hesabın var mı? giriş yap

  • amed kürtçe değildir. bizansın diyarbakır şehrine verdiği isim olan amida'dan gelmektedir. diyarbakır ise diyar-ı bekr'den türemiştir. buraya yerleşen arap kabilesi bekrler sebebiyle doğu halkları bu şehre diyarbekir derler.

    bazı lümpenlerin farklılıklarını belirtmek için ne yapacaklarını şaşırdıklarından dolayı, tıpkı pekaka-pekeke, nevruz-newroz gibi kendilerine sahte sembol üretmek isteyen andavallılar, cumhuriyet zamanı, ismi diyarbakır olarak değişen şehre önce diyarbekir demek için diretmişler, bu ismin tarihçesi de kürt milliyetçilerini rahatsız ettiği için (öyle arap marap ters işler bunlar) bizansın kullandığı ismi tarihin tozlu yapraklarından çıkartıp kendilerine sembol olarak seçmişlerdir.

    kürt halkı da dahil olmak üzere bölgenin yerel halkı hiçbir zaman şehri amida olarak bilmemiştir. kaldı ki, diyarbakırı hint-aryan kavmi olan kürtler değil sami kökenli kavimler kurmuştur. kürtlerin iran üstünden buraya göçmeleri çok sonraya denk gelir. eee, peki neden o zaman ?

    küçük bir tüyo amida'nın kökeni neyse pkk'nın kökeni de orasıdır. işte o yüzden !

  • tarihe not düşülmesi gereken bir başka türk hava yolları rezaleti ama bu seferkininin hikayesinin üstüne hbo otursa mini bir sezon dizisi bile çıkabilir o derece değişik. ayrıca türk hava yolları da böyle böyle mağduriyet koleksiyonu yapmaya devam ededursun artık itibarları gözümde metro turizm seviyesine inmiştir.

    biz 17:40’ta tk 7248 uçuşu için uçağa gitmek üzere yer servisine alındık yaklaşık 5 dakikalık bir yolculuktan sonra uçağın dibine geldik ama kapılar açılmadı. bekliyoruz bi uçak var karşımızda gitmek istiyoruz ama gidemiyoruz. uçak da küçük embraer olanlarından hani sanki "bakın nasıl uçağımız güzel mi yeni aldık" diye böyle sergiliyorlar içerde biz ise 40-50 kişi nefes nefese güneşin vurduğu pist sıcağı ise yüzümüzde. neyse on dakika içerde bekledikten sonra yan taraftan bi vip dolmuşu geldi içinde 4-5 takım elbiseli adam ve birkaç güzel giyinimli kadın. bunların direkt uçağa alındığını gördük. hal böyle olunca yaşlıca bi amcaya fenalık geldi önce, sonra cinnet geçirdi kapıyı yumruklamaya, tokatlamaya başladı. bunun üzerine benim de süper kahramanlık dürtüm ister istemez harekete geçti. kapının acil durum çıkışına yarayan kırmızı düğmesini indirmeye başladım. -zaten hep içimde bi tuhaf ukte idi bu tür düğmelere basabilmek bir gün-. yalnız ben bu düğmeyi tam kavrayamadım ve kapı açılmadı bi türlü. yardım isteyeyim bari dedim sonra ulan süper kahraman yardım ister mi hiç diye biraz daha çektim parmağım kanadı. en son dayanamadım "pardon şunu indirebilir misiniz siz de?" dedim ve o sırada diğer kapıların da acil düğmesine bastılar, tüm kapılar açıldı. yaşlı adam ve bir kaç kişi beraber hızlıca görevlinin üstüne haklı bir şekilde kızarak yürümeye başladılar.

    “biz kümeste hayvan mıyız, kaç dakikadır bu sıcakta bekliyoruz otobüste?, neden bize kapıları açmıyorsunuz? vip'leri beklemek zorunda mıyız..niye bi açıklama yapmıyorsunuz?”

    yaşlı amca yer görevlilerine kızdıktan sonra kendinden geçip hostes ve pilotlara da kızdı. (ben bu yaşlı adamın eski ünlü hakem ve de milli hakem kurulu başkanı bülent yavuz olduğunu öğreniyorum. onu da uçaktaki 6 numaralı sivok beşiktaş formalı reyisten öğreniyorum. o da akşamki gençlerbirliği beşiktaş maçına gidiyormuş tek başına destek için. -gidemedi-)

    biz uçaktayken biraz sonra yardımcı pilot anons yaptı yüzünde anlamlandıramadığım bir gülümseme.

    “ya bizim bilgimiz dahilinde olmadan sizi uçağa davet etmişler, o yüzden sizi çıkarmak zorundayız. teknik bir sorun var sonra durumdan haberdar ederiz” dedi. herkes kabin bagajlarını geri aldı ve uçaktan çıktı. otobüse binerken artık iyice sosyal bir deneye maruz kaldığımızı düşünüyorum ve de bekleme salonuna giderken farkettik ki vip’ciler de bizimle beraber bu sefer aynı otobüste. o da ayrı bi komedi. vip dolmuşu ile dönseler daha bi komedi olurdu sanırım. bi tane aşırı zengin abla da gelip şikayet etti en sonunda.

    “biz vip’den çıktık, geri dönmemiz gereken yer de vip olması gerekirken neden burada ( bu fakirlerin arasında) bekliyoruz, anlamadım”.

    ablanın mağduriyeti elite plus mağduriyet bizimkisi basic, classic. öyle de olsa zengin de olsa ablaya ben hak verdim ve kendisinin mağduriyetini birazcık da olsa giderme adına araya mesafe koydum. orda beklerken sorunun ne olduğunu söylemediler, teknik arıza dediler, pilotun uçağı işgal(!) ettiğimizden dolayı kızdığını söylediler, birbirinden çelişkili cevaplar, birbirlerini anlamakta ve bize anlatmakta sorun çeken thy ve tgs görevlileri, atar yapan ego kasan yöneticileri olan ise gariban yolcuya. ulan ben hadi gencim az da sabırlı bi insanım yanımda 80 yasında bir dede vardı "niye buraya geldim" diye söylene söylene uzaklaştı vazgeçti uçuştan. ekranda ise periyodik olarak artan gecikme süresi. 45 dakika, 1 saat 5 dakika, 1 saat 20 dakika..vs

    asıl, 2 saate yakın bir rötardan sonra uçağa bindiğimizde ise suratımıza yedik fatality yumruğunu. "taksi sıramız 12, yaklaşık 45 dakika sonra kalkışı planlıyoruz".

    yani dünyanın bütün firmalarının bütün uçakları rötar yapabilir, bu havacılığın içinde olan bişey ancak bunu insan gibi ekrana yazarlar baştan bilgilendirirler, böyle thy gibi insana gluglu yours deyip hindi muamelesi yapmazlar. insan gibi açıklama yaparlar. yolcunun mağduriyetini giderirler bir şekilde. thy koltuklarında kıbleyi gösteren uygulamalar yapacağına biraz da elemanlarına yol yordam göstersinler. hepsi şaşırmış yönlerini. dün uçuştan 30 kişi vazgeçti umarım hepsi de hakkını arayacaktır bir şekilde. benim de elimden geleni şimdilik bu.

  • süper marketlerdeki manav reyonunu hatırlatan kafedir. marketlerde de hıyarların, maydonozların üzerine aralıklarla su serpiliyor, bu kafelerde de.

  • edit: imla ve küçük bir ekleme.

    çok bilinmeyenlerden başlarsak;

    - swatch grup ile beraber dünyanın en büyük saat markası grubudur.

    - dünyanın en dakik saatlerini yapmak için japonyada uygun nem oranı ve sıcaklığa sahip bir dağda (shizukuishi bölgesinde) fabrika kurmuştur, "grand seiko" grubu olarak da bilinir bu saatler. patek, omega, rolex diz çöküp töbe eder grand seiko 'nun dakikliğinin yanında. tabi bu arada fiyatlarının bir omega, tudor, zenith veya rolex 'den aşağı kalır yanı yok.

    - bazı modellerini sadece japonya içerisinde satışa sunduğu olmuştur. aşağıda bir yorumda arkadaşımız j ve k serisine göre japonya içerisine sürülüp sürülmediğinden bahsetmiş ancak tam olarak öyle değil. j serisi japonya fabrikası çıkışlı, k serisi ise malezya fabrikası çıkışlıdır.

    gelelim teknik detaylara;

    - artık eskisi kadar uzun ömürlü saat üretmiyor demiş yazarlar, kısmen doğru kısmen yanlış. en basit seiko otomatik makinaları olan 7s26 için konusursak evet bir süre sonra elinizde kalma ihtimali var. ancak kalkıp bir 6r15 serisine bunu demek hakaret olur. oldukça dakik ve uzun ömürlü makinalardır. grand seiko 'lara girmiyorum bile, asırlık saatler üretebiliyorlar.

    - 1970 'lerdeki seiko otomatik chronograph makinalar halen daha çatır çutur çalışmakta, bunları geçtim 6019, 7019, 7005, 7009 kalibreler bile halen daha dakik ve sıkıntısız çalışabilmekte. her ne kadar seiko panda modeller 6500 tl gibi abartı fiyatlara ulaşmış olsa da, 7009 kalibreli seiko 'lar 250 tl ye bile bulunabilmekte.

    burayı okuyan arkadaşlar belki de seiko saat modellerine bakıyor olacaklar, seiko saat modelleri ile ilgili olarak tavsiye olarak sırasıyla bütçenize göre yeni seiko 5kx serisi ---> seiko presage serisi ---> seiko alpinist veya 6r15 kalibreli makinalar (tarzınıza göre dalış saati olan padi modellere de bakabilirsiniz). ama ciddi seiko hayranıysanız direkt olarak grand seiko modellerine yönelmenizi tavsiye ederim.

    unutmayın ki seiko grubu, saat piyasasında bir çok konuda öncü olmuş bir oluşumdur (1967 yılında ilk 36,000 bph vuruşlu makina, öncü mainspring teknolojiler vs.) ve azıcık bu işlerin içinde olan herkesin saygı duyduğu bir markadır.

    ayrıca saat konusunda ilgili arkadaşlarla konuşup yardım edebilirim.

    not: omega takmayı efendilik sanarken rolex 'ci olan, ama gönlünde a.lange söhne yatan bir arkadaşınız.

  • basitin ağır, sadeliğin derin olduğunu benimseyen akım.. var olan vasfın, öğenin, öznenin bir karmaşa içinde kaybolmasına asla izin vermez.. tekliği esas alır ve hiçliğe yaklaştırır.. aceleci beyinler için zor bir mesajdır, zira anlaşılmayı beklemez.. daha çok basitin içindeki derinliği yakalamayı seçenlerin yoludur ve zor olanı tercih eder.. çünkü kaygısızdır.. sadece var olduğu için bir tanımı vardır minimalizmin.. yani var olan her şeyin bir sebebi ve sonucu oluşmuştur muhakkak.. ama her varlığın bir öğrenilme kaygısı olmayabilir.. ki minimalizm tam da budur.. beyaz duvarın dibinde duran kırmızı çubuğun neyi çağrıştırdığını anlatma gereği duymaz.. siz ne görüyorsanız odur.. "bir halta benzemiyor" derseniz de öyledir.. çünkü onu çıkaran kafa sizin düşüncenizle değil, kendi dünyasıyla ilgilenir sadece.. kamuya mal olmuş bir resim, heykel, bina veya duvarın simgeleştirilmesi sadece göreni alakadar eder.. mana yükleyenindir, yüklenenin değil.. dahası kendisine ait gizli bir manası olmasına ve bunu açıklama gereği duymamasına rağmen.. bu vurdumduymazlığın arkasında sakin kalabilen her eser açıkçası beni bu akıma her daim yaklaştırmış ve akımı benimsememe sebep olmuştur..
    özelte, iyidir, hoştur.. toplumsal değil, bireyseldir ve sırf bu yüzden güzeldir..

  • "tüm yandaşları kurtarıyorlar, ben niye yırtmayayım" deyip pudra şekeri yalanını uydurdu ama ikinci gözaltı ve bakandan gelen, "içici" açıklaması sonrası böyle saçma salak bir açıklama gelmiş.

    banane senin varoluş sancılarından? ticari ilişkilerinde kamu kaynaklarının rolünü anlat sen.

  • hâlâ ayetmiş de okulun girişine yazılmasında sakınca yokmuş diyen var, arkadaşlar iran'a şeriat bir günde gelmedi unutmayın bunu, illa asacaksan türkçesini as, mealini as ne bileyim tefsirini as. bunu gören kaç türk vatandaşı okuyabilecek allahaşkına? bunun gibi ılık g.tlülerin her şeyi normalleştirmesi yüzünden yakında kendi kadınlarımız anca burka ile gezebilecek. o gün gelince anlarsınız.

    tanım: 2022 yılında türkiye cumhuriyeti'nde artık sıradanlaşan aktivitelerden biri.

    edit: tanım.

  • geçenlerde 4.5 yaşındaki oğlumu uyutuyordum. yanına uzandım. dikti gözlerini, yüzüme uzun uzun baktı ve en sonunda şöyle dedi:

    anne, sen neden oluştun, sevgiden mi?

  • 2008'den beri düzenli olarak her yıl verilen edebiyat ödülü:

    2008 gülten akın "çağdaş türk şiirinin günümüzde ulaştığı düzeyi yansıtma niteliği, şiire verdiği emek ve son yıllarda kendi şiirinde yarattığı yenilikler nedeniyle."
    2009 ihsan oktay anar "edebiyatımıza kazandırdığı birbirinden önemli romanları, bu romanlarda ortaya koyduğu özgün üslubu nedeniyle ödüle layık görülmüştür."
    2010 nurdan gürbilek "türkiye'de edebiyatın bütününe deneme penceresinden bakan, sorgulayıcı bakış açısı ve bu coğrafyanın belirleyici öğelerinden endişe konusuna getirdiği çok boyutlu açılım gerekçesiyle."

    2011 şavkar altınel "kendine özgü şiiri ve düz yazısıyla edebiyatımıza önemli katkılarda bulunan şavkar altınel, edebiyat değerlerine sürekli bağlılığı ve farklı edebiyatlar arasında köprü oluşu nedeniyle ödüle layık görülmüştür."
    2012 murathan mungan "30 seneyi aşkın süredir tiyatro, şiir, öykü, roman ve deneme alanlarında gösterdiği yaratıcılık, yenilikçilik ve yetkinliği nedeniyle."
    2013 cemil kavukçu "öykü türünde gösterdiği ısrarlı çalışma, öykücülüğümüze kazandırdığı yeni tipler ve anlatım yöntemleri, üretkenliği ve öykünün edebiyatın gündeminde kalması için gösterdiği kişisel ve yaratıcı çaba nedeniyle."
    2014 küçük iskender "türk şiirine getirdiği özgün soluk ve şiir dilinin geliştirilmesinin yanı sıra otuz yıl boyunca tavrındaki tutarlılık nedeniyle."
    2015 orhan pamuk "roman sanatına verdiği emek ve edebiyatımızın dünyaya açılmasındaki katkıları nedeniyle."
    2016 orhan koçak "günümüz türkiye edebiyat dünyasında oynadığı öncü rol nedeniyle."
    2017 cevat çapan "seçkin şairliği ve çevirileriyle şiirimizin dünyaya açılmasına sağladığı katkıları, edebiyatımızın yeni kuşaklarının yetişmesinde harcadığı uzun yıllara yayılan emekleri ve yayıncılığımızın niteliğinin yükselmesindeki çalışmaları nedeniyle."
    2018 adalet ağaoğlu "arka planlarında türkiye’nin sosyal, siyasi, kültürel yapılarını işlediği romanlarını, yenilikçi anlatım teknikleriyle kaleme almış, günlükleri, öyküleri, roman ve oyunlarıyla edebiyatımızın doruklarından biri olmuştur."
    2019 latife tekin "toplumsal yaşama eleştirel bakışı ve kadın ve çevre konularına duyarlı romanları için verilmiştir."
    2020 jale parla “akademi ile edebiyat dünyasını bir araya getirme konusundaki başarısı, türk edebiyatı üzerine özgün çözümlemeleri ve edebiyat eğitimine katkılarıyla, eleştiri geleneğini kültürel inceleme ve karşılaştırmalı edebiyat yönünde zenginleştiren yeni alanlar açması nedeniyle vermiştir.”

    2021 selim ileri "öyküleri, romanları, deneme ve senaryoları, edebiyatımızın geçmişine, bugününe ve tüm alanlarına sunduğu sürekli ve nitelikli katkı ve edebiyat dünyasında oynadığı öncü ve yenilikçi rol nedeniyle."
    2022 mehmet eroğlu "mehmet eroğlu, kişisel ya da toplumsal yıkımlara, acılara karşı duyarlılığı ve sorumlu bir aydın yazar tavrıyla, gerçek hayatın, gerçek insanlarını, yakın tarihin karanlık dönemlerini ele alan romanlarıyla ve girdiği yeni arayışlarla ödüle layık görüldü."
    2023 füruzan "1970'lerden itibaren çöken burjuva ailelerinin, yoksulluk ve yalnızlıkla boğuşan kadın ve çocukların, yabancı ortamlarda bunalan ve yurt özlemi çeken göçmenlerin dramlarına sevecenlikle yaklaştı; umutlu gelecek için emek verenlerin uğradıkları haksızlıkları ve toplumsal yaraları ele alırken kişileri derinlemesine inceledi, anlatımını ayrıntılarla besledi. yapıtlarıyla öykünün yenilenmesine ve yaygınlaşmasına öncülük etmiş yazarların başında geldi."

    https://www.erdalozedebiyatodulu.com/yillar