hesabın var mı? giriş yap

  • yediği haltı önce salih bozok'un farkettiği sakar kişi. şimdi diktatör denilen ve özellikle giyim konusunda son derece titiz bu adama yapılanı kışladaki başçavuşa yap bakalım yarma şeftalinin çekirdeğini sonra nerenden çıkıyor?
    not: bilerek adam dedim çünkü bu aralar o kadar zor ki adam gibi adam görmek...

  • bir defasında yağmur yağıyordu. canım onu seyretmek istemişti. koltuğu ite kaka pencerenin önüne uzatıp ışıkları kapattım, perdeleri açıp oturdum seyretmeye başladım. sevgilim öbür odada bir şeyler yapıyordu, biraz sonra o da geldi. n'aptın naapıyosun falan demedi hiç. geldi yanıma oturdu. sabaha kadar, belki 4-5 saat tek kelime etmeden orada oturup yağmuru seyrettik. o ilişkiye dair en mutlu olduğum anlardan biri o.

    bir başka günse yine o koltukta oturmuş dışarıyı izliyordum, o da içeride telefonla konuşuyordu. konuşması bitince geldi, o konuşmaya dair bi şeyler söyledi. oradan konu konuyu açtı, çocukluk arkadaşlarından komplo teorilerine, avrupa göçmen politikasından hooke newton kavgasına kadar non stop konuşup durduk belki 7-8 saat. izleyelim diye seçtiğimiz film ilk sahnesinde pause'da kaldı öyle. güneş doğunca kapatıp yattık.

    bir başka gün bi restorandaydık. hararetli hararetli bi şeyden konuşuyorduk. bi onun bi benim telefonum çalıp duruyordu, ikimiz de reddedip reddedip duruyorduk. sonunda yeter ama diyerek telefonları sessize aldık. konuştuğumuz şey bitince de açmadık, susuşup tek kelime etmeden biralarımızı içerek uzun uzun daha oturduk öyle denizi seyrederek.

    bi başka gün tek başımaydım. çok güzel göründüğü için ona göndermek üzere ayın fotoğrafını çekmeye çalışırken ondan bana ayın fotoğrafı gelmişti. beraber bile oturmuyorduk. 3200 km mesafedeydik.

    bir başka gün ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında o konuşuyordu, ben ötelere bakıp susuyordum.

    başka bir gün yine ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında ben konuşuyordum, o ötelere bakıp susuyordu.

    sonra ayrıldık. artık ne konuşuyor ne susuyoruz.

    acıklı gibi tınladı da, değil. doğal döngüsünü tamamlamış eski güzel bi ilişki işte…

    diyeceğim, ister sus ister konuş ister halay çek.. yan yana bile olma hatta. olay ne yaptığında değil çünkü, o an birlikte aynı “an”da olup olmamakta.

  • 1942 yılında, mississippi'nin jackson şehrinin bir kasabası olan pascagoula'da gerçekleşen bir dizi garip ve ürkütücü suçun kahramanıdır. "pascagoula'nın hayalet berberi" hiçbir kurbanını soymadı, öldürmedi ya da onlara saldırmadı... onların sadece saçlarını kesti... görsel

    hayalet berber'in ilk saldırısı, mary evelyn briggs ve edna marie hydel adlı iki genç kızın, yatak odasının penceresinden sürünen bir adamın sesiyle uyandığı 'our lady of victory' manastırında gerçekleşti. saldırıda iki kız da yaralanmadı, ancak sadece birkaç gün sonra altı yaşındaki carol peattie uyandığında saçının çoğunun eksik olduğunu fark etti. ailesi ve polis soruşturma yaptığında, carol'ın yatak odası penceresinin çerçevesinin kesilmiş olduğunu gördüler. görsel - görsel

    bir sonraki saldırı daha da tuhaftı. terrell heidelberg ve karısı, davetsiz bir misafir tarafından uyandırıldı. terrell heidelberg, saldırgan ile boğuşmaya başladı ancak saldırgan çifte demir boru ile vurarak onları etkisiz hale getirdi ve kaçtı. saldırı, hayalet berberin saldırıları ile uyumlu olmasa da onunla ilişkilendirdi. hayalet berberin bir diğer kurbanı r.e taylor, saldırganın kurbanlarının uyanmasını önlemek için kloroform kullandığını iddia etti. görsel

    haftalarca süren saşdırıların ardından polis, almanya doğumlu bir kimyager olan william dolan'ı incelemeye karar verdi. raporlara göre dolan, heidelberg'lerle yakın zamanda bir tartışma yaşamıştı. bu tartışma onlara saldırmasının nedeni olabilirdi.

    polis ayrıca dolan'ın evinin yakınlarında insan saçları buldu ancak 1940'larda bu saçları kişilerle eşleştirecek dna teknolojisi mevcut değildi. yine de bu saçlar, ondan şüphelenmek ve tutuklamak için yeterli görüldü. saldırı ve cinayete reşebbüs ile suçlansa da suçlu bulunmadı. bir almanya sempatizanı olduğu ve siyasi görüşleri nedeniyle hedef alındığını iddia etti. görsel - görsel

    pascagoula'daki birçok kişinin onun nazi ajanı olduğundan şüphelendiği doğruydu ancak küçük kızların saçlarını kesmenin savaşa herhangi bir etkisi olmayacağı da ortadaydı. dolan sadece heidelberg olayıyla bağlantılıydı ve tutuklandığında saldırılar son buldu. ancak gerçek hayalet berber'in onun tutuklanması sonrasında korkup saldırılarını sonlandırmış olma ihtimali de bulunuyor.

    kaynak: 1, 2

  • öncelikle aşağıdaki entry vejetaryen arkadaşların seveceği bir içerik değil. okumayın demiyorum ama okumayın.

    pahalı olmasını anlamadığım şey kırmızı et. bütün dünya' da pahalı olsa bir şey demem. bir inek kolay yetişmiyor derim ama bizde pahalı, millette ucuz olunca ayıp oluyor.

    benzin demiyorum; çünkü eşek yüküyle vergisi olduğunu biliyorum ama kırmızı et neden pahalı anlamıyorum.
    avrupada eti ağaçtan topladıkları için mi ucuza satıyorlar? biz hayvanları japonya' dan getiriyoruz da yol parası mı ödüyoruz? bizim de kırsalımız var, otsa ot bitkiyse bitki. bizde de var amk. sinirlendim bak.

  • -iki kişilik bir oda lütfen
    -evlilik cüzdanınız
    -buyrun
    -ama siz.. farklı insanlarla evlisiniz..
    -onlara da otelinizi tavsiye edeceğiz

  • "zekaca kimseden aşağı değildi. tertemiz billur gibi bir ruhu vardı. asil heyecanları olan bir insandı. ama hiçbir şey yapmadı"

    her hatırlandığında tıpkı lise yılları gibi hüzünlü bir tat bırakıyor insanda bu kitap. sayfalar geçtikçe oblomov ile bütünleşiyorsunuz, onu daha iyi anlıyorsunuz. anladıktan sonra da onun, her şeyden vazgeçen bir tembel değil tam tersi hayatta bir anlam arayan ama ne yazık ki bunu bulamayan, bulamayınca da kendi haline dönen bir insan olduğunu keşfediyorsunuz. oblomov'un içinde hala hayata tutunabilmek için bir istek olduğunu ve bunun için sonuna kadar mücadele etmekte kararlı bir heyecana sahip olduğunu görüyorsunuz. bu enerjiyi açığa çıkaran da olga. ama bu son hevesi de yarım kalıyor oblomov'un, bir daha da hiç uğraşmıyor hayatla.
    "şu hayat bir türlü yakamı bırakmıyor" sözü bu yüzden çok anlamlı işte.

    okuyun, okumadığınız her dakika çok şey kaçırıyorsunuz demektir. mükemmel bir kitap, harika bir felsefe. okuduktan sonra oblomov zaman zaman aklınıza gelecek ve hüzünlendirecek sizi.

  • çoğu zenci futbolcu kendisini hayır işlerine adamaktadır. futbolu bıraktıktan sonra kurdukları vakıfların işleriyle ilgilenir ya da kurulmuş vakıflara destek olurlar. geri kalmış ülkrlerinin bakanlıklarını federasyonlarını veya spor bakanlığı bünyesindeki kurumlarını kalkındırmaya çalışırlar. ülkelerine vakıf futbol okulları açıp bizzat kendileri işin başında durup çocukları suçtan uzak tutmaya ve aralarından yetenekli olanlarını futbolcu yapmaya uğraşırlar
    yokluk çok kötü bişey oğlum. kendileri bu yoklukla büyüdükleri için aynı durumdaki insanlara yardım etmeyi teknik direktörlük yaparak servetlerine servet katmaya tercih ederler.