hesabın var mı? giriş yap

  • --- feci spoiler ---

    en kötü kitap karakterleri listemde birinci sıraya tahtını kurmuş kişilik. kötü karakterlerin bile en azından zamanında değer vermiş olduğu ya da hala değer verdiği birileri varken voldemort’un hayatı boyunca kimseye önem vermemiş, kimseyi sevmemiş olması onu rahatlıkla birinciliğe sokuyor.
    çocukluğuna indiğimizde bu karakterin kötü olmasının hiç şaşırılır yanı olmadığını fark ediyoruz. annesi merope gaunt, babasının ve erkek kardeşinin tacizleriyle yaşamış olan slytherin soyundan gelen bir cadı. babası salazar slytherin’in soyundan geldiği için kızını mükemmel biri olması konusunda sürekli zorlayan egosu tavan yapmış bir adam. bu kız da sevgi muhtaçlığı çekerken bir muggle olan tom riddle’a âşık oluyor. tom riddle ona bakmayacağı için aşk büyüsüyle çocuğu kendisine âşık ediyor ve onunla evleniyor. oldukça yakışıklı olarak betimlenen tom riddle ise zengin bir muggle ailenin çocuğu ve normal şartlarda fakir ve bakımsız bir kız olan merope gaunt’a asla bakmayacak biri, ama büyünün etkisiyle kendinde olmadığından onunla evlenip kızı hamile bırakıyor.
    ama merope büyü yapmayı bırakınca tom riddle kızın hamile olmasını umursamadan onu terk ediyor ve evine dönüyor. kimseye karısının cadı olduğunu söyleyemiyor çünkü deli muamelesi görmek istemiyor. sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatına yeni bir sayfa açmaya karar veriyor.
    merope ise terk edilmenin üzüntüsüyle iyice hasta düşüyor ve yoksul bir yetimhanede çocuğunu doğurup ona sadece isim verebilecek kadar yaşıyor.
    voldemort, londra’daki bu yoksul yetimhanede büyücülük dünyasından bihaber olarak büyüyor. yetimhanedekiler ailesi hakkında bir şey bilmiyor, voldemort’un o zamanlar tek bildiği şey annesinin onu doğururken ölmüş olduğu. diğer çocuklardan farklı olduğunu keşfetmesi uzun sürmüyor ve bu da onu diğerlerinden uzaklaştırmaya itiyor. zihin gücüyle nesneleri hareket ettirebiliyor, hayvanlara sadece bakışlarıyla işkence çektirebiliyor ve yılanlarla konuşabildiğini keşfediyor. diğer çocuklar tarafından dışlanınca bu güçlerini onlara zarar vermek için kullanmaya başlıyor. voldemort, büyürken haklı olarak diğer çocuklardan farklı olmasının bir üstünlük olduğunu anlıyor. megaloman karakteri bu şekilde iyice gelişiyor, yalnız kalmak onu bencil biri haline getiriyor ve on bir senesini sevgiden uzak bir şekilde geçirdiği için ömründe sevgiye ihtiyacı olmadığını düşünüyor. on bir yaşında onu ziyarete gelen dumbledore bir anda tüm hayatını değiştiriyor. kendisinin eşsiz olduğuna inanıp büyümüşken bir anda kendi gibi bir sürü insanın olduğunu öğreniyor ve yalnız olmadığını fark ediyor. muggleları zayıf insanlar olarak görüyor, ölümün sadece muggleların başına gelebileceğine inandığı için annesinin de muggle olduğunu düşünüyor.
    hogwarts’a başladığında bir anda herkesten nefret eden voldemort’un tavrı değişiyor ve tüm derslerden iyi notlar alan biri haline dönüşüyor. muhtemelen bu davranışlarla kendini dumbledore’a kanıtlamaya çalışıyor çünkü dumbledore voldemort’un inandığı şeylerin tam tersine inanan bir insan. voldemort yetimhanede yıllarca her şeyden nefret ederek büyümüşken dumbledore ise her şeye sevgiyle yaklaşmayı savunuyor.
    voldemort okuldayken kendine bir sürü arkadaş ediniyor ama aslında onları arkadaştan çok bir çeşit mürit, hizmetkâr olarak görüyor. bu tutumunda ise büyücü arkadaşlarının hepsinden daha yetenekli ve güçlü olması etkili oluyor.
    voldemort bir dönemini aile geçmişini bulmaya adıyor ve inanılmaz bir araştırma yaparak babasının adını hogwarts’da bulmaya çalışıyor. senelerdir annesi ölmüş olduğu için babasını gözünde bir kahraman olarak büyütmüş, onun da kendisi gibi güçlü biri olduğuna inanmıştır. babasının adını hiçbir yerde bulamayınca ise büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor ve aslında annesinin cadı, babasının hiçbir işe yaramaz bir muggle olduğunu keşfediyor. bu hayal kırıklığı onun babasından tiksinmesine yol açıyor ve babasıyla aynı ismi taşımamak için kendine lord voldemort adını takıyor. tom marvolo riddle adını bıraktıktan sonra marvolo ismini araştırıyor ve en sonunda annesinin slytherin soyundan geldiğini öğreniyor. çok soylu bir aileden geldiğini öğrenmek onda iyice güçlü bir büyücü olma isteği uyandırıyor ve gelmiş geçmiş en yetenekli büyücü olmak istiyor. dumbledore’un çok büyük bir büyücü olduğunu bildiği için ondan korkuyor ve dumbledore, voldemort’un tek korktuğu kişi oluyor.
    voldemort hogwarts’ı bitirince kendini iyice karanlık sanatlar’a adıyor. annesinin inanılmaz soylu bir aileden gelmişken basit bir mugglela birlikte olup soyu kirletmesini kabullenemiyor bu yüzden büyücü olmayan herkesi aşağılık yaratıklar olarak görüyor. en güçlü büyücünün kendisi olduğu kanıtlamak için herkesin kendisinden korkmasını istiyor ve bu yüzden karanlık yolu tercih ediyor. bencilliği ve megalomanlığı herkesin kendisinden korkarak bahsetmesini istemesine yol açıyor.
    bunları düşününce voldemort’un kötü biri olması hiç şaşırtıcı değil. kimseyi sevmeyerek büyüdüğü için bir zayıflığı olmadığını düşünüyor ama harry ve dumbledore’a göre de kimse tarafından sevilmiyor olmak en büyük zayıflık.
    ayrıca;
    tom marvolo riddle, i am lord voldemort’u oluştururken aynı zamanda immortal odd lover’ı da oluşturuyor. bu da onun ölümsüzlüğe takıntısını ve kimseyi sevememesini belirten bir anagram.
    voldemort istese de kimseyi sevemez, jkr’nin söylediğine göre aşk iksiri etkisi altında meydana geldiği için sevebilme kabiliyeti olmayan biri olmuş.

    edit: bu ayrıntıyı nasıl unuttum bilmiyorum ama bu kadar kuvvetli bir karakter expelliarmusla ölmemeliydi, resmen karakterine hakaret oldu. avada kedavradan aşağısı kesmemeliydi bunu. asıl harry ile ikisi aynı anda avada kedavra yapıp aynı anda ölseydi ne efsane olurdu.

    --- feci spoiler ---

  • ah çıkmış 2 mekanın. sevindim.

    mekanlardan birisi, 4 arkadaştık... 3 kişi kalktı bi kaç bişey içip. ben de son bi bira içeyim gitmeden dedim. sipariş verdim. abi bugün cumartesi, diğer arkadaşların gelmeyecekse veremem dediler. içip kalkıcam dedim. birayı verelim yolda iç mekanda tek oturamazsın dedi..

    daha önce de benzerini diğeri yapmıştı bir başka cumartesi. yine eve dönerken bi bira içeyim 10dk dedim. bana sokağın aşağısında bi boşluk gösterdi. orda ayakta içer misin demişti.

    umarım açılmaz hiç biri diyorum.
    sevgiler.

  • *kırmızı et olarak genelde hindi eti kullanırız. bu da yapısı gereği fazla süner. ne kadar pişirirseniz pişirin elastiki bir yapısı vardır. müşteriler genellikle çok az pişmesinden şikayetçidir.

    *balık olarak alabalık sudak ya da kuzu balığı verilir. kuzu balığı da tercihen tuzda pişmiş olarak verilir. aslında tükettiğiniz köpek vb balıktır. hiç kuzu balığı pişirdiğimizi hatırlamıyorum.

    *donmuş balıklardan genelde sudak ve kalamar kullanılır. ahtapot ege bölgesinde daha yoğundur. tabiki bunları biraya bastırıyoruz.

    bir gün akşam büfesinden kalan 50-60 kg eti tabiki çöpe atmıyoruz. bu müsrüflüktür. stajyerlere sosunu yıkatıyoruz ve başka bir sos ile bağlayarak büfeye sunuyoruz. örneğin demiglace sos ile pişmiş bir yemeğin etlerini alıp tekrar büfeye sunuyoruz

    *pastane bölümüne girmek bile istemiyorum. onlardan ben bile tiksindim desem yeridir.

    *kasaphanede işler bütün gelen parçalara bakar. genelde köftelerde dana döş ve gerdan kullanılır. eğer adana kebap ya da urfa kebap var ise menüde yemeyiniz. tekrar söylüyorum herşey dahil sistemin olduğu bir otelde adana kebap yemeyiniz. elinizi bile sürmeyiniz.

    *soğuk bölümünde ise işler çığrından çıkmıştır. genel olarak yapılan portör muayenelerinde gaita oranı çok yüksektir. bunun nedeni mutfak personelinin hijyeninin yanı sıra mayonez içerikli yiyeceklerin bu bakterileri gereğinden fazla üremeye yol açmalarıdır. 2000 kişilik bir otelde yapılan rus salatasında aşçıların elleriyle harmanlamadığını düşünmek birazcık saflıktır.

    *eğer türk gecesi var ise ve menüde çiğ köfte de mevcutsa hemen koşa koşa gidip atlamayın. önce bir düşünün. 1 kg çiğ köfte yaklaşk 2 saatte yapılıyor. orada bulunan çiğ köfte en az 20 kg dir. eğer tam kıvamında oldugunu düşünüyorsanız işler sandıgınızdan daha kötüdür.

    *bütün bunlara rağmen büfede hiçbir masraftan kaçılmaz. müşetileri aldatmak için bol bol karpuz ve kabak dekoru yaparız. bir gün saydığımda büfede 20 çeşit yemek olmasına rağmen 50 ye yakın dekor vardı. önce gözünüzü doyurmak nedir bunu çok iyi biliriz.

    *kendim tatile gittiğimde nedense yarım pansiyon otelleri seçerim. yemeğimi otel dışında tüketirim. içecekleri ise tabiki otelde kullanırım. kahvaltı bölümü en sevdigim bölümdür çünkü herşey hazırdır. üreten firmanın günahı boynuna.

    *patates içeren yemekleri bol kalorilidir ve tokluk hissi verirler. çalıştığım mutfakta en az 3 kişiyi patates çuvalının başına dilkerim. sabahtan akşama kadar patates soydururum ve bir öğünde en az 3 yemeğim patates içeriklidir siz farketmeseniz de patatesi gördügünüzde saldırıyorsunuz. içgüdüsel bir şey galiba.

    *2000 kişilik bir otelde sıcak büfede en az 20 kişi çalışması gerekir. akşamları yemek yediğiniz büfenin önünde bekleyen aşçıların sayısı 4 ü geçmiyorsa ve kılık kıyafetleri temiz ama düzensizse orada işler pek iyi gitmiyor demektir. ben mesleğimi saklayarak hemen muhabbete girerim ve sıcak bölümünün yemeklerinin diğer bölümlerden iyi oldugunu cok yorulduklarını tahmin ettiğimden bahsederim. hemen kaç kişi yapar, nasıl yapar, maaş durumu nedir dökülürler. bu şekilde otel değiştirdiğim çok olmuştur.

    *mümkün olduğunca şov olarak tabir edilen o anda hazırlanan yemekleri tercih edin. sıra bekliyorsunuz biliyorum, lezzetsiz ama hijyeniktir.

    *pasta tüketecekseniz dilimlenmiş yaş pastalara ağırlık vermeyiniz. detayına girmicem başım belaya girebilir.

    tepkiler üzerine düzeltme: yukarıda yazılanlar tam pansiyon sistemden herşey dahil sisteme geçiş sürecinde yaşanılan olayları kapsamaktadır. günümüzde 5 yıldız olarak tabir edilen bir çok otel işletmesinin mutfak personeli bu tarz uygulamaları yapmaktan kaçınmakta. bu yazıyı 2011 yılında kaleme aldığımda 2003-2007 yıllarını referans olarak göstermek istemiştim fakat bunu belirtmemek de benim özürüm olsun.

    sevgili okur, yukarıdaki yazıyı okuyup bana hakaret dolu mesajlar yazmadan önce herşey dahil sistem uygulayan bir otel işletmesinde gecelik kişi başı 40 tl ye konakladığında tükettiğin ürünleri gözünün önünden geçirmeni öneririm sana. şimdi kişi başı hesap kitap yapıp eşe dosta nasıl ucuz tatil yaptıgını ballandıra ballandıra anlatmadan önce bir düşün. o otelin sabit giderlerini düşün. şu anda piyasada 5 kilosu 10 tl ye satılan tavuk köftesinin içeriğini ve maliyetini hesapla. hesapladın mı? şimdi sakin ol, derin nefes al ve kalp atışını kontrol et..

    yukarıdaki yazı senin tatil algını değiştirmek için kaleme alındı. sen ve senin gibiler yüzünden 40 tl ye oda satan herşey dahil sistemi uygulayan işletmeler kanser gibi çoğalırken, işini düzgün yapan otel işletmeler kapandı. yukarıda günde 15 saat çalıştırılıp üzerine temiz kıyafet bile verilemeyen sektör çalışanlarını aşağılamadan önce biraz empati kurmanı öneririm.

    yukarıdaki yazıyı okuyan herbir birey konakladığı otelin hizmet kalitesini sorguluyor artık. bu bile başlı başına bilinçli turizm talebinin artmasını sağlıyor. bir otelde konaklamadan önce, o otelin mutfak şefi hakkında biraz bilgi sahibi olursan, otelde konaklarken mutfak şefi ile kısa bir sohbet edersen zaten anlayacaksın. sana mutfaklarını, hizmet kalitelerini anlatacaklardır. gecelik 40 tl ye konakladığın otelin mutfak şefini bulabilirsen tabi..

  • 11 yabanciyla sahaya cikarken yabanci siniri gelsin, turk oyuncular formayi kaptiktan sonra daha fazla yabanci hakki.

    gercekten galatasaray'in durumuna gore sekillenen bir konu bu.