hesabın var mı? giriş yap

  • akp hukumeti'nin basbakan yardimcisi bulent arinc'in fikri.
    kendisine gore anayasa'daki değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri nitelikli çoğunluk ile degistirmek mümkün olmali.

    konsensus kelimesini duysa eli silahina giden bu ulkenin nitelikli çoğunluktan anladigi sey de, meclis'te 367 tane sandalye ve onlarin uzerinde oturanlardir.

    değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeler arasinda ulkenin demokratik, laik bir hukuk devleti oldugu, insan haklarina saygili oldugu gibi temel ifadeler var.
    sayin arinc'a gore 367 tane el oyle isterse bunlari degistirmek mumkun.

    mesela yarin obur gun teror azarsa "bu insan haklari nanesi de cok ayak bagi oluyor" diyerek insan haklari kavrami tamamen anayasa'dan silinebilir.
    367 tane elin kalkmasi yeter.
    "bu zindiklar yuzunden hepimiz cehennemlik olucaz" diyerek islam'a aykiri kanun yapilmasi yasaklanabilir.
    367 tane elin kalkmasi yeter.
    "hukuk devleti de nedir ulan; hakliyi haksizi halkin sectigi meclis belirler" diyerek yargiclar savcilar dogrudan meclise baglanabilir.
    367 tane elin kalkmasi yeter.

    ki bu secim sisteminde, o 367 tane eli secmek icin, secmenlerin yalnizca %35'inin oy vermesi dahi yetecektir!

    "cogunlugun tahakkumu nasil kurgulanir" filmini rusya'da ortadogu'da vizyondayken goremediyseniz, gec kalmadiniz!
    trt ekranlarindan canli yayinlaniyor su siralarda.

  • şimdi aldıranların işi kolay. internet diye bir şey var. ben 1993 senesinde aldırdım bir bok yoktu. ortaokuldaydım. yalandan pw programıyla cezaevi demirleri gibi bir şey çizerdim çünkü başka bir şey çizemiyordum, sonra gösterirdim nasıl olmuş diye aferin falan derlerdi. onu anıtkabir sanıyorlardı. ben öyle lanse etmiştim. günü kurtarırdık yani. giderdim sonra volfied, cm 93-94 akşama kadar oynardım. belli bir süre cm 93-94 ü ders sandılar. mal gibi monitöre baktığım için oyun oynamadıgımı düşünüyorlardı. benimki yine kolaydı, arkadaşım aynı dönem amiga aldırmıştı bu sebepten. onun ailesi daha sıkıydı, o da yalandan bir program bulmuş, dersin bir bölümünü mal gibi oraya yazıp ordan deftere geçiyordu. o günü daha zor kurtarıyordu çünkü program yazılan şeyi kaydetmiyordu. adam her gün aynı şeyi gösterecekti kaydetse, okuyacak halleri yok ya. save diye bi yer yoktu ne programıysa artık... her gün yazıyordu bu paso. bir de sonradan ben bir program bulmuştum. yani program değil de adamın biri disketin içine ankara misket koymuş. kısacık. disketi c: ye kopyalamıştım ve bunu ben yaptım müzik dersi için demiştim. paso misket çalıyodum odamda yalandan. ses kartı da yoktu, çok pahalıydı almamışlardı bızzt- dızzt efektleri içinde pc speaker modundan ankara misket. nınının nınının nınınını nın... çok aradım ama başka şarkı bulamadım öyle. bulsam iyice imparatordum. evdekiler de beni deha sanıyordu. napalım mecburiyet. cafe vardı da biz mi gitmedik? dersler iyiydi ama.

  • çok fazla gündem olmamış, ortalama bir marvel filmi kadar bile konuşulmamış olmasına rağmen 21. yüzyıl başyapıtları arasındadır bu film. 3 kere gram sıkılmadan izledim, bir o kadar daha izlerim. oyunculuk, kurgu, yönetim, müzik görüntü gibi teknik detaylar... bir başyapıttan bekleyebileceğiniz her şeyle dolu dolu bir film.

  • cumartesi sabahı erken bir saate "hadi moonstruck'a gidek" diye gittiğimiz, moonstruck'ın kapanıp yerine buranın açıldığını görünce üzülüp "e kahve içek bari" diye oturduğumuz yer..

    sabah erken bir saat olduğu için bizden başka kimse yoktu. siparişimi verdim "iki latte, bi kek, bi çiizkeyk.." adımı sordu. ukala ekşici bir piç olduğum için "bi kişi var zaten" dedim. neyin peşindesin mına koyim?

    siparişimi alıp masaya oturunca kasadaki çocuğun içime sokup çevirdiğini anladım:

    http://i.imgur.com/u7czz.jpg

    herif incici piç çıktı.

    inşallah bir gün bütün starbucks senin olur. ışığın hiç sönmezin, yıldızın parlasın.

  • kanımca osmanlı tarihinin en fantastik kadın figürü.

    günümüzde muhteşem yüzyıl'ın etkisiyle daha çok hürrem sultan ya da nurbanu sultan ön planda olsada kösem sultan'ın tarihteki gücü onları geride bırakır niteliktedir.reşat ekrem koçu kendisi için bir yüzü bakır bir yüzü altın madalyon yakıştırmasını yapmıştır ki hakikaten öyledir.biz madalyonun altın kısmından başlayalım:

    her ne kadar osmanlı haremine giren kadınların önceki yaşamlarına ait çok fazla bilgi bulunmasada,çeşitli kaynaklarda doğum yılı 1590 olarak zikredilir.orjinal adı anastasya'dır.günümüzde yunanistan'a bağlı olan ege adalarından birinde doğduğu hususunda tarih kitaplarımız birleşir.15 yaşında osmanlı denizcileri tarafından esir edilmiştir.rivayete göre osmanlı topraklarında ilk durağı bosna beylerbeyliği olmuş oradan da padişaha sunulmak üzere saraya takdim edilmiştir.devrin padişahı birinci ahmet'dir.padişah da anastasya kadar gençtir ve birbirlerine samimi bir şekilde bağlanmışlardır.ya da biz öyle olduğunu varsayıyoruz.çünkü padişahın diğer hasekileri birer oğlan doğururken kösem tam tamına dört oğlan vermiştir padişaha.bu iki genç insan yıllardır süregelen başıbozuk harem düzenine el atmışlar ve işleri yoluna koymuşlardır.ancak ne yazık ki aşklarına doyamamışlardır.birinci ahmet 28 yaşında mide kanserinden öldüğünde geride oğullarının yanı sıra bir adet deli kardeş bırakmıştır.osmanlı devleti'nde hükümdardan sonra kardeşi tahta geçemezdi ancak birinci ahmet veraset sistemini değiştirmişti.ekber ve erşed sistemine göre tahta geçme sırası hanedanın en yaşlı üyesinde oluyordu ve bu özelliği taşıyan birinci mustafa idi.birinci mustafa en yaşlı hanedan üyesidir ancak akli dengesi yerinde değildir.bu yüzden üç ay sonra tahttan indirilmiş ve birinci ahmet'in büyük oğlu ikinci osman tahta çıkarılmıştır.ikinci osman mahfiruz sultan'ın oğludur.kösem sultan'ın en büyük rakibesidir mahfiruz sultan.saadet dönemi çoktan sona ermiştir.kösem eski kösem değildir ve o da zamanla masumiyetini kaybedecektir.çünkü hırs,kin ve intikam gibi duygularla tanışmıştır.ya da tanışmak zorunda bırakılmıştır.

    madalyonun bakır kısmına geçme zamanımız geldi:

    ikinci osman cevval bir delikanlıdır.aynı zamanda tezcanlıdır.itaatsizlik gösteren yeniçerileri kaldırmaya karar verir ancak tedbirsiz olduğundan bu haber yeniçeriler tarafından öğrenilir.yeniçeriler ikinci osmanı tahttan indirirler ve katlederler. yerine yine birinci mustafa'yı padişah yaparlar ancak taşıma suyla değirmen dönmez.devletin çarkını deli padişahın sadrazamı ve validesi(ismi bilinmiyor) de döndüremez.neticede bir üç ay sonra tekrar ihtilal olur ve tahta dördüncü murat geçirilir.sıra kösem'e gelmiştir nihayet.ancak kocasına karşı hürmetkar bir eş olan kösem oğullarına aynı şefkatle davranmayacaktır.dördüncü murat devrinin ilk kısımları herc-ü merç içinde geçecektir.yeniçeriler zorbalığın zirvesine ulaşmıştır.her istediklerini elde eder olmuşlardır.nitekim padişahın yol arkadaşlarının dahi kellellerini almışlardır.şüphesiz bu zorbalıkların arkasında kösem'in ocak ağaları ile olan işbirliğinin de payı vardır.yıllar yılları kovalar.dördüncü murat hep çocuk kalacak değildir.zorbalara karşı tek başına mücadele eder.askeri susturur ve annesini de eski saray'a yollar.artık tek zorba padişahtır.tarihlerimiz yüz binden fazla insan öldürttüğünü yazar.hepimiz az çok tanırız zaten dördüncü murat'ı.enerjik ve tezcanlı bir yapısı vardır zira hızlı yaşayıp genç ölmüştür.ölmeden önce kardeşleri süleyman,bayezit ve kasım'ı boğdurtmuştur.süleyman ve kasım kösem'in oğullarıdır.kösem bu ölümlere engel olamamıştır.geride bir tek ibrahim kalmıştır.hem kösem'in son oğlu hem de osmanlının tek varisidir.murat zamanında elde edemediği nüfuzu ibrahim zamanında elde eder kösem.valide sultanlığın tadını çıkartmaya başlamıştır.zira yeni padişah iç bunalımlara sahip değişik bir insandır.padişah ve annesinin çıkarları 6-7 yıl çatışmaz.ancak bu 6-7 yıl sonunda ibrahim annesini dinlememeye başlar.kösem yabana atılacak bir kadın değildir ancak ibrahim bunu hesap edemez.ocak ağaları ile birleşen kösem ibrahim'in sonunu hazırlar ve 7 yaşındaki masum dördüncü mehmet tahta çıkartılır.entrikalar bununla da son bulmayacaktır.osmanlı ananesine göre kösem'in yetkileri ibrahim'le birlikte bitmiştir.çünkü validelik sırası dördüncü mehmet'in annesi hatice turhan sultan'dadır.ancak teori ile uygulama örtüşmez.kösem bir köşeye çekilmez.neticesinde yıllardır olduğu gibi yine karşısına bir rakip çıkar.ancak bu sefer onu alt edemeyecektir.kösem mehmet'i öldürtüp küçük şehzade süleyman'ı tahta çıkarmaya niyetlidir.ancak bunu haber alan dördüncü mehmet taraftarı saray görevlileri(zülüflü baltacılar) kelleyi koltuğa alıp ocak ağalarından önce davranırlar ve kösem'in dairesini basarlar.

    kendisi gibi ölümüde fantastik olmuştur.dairesini basan zülüflü baltacılardan kuşçu mehmet adında bir adam ilk önce elleriyle boğmaya çalışır sultanı.kösem bayılmıştır.mehmet'te öldüğünü düşünmüştür ancak bir-iki dakika sonra sultan kendine gelir ve yardım dileyerek bağırmaya başlar.bunun üzerine kuşçu mehmet kösem sultan'ı perde kirişiyle boğmaya kalkmıştır ki bu tarz bir ölüm osmanlı tarihinde hiç görülmemiştir.neticesinde ağzından ve burnundan kan gelen kösem sultan çok geçmeden oracıkta ölmüştür.

  • "benim öküz işe gitti az önce, çabuk gel, özledim"

    hayır öküz kim, ne işi, bi de şimdi çıktım daha evden ne çabuk özledin ya, canım benim.

  • özet: 2550 tl’ye aldığım laptop’un menteşesinin durup dururken sıkışıp kilitlenmesiyle, ekranı tutan plastiği kırması sonucu lenovo yetkili servisinin 4350 tl onarım ücreti istemesi.

    edit: cihaz lenovo ideapad u530. teknik servis bdh bilişim destek.
    cihazın tam fatura tutarı: 2.548,36 tl (09.09.2014)
    lenovo bdh onarım teklifi tam tutarı: 4.350,10 tl (26.08.2016)

    edit 2: lenovo müşteri hizmetleri, yetkili servisin istemiş olduğu bu ücretin normal olduğunu savunmakta. ''ödemiyorsun madem, cihazı paketlettirip gönderiyorum geri'' diyen de kendileri.

    2014 eylül ayında 2550 tl’ye satın almış olduğum, halen garantisi devam eden (3 yıl garantili) lenovo ideapad u530 model laptop’ın tamiri için yetkili teknik servisin 4350 tl onarım ücreti istemesi olayıdır.

    eylül 2014’te cihazı aldık, kullanmaya başladık. ilk olarak ekranın dokunmatiği bozuldu. alet bildiğin durduk yerde sanki biri dokunuyormuşçasına çıldırıyor kullanıma izin vermiyordu. ben de bu özelliği pek kullanmadığım için ekran dokunmatiğini kapatıp günlük kullanıma devam ettim.

    kullandığım süre içinde laptop’ın kapağını 200 kere açmamışımdır herhalde. alet tertemiz çiziksiz duruyor evden dışarı çok nadir çıkıyordu. ancak gelin görün ki tek görevi laptop kapağının hareketini sağlamak olan menteşelerin kendi kendine kilitlenmesi sonucu kasayı ekrana bağlayan plastik parça kırıldı. zorlama falan da yok, bildiğin parmak ucuyla ekranı kapatırken kırıldı. malum müneccim dalgası yemediğimden, laptop içine gömülü menteşelerin kendi kendine sıkıştığını tespit edemiyor insan. neyse bildiğin kırıldı yani.

    e tabi hemen servisi aradık, laptop’ı kargo ile gönderdik. kötü kullanım olmaması sebebiyle bir umut garantiden yaparlar belki diye düşünüyorum derken, gelen onarım teklifi 4350 tl. evet dörtbinüçyüzelli tl.

    yerli yabancı siteler bu modelle ilgili şikayetten geçilmiyormuş meğer. hep aynı sorun, menteşenin kendi kendine sıkışması ve ekran plastiğini çatlatması. lenovo ise bu parçanın sorunlu olmadığını diretmekte ısrarcı. kronik sorunun arkasında durmuyor firma.

    saçmalığın detayları:

    alüminyum kasaya sahip bir aletin en güçlü olması gereken menteşe bağlantılarının dandik bir plastik aksama bağlı olması. saçmalık.

    teknik servis onarım bedelinin dolara bağlı olduğu için bu kadar yüksek çıktığını söylüyor. hesapladım, yani bugünkü dolar kuru laptop’ı aldığım gün ile aynı olsaydı 2550’ye aldığım laptop için 3 bin küsür lira fiyat teklifi gelecekmiş. saçmalık.

    lenovo’nun güncel ideapad serisini incelediğimde gördüm ki en yüksek fiyatlı ürün bile 4 bin tl’den az. yine saçmalık.

    ekran dokunmatiğinin bozulmasının menteşe olayından önce gerçekleştiğini bildirdim servise. bu kapsamda dokunmatik ekranın onarımını garantiden yapın dedim. böyle bir tespitin pek de mümkün olmayacağını, parça hasarlı olduğu için, normalde dokunmatik hatası yüzünden garantiden değişecek ekranı artık değiştirmek istemediklerini söylediler. çok güzel.

    dokunmatik ekran komple değişecek o yüzden pahalı tutuyor normaldir diyenler olur şimdi. normal falan değildir. sen aletin yedek parçasını ürünün satış fiyatının altında sunamıyorsan kullanıcılarına, gerçekten amacın kalite falan değil. hem de aletin en pahalı donanımının kırılması, senin kronik hatalı dandik menteşe montajın yüzünden oluyorsa, ve sen bu hatayı sahiplenmiyorsan nolur kapat git. milletin canını sıkma.
    şikayetim ile tarafıma yapılan dönüşte ise özetle ‘kronik hatanın arkasında zaten durmuyoruz, cihaza sen hasar vermişsin, 4350 tl ödemeyi kabul etmediğin için cihazı paketledik sana geri yolluyoruz’ dediler. aklı başında hiç kimse 2500 liralık cihaz için 4350 lira ödemez. servisin bu ücreti talep edebilecek gamsızlıkta olması da skandal gibi. tertemiz, çiziksiz bilgisayarım bir anda çöp olmuş oldu.

    amacım markaya saldırmak değil, marka hakkında karalama kampanyası başlatmak değil. herkesin her markayla ilgili benzer şikayetleri var.

    burada amaç, onların da dediği gibi ‘kullanıcı deneyimimi’ paylaşmak. kullanıcı deneyimime göre de bir daha lenovo’ya para vermem.

  • bi gün, kurstan bir arkadaşım, işyerim civarından geçerken aklına geliyor beni arıyor, hatırımı soruyor. gelsene diyorum, bir çayımı iç, hem görüşmüş oluruz. bir duraksıyor, nefes alıyor, yok diyor, başka zaman. ısrarımı seveyim, hazır diyorum gelmişsin buraya kadar, çık işte yukarı. tamam geleyim de, şey diyor, az önce soğan yedim ben, çekiniyorum o yüzden. saçmalama diyorum, lafı bile olmaz, biz her gün yiyoruz n'olacak allasen. ikna kabiliyetimi yitireyim. neyse, çıkıyor bu yukarı. sarılıyoruz. ben bayılmışım. allah'ım böyle bir koku olamaz. çocuk sürekli anlatıyor, ben daimi gülümsüyorum filan ama, hoşbeşten fırsat bulunca ilk şunu soracağım: soğanı tarlasıyla birlikte mi yedin arkadaşım sen? o nasıl bir soğan yemektir? renkten renge giriyorum, imkanı yok o kokuyu defedemiyorum abi. taktım bi kere. sanki karşımda bizim hüseyin değil de, bir baş soğan oturuyor. kendisi oradan buradan laflarken ben hüseyin'i ince ince kıyıyorum, pembeleşinceye kadar kısık ateşte çeviriyorum. o koku gitmiyor. bi yarım saat sonra kalktığında tekrar sarılıyorum. yaşama sevincime.

  • okuduğunda bana kızacağını biliyorum ama yazmadan edemedim. benim kocamın ilk tepkisi oflayıp, puflayıp kendini hazır hissetmediğini söylemek oldu. gerçi o biraz tuhaftı; iki gebeliğimde de benim canım hiç özel bir şey çekmedi ama kendisi 9'ar ay aşerdi. aşerince de gece dörtte ağır ateşte zeytinyağlı fasulye pişirip sabah altıda yediğine şahit oldum. ben öğürdüm o kustu, koku hassasiyeti benden daha fazlaydı. maalesef doğum sonrası fazla kilolarını da veremedi...