hesabın var mı? giriş yap

  • sabah otururken farkettim. amcanın biri denizde ellerini birbirine yapıştırmış. " bak böyle kenara kollarını açacaksın aynı zamanda ayaklarını da çırpacaksın" diye kollarını aça aça yanındaki kendi yaşlarındaki teyzeye yüzmeyi anlatıyor. öğretmeye çalışıyor kendince ama teyze maalesef beceremiyor, batıyor batıyor çıkıyor.
    yarım saat kadar sürdü bu çaba , çok büyük uğraşıların ve teyzenin beline kadar gelen suda bi kaç boğulma tehlikesi atlatmasının ardından "amaaaan bişey öğretmiyorsun sen" diyerek çıktı denizden duşa gitti teyze, amca da çıktı ardından gülümseyerek geldi yandaki şezlonga oturdu bi sigara istedi. verdim bi tane çıkartıp, yakarken de,
    - eşiniz mi hanımefendi ? dedim
    + evet dedi.
    - yüzmeye merak saldı heralde dedim gülerek,
    +evet ama yeni değil 51 yıl oldu merak salalı dedi...
    meğer amca evlendikleri sene dubalara kadar yüzmüş sonra küsmüş teyze buna, beni bırakıp gittin diye, amca da gönlünü almak için sen gidebilene kadar ben de gitmiycem artık dubalara demiş. öpüşmüş barışmışlar. 51 yıldır yaz tatilinde oldukları her allah'ın günü teyzeye yüzme öğretmeye çalışmış. teyze yüzmeyi öğrenememiş, amca da bi daha dubalara gidememiş hiç.
    51 yıl.
    sabırla. öyle kenarda teyzeyle yüzmüş.
    hiç sıkılmadınız mı diye sordum. döndü duş alan teyzeye baktı.
    - sıkılmaz mıyım da, baksana şuna, dubalara gidersem gene küser diye korkuyorum dedi gülerek...
    olm aşk diye bişey var lan. buluyo insanlar. nerde bilmiyorum ama var. moralimizi bozmayalım hiç...

  • ben kötü bir şey olduğuna inanmıyorum şahsen. şimdi selülit dostu denilen maddelere bakalım: kahve, çikolata, beyaz ekmek, pilav, tatlılar, kızartma.. dostu bunlar olan bir şeyden kimseye zarar gelmez arkadas.. ne diyor büyüklerimiz "bana dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim"..
    kankası kahve olan, çikolata olan bir şey kötü olamaz dostum.. yoo, yoo..

  • nereye gidiyorsunuz arkadaş alt üstü kahve satıyorlar ne ipuçundan bahsediyorsunuz .

  • hamburger ekmeğinin 'gerçek' olduğunun vurgusunun neden yapıldığını anlayamadığımız sandviç.

    ayrıca sandviçin güzelliğinden ziyade adam normalde nasıl muamele görüyorsa, 2 dilim salam 2 dilim peynir görünce havalara uçuyor ya la. afiyet olsun.

  • biraz garip bir şekilde yaşadığım olaydır.

    2 sene öncesiydi. gezi parkı protestoları yeni yeni bitiyordu. ama insanlar pencerelerde tencere tava çalmaya, yolda yürürken alkışlamaya, arabadayken kornalara basmaya devam ediyordu az da olsa.

    çocukluk mahallem olan zeytinburnu kazlıçeşme'den bir çocukluk arkadaşım askere gidecekti, mahallede onun eğlencesini yaptıktan sonra herkes şahinlere doluştu. 10 araba varsa 8 şahin 1 kangoo 1 peugeot 207 falan vardı. şahin hegemonyasının olduğu bir mahallede büyüdüm yani.

    arabalara binildikten sonra başladık zeytinburnu'nu tavaf etmeye. semtin her yerini inlete inlete dolaştık. her kırmızı ışıkta inip meşale yakıyor, tezahürat yapıyorduk. zeytinburnu'nun bize dar gelmeye başladığını hissettik ve rotayı bakırköy'e çevirdik. orası bizim semtimize en yakın ve en elit semtti. zeytinburnu'nda büyüyen çocuk kız arkadaşıyla ilk bakırköy'e gider örneğin. bakırköy bir markadır zeytinburnulular için.

    sahilden bakırköy'e doğru yardırıyorduk. ataköy sahildeki gelik restaurant'ın karşısındaki benzinlikte indik arabalardan başladık 'askerin kralı zeytin'den çıkar!' diye bağırmaya. arabaların hepsinde türk bayrakları dalgalanıyor. camlardan insanlar alkışlamaya tencere tava çalmaya başladı.

    benzinliğin yanından geçen bi taksi bi anda benzinliğe doğru kırdı ve durdu. içinden uzun boylu, hatta dev gibi heybetli, yaşına rağmen dünya yakışıklısı bir adam indi. bi baktık tarık akan. orada bulunan herkesin çocukluğuna en az birkaç kere misafir olan büyük adam. herkes şok geçirdi, bazısı adamı göremedi hala 'bu vatan bizimdir bu böyle biline' diye tezahürat yapıyorlar. tarık akan bize doğru koşup 'gençler sizinle gurur duyuyoruz sizi çok seviyoruz' diyerek sarıldı. hayır ulan biz seni daha çok seviyoruz moduna girip biz de sarıldık adama.

    evet, tarık akan bizim asker uğurlama eğlencemizi gezi protestosu zannetmişti. ama işin ilginç kısmı benim o akp'li çocukluk arkadaşlarım tarık akan'a sarıldıktan sonra 'hükümet istifa' diye bağırmaya başladı. çok garip şeyler oluyordu. arkada kalıp tarık akan'ı farketmeyen arkadaşlar onu görünce 'kovaladıkça kaçan ateşböceğim misin?' diye şarkı söylemeye başladılar hep bir ağızdan. adam da gülerek alkış tuttu. sonra koşarak taksiye döndü. biz de yola devam ettik.

    anlatırken sanki saçma bi rüyaymış gibi geliyor ama gerçek valla.

    edit: seni ve dimdik duruşunu çok seviyorum, çok özleyeceğim.

  • sinemanın en eğlenceli akımıdır.
    hazırsanız biraz daha detaya giriyorum.

    akımın kurucularından thomas vinterberg'in deyimi ile, dogma kuralları bir oyundur. ideolojiktir, politiktir, uzmanlık ister, küstah ve kendini beğenmiştir ama aynı zamanda eğlencelidir.
    [vinterberg'in konu hakkındaki fikirlerini https://www.youtube.com/watch?v=qcvew3hh7gq buradan] izleyebilirsiniz.

    her şey, 1995'in ilkbaharında danimarkalı yönetmenler lars von trier ve thomas vinterberg'in 45 dakika içinde yazdıkları bir kurallar silsilesi ile başlar. bu yeni akıma dogma 95 ismini koyarlar ve akabinde kendilerinden beklenecek şekilde bu kuralları, 'şeref, namus, erdem yemini' benzeri anlamında vow of chastity ismi ile yayınlarlar. (buradan okunabilir.)

    hemen peşine harika ve bir o kadar da sert bir manifesto yazıp dogma 95'in bir şaka olmadığını, son derece ciddi olduklarını anlatırlar. (buradan okunabilir)

    bu manifestonun bir özetini verecek olursak... hazırsanız başlıyorum.
    öncelikle 1960 sonrası yeni dalga sinema için, 'sinema ölmüştü ve tekrar diriliş çağrısı yapıyordu', 'amaçları doğruydu ama araçları yanlıştı'. 'dalga kıyıya vurdu ve berbat oldu' gibi oldukça sert ifadeler yer alıyor ve şöyle devam ediyor,
    'bireycilik ve özgürlük sloganları bir süre işe yaradı, ama bir fark yaratmadı. dalga, yönetmenlerin kendilerini de kapmak için yükseldi. dalga hiçbir zaman arkasındaki adamlardan daha güçlü olmadı. anti-burjuva sinemanın kendisi burjuva oldu, çünkü teorilerinin dayandığı temeller, burjuvanın sanat anlayışını ta kendisiydi. auteur kavramı, en başından beri burjuva romantizmiydi ve bu nedenle… yanlıştı! dogma 95'e göre sinema bireysel değildir!'

    geçmişi kritik ettikten sonra daha da sertleşen manifesto, günümüz sineması ve yapılması gerekenler kısmına da değiniyor,
    'bugün, teknolojik bir fırtına şiddetini arttırıyor ve bunun sonucu sinemanın nihayet demokratikleşmesi olacaktır. ilk defa, herkes film yapabilir hale geldi. ancak ortam ne kadar erişilebilir hale gelirse, avangart o kadar önemli olur. “avangart” ifadesinin askeri çağrışımlara sahip olması tesadüf değildir. cevap disiplindir...
    filmlerimizi tek tip hale getirmeliyiz. çünkü bireysel sinema, tanımı gereği çökecek!'

    vitesi daha da yükseltip, nihat genç ile veryansın formatına bağlayan dogmacılar şöyle devam ediyorlar,
    'çökmekte olan sinemanın şu yapımcılarının "yüce" görevi izleyiciyi kandırmak mıdır? gurur duyduğumuz şey bu mu? "100 yılın" bize kazandırdığı şey bu mu? bütün bu illüzyonlar hangi duygular aracılığıyla iletilebilir? bireysel sinema yapanların hile yapma özgürlüğü mü?
    dramaturji, etrafında dans ettiğimiz bir altın buzağı(put) haline geldi. karakterlerin iç yaşamları hakkında olay bir örgüsü çok karmaşıktır ve bu "yüksek sanat" değildir. yüzeysel aksiyon ve yüzeysel sinema daha önce hiç olmadığı kadar, tüm övgüleri toplar oldu.
    sonuç anlamsız ve faydasızdır. bu bir dokunaklılık ve duygu sömürme ilüzyonudur. bu bir aşk hikayesi ilüzyonudur.
    dogma 95'e göre, sinema bir ilüzyon değildir!'

    bu dokunaklı, iddialı ve sert açıklamadan sonra 'dogma 95, vow of chastity isimli değiştirilemez kurallar ile, ilüzyon sinemasınına karşı gelir!' cümlesi ile biter manifesto.

    peki bu değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez, adeta musa'nın 10 emiri olan dogma kuralları nelerdir?
    1- çekimler stüdyo dışında yapılmalıdır. sahne donanımı ve setler içeri taşınmamalıdır. (hikaye özel bir sahne donanımı gerektiriyorsa, stüdyo dışında bu donanıma uygun bir mekan seçilmelidir.)

    2- ses, kesinlikle görüntülerden ayrı olarak üretilmemelidir ya da tersi yapılmalıdır. (sahne içinde üretiliyor olmadığı sürece müzik kullanılmamalıdır.)

    3- kamera, elde taşınıyor olmalıdır. elde taşınan kamera ile elde edilecek hareketlilik ya da hareketsizlikler serbesttir. (film, kameranın durduğu yerde çekilmemeli; kamera filmin olduğu yerde olmalıdır.)

    4- film, renkli olmalıdır. özel ışıklandırma kullanılamaz. (eğer çekilecek olan sahnede filmin pozlandırması için çok az bir ışık söz konusuysa, sahne kesilmeli ya da tek bir lamba kameraya iliştirilmelidir.)

    5- optik numaralar ve filtreler kesinlikle yasaktır.

    6- film, gelişigüzel aksiyon içermemelidir. (öldürme, silahlar, vs. bulunmamalıdır.)

    7- zamansal ve coğrafi yabancılaştırmalar yasaktır. (kısaca film, şimdi ve burada geçmelidir.)

    8- tür filmleri kabul edilemez.

    9- film formatı 35 mm olmalıdır.

    10- yönetmen, jenerikte belirtilmemelidir.

    ek madde- ayrıca yönetmen olarak, kişisel üsluptan kaçınacağıma and içerim. ben artık bir sanatçı değilim. anları bütünden daha önemli gördüğüm gibi, bir ‘eser’ yaratmaktan kaçınacağıma and içerim. en büyük hedefim karakterlerimden ve ortamdan gerçeği açıkça çıkarmak olacaktır. tüm bunları elimden geldiğince, iyi uslup ve estetik kaygılar pahasına yapacağıma and içerim.

    böylelikle, namus ve şeref yeminimi ederim!”

    gelin görün ki, bu yemini yazanlar, yemini ilk bozanlar olacaktır. çünkü bu kural tanımaz, provakatif yönetmenlerden böyle bir yemine kariyerleri boyunca sadık kalmaları zaten beklenemezdi.
    hatta 1998 yılında, dogma akımının ilk örneği olarak çekilen festen'de bile yıllar sonra vinterberg, kuralı 'çaktırmadan' bozduğunu itiraf etmiştir.
    yetmezmiş gibi, akımın çekilen ikinci filmi olan ıdioterne'de lars von trier arka plan müziği kullanıp ikinci kuralı çiğnemiştir.

    fakat aradan 26 yıl geçmiş olmasına rağmen, hala etkisi devam eden dogma95 efsanesi hakkında kimsenin emin olamadığı tek şey şu,
    dogma, iki sarhoş danimarkalının kafası güzelken eğlenmek için uydurduğu bir şey mi?
    yoksa hakkında tezler yazılacak kadar ciddi bir sinema akımı mı?

  • başlık: spartacus un falanca sezon filanca episodu (spoiler da içermesin)

    (olay: baba karakterlerden biri hakkın rahmetine kavuşur ve acaip duygusal bir bölümdür)

    entry: osbir çekmek için hazırladığım peçetemle gözyaşlarımı sildim amk.