hesabın var mı? giriş yap

  • yurt dışı tecrübesi.

    ama öyle 2 haftalık geziler, 3 aylık dil okullarından bahsetmiyorum. gidip bizzat bir kültürü yaşamak, o milletin mutlulukarını ve sıkıntılarını paylaşmaktan bahsediyorum.

    ayrıca en az 1000 kilometre yakınında hiç bir aile ferdi olmamasından bahsediyorum. hatta dilini bilmediğin bir ülkede tutunmaya çalışmaktan bahsediyorum.

    bu bir insanı olgunlaştırmazsa, artık başka hiçbir şey olgunlaştıramaz heralde.

  • yazarları açısından çok belirgin bir faydası var romanların: onlar, yaşamlarını uçurumun kıyısına sürüklemesi an meselesi olan kişisel krizlerinin üstesinden yazarak, kurguya dökerek, öyküleştirmek suretiyle geliyorlar. roman yazmak bir zorunluluk onlar için, yaşamsal bir niteliği var. tek bir kriz anını her seferinde bambaşka öyküler içinde anlatılaştırıyorlar. bu yaşamsal faydanın yanı sıra toplum tarafından tanınırlık, maddi kazançlar, sanatçı sıfatının prestiji gibi ikincil faydalar da var ama en başta geleni yaşayabilmek için yaratmak.

    okurlara ne oluyor peki? yararlılık açısından ele alıyorsak bir yazarın kazançlarıyla kıyaslanamaz okurunkiler. eğer gelecekte bir roman yazarı olmayı kafasına koymadıysa, okudukları hakkında geniş kapsamlı eleştiriler yazabilmek, yorumlamak değilse amacı, yani sırf keyfine okuyorsa, romanlardan arta kalan nedir onun için?

    okumanın keyfidir okurun eline geçen. barthes'ın "metnin hazzı" dediği şey roman okurunun yaşadığı histir. yazarın keyiflenebilmesi ancak kitabını tamamlayıp da piyasaya sürebildikten ve orada belli bir satış başarısı kazandıktan sonra mümkünken ve bu süreç son derece acılıyken, roman okurununki saf bir haz almadır. hazıra konar ve romanlar arasında keyfini sürer.

    roman okumak bana ne veriyor? başkalarının yaşam hikayelerine bir göz atmamı, merakımı bir süreliğine dindirmemi sağlıyor. biraz olsun meraklı değilseniz roman okumak da film seyretmek de son derece yararsız , gündelikten uzak hayaller olarak görünecektir haliyle. merakla açılmış algım yazarın kitap olarak sunduğu evrenin içine dahil olmamı sağladığında başka dünyalar, başka yaşamlar, kendiminkine çok yakın ve benimkinden çok farklı meseleler görüyorum. öznellik boyutunda böylesine bir zenginliği dışarıda, maddi yaşamın hengamesinde algılayabilme şansı çok azdır insanın. gündelik yaşam öylesine hızlı şekilde akıp gidiyor ki her daim konuştuğum insanları bile tanıyamamış oluyorum çoğu zaman. önümde duran romanı okumaya başladığımdaysa koşuşturmanın yerini alan yavaşlığın içinde başka yaşam olasılıkları nın varolduğunu keşfetme şansım oluyor. kitapta sunulan o evrenin yapmacıklığına ya da hikayelerin gerçekdışılığına aldırış etmeden ilerlediğim her seferinde kendi gerçekliğimle temas eden ayrıntılar yakalamamı sağlaması gibi bir yararı dokundu romanların bana. kurguyla gerçeklik bir yerde temas ediyor çünkü farklı düzeylerde de olsa ikisinin konusu da insan.

    biraz meraklı olmak gerekir romandan keyif alabilmek için. yaşamınızın her düğümünü çözmeyi başardıysanız, gündeliğin içinde hiç sarsılmadan yaşayabiliyor, "bulduklarımla mutluyum" diyebiliyorsanız son derece gereksiz bir şeydir roman okumak. yazarın krizi kadar şiddetli olmasa da, okur da kendi yaşam bunalımlarında romanlardan medet umar. özdeşleşmeye ihtiyaç duyacak kadar yalnızlaştığımızda ya da gerçeklik, kaçacak bir delik arayacak kadar bunaltıcı gelmeye başladığında kapılarını açan romanların sağaltımsal işlevleri son derece faydalıdır. bir krizin çözümünü sağlamasa da nefes almaya imkan tanır. edebiyat, genel olarak da sanat ruhsal acılara pansuman olmak için vardır zaten.

    insanı ayakta tutan şey, ister gerçeklikte olsun isterse kurgusal düzlemde, tanıdığı başka yaşamlardır. kendi zayıflıklarıma katlanabilmemin tek yoludur başkalarının da benzer süreçlerden geçtiğini algılayabilmem. diğer türlüsü devasa bir yalnızlığın içine düşmek olurdu ki, kolay değildir onun içinde yaşamak. bu açıdan bakınca yaşamsal bir yararı var romanların.

  • gören de sanacak ki; ibb diye bir ülke var türkiye'nin komşusu. türkiye'de mükemmel bir fiyat istikrarı sağlanmışken ibb ülkesinde halka zulüm olsun diye habire zam yapılıyor.

  • los angeles belediyesi yapınca sözlük ahalisinin bilimsel bir sebebi vardır diye pek bulaşmadığı eylem. oysa aynısını misal istanbul büyükşehir belediyesi yapsaydı burada bilip bilmeden sallanır, milyon tane geyik dönerdi.

  • -okul uzamış biraz. çok mu gezdiniz? ehe ehe ( gerizekalıca sırıtmaktadır)
    +üçüncü sınıftayken annemle babamı kaybettim.
    -ee..ıı..omf...başınız sağ olsun...

    (görüşmeden sonra)

    + alo anne! aldım lan işi. sen babama da haber var. he.

  • star wars teklifini reddeden sevgilinin bu hareketinin ilişkiyi bozacağını iddia edenlerin büyük ihtimalle bir ilişkisi yoktur. eğer varsa sevgilileri bu teklifi reddetmemiştir veya reddetme potansiyeline sahip değildir. öyle bir filmle bozulmaz bu işler. bozulur da, üçüncü sınıf ergen sitcomlarında falan olur öyle sahneler. sanırım geyik olsun diye yazılıyor bunların çoğu veya star wars sevdiğini belli etmek için de olabilir bak.

  • içinde yaşadığımız dünyanın dertlerinden kederlerinden endişelerinden uzak diyalog türleri.

    *

    - çay içer misiniz?

    - tazeyse alayım.

    - değil. 4 saat 27 dakika oldu yapılalı, bokum gibi.

    - ouuvv anlıyorum, almayayım o zaman tişkürler.

    *

    - seni başka kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum ve bir ilişkiye başlamamız için bu yeterli sanıyorum.

    - madem seviyorsun çıkalım o zaman, tamam.

    *

    - pike vereyim mi oğlum üşüme öyle.

    - yok anne iyi böyle istemem pike.

    - tamam.

    *

    - pike vereyim mi oğlum üşüme öyle.

    - yok anne, puyol ver.

    - puyol gerçekten bir efsane ya, puyol bir giggs iki. bu ikisini çok seviyorum. atalım mı bir pes?

    *

    - bence beni işe almalısınız, işsizlik çok canımı sıkıyor, üzülüyorum. para da lazım.

    - haklısın valla, tamam işe alındın, hayırlı olsun.

    *

    - alo show tv mi? sizin doktorlar diye bir dizi vardı ya eskiden, onu artık her gün yayınlar mısınız? günde 10 saat doktorlar verin, bol bol kutsi verin, dayayın kutsi'yi olur mu?

    - olur.

    *

    sonuncusu araya karışmış olabilir ama yine de can sıkan her diyalogun bizim için ideal olan bir başka dünyada karşılığı olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor, mutlu oluyorum. leibniz, haksızdın dostum diyorum, seviniyorum.

  • $u ana kadar ya$amak istedigi hicbir guzelligi ya$ayamami$ ama ya$amayi cok fazla isteyen insanlardir.

    ilk el tutu$malar, ilk opucuk, ilk heyecan gibi $eylerin hicbirini yapamami$ olup ve her girdigi ortamda bunlari saklama cabasi icinde olurlar.

    ili$kiler hakkinda bir konu acildiginda, hayattan soguyan, hicbir soruya cevap vermeyen veya hemen konuyu degistiren insanlardir.

    ya$in gitgide ilerlediginin farkinda olup, 'acaba' sorusu kafalarindan hic silinmeyen insanlardir.
    "acaba benim hic sevgilim olmayacak mı?"
    sonra kendi kendilerine kızar bu tipler, sen caba gostermiyorsun ki, nasıl sevgilin olsun diye kendi kendilerini yiyip bitirirler. yine kısır dongu ba$lar.

    her$eyden cekinen, haftasonlari ben neden di$ari cikmiyom, neden benimde gezecek bir arkada$im yok, sevgilim yok diye kendine i$kence ederler.

    birde di$arda gordukleri sevgilileri ozenirler, niye beni bu kadar cok seven bir insan olmadi diye, ama yine bilgisayari ile tek ba$ina kalir, yalnizligi dinler ve depresif haller ba$lar.