hesabın var mı? giriş yap

  • robert redford'un ilahi, insanın yüreğini titreten yakışıklılığının en iyi şahidi. oyunculuklar, barbra*, müzikler, konu hepsi harika ama ben bu filmden sonra değiştim ve bu filmden sonra artık hiçbir erkek yakışıklı değildi.

  • çok fena girişeceğim bazılarına... yemin olsun... arkadaş nedir bu histerik şovlar. kör göze parmağım misali kendini merkeze koymalar. vallaha bunalttınız lan. alıcam hepinizi doldurucam kamyonun kasasına, bırakıcam romen sınırına... alttan bol ego pompalamalı, "ekşi sözlüğün en gereksiz yazarı benim" gibi gereksiz ironili bi dolu entry. canlı yayında arkadan kameraya el sallayan adam gibi. öyle izansız öyle densiz. tipler de hep aynı ha...

    tamam lan en feminist, en demokrat, en ince fikirli, en esprili sensin. biri sana bir şey diyemez. derse kankalarını toplar berbat esprilerinizle eleştiren adamı darlarsınız. en uç fikirlere temelsiz sahip çıkıp "gördün mü ne kadar da hoşgörülü" dedirtmek için tüm sözlüğü peşinize takarsınız. yılmaz morgül gibi; evet öyleyim öyleyim... hepiniz sözlükte kompleksli birer canavara dönüşürsünüz. noluyo lan. ne bu ukalalık, ne bu prenses havaları...

    yetti ulan zulmünüz. ama sizi kız nicki başlıklarında görülen şirinlik kumkumasına vesile olan erkekler şımarttı. onlara ver edecem zümsüğü. idneler... yeter ulan...

  • bana göre koç'un her zaman sabancıdan her anlamda üstün olduğu karşılaştırmadır.

    koç ailesinden kimseyi televoleci magazin basınında görmezsiniz ama hacı sabancı'yı sürekli kendinden uzun mankenlerle basında görürsünüz.

    koç ailesi kurnazlıkla anılmaz ama "cin ali" lakaplı pegasus patronu ali sabancı sürekli hinliklerle ve cinliklerle anılır.

    siyasi konularda sabancı hep susar, görüş bildirmekten kaçar ama gezi olaylarında oteli açıp gazdan kaçan göstericilere merhamet eden koç'tur, otokratik yönetime rağmen cesurca duruşunu koruyan koç'tur,

    zaten borsada işlem gören koç ve sabancı hisselerini kıyaslamak bile iki grup arasındaki farkları net bir şekilde anlamak için yeterlidir.

    sonuç olarak isimlerini duyunca bende oluşan çağrışımlar şunlar:

    koc: kalite, elit, güven, eğitimli, cesur, adil
    sabancı: zengin, avam, kurnaz, pragmatik,

  • bir veteriner hekim olarak bu meslek anadoluda nasıl başladı ve bugüne kadar nasıl geldi sorusuna bilgim yettiğince anlatmaya çalışacağım.

    evet kahveler tamamsa başlayalım.

    **insanoğlunun hayvanları ehlileştirmesiyle beraber tarih sayfasına giren veteriner kelimesi ilk başlarda bu isimle anılmamaktadır. çok geriye gitmeden osmanlı dönemine baktığımızda bilimsel veteriner hekimliğinin başlamasına kadar geçen sürede hayvan yetiştiriciliği, bakımı, beslenmesi ve hastalıkların tedavisi bu konuda yetişmiş sanatkarlar tarafından yapılmıştır. bu sanatkarlara osmanlı bünyesinde baytar adı verilirken saray hanesinin içinde bu işlere bakanlara nalband adı altında görmekteyiz.

    16. asır sonlarında osmanlı sarayında has ahır’a tâbi 300 kadar usta ve yamaktan meydana gelen bir nalband bölüğü mevcuttu ve buradaki hiyerarşiye göre yani kıdeme göre 4 ile 10 akçe arasında seyreden bir para ödenirdi. nalbandların hayvanların hastalıklarına bakarak veteriner vazifesi gördüğü, nal ve çivi döğüp, hayvanları nallayıp taşaklarını çıkarıp iğdiş ettikleri bilinmektedir ve bu yapılanma 19.yüzyıla kadar böyle sürerek usta çırak ilişkisi şeklinde gitmiştir.

    19. yüzyıla gelindiğinde osmanlıdaki reform hareketleri her şeyi olduğu bu durumu da etkilemiş ve türkiye’de bilimsel veteriner hekimliği öğretimi, prusyalı askeri veteriner hekim olan godlewsky tarafından 1842 yılında istanbul’da ilk veteriner okulunun açılışı ile başlatılmıştır. fakat ilk veteriner okulu teşebbüsü okuma yazma bilmeyen erlerden seçilen talebeler yüzünden başarıya ulaşamamıştır.

    daha sonrasında öncelikle ordunun ihtiyacını karşılamak amacı ile kurulan bu okul, 1849 yılında harp okulu bünyesine alınmış ve okul idaresi, fransa’dan getirtilen askeri veteriner hekim dubroca ile yardımcısı mehmet refet paşa’ya verilmiştir. harp okulu bünyesindeki veteriner sınıfı ilk mezununu 1853 yılında vermiş ve okulu bitiren osman ve ahmed beyler okulun öğretim kadrosu içerisinde istihdam edilmişlerdir.

    1863 yılında hamburg’ta toplanan ilk uluslararası veteriner hekimliği kongresinde de ele alınan salgın hastalıklar neticesinde osmanlı devleti ile yapılan hayvan ve hayvansal ürün ticareti durdurulmuştur. bunun üzerine 1867 yılına gelindiğinde osmanlı devletinin hayvan hastalıklarına daha etkin bir şekilde müdahalede bulunabilmek için mekteb-i harbiye-i şâhânede baytar sınıfına ilaveten yeni bir sınıf kurarak, 3 yıllık eğitimle “fen baytarı” yetiştirmeye kararı verilmiştir. bunun için ilk önce 5 vilâyetten(tuna, hüdavendigar, bosna, erzurum ve konya) 4’er kişinin talebe olarak alınacağı duyurulmuş ve yetiştirilen bu baytarlar eğitimlerini tamamladıktan sonra geldikleri bölgelere dönmek ve orada mecburi hizmet yapmak zorunda bırakılmışlardır.

    1881* yılına gelindiğinde veteriner okulu ve tıp okulunun öğretim elemanlarından bir komisyon kurularak veteriner sınıflarına sivil öğrenci alımı konusunda bir karar alınmışsa da 1889 yılan kadar bu durum sekteye uğramış ve bir fayda görülememiştir. bu işin peşini bırakmayan yarbay baytar mehmet ali bey direnmesinin sonucunu alarak nihayet nihayet istanbul’daki ilk sivil baytarlık okulunu kurmuştur.görsel-1gösel-2

    tabi ki bu girişimler ve okullar bilimsel veteriner hizmetlerini öncülük etse de avrupada ki emsalleriyle yarışamamış ve bazı icraatlar yapılması gerekmiştir.

    1-avrupa’dan uzmanlar getirilmesi : belçika’dan dezutter adlı veteriner hekim getirilerek taksim’de baytar ameliyat mektebi kurulmuştur. bu hekim hem ordudaki hayvanların hastalık ve tedavileriyle ilgilenmiş hem de yeni mezun olan veteriner adayları bir yıl süre bu kişinin yanında staj yaptırılmıştır. bu konuda atılan adımlardan bir diğeri ise maaşları 1000’er frankı geçmemek üzere avrupa’dan iki uzman kişinin getirtilerek birisinin “zabıta-i sıhhiye-i hayvaniye” işlerinde diğerinin ise hayvan depo ve haralarının idaresi konusunda kendilerinden bilgi edinilmesi ve ilgili okullarda ders vermesi üzere istihdam edilmiştir.

    2- bakteriyolojihâne-i baytarinin kurulması : osmanlı topraklarında gelişimini sağlamak ve bulaşıcı hayvan hastalıklarının tedavisi, aşı ve serum gibi ürünleri üretmek amacıyla kurulmuştur. hatta 1902 yılında sığır vebası serumunun az da olsa burada üretildiği görülmektedir ve yine buranın başına paris erkân-ı harbiyesi askeri baytarlarından mösyö forjo alınarak kurum geliştirilmeye çalışılmıştır.

    3-avrupa’ya öğrenci gönderilmesi :özellikle fransaya pastör usulü tedaviyi öğrenmek için gönderilen kişilerden birisi saadetlü zoyiros paşa’dır. zoyiros paşa eğitimini tamamladıktan sonra ülkeye geri dönmüştür ve ülkeye dönünce de ülkemizin ilk kuduz müessesesi açılmıştır.

    4-avrupa gazetelerine abone olunması : bunun için o zamanın bilimsel dergisi sayılan ve paris’te yayınlanan, belgelerde fünûn ve baytar gazeteleri olarak adını gördüğümüz gazetelerin en seçkinlerinden ikisine abone olunmuş bunların paris elçiliği aracılığı ile temin edilmesi ve baytar komisyonu tarafından tercüme edilip, basılarak vilâyetlere dağıtılması planlanmıştır.

    5-avrupa’dan kitap tercümeleri yapılması : bulaşıcı hayvan hastalıkları ile ilgili elfor baytar mektebi hocalarından mösyö nufar ve mösyö nokarid tarafından yazılmış eserler telif edilmiş ve tercüme ettirerek bütün vilâyetlere dağıtılmıştır.

    tüm bunlara baktığımızda avrupa'da ilk veteriner okulu 1762 yılında açılmasına rağmen osmanlı bu gelişmeleri 80 yıl geriden takip etmiş ve cumhuriyet dönemiyle daha da zenginleştirmiştir. şu an ülkemizde faaliyet gösteren 30 adet veteriner fakültesi bulunmaktadır.