ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
13 nisan 2016 galatasaray fenerbahçe maçı
-
maç sonu çökmüş volkan demirel'i gidip ayağa kaldıran fernando muslera maça yine damgasını vurdu.
madde ve anti maddenin bir araya gelmesi gibiydi, bir an yok olacaklar sandım.
vodafone'un ferhat ceylan'ın işine son vermesi
-
şerefsizliğin daniskası! evde kal diye ayak yapacaksın, mesajlar atacaksın insanlara, uygulamamızdan işlem yapın diyeceksin, şirinlik yapacaksın. sonra kendi çalışanın, timsah gözyaşlarını yüzüne vurunca adamı kovacaksın. özür dilemek yetmez. vodafone bedel ödemeli!
iphone'dan nefret etme sebepleri
-
telefon içinde fotoğraflar hariç dosya kontrolüne izin vermiyor oluşu.
çok iyi bir insan olduğu düşünülen ünlüler
-
(bkz: keanu reeves)
babanın zulasından esrar çalmak
-
nereden baksan hırsızlıktır. bu eylemin gerçekleşmesi için esrar içen bir baba ve en az bir çocuk olmak zorundadır. üzeri ejderha oymalarıyla bezeli küçük bir tabakada saklardı babam esrar plakasını. tütün için kullandığı sigaraları ve üzeri yaldızlı arapça harflerle bezeli, şeker ambalajına benzeyen diğer şeyi. ejderhalı tabakayı da başucunda. küçük bir kız için eğlenceliydi babayı esrar pişirirken izlemek. önce gazete kağıtlarına, en son bir jelatine sarar, pişirirdi ocakta. sonra da bir su şişesinin altına koyar, üzerine çıkar, zıplardı. en sevdiğim bölümdü. komik gelirdi. aklım erdiğinde ben mi uzaklaştım yoksa uzaklaştırıldım mı bilmiyorum ama daha az şahit olduğum bir durumdu.
bilinen gerçek: babam esrarkeş. yani babam esrar diye birşey içiyor. içki gibi... yok, sarhoş olmuyor. hayır, sallanıp yıkılmıyor yere filan. sigara gibi. belki de çok anlatmaya başladığım için uzaklaştırılmış olabilirim. "çaylak her zaman tehlikelidir" derdi babam.
tam olarak ilkokula başladığım sene gözümün önünden bu görüntüler, burnumun dibinden esrarlı sigaranın dumanı ve genzimdeki yakıcı tadı kaybedilmişti. sanırım yeniden ortaya çıktığında orta ikinci sınıfa başlamıştım. neden hiç esrar içmeyi merak etmedim, neden hiç denemedim, hiç özenmedim, bilmiyorum. belki abartısız, sıradanmış gibi, olduğunca normal bir şekilde önüme sunulduğu içindir, bilmiyorum. belki de tesadüftür. kullanmadım, meraklanmadım. ama... sadece bir kez.. evet, bir tek kez.. babamın kutsal emanetinden bir cigaralık esrar çaldım. sezin abla için. evet. bıçakla çizerek, kırdım ve çaldım. hırsızlık anından yarım saat sonra babam anladı durumu. evde annem, ananem, iki kedi, bir kanarya yaşıyor. kimseye sormamış bile. doğrudan beni çağırdı. kanım dondu. parçamı bile bulamazlar. beni doğrayıp arka bahçeye gömeceğinden emindim.
"rana... burdan birşey aldın mı?"
ömrümün yüzbin yılını verdim bu soruyu cevaplamak için.
"almadım baba!"
ayağa kalktı. kenarına iliştiğim yatakta eriyip muşambaların üzerine akacağımı sandım. onüç yaşındaydım.
"doğru, almadın. çünkü çaldın!"
ağlamaya başladım. korkudan altıma işedim. titriyordum. şimdi bile ellerim titredi yazarken..
"kime verdiysen, git onu getir buraya.." dedi. arkasını dönüp arka odaya gitti. evden ölü çıkmış gibi bir sessizlik döküldü sofaya. niye yazıyorum bunları. bilmiyorum. ders, anı, hatırat merakı, kendimi deşifre etmek için belki. bilmiyorum. üstümü değiştirdim, ağlamamı kimse kesemiyordu. hıçkırmaktan göğsümün acıdığını hala hatırlıyorum. gidip, sezin abla'yı çağırdım. geldi. esmer bir kızdı. yirmili yaşlarını sürüyordu. bembeyazdı babamla karşılaştığında yüzü. babam ikimizi de karşısına aldı. sezin abla'ya içici mi olduğunu, ne zamandır içtiğini, nedenlerini sordu. sonra beni odadan dışarı çıkardı. onlar gene konuştular. uzun konuştular. sezin abla mutfaktan çıkıp evine gitti. hiçbirimizin yüzüne bakmadı. babam benle konuşmadı. ben günü huzursuz tamamladım. geceyi uykusuz geçirdim. bir bedeli olmalı bunun.
ertesi gün yemekten sonra babam beni alıp sokağa çıkardı. herhalde dönemeyeceğim kadar uzağa bırakacak, diye düşündüm. arabayla kuruçeşme'ye gittik. sahile park edip, topal ömer'e çay söyledi. sonra uzun uzun anlattı. uzun uzun. dinledim. yeminler ettim. sarıldım. özür diledim. kızmadan konuştu benimle. dedi ki: "korktum... hem de çok korktum. evladımsın. dahası avcuma bırakılmış bir hayatsın sen. nereye koyarsam orda duracaksın ya da yıkılacaksın.. korkuyorum bu sorumluluktan ve seni yanlış yere mi koydum diye soruyorum kendime "
bugün, benim babamın, doğum günü olacaktı. eğer yaşasaydı. böyle işte..
ev arkadaşı diyalogları
-
ev arkadaşı: abi bi saniye bekle..
avepe: noldu lan ?
ev arkadaşı: duu..du..
avepe: ...
ev arkadaşı: heh.. tamam ..gel abi sarıl bana şimdi..
avepe: ahaha ipne misin olum? hahaahahah tamam tamam sarıldım eee?
(bu sırada requiem for a dreamin müziğini açmıştır bile ev arkadaşı media playerdan )
avepe: puahahauauha abi noluyor yaaa? ahahahhaa bu ne olm?
ev arkadaşı: abi..elektrik faturası 250 yetele gelmişşş..
avepe: gulp! yapma yaa..?
ev arkadaşı: sarıl..sarıl..konuşma..
avepe: vay anuna koyim.. sarılayım hacı.. sarılayım.. kardeşim..
ev arkadaşı:sarıl..
kemalist esnaftan alışveriş yapmama kararı almak
-
sen zaten belli yerden alıyordun almaya devam edecektin niye gelip burada suyu bulandırıyorsun ak genç ?
21 mart 2018 tsk hizbullah çatışması
-
ne renkli coğrafya lan bir giriyorsun her ideolojiden adamla çatışıyorsun.
counter strike serverı gibi şerefsizim.
6 mart 2014 rte'nin yayınlattığı montajlar
-
özellikle kılıçdaroğlu'nun görüntüsünü izleyince tatmin oldum ben. özür dilerim sayın başbakanım. yarın hemen türgev'e 50 lira yatırıyorum.
edit: soru gelmiş zekat mı, öbür türlü mü diye elbette diğer türlü :)
aleyna tilki'nin yürek hoplatan küvet pozu
-
(bkz: donunla gir don da yıkansın)
hallelujah
-
leonard cohen reisin yazdığı, jeff buckley'in zirveye taşıdığı şarkıdır gözümde.
daha önce iki buçuk adet türkçe çevirisi yapılmış sözlükte. izninizle bir çeviri de ben koyayım. etkilenmemek için diğerlerine bakmadan çevirdim:
duydum ki gizli bir melodi varmış,
davud'un çalıp da tanrı'yı gülümsettiği.
ama müzikle pek aran yoktu değil mi?
böylece gider bu, dört, beş derken
diyezde aşağı, bemolde bir üste
derken bakmışsın mazhar kral hallellujah'i bestelemiş.
hallelujah
hallelujah
hallelujah
hallelujah
inançlıydın inançlı olmasına, ama ispat lazımdı sana
terasta banyo yaparken gördüydün ya onu
güzelliği ve ayışığı onun önüne geçtiydi hani.
seni bir mutfak sandalyesine bağlamış
tahtını sallamış, ve saçlarını kesmiş
ve dudaklarından almıştı o lafı: hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
canım, daha önce de bu yollardan geçtim
bu odayı bilirim, koridorunda az sigara içmedim.
senle tanışmadan önce yalnız yaşardım biliyorsun.
mermer kemerde flamanı da gördüm
aşk, bir zafer türküsü değildir ki,
soğuk ve kırık bir hallelujah'tır olsa olsa.
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
aşağıda olanlardan bana bahsettiğin zamanlar olurdu
şimdiyse bana hiçbir şey söylemiyorsun, değil mi?
sana taşındığımı dün gibi hatırlıyorum
kutsal güvercin de taşınmıştı
birlikte aldığımız her nefeste: hallelujah
belki de yukarıda cidden bir tanrı vardır
aşktan tüm öğrendiğimse
ilgini çeken birilerini nasıl öldürebileceğimdi
geceleri duyabileceğin bir yakarış değildir bu.
ışığı görmüş birileri değildir bunu diyen kişi.
bu soğuk ve kırık bir hallelujah'tır olsa olsa.
türkiye'nin en abartılmış sanatçısı
hepsiburada'daki 4789 liralık flash bellek
-
hakkinda soyle bir yorum vardir:
lk kişisel bilgisayarımın 3 gb hdd si vardı, 2500 dolar para vermiştim. arkadaşlarım ne depolayacaksın o kadar demişlerdi. şimdi artık flash bellekler 1 tb olmuş. yaşlanıyorum galiba. ha bide araba parasına alabiliyorsunuz aleti ama olsun. evi satıp bundan 20 tane falan alıp bir köşeye koymayı düşünüyorum. 2 yıl sonra çocuklar hepsini satıp 3-4 tane simit alabilirler, harika yatırım.
katilmamak elde degil.