hesabın var mı? giriş yap

  • mevcut durumun ciddiyetini anlamaktan aciz, işleri kolaylaştırmaları gerekirken iyice zorlaştırmaktan başka bir işe yaramayan, sorumsuz ve bencil insanlardır. çoğunluğu oluştururlar.
    edit: “olası sonuç buydu, ya ne olacağdı?” diyenler var. ya arkadaş ben anlamıyorum, adamlar çıktı masaları kaldırdı, saatleri sınırlandırdı, ha evet tedbirler yeterli mi? hayır değil. ama bu kadar da ahmak olunmaz, birazcık düşünürsün “masaları kaldırmışlar, oturam da yerde pattis yiyem.” demezsin hayvan değilsen, onun yerine dersin ki; “bir süre evde daha fazla vakit geçireyim, avm’ye falan gitmeyeyim.” illa koyun gibi güdüp her hareketinizi yönetmek mi gerekiyor sizin, kafanız hiç mi çalışmıyor? neden lan neden?
    edit2: “avm çalışanı onlar.” diyorlar bazı çok bilmişler, aynen kanka montla gelmişler yemek katına. velev ki avm çalışanları bunlar, zaten yok değil mi avm’lerin ve avm içindeki mağazaların personel bölümleri, depoları, yemek alanları?? illa dip dibe yerlerde oturarak yemek yemeleri lazım avm çalışanlarının, onlara virüs etki etmiyor, avm çalışanları arasında virüs yayılmıyor. geçiniz.

  • güvenlik sektöründe çığır açtılar şu anda;

    --- spoiler ---

    "ah be abicim ne gerek var bu kadar lazere falan. kapıya bi çift ayakkabı koysalar, biri var diye girmeyiz..."

    --- spoiler ---

    bu ne ulan aahhahahha

  • daha ergenlikten çıkamadan toprağa gömdüğünüz hayal gücünüzü özgür bırakmanın ne denli sarsıcı ve büyüleyici bir deneyim olduğunu gösteren oyun.

    eğer ki zihninizi ona adayabilir ve o varken kalan her şeyin etrafına kurşun duvarlar örebilirseniz fantastik rol yapmanın nelere kadir olduğunu anlarsınız. yıllardır gördüğünüz dostlarınızın tanıdık suratlarına baktığınızda her zaman gördüğünüz, öldürücü derecede sıradan ve bilindik bireyin yerine, yayını sessizce geren, maço tavırlarıyla göze batan orman elfini görüyorsanız bu deneyimi unutamazsınız. dört küsur gencin beton duvarlarla kaplı, malzemesinden çalınmış bir yapının, kötü oranlanmış bir odasında buluşması ve dışarıdaki hayatın tüm soğuk realist tacizlerini görmezden gelebilmeleri frp'nin inanılmaz marifetlerinden yalnızca biridir. sivilcelerin, kızların, 50 alınınca göbek atılan matematik sınavlarının giremediği, konaklanan handa yanan şöminenin sıcaklığının, kızarmış hormonsuz tavuğun ve ev yapımı biranın tadının sanki oradaymışçasına alındığı bir evrene hep birlikte geçiliyorsa, orada eşsiz bir deneyimin yaşandığını kabul etmek elzem olur.

    ben ve kendim gibi sivilceli dostlarım 11-12 sene önce falan bulaştık bu oyuna. forgotten realms'i bilmez idik, ucundan dragonlance romanları okumuş idik. lakin yüzüklerin efendisi'ni okumuş ve etkilenmiştik, henüz çeviri çılgınlığı başlamamıştı. drizzt kim, elminster kim, strahd kim bilmiyorduk. yalnızca tolkien'i ve 15 yaşındaki bir ergen gibi davranan yarım ekmek arası elf olan tanis'i, laurana'yı, çok sinsi planları olan raistlin'i biliyorduk. mutlu çocuklar sayılırdık, sıradan ve çirkindik. okul pantolonlarımız ya dar ya da çok bol geliyordu. o dönemdeki en büyük şansımız bir bilgisayarımızın olmamasıydı. oyunları ancak eşin dostun evinde oynadığımızdan bir arayış halinde idik. bilgisayar oyunları -hayatımın yüzde 50'sine denk gelen bir fenamınoğn- zihni uyuşturur. oysa imkansızlık ve frp hayal gücünü şahlandırır. bizler de dibine kadar imkansızdık. ancak gözlerimizi kapatmanın ve kendimizi buradan çok uzaklardaki bir dünyada, çevikçe ok atıp kılıç sallayan veyahut büyülü sözcükleri haykırarak sağa sola ateş topları fırlatan biri gibi hissetmenin hazzını keşfetmiştik.

    ilk oyunumuza başladığımızda ne ad&d biliyorduk ne de başka bir şey. zaten alayımızın matematiği kötüydü. tavla zarlarıyla ve dm'in insafına kalmış kurallarla oynadık. deli gibi eğlendik, akşam evlerimize döndüğümüzde ülkeler coğrafyası bile daha az tiksinti vericiydi. boş durmadık ve araştırdık, kural kitapları aldık, kıt ingilizcemizle nice romanlar okuduk. "thaco ney la" diyen çömezlerden roman karakterlerinin statlarını bilen oyunculara evrildik. d&d geliyormuş diye haber salındı, 3rd edition'ı övdük durduk. kurallara pek de uymuyorduk aslında. powerplay yapıyor, statları abartıyorduk.

    özellikle de 2000 yazını unutamam. akdeniz ikliminin "yazlar sıcak ve kurak..." ifadesiyle tanımlanmasının hakkını verdiği bir yazdı. o yaz güneşe çıkmak check-up gibiydi. eğer kriz geçirip ölmediyseniz kalbinizde sorun yok demekti. dermatologlara zerre itimatı kalmayan bizler o sıcakta 1 saat yürüdük, yokuş çıktık. frp oynamak için, duvarları 5-6 saatliğine yıkmak ve ruhları özgür bırakmak için çile çektik. oyun arasında acıkır ve adana dürüm yemek isterdik. o kadar şaşkın ve toyduk ki telefonla sipariş diye bir şeyin olduğunu bilmiyorduk. aramızdan iki kişi kalkıp kebapçıya gider, siparişleri paketlettirip dönerdi. yorulmak umrumuzda değildi, terli ve sivilceli olmamızı da dert etmiyorduk. çok uzaklardaki bir dünyaya gittiğimizde geriye kalan hiçbir şey mühim değildi. orada sadece şerefsizliği meslek edinmiş halfling, onurlu ranger, sinsi büyücü vardı.

    saatlerce oynuyor ve meraklı anneler onuncu kez telefon edince mecburen kalkıyorduk. telefon derken 3210'ların beğeniyle incelendiği zamanlar. bunu da araya sıkıştırmak istedim. saatlerce oynuyor, rol yapıyorduk. kendimizi hiç zorlamadık, hep orada gibi hissettik. dm rüzgar esiyor dediğinde üşüdük, karakterlerimizin hayallerini kurduk. balık alıp sattık, gizli ajanlığa soyunup her şeyi elimize yüzümüze bulaştırdık, muhtarın goblinler tarafından kaçırılan kızını bile şans eseri kurtardık. yeri geldi ve biz başlık parasını toplamak için maceraya atılan iki half-orc'u oynadık. 7 int'le hayatını idame ettiren bir canlının hislerine ortak olduk, düşünceleriyle empati kurmaya çalıştık.hepsi harikaydı. kendi somut anılarım kadar net hatırladığım nice anım var.

    takip eden yıllarda grubumuz dağıldı ve bir daha asla toparlanamadı. hayatın somut kıskaçları hepimizin düşlerini kırptı geçti. ne zaman frp oynamak ümidiyle bir masaya otursam son ödeme tarihi geçen faturalar geldi aklıma. hayallerimde kaybolamaz hale geldim, içimdeki çocuğun helvasını sindireli çok seneler geçti. bazen durgunlaşıp maziye dalıyor ve geçmişte beni mutlu eden anları düşünüyorum. böyle zamanlarda aklıma solmuş tshirtümün içinde coşkuyla replikler uydurduğum frp seansları geliyor. zaman diyorum, uyuz diyorum, zaman ve ben oracıkta dursaydık diyorum. durmuyor.

  • hukuki açıdan; cezalandırılması gereken bir suç eylemi.

    dini açıdan; güzel ahlak üzerine bina edilen bir dinin hakim olduğu iddia edilen topraklarda insanların kendilerinin inançlarını yiyecek kadar "aç" hissettiklerini gösteren olay.

    siyasi açıdan; insanların hakkını alamadığını düşündüğünü ve hakkını almak için fırsat kolladığını gösteren sosyal turnusol.

    sosyal açıdan; karşılıksız sosyal yardımlar ile çalışmadan kazanmaya alıştırılmış insanların, bir gün sosyal yardımlar ile yetinmeyebileceklerini hatırlatan rezalet.

    etik açıdan; kamyon şoförü ile ilgilenmeden ekmeklerin yağmalanması ile, insanlıktan ne kadar uzaklaştığımızı gösteren hayat dersi.

    al capone açısından; "çocukken her akşam yatmadan önce ve aklıma geldiği her an tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. bir gün tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim."

    edit: dostlar, devrim bebek için son 5 bin tl kalmış, haydi asılalım küreklere(bkz: #60102536).

  • bundan önce kim yapıyorsa o yapacak.

    türkiye cumhuriyeti 1995 yılında kurulmuş yeni bir devlet değil.binlerce yıl oldu biz buralarda takılıyoruz.eger son 10 senede gelen göçmenlere bağlıysa bütün herseyimiz kapatalım ülkeyi.gocmenler gittiği zaman ağır işlerin emek fiyatı artacak.bu isleri yapan göçmenler 3 bin tl alıyorsa,bu işi yapan turkler 6 bin tl alacak.isler halk nezdinde daha iyi olacak.

    ne göçmenmis amk,yakında göçmenler giderse üzerimize taş yağar felan diyecekler.

  • mahalle halkının itirazına rağmen, cami yapmak için polisler eşliğinde dozerler sokulan koru.
    cami+polis+iş makinası kombosu türkiye'yi özetliyor aslında.

  • üst edit; arkadaşlar 30 ay boyunca ödeme yapılacak. 36 ay değil. damadın paylaştığı görselde sağda yazıyor.

    çekilen kredi; 10.000 tl
    ödenen para; 30*376=11.280

    sorarlarsa faizsiz dersin.

    öyle kuru kuru dünyanın en güçlü ülkesiyim demekle olmuyormuş demek ki.

    büyük ülkelerin hepsi sokağa çıkma yasağı verip bütün vatandaşına asgari ücret ödemesi yapıyor, bizimkiler de kredi çektirip bankaları zengin etme derdinde.
    ne oldu ehonomimiz çoh eyi mart şubattan daha iyi olacaktı damat bey?
    lafla peynir gemisi yürümüyor değil mi?

  • korkunç bir yorum, provokasyona açık ve savaştan bile daha çirkin ukrayna'nın sürekli türkiye'yi savaşın içine çekme çabası.

    edit: sal bizi ukrayna, bu işe girerken sırtını sıvazlayan biz miydik ?

  • çoğu gün en az 12 saat şantiyede çalışıp yorgunluktan ölerek otobüse binen bir genç olarak bir parçası olmadığım, olmak zorunda olduğumu düşünmediğim gençliktir. kusura bakmayın ama sevgi saygı iyilik böyle ezberlerle olmaz. ayakta duramayacak yaşlı, hamile, yorgun birini görürsem elbette yer veririm, ama her 40+ kişiye yer verme mecburiyetim olduğuna inanmıyorum. bunun kuralı olmaz. oturmasam da olur diyebildiğim noktada veririm, yoksa otururum, kimseye açıklama ya da özür borcum da olamaz.

    edit: imla

  • irticayı her yıl düzenli olarak tsk’nın ensesinden söken ve fetö’nün serpilip gelişmesini ve ahtapot gibi ülkeye el atmasını uzun yıllar durdurmuş/yavaşlatmış mgk’ya islamcılar gelip mürtecilerin atılmasını veto etmeye ve kendi kafalarına uygun generalleri kilit yerlere getirmeye başladıktan sonra bu ülkenin boku çıkmıştı.

    akp onu atmayın bunu atmayın diye geleceğin fetöcülerini tskda zorla tuttukça kısa zaman sonra hepsi ordunun sinir sitemlerine çöreklenmiş ve harp okullarında birkaç yıl içinde standlarda zaman gazetesi sızıntı dergisi falan satılmaya başlanmıştı. yeni mezun subaylar “abi kho kantinde zaman ve sızıntı satılıyor alanların sınavları da hep iyi” dediklerinde şaka yapıyorlar abartıyorlar öyle bir şey olamaz sanıyorduk.

    ama günü geldiğinde yapanların yıllarca bilerek ve istenerek vetoyla tskda tutulması sayesinde bu ülkede bir darbe yaşandı. darbe yüzünden de bu ordu ve ülke sadece bu fethullah peşinde iman etmiş tarikatçı öğrencileri değil kendi öz değerini, askeri kültürünün kalbindeki okulları, liseleri de kaybetti. iki pire için 150 yıllık yorganlar yakıldı. kuleli katarlılara acaba hangi gün peşkeş çekilecek diye gazete okuyasımız gelmiyor. şahsen benim öyle.

    şimdi içlerinde bir miktar fetöcü öğrenci olan o okullar fetö yuvası diye yüzlerce yıllık tarihiyle kültürüyle kapandıysa, liselere baştan temiz öğrenci alabilecekken orduyu uzun vadede islamlaştıracağız diye öz kültürünü nasıl söndürdüyseniz, burada da tarikatları bence bir iki sapık yüzünden söndürebilirsiniz. ortaya çıkardıkları tehdit ve bunlara kapılıp gidenler kuleli öğrencilerinin birkaç yüz bin katı.

    o zaman nasıl gık demediyseniz, buna da demeyiverin.