü yardımcılarının en yakın ekibine de test yapılmakta mıdır? yani ibrahim kalın'ın ekibine de test yapılmakta mıdır?
    8. vatandaş test yaptırmakla ilgili türlü sorun yaşarken; cumhurbaşkanının canı can da vatandaşınki patlıcan mı!!!

  • içlerinde büyüdüğüm için oldukça tanıdık olduğum özelliklerdir. ilk aklıma gelenler:

    1. cahil kelimesini hakaret kabul ederler.
    böyle bir insana bir konuda "bu konuda çok cahil kalmışsın" deyin hele, bakın ne oluyor. inanılmaz kırılırlar; hatta böyle demeye cüret ettiğiniz için sonunda siz suçlu çıkarsınız.

    2. az düşünüp çok konuşurlar.****
    hani "ağzı olan konuşuyor" diye bir laf var, işte bunlar için söylenmiş. cahil takımına ağız denen organ yeterli. düşünmek, sormak, tartmak diye bir şey yok hayatlarında. çünkü her şeyin en iyisini onlar bilir. işin kötüsü, konuştukça cehaletleri daha da ortaya çıkar, battıkça batarlar. bu konuda zaten muhteşem bir söz söylenmiş: "bir şey biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus âlim sansınlar!..."

    3. sizi cahil çıkararak ironinin dibine vururlar. çünkü cehalet ile ego doğru orantılıdır.
    kendilerinden o kadar eminlerdir ki, onlar o konuda çok bilgilidir; ancak siz cahilsinizdir. ve buna da derinden inanırlar. ayrıca: (bkz: #56135015) (bkz: #41090044)

    4. değişime, gelişime olağanüstü direnç gösterirler.**
    inanılmaz derecede bir muhafazakârlıkla çepeçevre sarılmışlardır. zaten çevrelerinde de kendileri gibilerini bulundururlar ki, kolay anlaşabilsinler.

    5. sizin tahsil durumunuz, uzmanlığınız, kendinizi geliştirdiğiniz konular, alıntı yaptığınız kaynaklar...hepsi fasafisodur; "hayat üniversitesi" bunların hepsini yarıp geçer! kendi ipe sapa gelmez tecrübelerini de şark kurnazlığı yaparak meşrulaştırmaya çalışırlar.

    6. eziklerdir. duygusal olgunlukları maksimum iki yaşındaki bir çocuğunki kadardır. tavşan gibi üreyip, insan psikolojisinden bihaber oldukları için nesiller halinde zincirleme reaksiyon olarak öyle yetişmişlerdir.* hatalarını asla kabul etmemekle birlikte, karşılarındaki insanın en küçük yanlışına acımazlar. çünkü kendilerini olumlayabilmek için kendileri gibi görmedikleri insanları ötekileştirmek/aşağılamaktan başka çare yoktur. bir konuda bilgi ve fikir beyan ederseniz, her an "ukala, adam olmamış.. " gibi bir damga yemeniz veya manipüle edilmeniz çok kolaydır. kendileri birey olmadıkları/olmalarına izin verilmediği için, sizin de öyle olduğunuzu öngörmek isterler. bu yüzden ya narsist olurlar, ya da ezik. sağlıklı bir zihne sahip olanları çok azdır.

    7. üzerinde şahsi olarak hiçbir emekleri, çabaları olmayan; hiçbir şekilde kendi iradeleri ve tasarrufları ile seçmedikleri şeyler üzerinden kimlik oluşturur, bu kolektif kimlikle gurur duyar ve yalnızca o kavramlarla bir varoluş sergileyebilirler. örnek: aile, cinsiyet, mahalle, şehir, etnik köken, kültür, din, inanç. bunları sorgulamak veya üstüne bir şey katmak/eksiltmek, kendi kimliğini oluşturmak ömrü billah akıllarına gelmez; zaten çoğunlukla küçükken "ayıp-günah-yasak" baskısıyla bu yeteneklerini köreltmişlerdir.

    8. dinlemeyi bilmezler.
    sizi asla dinlemezler. sevdiğim bir söz vardır: "bir kere konuşacaksan, önce bin kere dinle". siz bir şey anlatmaya kalkıştığınızda ne dediğinize kulak kesilmezler, lafınızın bitmesini bile beklemeden hemen atlarlar. öylece kalakalırsınız. ha siz konuşmuşsunuz, ha eşşek osurmuş.

    9. konuştukları konular genellikle başka insanların hayatlarıdır. toplumun kendilerini -herhangi bir konuda- yargılamasından ölesiye korkarlar. ama başka insanları gıyabında linç etmeyi çok severler.

    10. ömür boyu gelişmek, ilerlemek diye bir kavramları yoktur. öğrenmek yalnızca okulda olur sanırlar. o yüzden okul bitince de okumak-yazmak rafa kaldırılır.

    11. köylü-tarım zihniyetine sahiptirler. yani köylünün feodal, kolektivist, mülkiyetçi, menfaatçi ve bu sebeple de muhafazakâr-statükocu* ve tabii ki cinsiyetçi kafa yapısını taşırlar. bu sebeple de birey olma bilincinden yoksundurlar. birey olamadıkları için içinde bulundukları grubun/kabilenin zihniyeti neyse onu kabullenirler. sürü halinde hareket ederler. ülkenin eğitim sisteminin çürümüşlüğü sebebiyle en iyi tahsili alsalar da bu zihniyetten kurtulamazlar. işin kötüsü bu durum, içinde doğulan sosyo-ekonomik sınıftan bağımsızdır. ***

    12. kötücül / kötü niyetli bir insan olmaya meyillidirler. kötülük bir karakter özelliği değil, bir tercihtir. bunu tercih eden insanların ortak özellikleri: yeterli bireysel gelişim göstermemiş, olgunlaşmamış ve insanlığın ortak değerlerinden* üstün tuttukları bazı kavramları* kılavuz edinerek bunları hayatın salt gerçekliği zannediyor olmalarıdır. hatta sizin de default olarak aynı düşüncede olmanızı beklerler.

    13. güce taparlar. önemli olan neyin/kimin doğru, gerçek, haklı olduğu değil; kimde/nede daha çok güç olduğudur. tapınılan bu gücün nesneleri* değişse bile bâki kalan iktidar hırsı ya da en güçlü olma/görünme, sahip olma arzusudur.

    14. yüksek bağlamlı iletişimi bilirler. yani bu insanlarla düzgün bir münazara, insan gibi bir konuşma yapamazsınız. çünkü söylediklerinize odaklanmak yerine: jest, mimik, bakış, yüz ifadesi gibi detaylara takılırlar. " türklerde tartışma kültürü yok " sözünün temeli buna dayanır. yalnız kalmış, iyi eğitilememiş bireylerden oluşan duygusal ve geri kalmış bir kültürün yansımasıdır bu.

    15. en büyük kültürel kaynakları ve tek eğlenceleri televizyondur. interneti de yalnızca geyik yapılan bir yer zannederler. biraz eğitimli olanları da interneti kendi menfaati için kullanır veya manipüle eder.

    16. "çok düşünme, kafayı yersin" hayattaki en büyük mottolarıdır. hatta, cehaleti bir erdemmiş gibi size pazarlamaya çalışırlar.* " (bkz: cehalete övgü) hayatları düşünmemek, kurcalamamak, sorgulamamak üzerine kurulmuştur. aileden gördüklerini fotokopi makinası gibi kopyalarlar ve bunu da üstün nitelik olarak kabul ederler. ezbere yaşamak daha kolay ve rahattır çünkü. daha fazlasına gerek görmezler. ataletin, kabullenmişliğin vücuda gelmiş halleridirler. ayrıca bkz.

    17. yukarıda saydığım özellikleri taşımayan, hatta bunlara muhalefet eden birileriyle karşılaştıklarında ezberleri bozulduğu ve iskambil kâğıdından ev gibi zorlama ve kırılgan hayatlarına anlık da olsa koca bir: "?" işareti girdiği için hemen dışlama ve ötekileştirme mekanizmasını devreye sokar ve saldırganlaşabilirler. merak etmeyin, gelip geçici bir durumdur. sizi ötekileştirerek cahil ve dolayısıyla düşünmekten uzak mutlu hayatlarına ışık hızıyla geri dönerler. sizin de onlardan uzak durmanız akıl sağlığınız için elzemdir.

    ben hayatımda kitap okudukça, düşündükçe, kendimi geliştirdikçe ilk hissettiğim şey: ne kadar cahil olduğumdu. şu hayatta bildiğim tek şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir. cahil bir insana cehaletini tanıtamazsınız; cahil olduğunun farkına varırsa, artık cahil değildir; ya da en büyük eşiği geçmiştir diyelim.

  • kadın kötü bir şey söylemediği halde birazdan modern çomarlar tarafından linç edilir.

    kendi görüşüdür, selda bağcan öyle giyinmeyi seviyorsa istediği gibi giyinebilir. ama gidip de kimseye "sen niye açık giyiniyorsun," diye saldırmadığı sürece ki böyle biri değil problem teşkil eden bir durum yok ortada.

    ayrıca yukarıda biri öyle bir vücudum olsa ben de kudururdum diye karşısındaki insanı aşağılayıcı tutumda bir yorumda bulunmuş. eminim selda bağcan kazandığı onca başarı ve geldiği o konumda senin gibi modern köylüyü çok kıskanıp kuduruyordur.

  • bu dizi, şu an yayında olan bütün dizilerin nüvesi gibidir. olası ve izlediğiniz senaryoların hepsini bu dizi içinde bulabilirsiniz.

    türkiye diziciliğinin ana özelliklerinden biri; ana karakterlerin yaşamda sert-keskin diye nitelendirdiğimiz deneyimleri ard arda yaşamasıdır. insanlar bir yıl içinde 1 kan kanseri, 2 major depresyon atağı, 3 hafıza kaybı, 4 çocuk kaçırma, 5 trafik kazası, 6 silahlı yaralanma, 7 enfarktüs geçirir ama bana mısın demez. bütün bunlar olurken evlenirler, yeni doğacaklara gebe kalırlar, evlerine yeni mobilya alırlar. ne olursun olsun orada hayat her zamanki gibi devam eder.

    böyle mi olacaktı bunun önünü açmış ve bu vizyonu yerleştirmiş olan dizidir. bu dizide oynayan istisnasız her kadın karakter bir kez olsun tecavüze uğramış, bundan dolayı şantaj görmüş, çocuklarıyla birlikte bir kez olsun junkie olmuş, eşleri kaçırılmış, anneleri yanarak ölmüştür. sevgililerden biri yarışçı olduğundan trafik kazalarının haddi hesabı yoktur. sakatlanma ve sonra hayata tekrar bağlanma ilk kez bu diziyle devreye sokulmuştur.

    çok sempati beslerdik bu diziye. en son cast torunlar üstünden dönüyordu. bir nesil büyüttü böyle mi olacaktı kendi içinde, hepsini de feleğin çemberinden geçirdi durdu.

  • ebru gündeş'in ekşi suratıyla show yaptığı yarışmadır.
    canı istemiyorsa katılmasın. bir sürü triplerle milletin de canını sıkmasın.
    bizim derdimiz bize yetiyor. bir de reza için üzülemeyeceğiz.

  • bolca isiah thomas propagandası yapılmasını göz ardı edersek, son derece başarılı ve üzerinde çok fazla emek harcandığı belli olan bir basketbol belgeseli, ki zaten her şeyiyle 8 yılda tamamlandığı söyleniyor. çok ufak bir araştırmayla * 1971 doğumlu william gates ve 1972 doğumlu arthur agee'nin filmin çekildiği dönemden sonraki hayatlarının nasıl şekillendiğini görmek, filmin sanki 16 yıl sonra bile halen devam ediyor olduğu hissiyatını yaratıyor ya da ben artık iyice kendimi kaybettim, bilemiyorum.

    film toplamda 11 ödül almış, ki bunlardan bir tanesi de 2007 yılında international documentary association'dan aldıkları gelmiş geçmiş en iyi belgesel ödülü. ayrıca filmin bir döneminde, borçlar yüzünden arthur agee'nin evinde elektrikler gidince, filmin akışının zarar görmemesi adına yapımcıların bu parayı ceplerinden ödedikleri söyleniyor.

    --- spoiler ---
    william gates, marquette'ten mezun olunca emlak işine girmiş. 2001 yılında ise, o yaz basketbola geri dönme hazırlıkları yapan michael jordan'la antrenmanlara çıkmış, hatta washington wizards tarafından denenmek için teklif bile almış, lakin ayağından sakatlandığı için o iş yalan olmuş. filmde bolca görülen abisi curtis, 2001 yılında öldürülmüş. en son 2004 yılı itibariyle ise chicago'da bulunan living faith adlı bir yardımlaşma derneğinin başında bulunuyormuş.

    arthur agee ise william'a göre daha uyanık çıkmış ve şöhretini nakite çevirmeyi bilmiş. öyle ki, basketbola dahi ihanet edip, passing glory adlı filmde oynamak için cba takımlarından connecticut pride'ın kontrat teklifini reddetmiş. okullarda genç çocuklara eğitimin önemi hakkında dersler veriyormuş. o da 2004 yılında, yine filmde sıkça gördüğümüz babası arthur sr.'ı bir cinayete kurban vermiş. en bombası ise hoop dreams adı ve "control your destiny" sloganıyla tekstil işine girmiş olması. aferin valla.

    nihayetinde iki genç de nba hayallerini gerçeğe dönüştüremeseler de, bu film sayesinde en azından kendilerine ve ailelerine nispeten daha iyi birer yaşam standartı sağlamışlar. filmin yayınlandığı tarihten 16 yıl ileri gidip günümüze gelince bile, anafikir hala değişmiyor ve "eğitimin önemi" olarak kalmaya devam ediyor..
    --- spoiler ---