hesabın var mı? giriş yap

  • araya milletvekili sokmuşlar da öyle süleyman soylu'ya ulaşıp sorunu çözmüşler.

    yani buradan araya vekil sokamayan, bakana ulaşamayan işletmelere rahatça çöküleceği anlamı çıkmaz mı sayın bakanım? arada bakan, vekil olmadan hukuk devreye girmiyor mu?

  • çökerse 9gag de çöker. durum ciddi olm, birbirinize ehoeheoeh bak 9gag ne gomik ehoeheoe diye mesaj atamayacaksınız.

    hatta düşündüm de 9gag'i geç; buzzfeed, huffington post, mashable, onedio, listeli misteli bilimum site, haber portalları, milliyet, hürriyet falan... sitelerin %90'ı falan orijinal içerik yaratmak yerine reddit'e çöküyor. piii internet çöker valla, işsiz kalır bunlar hep.

  • çok istiyorsa kendine entegre etsin.

    bizim entegre olmuş daha önemli sıkıntılarımız var.
    yüksek vergiler, ahlak sorunu, yolsuzluk, rüşvet, vb.

  • birkaç haftadır youtube’a girince yokluyorum, edebiyatla alakalı videoların izlenme rakamları gülünç derecede az. ayfer tunç ve murat gülsoy’un zevkle takip ettiğim diyaloglar dizisinin ortalama izleyicisi beş bin civarında. kıraathane istanbul’un videoları ise genellikle dört yüz, beş yüz falan. popüler kültüre, tarihe, müziğe, sanat ve bilim tarihine, sinemaya ve benzeri konulara dair içerikler belli bir süre zarfında beş altı basamaklı izlenme rakamlarına ulaşabilirken, salt edebiyat ve kitaplarla alakalı içerikler besbelli bu kadim sanatla alakadar çekirdek bir kitle haricinde kimsenin ilgi radarına girmiyor, giremiyor. oysa iyi hatırlarım, bundan sadece yirmi otuz yıl önce yeni kitap çıkaran yazarlar kanallara konuk olabiliyor, edebiyat ödülleri ve tartışmalar haber bültenleri ve gazetelerde yer alıyor, hepsi olmasa da bazı yazar ve kitaplar gündem olabiliyordu.

    pew research center, the european book and periodical association, the european commission gibi kurumların son yıllarda yaptıkları araştırmaların sonuçlarına göre amerika ve avrupa’da kitap okumaya ayrılan vakit azalırken, bir sene içinde hiç kitap okumaya insan sayısı artıyor. dr. keith stanovich yeni kuşakların derin ve uzun metinleri anlama kapasitesinin önceki kuşaklara göre daha düşük olduğunu ileri sürüyor. öne çıkan ilk sebep gençlerin sosyal medyada kısa metinlerle daha haşır neşir olması ve dikkat dağıtıcı unsurların artması. merak eden varsa çalınan dikkat’i okuyabilir. global ölçekte kitap satışlarında son on yılda bir düşüş var ama bu düşüşe “şimdilik” dramatik diyemeyiz. türkiye’de ise durum kesinlikle dramatik! ekonomik kriz, toplumsal dönüşüm, despotizm derken 2022 yılında satılan kitapların cirosu 5.7 milyar tl tutmakta. dolar bazında 211 milyon:) türkiye yayıncılar birliği’nin raporuna göre bu satışların türlere göre dağılımı şöyle.

    “2022 yılında yayımlanan kitapların yüzde 19.4’ünü yetişkin araştırma, inceleme kitapları, yaklaşık yüzde 9’unu yetişkin edebiyat sanat kitapları, yüzde 12.1’ini çocuk ve gençlik kitapları, yaklaşık yüzde 8.7’sini inanç kitapları, yaklaşık yüzde 1.4’ünü akademik yayımlar, yüzde 1.5’ini ithal yayımlar ve yüzde 47.9’unu eğitim alanındaki kitaplar oluşturdu. araştırma-inceleme alanı 73 milyon 844 bin 863, edebiyat-sanat kitapları 34 milyon 299 bin 328, çocuk ve ilk gençlik kitapları 46 milyon 048 bin 282 adet üretildi. kültür yayımcılığının toplam üretimi 154 milyon 192 bin 473 adet oldu. kültür yayımlarının toplam oranı ise tüm sektörde yüzde 40.55.”

    vurguluyorum, 85 milyon nüfusa ve 852 milyar dolarlık gsmh’ye sahip bir ülkede ancak “içler acısı” olarak sıfatlandırabileceğimiz bu kitap satışının ancak ve ancak %9’u yetişkin edebiyat sınıfına giriyor.

    “edebiyatın yaklaşmakta olan ölümüne dair en önemli belirtilerden birisi,” demişti joseph hillis miller, “dünyanın her yerindeki genç edebiyat öğretmenlerinin çoğunlukla edebi çalışmalardan kurama, kültürel çalışmalara, postkolonyal çalışmalara, medya çalışmalarına, popüler kültür çalışmalarına, kadın çalışmalarına, afrika – amerika çalışmalarına vs. yönelmesidir.”

    bir tek miller değil, bauman, eco, bloom, lodge… bunlar veya aklıma gelmeyen nice yazar düşünür edebiyatın ölüm çanını duyup vaktiyle kayda aldılar. bazıları umutluydu, bazıları umutsuz ama hiçbiri ortada bir kriz olduğunu inkâr etmiyordu.

    sanırım edebiyatın mutlu bir azınlığın kutsal kâsesine dönüştüğüne ve hayatın kuytu bir köşesine atıldığına dair ortalıkta dönen şu meşhur söylemi tartışmaya açmamız gerekiyor artık. bu tespitin bir tespit olarak kalmasının, birtakım röportaj veya panelde satır aralarına atılan bir harç olmak dışında hiçbir işlevinin olmamasının ve en önemlisi, bu sitemin barındırdığı zorunluluk halinin, yani ezelden beri edebiyatın “doğası gereği” toplumun ancak küçük bir diliminin alakadar olduğu bir sanat olduğunu öne süren, gönül okşayıcı, dile getireni müstesna hissettiren şu kaderciliğin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

    soru şu: evet, edebiyat ve edebiyatçılar günümüzde eskisi kadar ilgi çekmiyor, dünyada ve ülkemizde kitap satışları, okumaya ayrılan vakit ve derinlikli metinleri okuma ve bu tür metinlere tahammül kapasitesi azalıyor. peki biz ne yapacağız? bu krizden nasıl çıkacağız? george orwell ve aldous huxley’den hangisinin haklı çıktığı, usher evi’nin neden çöktüğü, sait faik abasıyanık hikâyelerindeki sembolizmi, atay edebiyatındaki modern insanın buhranı, kafka metinlerindeki modernizm eleştirisi gibi sayısız kez irdelenmiş, ortaokuldan mezun olunca kurtulduğumuzu sandığımız mr ve mrs. brown’un lisede tekrar, en baştan karşımıza çıkması gibi can sıkan sade suya tirit konulara hasrettiğimiz vakti, bu kadim mabette böyle şeyleri dert etmenin ayıp olduğunu söyleyen saplantımızdan kurtularak duvarları çatlak, rutubetli yuvamızı kurtarmak için ayırsak fena olmaz mıydı? boğazın suları çekildiği zaman’ı bir iki sene irdelemesek de eksikliğini hissetmeyiz sanki, ne dersiniz?

    okur beklentileri değişiyor, o halde yazarlar olarak daha “akıcı” daha “basit” daha “aptala anlatır gibi” metinler mi yazmalıyız, yoksa bildiğimiz yolda yürüyüp saul bellow’un herzog’u, oğuz atay’ın tutunamayanlar’ı gibi belli bir zümre haricinde eline alanın yarım bırakmasının mukadder olduğu metinlerle böbürlenip şanlı ve sefil sonumuza kürek mi çekmeliyiz? bu “onurlu” istikamette ilerlemeye devam edeceksek bile, sesli kitapların yaygınlaşması sebebiyle artık cümlelerimizin hacmi ve sözcüklerimizin son kullanım tarihlerini hesaba katmak zorunda kalmayacak mıyız? içinde “olay” olmayan romanlar, üzerine makaleler yazmak için “kendi yazarını” bekleyen akademisyenler haricinde kaç okurun ilgisini çekiyor? örnek vermek gerekirse, şahsen kalemini çok sevdiğim şule gürbüz’ün en son yayımlanan iki ciltlik kıyamet emeklisi, pek hazzetmediğim faruk duman’ın anakronik yaşar kemal pastişi sus barbatus’u, behçet çelik ve ayhan geçgin’in romanları son yıllarda ne değiştirdi, neyi tartışmaya açtı, ne kadar gündem oldu? zaman yolculuğu yapıp hangisinin yayımlanmasını önleseydik türk edebiyatı eksik kalırdı? romantizmi artık bırakmalıyız, kabul edin veya etmeyin, edebiyat dünyası yalnızca sanat ve sanatçılardan müteşekkil bir mabet değil, ayrıca bir sektör. her ürünün güzel, iyi, enfes, muazzam bulunduğu bir sektör var olabilir mi? eleştirenin tefe konduğu, dışlandığı, yazarlar tarafından resmen sosyal medyada faş edildiği (evet, kendisini eleştiren okurları screenshot alarak takipçilerine linç ettiren yazarımsılar mevcut) bir sektörde “tüketici” olan okur satın alıp vakit ayırdığı kaç kitaptan tatmin olacaktır ve eleştirilmeyen, eksiklikleri vurgulan(a)mayan yazarlar kalemlerini nasıl kevgirden geçirecektir? böyle bir ortamda raflara “nitelikli” bir eserin konma ihtimali ne kadardır? acaba, sesli düşünüyorum şu an, acaba biz yazarlar artık birbirimizi yalamayı bırakıp biraz çatışsak fena olmaz mı? yani herkesin herkesi görünürde sevdiği şu ortamdan yayılan kenef kokusu sizin de burun direğinizi sızlatmıyor mu? yine sesli düşünüyorum, bizi bize anlatan bizden ibaret ve bize mahsus kalmakla malul eserler vermek yerine yavaştan yavaştan 510 milyon kilometre karelik bir gezegende, binlerce farklı kültürün içinde var olduğumuzu hatırlasak da eserlerimizi farklı dillere tercüme edilmeleri halinde yabancıların “fransız” kalmayacağı bir muvazenede hazırlasak edebiyatımıza ihanet mi etmiş oluruz? allah aşkına ne zaman köye tayini çıkan şehirli öğretmenin taşralılarla yaşadığı çatışmadan sıkılacaksınız?

    not: istemeden nbc’ye de giydirmiş olduk:p

    daha bir sürü soru, bir sürü tartışma konusu var ama şu sorunun kıratı hepsinden daha yüksek: şiirin akıbeti belliyken daha ne kadar “hayır canım, edebiyat değerini muhafaza edecek” diyerek gelmekte olan tufanı inkâr etmeye devam edeceksiniz?

  • doğada mahsur kaldığınızda hayatınızı idame ettirmemize yarayacak yapıların her birine barınak denir.

    barınaklar insanı yağmurdan, kardan, rüzgardan ve güneşten korurlar ayriyeten dinlenmenizi, güvende hissetmenizi, doğru kararlar vermenizi( bu çok önemlidir mental olarak kendini kaybetmiş bir insan doğada yaşayamaz) sağlarlar.

    barınaklar gelişi güzel yapılan şeyler değildir, yaparken dikkat etmemiz gereken şeyler vardır. bunun en büyük sebebi ise hem işten ve hem zamandan tasarruf etmektir ki bu doğada çok önemli bir kriterdir.

    şimdi hem barınak tiplerini hem de dikkat edilmesi gereken hususları anlatacağım.

    1-ilk kriter her zaman çevrenizde doğal bir barınak var mı ya da fazla enerji sarf etmeyeceğiniz yapılar var mı buna bakın, bundan kastım mağara, in, ağaçlarda oluşan oyuklar devrilmiş ağaçlar vb gibi..

    2-her zaman barınak tipini çevrenizdeki malzemelere göre belirleyin. kayalık bir yerdeyseniz kayalardan, ormanlık bir yerdeyseniz ağaçlardan, karın yoğun olduğu bölge deyseniz kardan bir barınak yapmak daha mantıklıdır.

    3-doğada mahsur kaldığınızdan dolayı her zaman minimal düşünün çünkü fazla iş fazla enerji kaybı demektir.

    4-barınağın biçimini yani sizi ne kadar örteceği bulunduğunu bölgenin hava koşullarına göre belirleyin. örnek verecek olursa çok soğuk veya yağmur olmayan bir yerdeyseniz sizi çok uğraştıracak şeyler yapamamaya çalışın. yukarıda ne demiştik hep iş, aş haydar baş. şaka şaka iş, enerji ve zamandan tasarruf bütün yaptığınız işleri buna göre yapacaksınız.

    şimdide barınaklara geçelim.

    taş barınaklar: adı üstünde taştan yapılan barınaklardır. kayalık bir arazideyseniz bunun yapabilirsiniz. çok önce bir kampta böyle barınakta kaldım yapması kolay ve konforlu.

    doğal oyukları barınağa çevirme: hani en başta demiştik ya etrafta doğal oyuklara-barınaklar var mı bakın diye bunun gibibunun gibi-2 işte böyle oluşumları bir barınağa çevirmek daha kolaydır. bunun yapmak çevrede bulunan malzeme ve hayal gücünüze kalmıştır. ister taş ve kayalarla bir duvar, ister ağaç dallarıyla veya kar varsa bununla bir duvar örüp korunaklı bir yer yapabilirsiniz.

    eğik çatılı barınak: bu barınak ağaçlık alanlarda kolayca inşa edilebilecek bir barınak türüdür. orta kalınlıkta dalları arası 2-2,5 metreyi geçmeyen ağaca ya da sizin diktiğiniz kolona ağaç dallarını yere 45 derecelik bir açıyla koyularak inşa edilen baraka türüdür.bunun gibibunun gibi-1

    kızılderili barınağı: ormanlık arazide yapılan barınaktır. bu barınakta bir üç aya yapılır veya bir ağaç kolon görevi görür bunun gibi ok başına benzeyen bir yapı yapılır. bir değişik kızılderili barınağı ise bunun gibibunun gibi-1 burada iki kolon dikilir ve üzerine konan mertek üzerinden 45 derecelik açıyla yere bir çatı yapılır.

    kubbe şeklindeki barınak: ormanlık arazide yapılan barınaktır. bu barınak türü kubbeli olduğundan daha çok esnek dallara sahip olan huş, söğüt vb. ağaçların bulunduğu yerlerde yapmak daha kolaydır.bunun gibibunun gibi-1

    kar barınakları: bu barınaklar kar miktarının çok olduğu bölgelerde yapılır. iglo: kar tanelerin sıkıştırarak tuğla benzeri yapıların üst üste kubbe seklinde yerleştirilerek inşa edilen eskimoların kullandığı bir yapı biçimidir.

    kar mağarası:1bölgeye yağmış olan çok miktardaki karı ya da yığılarak oluşturulan kar kütlesini oyarak inşa edilen barınak şeklidir. bu tür barınaklarda tavan kubbe şeklinde olmak zorundadır sebebi ise içeride ısınan hava karı eritmeye başlayacaktır, bunun sizi ıslatmasını istemiyorsanız kubbeli yapı önemli. duvarlar yeterince kalın olmalı ısı yalıtımı için. giriş hattı zeminin alt hizasından olmalı ki soğuk hava içeriye girmesin. bir de küçük bir havalandırma bacası yapılmalıdır.

    birde yoğun kar yağmış bölgelerde ağaç altlarında kar az bulunur ve hazır bir oyuk oluşturur ve bu oyukları bir barınağa çevirebilirsiniz. bunun gibibunun gibi-1