hesabın var mı? giriş yap

  • hollywood film sektörü, silahlı sahnelerde kullanılacak silahlar konusunda hiç riske girmeyip, direkt konusunda uzman olan firmalardan-kişilerden hizmet alıyorlar. bu kişiler silahların döneme ve aslına birebir uygun replikalar olmasından sorumlu oldukları gibi, olası kazalara mahal vermemek, replika da olsa silahları ve kurusıkı da olsa mühimmatlarını ayrı tutmak, muhafaza etmek konularında da sorumlular.

    mesela gerçek tabancalarda namlu ağız alevi neredeyse yokken, filmlerde özel mühimmatlar sayesinde ekstra namlu ağız alevi olması sağlanır. yine silahlar replika da olsa namluları açık olduğu için, buradan fırlayan tapa-barut-nitroselüloz parçalar karşıdaki kişiye zarar vermesin diye, özel karışımlarla farklı önlemler alınır.

    ama yine de replika silahlar ve kurusıkı mühimmatlarla bile, her sene pek çok yaralanma meydana geldiği için, bu işi tamamen dummy silahlar ve bilgisayar efektleriyle yapanlar da çoktur.

    bu olayın ise replika silahla gerçekleşmediği, gerçek silah kullanıldığı çok açık. dahası birden fazla kişi yaralanıp-öldüğüne göre ya döneme ait revolver tipi bir tabanca ile çoklu atış yapılmış ya da atışın yapıldığı silah yine döneme uygun yivli bir tüfek. meşhur brandon lee olayı da replika olması gerekirken, gerçek bir smith wesson mod.629 kullanılması ve içinde de kurusıkı değil, kazaen .44 kalibre magnum mühimmat olması nedeniyle vuku bulmuştu.

    olay görüntüleri muhakkak yayınlanacaktır, muhtemelen de bir saniyede her şey olup bitmiştir.

  • ulan herif tavsiye diye bana tatilimi nasil yapacagimi anlatmis, bir tek ne zaman iseyip ne zaman dus alacagim eksik. sagol birader sen git benim yerime ben yanlis bir sey yaparim simdi sen daha guzel tatil yapiyormussun.

  • başlığın en beğenilen entrysini debe'de görünce genelleme yapmanın pek doğru olmadığını yazmak için biraz içimi dökeyim istedim.

    annem akciğer kanseri olduğunu öğrendiği vakit babamla evliliklerinin 36. yılıydı. doktor bizimle konuştu, nispeten şanslısınız dedi. kaburga kemiğinin üzerinde yoğunlaşmış, iki kemiği alıp tedavi etmeyi deneyeceğiz. ameliyat başarılı geçer umarım dedi. babam bir yandan gözünden akan yaşları sildi bir yandan da şükürler olsun diye sevindi. yaklaşık 12 saat sürdü ameliyat. hatta doktor bey ameliyattan çıkınca bayıldı o derece zordu. annem yavaş yavaş iyileşti. o süreçte babam resmen bebek gibi baktı. doğru düzgün internet kullanmayı bilmeyen adam yemek sitelerinin kurdu oldu. her gün sevdiği yemekleri yapıyordu kendisi. yoğun işi vardı ama gelir gelmez mutfağa dalıyordu. ulan bugün size bir musakka yapacağım var ya böyle bir şey yemediniz hayatınızda diye geyik muhabbetini başlatırdı. evdeki herkes bilirdi ama ses etmezdi, o musakka bizim için değil annem içindi. günler güzel geçmeye başladı çünkü annemin sağlığı yerine gelmiş, yüzünün rengi yerinde, pikniğe gidiyoruz, eğleniyoruz vs rüya gibi.

    aradan 1.5 yıl geçti. öksürük başladı. kontrole gittik, hastalığın akciğerde nüksettiğini öğrendik, en ileri evre. öğrendiğimiz gün kuzenin düğünü var. annem çok neşeli, herkes orada, düğünden önceki gün herkes öyle eğleniyor ki kendi arasında, kardeşimle ben hariç. sadece ikimiz biliyoruz annemin herkese veda gecesi olduğunu, böyle bir kalabalığın bir sonraki buluşmasının cenazesinde olacağını. düğün bitiyor, ertesi gün biz söylüyoruz lisan-ı münasiple mevcut durumu. doktor bize "gerçekçi olacağım şansı varsa altı ay yaşar" dediği zaman yaşadığım hissi kimse yaşamaz umarım, altı ay da yaşayamadı zaten. biz bunu anneme söylemedik tabii. ama kendisi anlamıştı. kimsenin umudu yoktu. tek kişi hariç, babam. bebek gibi baktı yine ona. kemoterapi çok ağırdı. yerinden kalkacak dermanı olmuyordu iki gözümün çiçeğinin. babam altını temizlemeye varana kadar her şeyi hiçbirimize bırakmadan kendisi yaptı. bir akşam fenalaştı, evindeki son akşamı oldu. bir saha getiremedik yanımıza.

    8 yıl bitti. hala ilk gün gibi. bu süreçte babam hala çocuk gibi hassas. biz dahil olmak üzere herkes "uygun biriyle" evlenmesinin iyi olacağını söyledi ama o hâlâ yanaşmıyor buna. tek kelime: istemiyorum.

    babamın ağzından cafcaflı sözler duymazdık biz. öyle romantizm falan çok uzak şeylerdi. 12 yaşından beri dişiyle tırnağıyla hayat mücadelesi verip bir yerlere gelmişti. çocuk olamamak böyle bir etki bıraktı belki üstünde. annem hep derdi sizi de dışarıya çıktığınız zaman pencereden bakıp aslan oğlum benim diye uğurluyor diye ama biz bunu hiç duymadık kendisinden. seviyorum, aşığım kelimeleri dökülmedi hiç ağzından ama bir daha yüzünü asla göremeyeceği annemin adının her geçtiğinde gözlerine bakarım. o yemyeşil gözler hemen buğulanır, hemen lafı değiştirmeye çalışır.

    neyse çok uzattım. belki istisnadır, belki azdır bunu yapan ama yok değil kardeşim işte. gözümle gördüm ben, birebir yaşadım.

  • pitbull larin toplum için ne kadar tehlikeli bir varlık olduğunu gözler önüne seren bir videodur.

    bu videodaki gibi bir at a değil de bir çocuğumuza, evladımıza saldırdığını düşünün bu canlının? düşünmesi bile korkunç. bu köpek bir halk sorunudur, tehlikelidir ve agresiftir. istisnaların tabii ki vardir, çok uysal ve eğitimli olanları da vardir lakin bu durum pitbull larin ne kadar tehlikeli olduğunu değiştirmez.

    defalarca at tarafından savrulmasina rağmen kaç kere saldırdığını siz de gördünüz. hayvanda vazgeçme yok, takıntı yapıp bir çocuğumuza saldırsa allah korusun.

  • her anlamda üzen olay.
    "oh olsun" diyenler lütfen okusun. fenerbahçeli bir arkadaşımdan enfes bir olayla tarihi bir ayar geliyor:
    7 haziran 1932 günü şimdilerde fenerbahçe şükrüsaraçoğlu stadı'nın bulunduğu papazın çayırı ve kulüp binası yandı.yangın sırasında birçok fenerbahçeli futbolcunun evleri de yangından etkilendi.yangından önce ise selanik mütelliti isimli bir yunan takımıyla maç ayarlanmıştı ve maçı iptal etmek için çok geçti. fenerbahçeli futbolcular borç aldıkları formalarla stada geldiler ancak birçoğu yangının söndürülmesine yardım ettikleri için bitkin ve yorgun durumdaydı.maçın başlamasına dakikalar kalan galatasaray'ın efsane kaptanı aslan lakaplı nihat bedik ve galatasaray'ın a takımından 6 as futbolcu soyunma odasına geldi. nihat soyunma odasına girdikten sonra "bu zor gününüzde sizi yalnız mı bırakacağız, kabul ederseniz arkadaşlarım ve ben sizinle birlikte fenerbahçe formasını terletmeye hazırız" der. fenerbahçeli'ler bu teklifi kabul eder ve galatasray ve fenerbahçeliler'den oluşan bu takım maçı 4-0 kazanır.

    ben de koyu bir fenerbahçeli olarak, tarihten yapılan bu alıntıyı, galatasaray üniversitesi'nin yanmasıyla dalga geçen, bana göre özde sporsever olmayan fenerbahçelilere ithaf ediyorum

  • mekan: yazicioglu onu..

    bir oyun cd si begenilmistir.. kotu tecrubelerin etkisiyle bi soru sorulur..

    - bak, muzik cd si cikmaz di mi?
    - cikarsa dinlersin abi, noolucak?

  • bu olay "çocuktur bunlar kavga eder" kadar basit değildir. bir anne durduk yere çocuğu darp edildiği için "darp raporu" almaz. sorumsuz aileler yüzünden "zorba" denilen, ileride de bir boka yaramayacak insanlar yetişiyor. çocuğunuza azıcık eğitim verin de insan olsunlar. ver eline tableti, açsın youtube'u, oh ne ala "çocuk yetiştirmek".

  • ahlaksızlığın tanımı konusunda kafa karıştıran bir açıklama.

    merak ettim gençler ne gibi ahlaksızlıklar yapmışlar? bayrak asanı mı tekmelemişler ? nefret suçu mu işlemişler? treni hızlandırıp 32 kişiyi mi öldürmüşler? 37 aydını mı yakmışlar ? toplanıp 12 yaşında kıza mı tecavüz etmişler?

    ne yapmış bunlar?

  • resmi olarak para birimi değiştirilmemiş olsa da, ülke içinde paranın fonksiyonlarının (değer ölçüsü, değişim aracı, servet birikimi) bir kısmının yabancı bir para birimi kullanılarak yerine getirilmesinin yaygınlaşmasına, yani "yabancı para ikamesine" de (currency substitution) yaygın olarak dolarizasyon denir.
    bankalardaki mevduatın %60 civarındaki kısmının döviz cinsinden olduğu, ev fiyatlarının hatta kiralarının dolar cinsinden açıklandığı 1990'lı yıllarda türkiye'de de yaygın bir dolarizasyonun hakim olduğu söylenebilir.

  • " biz 'orspu' deyince kabahat, "emre aydın, başka adamlarla, başka şehirlerde" deyince romantik oluyorsa skerim böyle üslup farkını.. "