ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
marquis de sade
-
"mutsuzluğuma benim düşünce tarzım değil, onların düşünme tarzı neden oldu." gibi bir cümle kurmuş fransız aristokrat ve yazar.
cemaatin yargılanacağı dava için isim önerileri
-
(bkz: nurgenekon)
daft punk kasksız
-
(bkz: songül karlı sütyensiz)
1597 pozisyon için hazırlanan maaş skalaları
-
ben bu listenin maaşı az vermesi için işveren'e haklı bir bahane olarak hazırlandığını düşünüyorum. arkadaşlarımla da baktık ve onlar da böyle söyledi.
çünkü bu sitedeki bu alanlardaki maaşlar az. yer yer yarı yarıya kadar farkeden durumlar var. en yüksek maaşın iki katı kadar maaşla o pozisyonda çalışanlar var.
bence araştırılmalı bu durum. patronun eline maaş konusunda büyük koz veriyor.
hayata dair iç burkan detaylar
-
adam otuzsekiz yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce utanarak yanına yaklaşır ve "hocam beni tanıdınız mı?" der. ihtiyar adam, ''hayır tanımadım'' der.
bunun üzerine adam:
''hocam beni nasıl tanımazsınız? ben ilkokul öğrenciniz mustafa. sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu, ben almıştım. siz de 'herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım' demiştiniz. ben utanmış ve çok korkmuştum. sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler döküyordum. sizden bir komut daha geldi, 'şimdi herkes gözlerini kapatsın.' ortalarda bir yerdeydim. aranma sırası bana gelmişti. saati cebimden sessizce almış, devamında aynı sessizik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç kimseye hiçbir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz. büyüdükçe içimde büyüttüm bu davranışınızı. hocam ben şimdi elli yaşındayım. düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi o gün sizden almışım. her aklıma gelişinde sarsıldım ve her aklıma gelişinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim.
çünkü 'utancı bilerek yaşamak korkunç, daha da korkuncu bilerek yaşatmaktır.'
der edip cansever. hocam işte siz bana o utancı yaşatmadınız. yaşasaydım unutur muydum doğrusu bilmiyorum ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım hocam.
şimdi hatırladınız mı beni?''
ihtiyar öğretmen yanyana oturdukları banktaki öğrencisine yaklaşarak:
''o olayı ertesi gün ben de unutmuştum. şimdi sen anlatınca hatırladım. sizlere 'gözlerinizi kapatın' dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. o yaştaki
her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı
oluşsun istememiştim. o sen miydin? bilmiyordum nasılsın?''
çocukken yapılan abukluklar
-
yedi sekiz yaşlarındayken o zamanlar bıçkın bir ergen olan halamın oğlunun dandirik teybinden tekrar tekrar ibrahim tatlıses'in seni yakacaklar şarkısını dinleyip hüzünlenirdim, gözlerime yaşlar dolardı. " seni yakacaklar benim yerime, seni tanrı bile affetmeyecek". kimi yakacaklar ulan, kimi affetmeyecekler? oyuncak tavşanını mı? daha adam gibi kıçımı yıkayamıyordum o yaşta afedersiniz, bu ne hüzün, bu ne melankoli?
üniversitede fark edilen gerçekler
-
torpilin hayatımızdaki yeri.
the tea party
-
kesinlikle simdiye kadar dinledigim en underrated gruptur. cok ozgun bir muzik yaparlar neredeyse hic kotu sarkilari yoktur. ask acisi cekerken, mutlu oldugum zamanlarda, sinirliyken hep bir the tea party sarkisi vardir listemde, benim icin vazgecilmezdir. bazi gruplar icin, bir taraftan herkesin bu guzelligi tatmasini istersiniz fakat bir taraftan da yok ya sadece bana ozel olsun dersiniz ya, baskalarinin kulaklarini kiskanirsiniz hani, iste bu grup onlardandir.
ayrica;
(bkz: chimera)
ya da;
(bkz: correspondences)
ülkenin doğusu boş kaldı üç tane şehre doluştuk
-
harika laf. geriye göç sözü verildiyse oyumu net alırlar. hatta tüm sülalemden ve çevre mahallelerden 177 oy çıkartırım.