hesabın var mı? giriş yap

  • 14 temmuz 2013 tarihinde hüseyin çelik'in basın toplantısı sırasında devlet bahçeli için kullandığı cümle.
    insanların kişisel korku ve fobilerinin siyaset malzemesi haline geldiğinin göstergesidir.

  • altunizade capitol d&r'da, kitap rafları arasında, 15-18 yaş arası olduğunu düşündüğüm bir hanım kızımız tarafından dile getirilen hayret ve sevinç cümlesi. muhtemelen son 2 yıldır ilk defa kitap okumasına neden olacak bu kutlu olayı giyim kuşam ve prozodi açısından kendisinden ve birbirlerinden ayırt etmenin mümkün olmadığı arkadaşları ile paylaşırken kulak misafiri olduğum kutlu haber.

    aslında bir nevi yardım çığlığı olarak da algılamak mümkün. şu birkaç kelimelik kısacık cümleden bile son 20 yıldır yaşadığımız yadsınamaz mallıklar ile ilgili fikir edinmek mümkün değil mi a dostlar?

    halid ziya uşaklıgil'i tanımıyor veya bu sıradan dizinin bir uyarlama olduğunu bilmiyor olması değil bence mesele. kanımca, çok daha ciddi bir mesele var bu cümlede!

    kitap kavramı, "çıkan", zamanı gelince yeşeren veya düzenli servis edilen bir obje olarak algılanmaya ne zamandan beri başladı?

    turfanda hıyar mı lan bu?

    tamam gazetelerdeki boy boy ilanlardan, marketlerdeki cikletlerin kenarına koyularak satılanına; her televizyonu açtığımızda son yazdığı kitabını kameralara tutarak röportaj veren yazarlardan, dergilerin yanında eşantiyon verilenine, "kitap" ön planda sanki endüstriyel bir ürünmüş gibi algılanmaya başlanmış olabilir. ama bu kadar da mı koptuk gerçeklikten artık?

    bir kitap, bir beste, bir heykel veya resim ne zamandan beri ısmarlama mobilya, kesilmiş çelik veya banttan üretilen buzdolabı muamelesi görmeye başladı arkadaş!

    hani bu ülkenin çocukları manevi değerlere bağlı ve muhafazakar kişiler olacaklardı. hani şanlı tarihimiz ve asil milletimizle gurur duyacaktık. gavur ve gomonist propagandalarından koruyacaktık yavrularımızı. bu yüzden asmadık mı lan sağdan soldan 50 kişiyi. bu yüzen işkence görmedi mi binlerce genç aydın.

    ne oldu gladio'nun pezemenkleri? daha bıkmadınız mı yalan söylemekten? "yanılmışız, her şeyi istediğimiz gibi uyguladık ama sonuç bklediğimiz gibi olmadı. özür dileriz" de demediğinize göre, o söylemlerinizin de hiçbiri sikinizde değilmiş demek ki!

    manevi değeriniz ana akım` :mainstreammedya, milli değerinizwall street` borsası olunca, yine de şükredin bizim gençliğe hıyar ağaları. delikanlılar birbirini dürtüp "kalem ve klavye icat olmuş olum biz de yazabilecekmişiz" diye geyik de çevirebilirlerdi. size kalsa bu ülkeye bilgisayar ekipmanı olarak sadece mouse sokardınız ya...

  • ilk baktığımda 180 bin oy vardı, sonuç; %50-%50'ydi.. az önce baktığımda 243 bin oy vardı, sonuç yine %50-%50'ydi.. ulan bu memleket her konuda nasıl oluyor da bu kadar net bir şekilde tam ortadan ikiye ayrılmayı başarıyor yeminle anlamıyorum..

  • çok da fifi durumdur.

    birileri dünya sağlık örgütüne türkiye adlı bir ülkenin varlığını ve mevcut siyasi tablosunu hatırlatsın lütfen.

    işlenmiş et de neymiş? ülke komple uranyum gibi amk; hala niye ölmedik ona şaşıyorum.

  • ben bunun otobüs versiyonunu yaşıyordum. kulak problemimi varın siz düşünün. özellikle rakım farkı olan şehirlerarası otobüs yolculukları zehir oluyordu bazen bana. acıya dayanıklı bir insanımdır. ama o lanet ağrı öyle bir ağrı ki acıdan istemsiz bir şekilde gözlerimden yaş geliyordu.

    çocukluğumda ve hiç bişey bilmeyen çömez tıp öğrencisi iken çok çektim bu acıyı. uçağa binmeye çok korkuyordum. herhalde uçakta ölürüm acıdan ya da kulak zarım patlar diye düşünüyordum. öyle ki trakya fethiye arası 17saatlik yolculuk tecrübe etmek zorunda kaldım bu korkudan dolayı, gidiş dönüş olmak üzere. egenin biçok terminalini gördüğüm fantastik bir gezi idi. kendimi orhan pamuk'un yeni hayat romanında gibi hissetmiştim. bu yolculuktan sonra mr çektirirken buldum kendimi. çünkü östaki borumun açık olduğuna emin olmak zorundaydım uçağa binebilmek için. bilgi birikimim arttıkça ve bikaç kulak burun boğaz uzmanına göründükten sonra işin, östaki borusunun ve östaki borusunun boğaz içindeki girişinin ödemini azaltmak olduğunu anladım.

    bir kere kesinlikle grip iken uçağa binmemek gerekiyor. hatta grip olacağını hissettiğiniz anda ve grip iyileştikten bikaç gün içinde binmemek en iyisi. çünkü bu dönemler ödemden balon gibi şiştiğiniz ve ödem dolayısı ile östaki borusunun kapandığı dönemler. hal böyle olunca dış kulak ve orta kulak arası basınç dengelenemiyor, kulak zarında inanılmaz bir baskı, dayanılmaz bir acı oluyor.

    grip olmadığınız bir dönemde bile kulağınızda ağrı oluyorsa uçuştan yarım saat önce ve tüm uçuş sırasında sakız çiğnemek yararlı olabilir. bu östaki borusunun girişindeki kasları çalıştırıp östaki borusunun açık kalmasını sağlayacaktır.

    illa vücuduma ilaç sokacağım diyorsanız ya da sakız da fayda sağlamıyorsa uçuştan yaklaşık 1 sa önce sudafed yararlı olabilir. yalnız bu ilaç reçetesiz alınmıyor. zaten böyle bir derdiniz varsa önce kulak burun uzmanına muayene olmak her zaman için daha iyi olacaktır. iliadin burun spreyi ise doğru uygulandığında muhteşem bir dekonjestan. ben genelde uçakta yerime oturduğumda uyguluyordum.

    başta korkumdan yukarıda önerdiğim tüm yöntemleri bir arada uygulayarak biniyordum uçağa. gripsiz bir dönemde sakız çiğneyerek, sudafed ve iliadin almış olarak. * daha sonra önce ilaçları kesmeye başladım. sonra sakızı unuttuğum bir uçuşumda hiç bi sorun olmadığını fark ettim. kulağımda baskı hissettiğim zaman eğer yükselişteysek sık sık yutkunarak ya da ağzımda bişey çiğnermiş gibi çenemi sağa sola hareket ettirerek kulağımın açılmasını sağlıyordum, eğer inişte isek esneyerek yani ağzı sonuna kadar açarak yine ağrıdan kurtuluyordum. artık ayda en az bir kez gidiş dönüş olmak üzere ağrısız,sorunsuz kuş gibi uçuyorum.*

    not: ne çok anlatasım varmış. allah başka dert vermesin. dinimiz amin.