hesabın var mı? giriş yap

  • cahit sıtkı tarancı'nın şiirinden çok yeditepe istanbul'un yusuf'unu getirir akla;

    "35 yaşındayım. daha hiçbir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. ama kenarındayım, o kesin"

    çoğu yaşa musallat olan cümledir esasen. ancak kaç ortalı ki hayatlarımız?

  • bazı çok basit cümleleri var röportajlarında ve filmlerinde, okuyunca insanı bir düşünce alıyor, "hakikaten, niye öyle ki ya" diyor insan.

    http://25.media.tumblr.com/…4ks1bz1qcbjbso1_500.jpg

    http://24.media.tumblr.com/…v9a1pc1s1ag2ro1_500.jpg

    bazen birilerinin b yüzü olarak kalan, işlerin merkezinde yer almayan, çok büyük tiratlar atmayan bu tip insanlar 1-2 cümleyle hayatı, ilişkileri, insanları tuğla tuğla kitaplardan daha iyi anlatıyorlar.

    --- spoiler ---

    1968 yılında, henüz 22 yaşındayken, turkuvaz elbiseli kız kendisini minik bebeği kate ile birlikte, john barry tarafından terk edilmiş ve yalnız buldu. aynı sene gainsbourg’la tanıştı. hiç evlenmediği ama 1972 yılında charlotte adında ikinci bir kız çocuğu sahibi olduğu şarkıcıyla hayatı ise adeta gece boyu süren bir partiydi.

    jane ve gainsbourg korkunç kavgalar ettiler, hatta bir tanesi bir gece kulübünden eve dönerken birkin’in kendisini seine nehri'ne atıvermesiyle sonuçlandı, çift ve çocukları kendilerini daimi bir kamu gözetiminin içinde buldular. tabii mercek altında yaşamaya çalıştıkları bu hayata, gainsbourg’un her fırsatta flört eden yapısı –ki en çok tepki aldığı olay kızı charlotte henüz 12 yaşındayken düet yaptıkları lemon incest adlı şarkı ve bu şarkıya çekilen klipte kendisinin üstsüz kızının pantolonsuz vaziyette yatakta olmalarıdır- pek yardımcı olmadı. ‘o insanlara tapmayı severdi ve kızını ne kadar sevdiğini gösterebilmek için de böyle bir klip çekip ona sarılması gerektiğini düşündü.’ diye açıklıyor birkin, ki bu da onların şöhret ve ekstrem bohemlikle dolu paralel evrenlerinde muhtemelen göründüğü kadar tuhaf değildir.

    ‘ben mükemmel değildim,’ diye itiraf ediyor birkin. bununla birlikte, alkole düşkünlüğünü hiçbir zaman yenemeyen gainsbourg hariç herkesin bu ayrılıktan hasarsız çıktığını söylemek mümkün. evet, belki kate ergenliğinin sonlarına doğru uyuşturucu bağımlılığı yüzünden tedavi gördü, ama neticede ileriki hayatında paris’te bir rehabilitasyon merkezi açtı ve şu anda oldukça başarılı bir fotoğrafçı. charlotte da özel hayatını oldukça sert bir şekilde gazetecilerden koruyabilen ünlü bir film oyuncusu oldu (derler ya hani, buyurun buradan yakın). ve birkin de gainsbourg’u terk ettikten sonra jacques doillon’la hayatına devam etti ve çiftin lou adında bir kızları oldu. bugün tüm kızları paris’te yaşıyor, ve birkin geniş ailesinin bir araya geldiği günlerden ve bir büyükanne olarak her zaman ne kadar arandığından mutlulukla bahsediyor.

    gainsbourg’u terk ettikten sonra bile ilişkileri oldukça karmaşık ve tutkulu olmaya devam etti –o defteri kapatacak kadar burjuva olmadılar. gainsbourg birkin’in söylemesi için şarkılar yazmaya devam etti, birkin de bu şarkıları büyük övgülerle söylemeye devam etti (‘onu terk ettiğim için ne kadar acı çektiğini anlatan o şarkıları söylemek zorunda olmam gerçekten çok kötüydü.’ diyor). gainsbourg lou’nun vaftiz babası oldu, hayatının sonlarına doğru da sık sık akşam ne pişireceği gibi şeyleri birkin’le paylaşmak için ona telefonlar etmeye devam etti.

    bu iş nasıl yürüdü, zor olmadı mı? ‘oh, hayır, hayır. ona bu konuda minnettarım,’ diyor birkin. ‘bu tamamen onun sayesinde oldu. ayrıldıktan sonra ancak terk edilen taraf görüşmeye devam etmek isterse arkadaşlık sürüyor. ayrıca serge bir röportajında şöyle bir şey söylemiş -ki bu röportajı ben daha yeni gördüm-, “sanırım onunla görüşmeye devam edeceğim, çünkü hayatıma giren çok pygmalionlar oldu ama jane muhtemelen en iyi eserimdi.”. ve ben de düşündüm ki “ah! pygmalion referansı her şeyi açıklıyor.”. babasını taparcasına sevmiş olan, erkek kardeşini idolize eden ve hep kendisinden çok büyük adamların çekimine kapılmış olan birkin, hayatının büyük bir kısmını çekici erkek karakterlerin gölgesinde geçirmiş.

    ama gainsbourg’u terk ettiğinde kendi özgürlüğü için ilk adımı atmış oldu. ‘aslında sadece onun olmamı istediği o güzel yaratık olmaktan kaçtım,’ diyor. ‘artık ne yapıp yapmayacağımı birilerinin bana söylemesini istemiyordum, ve onun oturma odasında hiçbir şeye dokunmama izin vermemesi, ve bana yasaklaması… ikinci bir kez baba evini terk etmek gibiydi – hani aileni terk ettiğinde kapıyı çarpmış olsan bile onlar nezaketlerini korur ve seninle görüşmeye devam ederler ya, onun gibi.’

    ve hakikaten, bugün ona bakınca - ilk solo albümünü yazmış olmasının heyecanını taşıyor, siyasi aktivizmiyle ilgili konuşurken çok tutkulu (şarkılarından birinin adı aung san suu kyi) – anlaşılıyor ki jane birkin’in fevri ve üzücü hayat hikayesi, onun kendi istediği gibi bir kadın olma çabasını anlatıyor.

    ama özgürlüğüne kavuşmasının bir bedeli oldu mu? o şu anda yalnız yaşıyor. dora adında bir bulldog köpeği var, ama birkin daha fazlasına özlem duyuyormuş gibi görünüyor. albümündeki ilk şarkı olan prends cette main’e bakıyorum, şarkının konusu hayatına son bir sevgili daha girsin isteyen ortayaşlı bir kadın. ‘sanırım 40-50 yaşlarındaki insanlar, özellikle 50 yaşın üzerindekiler, aynen bu durumu yaşıyorlar, ve üzerinde bir başka vücudun ağırlığını hissetmek güzel olurdu, birinin sana sarılıp üzerinde uyuması ve onu uyandırmamak için uyuşmuş olan kolunu nazikçe çıkarmaya çalışmak gibi şeyler… ben bu hissi tatmayalı ne kadar zaman olduğunu bile unuttum, 10 yıl, 12 yıl?’. bir başka şarkısı olan madame’ın sözlerine dikkatimi çekiyor, şarkının konusu birkin’in artık genç bir mademoiselle olmadığını fark ettiğinde yaşadığı korku: ‘biri sana “madame’ dediğinde artık kendinin aslında olduğunu sandığın o küçük çocuk, elf, ya da her neyse olmadığını fark ediyorsun. işte böyle, bir uyanıyorsun ki aslında dış görünüşünün artık içdünyanla bir ilişkisi kalmamış.’.

    ve, kesinlikle, birkin’in dairesinin mükemmel konumuna ve içindeki dağınık refah havasına rağmen, her birimiz gibi o da faturalarını ödeyebilmek için çalışmak zorunda. ama, belki, diyor, böylesi en iyisidir.

    ‘evet. çalışmak zorundayım. pek çok şeyin bedelini ödemek zorundayım. bazı insanlar gibi ben de hayatımın bir döneminde taklaya geldim ve o dönemim yüzünden hala çalışmak zorundayım. ama sonra düşününce fark ettim, aslında çalışmaya devam ediyorum çünkü çalışmasam çok yalnız kalırdım. ve ayrıca, insan her gün çocukları arayıp “selam, bu gece n’apıyorsunuz?” diyemiyor. bugün bu yaşıma rağmen hala çok çeşitli işler için teklif alıyor olmam bence çok hoş ve hatta şaşırtıcı. o yüzden, evet, bu konseri vereceğim, sonra da birileri kaba saba bir komedi filmi çekecekmiş, düşündüm ki “evet, neden olmasın, herkesin tek ihtiyacı böyle ucuz bir komedi filmi”. ve bu yüzden bu iş eğlenceli olacak.’.ve, evet, birkin, oldukça metanetli, kendi yolunda ilerlemeye devam edecek.
    --- spoiler ---

    kaynak: [http://www.telegraph.co.uk/…ng-to-her-own-tune.html http://www.telegraph.co.uk/…ng-to-her-own-tune.html]

    dipnot: çeviri şahsım tarafından yapılmıştır, lütfen kullanacak olursanız hem orijinalini hem burayı kaynak veriniz.

    dipnot2: o çocuk sesinin olgunlaşmış ve hatta yaşlanmış olmasına teselli şu nevi terennümleridir efendim: https://youtu.be/5bmggtzcpha

    gün içerisinde birkaç dakika bulunduğunuz gürültülü ve stresli ortamdan kaçıp huzur bulmak, belki bir nebze eskileri anmak isterseniz, bu performansı mutlaka dinleyiniz.

  • ilkokul birinci sınıf... aşı yapmışlardı ve dediler ki saat beşe kadar bir şey yemeyin.

    okul çıkışı şeker aldım. biraz takıldım aklıma geldi uyarı. hemen şekeri attım. eve geldim, kimseye bir şey demeden kanepeye yatıp ölmeyi beklemiştim. metanetle.

  • italya başbakanı giuseppe conte şu açıklamayı yaptı

    --- spoiler ---
    salgının kontrolünü kaybettik, en başından türklerin yaptığı gibi konut satışında peşinatı %10'a indirmeliydik, çok geç kaldık. türkler bu metotla virüsü 1 hafta içinde yenecektir.
    --- spoiler ---

    kaynak gelince editlerim.

    yahu corona'dan önce zaten pek iyi değildiniz, şimdi toptan tırlatmışsınız. arkadaş burayı kariyer yapacak bir yer mi zannettiniz. nedir buraya atfedilen ciddiyet? mesajlar yağıyor. "çaldın" diyorlar. espriyi çalmışım? kafayı mı yediniz. whatsapp grubundan gelen sikko bir espriyi buraya koydum ki gülelim. manyak mısınız ulan. nasıl da zorlarına gitmiş :))) ulan burada fav alsam ne olur almasam ne olur. fav alınca ne oluyor.

  • nasıl ki bir insana telefon numaranızı vermek ona size günün her saatinde ulaşma hakkını tanımıyorsa onun günlük hayattaki rutinlerini takip etme olanağını da tanımaz.

  • yabancı uyruklu nedir ya? sanki norveçli alman falan, düpedüz şuna mülteci desenize. anahaberlerde de durum aynı, mülteci suriler diyemiyorlar