hesabın var mı? giriş yap

  • ulan hep tıraş. kültür önemliymiş de, iyi adam kalmamış da, ailesinin onaylaması lazımmış da, salla babam salla. çok düzgün arkadaşlarım var okumuş, kültürlü, iyi niyetli ama aileleri varlıklı değil. gariplerim hepsi yolda yürürken kaldırım parkelerini sayıyorlar.

    ülke çok ciddi bir ekonomik krizde ve erkeklerin yalnızca %5-10'u ekonomik olarak iyi durumda. onları match ettiğimizde kadınların %90-95 civarı da otomatik olarak eşleşemiyor işte.

    ne kadar meraklısınız la yalan söylemeye...

  • prof. dr. övgün ahmet ercan'ın canlı yayında söylediği sözdür.
    tam olarak dediklerini aktaracak olursak, "yoksulluk ne kadar fazlaysa, deprem size o kadar yakındır. depremde zaten yoksullar ölür, zenginler ölmez. hiçbir ünlünün, hiçbir zengin kişinin enkazdan çıkarıldığını duymadınız, duymayacaksınız. dolayısıyla ana sorun yoksulluktur. "

  • cevabı coğrafyada olan bir soru.

    haritaya bakarsanız rusya'nın daha yukarıda olduğunu görürsünüz. daha yukarıda olduğu için allah'a daha yakındır. o yüzden ruslar daha güzeller, yani yüce rabbim aşağı bakınca ilk onları gördüğü için, içim açılsın diyerek manzaraya biraz özenmiş belli ki. biraz mantıklı düşünseniz çözeceksiniz olayı mk.

  • konservelerde pastörizasyon işlemi genelde dolumdan sonra yapılır. videodaki ürünler de paketler kapandıktan sonra pastörize edilecektir o yüzden mikroorganizma düzeyinde endişelenecek bir durum yok.

    bu tür açık üretimlerde fiziksel kirlilik en büyük problemdir. çalışanların kıyafetleri, boneleri/örtüleri, formaları uygun görünüyor.plastik eldivenin yırtılıp kopup üretime girme riski vardır. bu ürün zaten sonradan pastörize olacağı için eldiven vs gerekli görülmemiş olabilir.

    manuel operasyonun verimi düşüktür, yasak değildir. bu doypack formatındaki ürünün tonajı yeter seviyeye çıkarsa otomasyona geçmeyi düşünür firma ancak hala biraz niş bir ürün sanırım.

    görüntü bir charlie'nin çikolata fabrikası değil elbette dışarıdan bakan için. hem siz zaten paketli gıdaya karşı değil miydiniz kuzum? en doğalından ton balığı işte

  • üç defa temelli evrim geçirerek "business pivoting" denen kavramın en güzel örneklerden biri olan firma.

    netflix ilk kurulduğunda, elinizdeki dvd'leri, netflix'teki dvd'ler ile değiş tokuş ederek sürekli farklı filmler izlemenizi sağlayan bir paylaşım platformuydu. aylık belirli bir ücret karşılığında dvd kiralayıp, izleyip, geri gönderiyordun. şirketin core business'ini incelersen bildiğin "lojistik" şirketi yani, dvd gönder - al şeklinde çalışmışlar, bu kadar basit.

    dvd'lerin kaybolduğu ve git gide azaldığı dönemde, yeni bir yol bulmak gerekmiş, adamlar bakmışlar içerik tüketimi işi tamamen internete dönüyor. insanlar diziyi filmi internetten izler olmuş. e sonra aylık üyelik ücreti karşılığında film ve dizileri, internetten stream etmek odaklı ilerleyen bir firma haline gelmişler. temel iş alanı, lojistikten, servise dönmüş.

    üçüncü safhada, özellikle de son iki yıl, görmüşler ki bir sürü site türemiş. hulu'su var mesela, amazon'u var, apple tv'si var, var oğlu var. aynı dizi birden çok serviste de yayınlanabiliyor. adamlar fark etmiş ki, içeriği kendileri üretip, yalnızca kendi servislerine özel olarak yayınlamadıkça, bu dizi / film yayınlama işi patlamaya doğru gidiyor. zira kullanıcı apple tv kullansa da aynı diziyi izleyebiliyooor, hulu kullansa da. onlar da biz kendi dizimizi artık kendimiz çekelim demişler, adına da netflix originals demişler mi? şu anda popüler bir çok dizi, orange is the new black mesela, direkt olarak netflix yapımı ve netflix dışında yasal olarak başka yerde izlenemiyor. yani herifler servisten, prodüksiyon şirketi pozisyonuna geçmişler.

    bilişim gibi inanılmaz değişken bir sektörde firmaların "devirleri" birkaç seneye inmişken, her bir-iki senede bir isimler sürekli değişirken, bu heriflerin lojistikten servise, ardından prodüksiyon modeline geçmeleri gerçekten çok öngörülü ve başarılı bir strateji olmuş. bunu da buraya böyle not alalım, ibret alalım derim. biz türkiye'de iş yapmaktan ve kendimizi meşgul tutmaktan, büyük resme odaklanmayı beceremiyoruz, "işimiz nereye gidiyor?" ve "3-5-10 sene sonra aynı işi yapabiliyor olabilecek miyim?" sorusunu kendimize hiç sormuyoruz. büyük resme odaklanmıyoruz. işte bu herifler bunu iyi becerdikleri için 5-10-20 senelik teknoloji şirketleri çıkarabiliyorlar der ve entrymi bitiririm çocuklar. bye.

  • iki farkli meslegin az bilinen farklaridir.simdi oncelikle psikologlar hasta kabul edemezler dolayısıyla yaptıklari isin adi tedavi degil gorusmedir. psikiyatristler hekimdir ve tedavi etmekle yukumludurler. dolayısıyla psikiyatrik hastalığı olanlar psikiyatriste giderlerse olmayanlar ise psikoloğa giderlerse daha çok fayda görürler. ne yazıkki toplumda psikiyatrik rahatsizliklarin tedavi edilmedigi gibi bir inanis vardir. psikiyatrik hastaliklar kronik hastaliklardir ve tedavileri diger kronik hastaliklarla kiyaslanmalidir.

    ornegin gunumuzde sizofreni yeni tani kondugunda tama yakin tedavi edilebilen bir hastaliktir. bunun yaninda diabet (seker hst.) sadece kontrol edilebilen ve tedavisi genellikle basarisiz olan bir hastalktir.

    bipolar affektif bozukluk (manik depresif) tama yakin tedavi edilebiliyor ve kisinin ataksiz (free of disease) zamani 10-20 yillara yukseltiliyor bunun yaninda örneğin kalp yetmezligi tedavi edilemiyor sadece ilerlemesi durdurulabiliyor.

    obsesif kompulsif bozukluk (eskiden beyin kanseri diye bilinirmis) tedaviye en az cevap veren psikiyatrik hastaliklardandir. (cevap oranı % 40-45 civarıdır) ayn oran akciger kanserinde % 10 u gecmez.

    major depresif bozukluk ilacsız 6 ayda ilacla 1 ayda gecer ve ilac kullanımının devamıyla nuksu % 80 lere varan oranlarla engellenmektedir bunu kıyaslayabilecegimiz ornegin sinuzit cok daha sık nuks etmekte ve antibiyotik tedavisine ragmen gecmeyebilmektedir.

    anksiyete bozuklukları (panik bozuklugu, jeneralize anksiyete vs.) ilac tedavisine ilk donemde %80 e yakin cevap verirler terapi + ilaçla uzun zamanda gidisleri de yine benzer oranlarda kontrol altina alinabilmektedir. tedavi basarisi orani kronik bronsit, anfizem gibi kronik akciger hastaliklarindan daha yuksektir.

    psikiyatri kliniklerinin basarisi sifa/basvuran vaka orani , hematoloji, endokrinoloji, noroloji, kardiyoloji, gogus hastaliklari, onkoloji kliniklerinden daha yuksektir. dogal olarak ortopedi, kbb gibi branşlardan da daha dusuktur.

    simdi bu durumda psikiyatrik hastaliklarin iyilesmedigi ya da psikiyatrik tedavilerin basarisiz oldugu inanısı ne derece dogrudur? psikiyatriste basvurma nedeni kiz arkadastan ayrilma ise psikiyatristten kiz arkadasi geri getirmesi mi beklenmektedir? psikiyatriste gitmenin sebebi icindeki varolussal catismalara felsefi bir son vermekse psikiyatrist ne derece bunu yapabilir? cevresinde kisilik ozellikleri sebebiyle hic sevilmeyen bir insani psikiyatrist sevilen bir insan haline ne derece getirebilir. sonuc olarak psikiyatriste gitmeden once iyice dusunulmeli, gidilen kisinin super felsefeden anlayan, hayatimizi degistirecek ak sacli super kahraman olmadigi (her ne kadar buna özenen psikiyatristler olsa da), hastaliklari tedavi eden bir hekim oldugu akilda tutulmalidir.

  • taze taze yazalım.

    iş yerindeki çaycı göreve yeni başlamış, 50'li yaşlarda, kafası hafif kırık, ilgili, işini iyi yapmaya çalışan bir abimiz. izin alan arkadaşımızı ertesi gün "aradınız mı? sağ salim varmış mı?" diyecek kadar hatırşinas...bu devirde böylesi biraz fazla geliyor, her sözünde dumur oluyoruz.

    fakat hiç birisi az önce, yıllardır kullanılan lavaboyu, "bu çok kirlenmiş, zor temizlenir, leke çıkmaz, değiştirelim" deyip, bile isteye kırıp yeni lavabo getirtip, eskisini de "ya allaaaaah!" nidalarıyla balkondan aşağıya atması kadar dumur edici değildi. neyse ki yanıbaşımızdaki şantiyenin bu tarafında herhangi birisi yokmuş. adam bakmadan fırlattı lavaboyu yahu!

    bütün bunların hepsini 5 dakika içinde ve müthiş sakin bir şekilde yaptı. şimdi yeni lavaboyu yerine takıyor.

    ed: biz 4. kattayız, lavabo hâlâ aşağıda eflatun film logosu gibi durmakta. çaycı abi devam ediyor, yeni lavabo gıcır...

  • asgarî ücret artışı bir gelsin, o zaman göreceğimiz asıl şenliğin fragmanıdır..

    edit: "neden" diye soran arkadaşlar olmuş. buraya yazayım;

    peynir üretiyorsun diyelim. yanında 10 kişi çalışıyor. ocak ayındaki zamla beraber bu adamların maaşına 1000 lira zam gelse, sigortası, vergisi, algısıyla beraber senin cebinden çıkacak para kişi başı 1500 lira olur. 10 kişi için 15 bin lira fazla ödeme yapacaksın. bu maliyeti ister istemez ürünlere yansıtman gerekir.
    aynı durum senin malını taşıyan lojistik firması için de geçerli. daha sonra ürün markete gelecek, markette de aynı şekilde işçiye daha fazla ödeneceği için bu maliyet de yansıyacak..

    yani asgari ücretin artmasının maliyetlere bir yansıması olacak her şekilde.

    edit 2: biraz önce başka bir markete gittim. pınar süt 8,90 falandı. 15-16 lira olması an itibarıyla doğru değil yani.