hesabın var mı? giriş yap

  • tarih seni haberci diye değil vatan evladı diye yazacak. namusuyla, şerefiyle, cesurca işini yapan bu ülkenin güzel insanlarının sesi. varol sen.

  • türk metal dinleyicisinin duygusal tarafına anathema'dan sonra en çok dokunan isveçli melankoli kralları hakkında, hazır yeni turne açıklanmışken, biraz güzelleme yapalım.

    katatonia, kariyerinde iniş çıkışlarla dolu 28 yılı devirmiş ve bu yolculuğu boyunca da radikal değişiklikler yapmaktan çekinmemiş bir grup. bu radikal değişimlere karşılık değişmeyen bir şey var, grubun müziğinin içerdiği yoğun melankoli. geçen yıllar, bu melankoliyi işleme yaklaşımlarını değiştirse de, şarkılardaki melankoli yoğunluğu hep aynı kaldı ve dinleyicisi için katatonia'yı özel bir konuma taşıdı.

    doksanlı yılların başında, iskandinav topraklarından çıkan bir çok metal grubu gibi katatonia da morbid angel, entombed, autopsy ve paradise lost gibi grupların etkisiyle kuruldu. paradise lost'un 1991 yılında çıkardığı başyapıtı gothic, grubun death ve black metal türlerine olan ilgisini nasıl şekillendireceğine dair ana şablonu sunmuştu. kendilerini blakkheim ve lord seth olarak adlandıran anders nyström ve jonas renkse ikilisi, bu etkileşimler ışığında ilk demoları jhva elohim meth'i yayınladı. demonun yeraltı ortamlarda ses getirmesi, ikilinin yanlarına bir basçı alarak ilk albümleri dance of december souls'u kaydetmelerinin önünü açtı. dönemdaşlarının icra ettiği death metal etkileşimli doom müziğine karşılık, black metal etkisini daha ön planda tutan albüm, atipik şarkı yapıları ve içerdiği karanlık atmosfer ile dikkat çekiyordu.

    grup, kariyerinin başlarında sürekli bir kadro sıkıntısı yaşamıştır. 1995 yılında yayınlanan for funerals to come... kısaçalarından sonra nyström ve renkse ikilisi gruba ara vermişlerdir. renkse bu dönemde diğer bir doom/death metal projesi olan october tide'ı kurmuş, nyström ise diabolical masquerade adındaki tek kişilik black metal projesini hayata geçirmiştir.

    grubu doom metal sahnesinde önemli bir konuma getiren ve günümüzde bir çok doom/death metal grubunun da övgüyle bahsettiği albüm olan brave murder day, 1996 yılında yayınlanmıştır. opeth'den mikael akerfeldt'in vokalleri yaptığı albüm, grubun o dönemlerde yoğun olarak dinlediği kent ve slowdive gruplarından aldıkları müzikal fikirleri doom/death metal tabanında erittiği, tekrarlara dayalı, basit ve hipnotik şarkılarla öne çıkmıştır. doom/death metal tarihi içerisinde büyük önem taşıyan bir albümdür brave murder day. burada albümle ilgili detaylı açıklamaları okuyabilirsiniz. doom/death metal'i yaratan paradise lost, anathema ve my dying bride'ın, tür adına kutsal kitap niteliğinde olan albümlerini*** bile zorlayacak kudrettedir. paradise lost'u tanrı gibi gören üç isveçli genç, ilham kaynakları olan adamlara aşık atmıştır resmen. günümüzde agalloch, disillusion, daylight dies, shining, bilocate, swallow the sun gibi gruplar katatonia'nın adını destursuz anmıyorsa, birinci elden sebebi brave murder day albümüdür. grup, bu albümle birlikte resmen yeni bir müzikal yapı ortaya koymuş, türe imzasını atmıştır.

    brave murder day, grup adına da bir devrin kapanışıdır. hemen ardından yayınlanan ve brave murder day albümüne paralel yapıda şarkılar içeren sounds of decay kısaçalarıyla birlikte grup, doom/death metal tarzına son selamını çakar. brave murder day'den daha ilerisine gidemeyeceklerini mi öngörmüşlerdir artık, bilinmez. 1997 yılı, katatonia'nın doom metal yaptığı son zamanlara şahitlik yapmıştır.

    grup, 1998 yılında discouraged ones albümünü çıkarır ve yaşadıkları radikal tarz değişimi hemen dikkat çeker. grup artık brutal vokal kullanmamaktadır ve müzikteki death metal etkisi kesilip atılmıştır. brave murder day'de işledikleri müzikal yapı temelde devam etse de, artık sert bir müzik yoktur. daha duygusal ve ağır başlı bir müzikal yapı öne çıkmaktadır. grubun yaşadığı tarz değişimi, anathema'nın the silent enigma albümünden eternity albümüne geçişinde yaşadığı değişimle neredeyse aynıdır.

    discouraged ones, çok can yakan bir albümdür. bu satırların yazarını da katatonia ile tanıştıran ilk şarkı, bu albümden çıkma bir şarkıdır. içerdiği basit ama duygu yoğunluğu yüksek şarkılarla, sözleriyle ve jonas renkse'nin bıkkın vokalleriyle, grubun kariyerinde ayrı bir öneme sahiptir.

    discouraged ones ile başlayan ikinci dönem, grubun brave murder day albümünde oluşan müzik yapısının üstüne farklı etkileşimler ve yaklaşımlar koyarak viva emptiness albümüne kadar devam etmiştir. 1999 yılında çıkan tonight's decision ve 2001 yılında çıkan last fair deal gone down albümleri grubun müziğini daha da çeşitlendirdiği ve the cure, siouxsie and the banshees gibi gothic rock gruplarından etkilerle zenginleştirdiği dönemin eserleri olmuşlardır. söz konusu albümler, grubun metal kökenlerini daha çok beğenen dinleyicileri uzaklaştırsa da, yeni kitleler edinmesini de sağlamıştır. last fair deal gone down albümüyle birlikte grubun kadrosu da tarihlerinde ilk defa stabil bir hale gelmiştir ve bu kadro dokuz sene boyunca bozulmayacaktır.

    2003 yılında grup viva emptiness albümünü yayınlar ve kariyerinde üçüncü dönem diyebileceğimiz yeni bir süreç başlar. viva emptiness, yoğun şekilde tool, mudvayne, a perfect circle ve porcupine tree etkileşimleri gösteren ve grubun müziğini alternative metal sularına çektiği albümdür, dolayısıyla grubun önceki işlerine oranla önemli farklılıklar sunmaktadır. viva emptiness'in ardından çıkan her albümle birlikte, katatonia müziğinin basitliği ve kolay dinlenirliği kırılacak ve grup daha progresif sulara yelken açacaktır.

    2006 yılında yayınlanan the great cold distance, viva emptiness ile edilen yeni yaklaşımların olgunlaştığı albümdür ve hem grubun dinleyicileri hem de kritikler tarafından iyi yorumlar alır. ardından 2009 yılında night is the new day, şahsi görüşümce bir nevi sendeleme olsa da, 2012 yılında yayınlanan dead end kings ile birlikte grup alternative metal ve progressive metal arasında konumlandırdığı çizgisini kararlı bir şekilde sürdürmeye devam etmiştir. 2016 yılında yayınlanan son albüm the fall of hearts, grubun progresif etkileri yoğun olarak benimsediği, solo gitarın ve davul partisyonlarının daha etkin kullanıldığı ve müzikal kapsamın akustik ve ambient kısımlarla daha da genişletildiği bir eser olarak öne çıkmış ve eleştirmenlerden övgüler almıştır.

    kariyer gidişatları olumlu yönde olsa da, grup 2009 yılı itibariyle kadro devamlılığı konusunda yine sorunlar yaşamaktadır. bu durum 2018 yılını ara verirerek geçirmelerine sebep olmuştur. 2019 yılının başında, night is the new day albümünün onuncu yılı sebebiyle tekrar sahalara dönen grup, birkaç ay sonra sekizinci kez türkiye topraklarında olacak.

    grubun şarkı sözlerine de ayrı bir paragraf ayırmak gerekir. dance of december souls albümünde, dönemin doom metal edebiyatına uygun olarak, romantik doğa betimlemelerine dayanan şarkı sözleri, brave murder day albümü itibariyle vokalist jonas renkse'nin soyut kelime kullanımlarıyla birlikte resmen çağ atladı. müziklerindeki melankoliye paralel olarak, kişinin içsel hesaplaşmalarını, duygularıve depresyonu konu alan şarkı sözleri de katatonia'nın bu kadar özel bir konuma sahip olmasını desteklemiştir.

    ülkemize ilk olarak last fair deal gone down albümünün turnesi kapsamında 2001 yılında gelen grup, ardından 2004, 2006, 2010, 2013 ve 2015 yıllarında festival kapsamında ya da solo olarak konserler vermiştir. türkiye dinleyicisi için grubun özellikle '98-'06 arası külliyatının önemi büyüktür. şahsi görüşüm, night is the new day sonrası katatonia müziği daha karmaşıklaştığı ve çeşitlendiği için, eşlik edilmesi ve içselleştirmesi biraz daha zorlaşmıştır. bu sebeple, 2020'deki turnenin best of seçkilerinden yapılacak olması, benim gibi grubun eski dinleyicilerini biraz daha farklı şekilde heyecanlandırıyor. acaba brave murder day'den murder dışında bir şey çalarlar mı diye umutlanıyorum ben mesela... :p

    böyle bir grubumuzdur katatonia. dinledikçe hüzüleniyor, hüzünlendikçe seviyoruz.

  • kendisine sorduğum her soruya merhaba, günaydın diyerek başlıyorum, teşekkür ederim diyerek bitiriyorum ki yarın makineler gezegeni ele geçirip insanlığa hükmederse lebram bana iyi davranmıştı desin, işkence filan etmesinler.

  • -yer balıkesir ayvalık karayolu ; radara giren modelli yedi sekiz araç arka arkaya dizilmiş,yüz km üzerinde bir süratle radara yakalanıp bu araçların arkasına ekleniyoruz evrak kontrolu yapan trafik polisinin başında üç dört kişi meramını anlatmaya çalışıyorlar.belliki acil işleri var,memurun ceza yazamıyacağı kadar önemli şahsiyetler.

    polis sinirli yorgun ortalığa yüksek bir sesle ;
    -mazereti olmayan devletin yüksek yerlerinde tanıdığı olmayan kim var.
    sürücümüz aslan abi ;
    -memur bey biz bu duruma uyuyoruz.
    polis bizi işaret ederek ;
    -siyah doğan gidebilir diğer araçların mazeretleri kabul edilmemiştir.vekillerinize saygılarımı iletin hepinize ceza kesecem...

    .

  • ben az kazanan bir adamım. öyle akıllı telefonum filan yok. geçen şirketin evrağı teslim etmek için cevahir'e gittim. daha önce de birkaç kez yine aynı sebeple gitmiştim. neyse lafı uzatmayayım kendisini orada gördüm.

    imza mı istesem, foto mu çektirsem diye düşündüm. en iyisi ölümsüz bir anı olan foto çektireyim dedim. dedim dedim de ben de akıllı telefon yok ama bilic de orada. bir daha nereden göreceğim onu deyip yanına gittim.

    derdimi tarzanca-ingilizce anlattım. kırmızı kapaklı samsung telefonumu gösterdim; ''but i want photo with you'' dedim tarzanca olarak. utanmadan bir de dedim ki; ''take photo with your phone than e-mail to me, ok?''

    aklımca; ''senin telefonunla çekelim bana e-mail ile gönder olur mu?'' demek istedim. adam zeki tabi, şak diye anladı. ben olur mu öyle şey len filan deyip kızacağını düşünüyordum ''okey'' dedi, beraber selfie çekindik. sonra e-mail'imi aldı. teşekkür edip tokalaştık.

    sonra ben şirket evrağını teslim ettim. sonra işe yeninden döndüm. dönüş yolunda; ''iyi çekindik de bu bana göndermez ki hacı'' diye düşünüyordum, neyse çekildik mi çekildik diye kendimi avutuyordum. yol bunu düşünerek geçti. yeniden masamın başına oturdum, e-maillere bir heyecanla baktım. yoktu.

    neyse, göndermezse canı sağolsun dedim. o gün bilic'ten gelen giden yoktu. ertesi gün de yoktu, ondan sonra da yoktu. olmadı. artık ben vazgeçtim. içten içe de biraz kızgındım, sonra artık umudumu kaybettim. yaklaşık 10 gün sonra tanımadığım bir adresten e mail geldi, şüphelendim ama yok ya artık gelemez dedim. heyecansız bir şekilde açtım. bir baktım bilic'le ikimizin fotoğrafı ve bir de antrenmana davet mektubu.

    kıt ingilizcemle bunu anladım ama bir arkadaşa kesin olsun diye tercüme ettirdim. evet, önümüzdeki perşembe beni davet ediyordu. önümdeki 4 günü bir bayramı bekler gibi bekledim, allem edip kallem edip patrondan izin aldım ve beşiktaş antrenmanına gittim.

    bu sefer hazırlıklıydım, bir arkadaşın fotoğraf makinesini yanımda getirmiştim. binlerce foto çektim. sağol bilic, bana çok güzel bir perşembe sabahı yaşattın.

    debe editi: hikaye gerçek mi diyenler oluyor, evet hikaye gerçek değil. yalnız bu entry'nin sevilmesindeki maharet benim değil. slaven bilic'in. kimse bilic öyle şeyler yapmaz lan demedi. herkes bilic'in böyle gönlü bol, taraftarına değer veren biri olduğu konusunda hemfikir. ben de bu yazıyı kurguladım yazdım. insanları hayal kırıklığına uğrattıysam affola.

  • rock’tan rap’e dikey geçiş yapıyorum son 2 senedir. şikayetçi değilim de ortamlarda laf edenler olmasa. bir insan dinledikleriyle yargılanmamalı. yo dostum yo. yo yo man.