ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
zevk alınan ufak sapıklıklar
-
denizden çıktıktan sonra şezlonga uzanınca sıcağın etkisiyle az evvel kulağa kaçmış suyun ılık ılık akması.
aynen
-
bir hazıra konmak kelimesi. kendisi fikir veya görüş üretemeyenlerin, veya üretse de dile getiremeyenlerin, kendilerine sunulanlardan "burada yapılmışı var/söylenmişi var" rahatlığıyla bedavaya nemalanmak için kullandıkları, diyalog köreltici kelime.
"hani, kendim bir şey üretip ortaya koyamıyorum belki, ama hoşuma gidenden de faydalanırım yani."
takipçisi 40'tan az olan sözlük yazarı
-
erkek yazardir. bu gözler 15 entryli 200+ takipçili kadın çaylaklar gördü. herşey bir profil fotoğrafına bakar.
israil devleti türkiye'nin dostudur
-
chp veya hdp liderlerinin birinden çıksaydı bu demeç, buralar aktrollerden geçilmezdi.
23 aralık 2015 demirtaş lavrov görüşmesine atıp tutan çomarları sahneye davet ediyorum.
çekirdeğimi aldım, kıvırmaları bekliyorum.
edit: kıvırma tepeden gelmiş. israyil oldu mu sana isr4il.
kadınlar parasız erkeği sevmez
-
bbc human instinct belgeselinde penguen-taş örneğiyle açıklanan olgu. penguenlerde erkekler kuluçkaya yatıyor. bu erkekler önceden karaya çıkıp taş topluyor. kimin ne kadar taşı olursa yuva o kadar yüksek, dolayısıyla da yumurtadaki yavrunun soğuktan zarar görme ihtimali o kadar düşük oluyor. sonradan karaya çıkan dişi penguenlerde de çiftleşilecek erkeği seçerken yuvası büyük yani taşı çok olanı seçme eğilimi oluyor... taş = para.
bir de meşhur bir video vardı, milletin topladığı taşları çalan hırsız penguen :) tanıdık geldi, değil mi? :)
bir üniversitede yaşanabilecek en dumur olaylar
-
aile dostu olan bir öğretim görevlisinin odasına gitmiştim biraz muhabbet biraz dertleşme amaçlı. kapıyı çalıp içeri girdiğimde hocam okey oynuyordu bilgisayardan. beni kendine çok yakın gördüğü için "ooo hoşgeldin freewave" deyip bir yandan oyununa devam etti. sonra bir iki havadan sudan nasılsın, iyi misin, muhabbetinden sonra hocamın yanına oturup müsabakayı izlemeye başladım.
ben arada "hocam şu taşı atan bence ben takip ettim ara taş çıktı." filan diye akıl veriyordum. lan birden bir şey dikkatimi çekti. masadaki diğer kişilerin adlarına bir bütün olarak bakınca böyle baya tanıdık geliyordu. sonra içimden lan yoksa deyip "hocam kimle oynuyorsunuz?" diye sordum. karşılık olarak da "hee onlar mı dekan, prof x hoca, prof y hoca."
oha lan biz de ilim irfan yuvası diyoruz. adamlar üniversitede okeye dönüyor.
beyaz show'da oğuzhan koç'a yapılan şaka
-
hiç komik olmayan ve bir o kadar da çalışılmış duran tv şeysi.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"gerilim filmi projem: kasiyer aldıklarımı okutmayı ben poşetlemeye başlamadan bitiriyor. sıra var. poşetler açılmıyor, yalnız, çaresizim..."
istanbul'a göçeceklere tavsiyeler
-
göçün ve aradan 1 nesil dahi geçmeden istanbul'a yeni göçeceklere 'gelmeyin yeaaa yer kalmadı burda' diye atarlanıp, 9 göbekten istanbul'lu havası yaratın.
(bkz: yalan mı?)
not: istanbul'da oturmuyorum, sadece yaptığınız ikiyüzlülüğü yüzünüze çarpacak biri lazımdı. hadi şimdi koşarak çok kötü butonuna. öyle yapınca göçmüyorlarmış!
down on the upside
-
hiçbir zaman anlayamadım soundgarden seven insanların neden bu albüme üvey evlat muamelesi yaptığını. hem şu grunge denilen dipsiz kuyuya bakarsak, zero chance, overfloater, applebite, switch opens, never the machine forever gibi parçalarla aşık atabilecek ne çıktı ki karşımıza o zamandan* beri?
şüphesiz ki louder than love, superunknown veya badmotorfinger çok iyi albümler; ama bu albüm her şeyiyle, yüzde yüz bir soundgarden albümü. hem de kapağından şarkı sözlerine, ben shepherd'ın leziz bass partisyonlarından kim thayil'ın uçuk gitar sololarına kadar. ve bence en büyük özelliği, eşi benzeri olmayan superunknown'un tamamen zıttı olması. şarkı sözlerini de dikkate alınca down on the upside'da hiçbir soundgarden albümünde bu şekilde işlenmemiş olan kasvet, karamsarlık ve öfke göze çarpıyor. her şarkıda ısrarla vurgulanan ruh sıkıntısı ve kafayı sıyırma temaları da cabası.
sonuçta superunknown bir les fleurs du mal olabilir. ama down on the upside'ın her şeyiyle le spleen de paris olduğunu da unutmamak lazım*.