hesabın var mı? giriş yap

  • yeni kız arkadaşın resmi gösterilir:

    - bak anne, bu hedenin resmi
    - ne kadar bu kızın boyu?
    - 1.55 falan. niye sordun?
    - nerden buluyorsun bu yerden bitmeleri? yedi cüceler'i mi biriktiriyorsun böyle hepsi küçücük?
    - emrin olur, bir dahaki sefere basketbolcu falan bulurum
    - mutfağın üst rafına boyum yetişmiyor zaten
    - ha?...

    aynıyle vakidir.

  • yurt dışına taşınmak istemiyorum, türkiye artık güzel ve yaşanılası bi yer olsun yakamızı bıraksınlar istiyorum.

  • caddebostan - bostanci sahilyolunun lodos sebebiyle sagdaki uc seridinin gole donusmesi sonucu trafik soldan tek serit akmaya calismakta. surucusu cok darlanmis olacak ki bir sahin sag seritten suyu yardira yardira ilerlemekte. bu esnada yurdum trafik polisinin anonsu insanlari kopartir :
    "sahin! sahin! soldan git! bogulacaksin.."

  • "insan bir şeyden haz alabilmek için o şeyin yokluğunu, ızdırabını tatmaya muhtaç; açlık gibi, soğuk gibi, yalnızlık gibi. ama istenen bir kere ele geçti mi verdiği haz sönüp gidiyor. yani geçici şekilde tatmin olmak mümkün ama mutlu bir halde sürekli kalmak imkansız. mutlu olmak insan tabiatına aykırı mı yoksa?"

    "mutluluk dediğimiz şey, yoğun bir şekilde bastırılmış ve engellenmiş olan ihtiyaçların kısa süreliğine tatmin edilmesinden başka bir şey değildir."

  • ıstanbul'a 1990ların sonunda gelmiş idim. sanırdım ki sokaklarda her gün bir ünlü ile karşılaşacağım.

    karşılaşmadım.

    ta ki 98'in yazında namlı kebap'ta mezelerin önünde tabağı tepeleme doldururken arkamda sabırla bekleyen adamı fark edene dek.

    artık nasıl doldurduysam dakikalar sonra yerime yönelecek iken arkamdaki amca "evladım bir zeytinyağlı dolma eksik kaldı, ağlamasın sonra onu da al" dedi gülümseyerek.

    bir döndüm ki seba başkan.

    uyyy

    ne diyeceğimi bilemedim. nasıl hitap edeceğimi... bir de heyecan bastı.

    "başkanım, onu da 2. sortide alırım, bu maç öncesi ısınma, antrenman." deyiverdim.

    gülüştük..

    yerime oturdum. rakı geldi. doldurdum kadehi ve masasına gidip, şerefine kadeh kaldırdım. o da kaldırdı. gene gülümsedi.

    sarılıp bir de elini öpeydim keşke..

    bu büyük adam benim gençlik fobim beşiktaş'ın efsane başkanı idi. ne gariptir ki ergenliğimi bana zindan eden o takımın o başkanına karşı hissettiğim yegane duygu hürmet ve de saygı idi.

    beşiktaş'a gıpta etmemin ve beşiktaş'ı bi parça kıskanmamın belki de tek sebebiydi.

    ne metin'leri, ne ali ne de feyyaz'ları.

    sadece seba'larıydı. büyük başkanları süleyman seba'larıydı.

    nur içinde yat büyük başkan. huzur içinde uyu büyük insan...
    seni hepimiz çok sevdik...

  • adil öksüz'ü tanımıyorum, adil kullanım kotası olur mu? o da orspu çocuğu sonuçta.

  • bana taa ortaokulda yaşadığım bir olayı hatirlatmistir. en yakın arkadaşımla sahilde yuruyoruz, kapalı yol diye tabir edilen trafiğe kapalı bir yol var, daha önce hiç geçmemişiz ordan ama amaan nolacak diyip devam ediyoruz. aramızda da bisikletli 2 genç çocuk var, bi tanesi bisikletten inip yanımıza geliyo, şuradan geçene kadar sizle yürüycem diyo biz de noluyo acaba derken bi bakiyoruz ki kulustur bi sahinin etrafina toplanmış ipsiz sapsiz bi sürü insan, aşırı korkuyoruz ama caktirmiyoruz, çocuk da uzaklaşana kadar yanımızda sessizce yürüyor, tipler pis pis bakıyorlar bi yandan. sonra da hadi kendinize dikkat edin diyip bisikletine binip gidiyor.

    hala aklimdadir, napardik o çocuk olmasa, ne tür bi travma yaşardık diye.. bir yandan da adamların bize satasmamasi için yanımızda bir erkek olmasi gerekliliği yüzümüze o yaşta çarpıyor.

    bu arada 3 -4 türk kızı bir araya gelince bazen konusu açılıyor, tacize ugramayanina henüz rastlamadim. en el bebek gül bebek buyutulenden de, tam tersi de.

    bir de şu ana kadar minibuste yalnız kalma korkum yoktu, hatta eskiden takside arkaya binmek burnu havadalik gibi geldiği için öne binerdim. ne salakmisim. her dakika yaşamak daha da zorlaşıyor bu ülkede.

    türk kızı diye ağzını açıp pislik kusanlar, yaşadığımız yetistigimiz ortamı da görün lütfen.

  • insan gibi yağmamaktadır.

    hala işe gidemedim.

    şaka lan şaka sabahtan beri evde oturup, yağan karı izliyorum. işsizim ben.

  • çözümü çok basit olan sorunsal: arabayı satıp at almak. çünkü bildiğim kadarıyla bu konuda yasalarda bir boşluk var. hep merak ederdim a1 kapısına fırtına gibi esen doru atım üzerinde gelsem ne olur diye. yaptım, olacak! yok henüz yapmadım ama en büyük hayalim bu. "hocam öğrenci misiniz? yalnız sticker yoksa alamıyoruz." diyemezler çünkü kedi köpeklerin sticker'sız girip çıktığını biliyorum. atımı da dört nala bölüme sürdükten sonra dekanlık kapısı önünde şaha kaldırıp kişneterek en yakın iğde ağacına park edeceğim. trafik kilit takmaya gelirse taktırmaz, basar çifteyi. otostopçu da alırım gerekirse oturturum arkama. bir kişi bir kişidir. yaparım bilirsin.