hesabın var mı? giriş yap

  • kuyruksuz maymunlar ailesine ait bir grup canlının kendi varlıklarını aşırı önemseyip azot döngüsüne karışmalarını abarttıkça abartmaları, sanırım insan türünün evrimsel süreçte en fazla geliştirdiği duygusunun "kibir" olduğuna işaret ediyor. ölümü abartmanın alemi ne onu anlamıyorum. mezarlıklara her gün binler, yüz binler, milyonlar gömülüyor. doğanın bir parçası olacak kadar alçakgönüllülük bu kadar mı zor?

  • arkadaş yazmayayım yazmayayım diyorum ama, adamı şirazeden çıkarıyorsunuz.

    ülkenin askeri şehit olunca, o ülkenin üniversitesinde bunu anacak herhangi bir etkinlik yapmak nasıl provokasyon oluyor ya?

    bir de mahallende dağıt demiş. mahalleyle okul ayrı ülkelerde mi geri zekalı arkadaşım? o zaman türk lafını yasaklayalım, nüfus cüzdanlarından ay yıldız'ı falan komple kaldıralım. neden? üç beş oro.pu evladı provoke oluyormuş.

    edit: bahse konu olan lavuk elbette ki entrysini silip kaçmış.

  • geçen gün, yine benim gibi feci çirkin olan bir arkadaşımla oturduk kadınlardan bahsediyoruz. zaten biz çirkin erkekler kadınlardan bahsederiz, kadınlar da yakışıklı erkeklerden bahsederler. yakışıklı erkekler de arabalardan bahsederler. arabaların genelde beş vitesi olur, vitesler arasındaki oran aracın son hızını etkiler. oran-orantı üniversite sınavında çok sorulan ve annemin de anladığı ve en çok sevdiği matematik konularından biridir. zaten annem sadece anladığı matematik konularını sever, anlamadıklarını reddeder. zamanında teyzemle birlikte okula giderlerken, teyzem modern matematik okutulan deneme lisesi'ne gitmiş. deneme lisesi, ankara'nın emek semtinde yer alan bir okuldur. işte o çirkin arkadaşımla emek gibi değil de emek'e yakın bir semtte oturduk kadınlardan konuştuk.

    dedik ki aga bizim kadınları ilk görüşte etkileme şansımız, evrenin bir köşesindeki paralel evren'de bir serdar ortaç daha olma olasılığı kadar. dolayısıyla bizim yapacağımız tek şey, mütemadiyen ve biteviye konuşmak. dedi ki sonra benim çirkin arkadaşım, yüzüne bile bakamıyorum, yere bak konuşurken, dedim, abi biz kadınları ilk görüşte etkileyemediğimiz için karşılaşabileceğimiz yerlerde zaman geçirmekten de hoşlanmıyoruz. yani bara, diskoya falan gitmiyoruz. dolayısıyla evde oturup, bir kadının bizi görmeden de bizi sevebileceğini düşündüğümüz bir şekil yaratıyoruz. ama, dedi sonra büyük bir sinirle, sinirlenince daha da çirkin oluyordu, nedense kadınlar burada da bize şans vermiyorlar. peki ne yapacağız? bizi görünce çirkin diye bakmıyorlar, konuşunca dinlemiyorlar, o zaman hiç şansımız yok. bir süre sessiz kalıp topraktan yansıyan çirkinliklerimize baktık.

    modern matematik eskiden sadece belli başlı okullarda okutulurdu. şimdi her yerde. ama eskiden belli başlı da olsa hiç okutulmasaydı, şimdi modern matematiği bilmiyor olacaktık. erkekler de modern matematik gibidir. sınavda çıkmaz diyip çalışmamazlık edilmez. erkeğin de bir emeği, bir özsaygısı vardır. evet görülmez bakılınca, ama anlamak istediğinde tüm matematik emrine amadedir, dedi bu çirkin arkadaşım, nasıl da duygulu. susturmadım. sanki sadece onların vücudunun bir değeri var, sanki sadece onların ruhu temiz, sanki sadece onların duyguları önemli. ben de ruhumu korumak istiyorum aga, benim de kirlenmesini istemediğim bir özsaygım var. ben de bir çöp çuvalı değilim ki. onların ruhu, onların duyguları ne kadar değerliyse, benim ruhum da o kadar değerli. sonra biraz dinlenip yere çöktü. en azından kendimi anlatabilecek kadar güzel doğabilseydim, dedi, böyle olunca iki kat yoruluyor insan. çirkin olmak büyük bir meslek.

    geçen gün, yine benim gibi feci çirkin olan bir arkadaşımla birkaç kıza âşık olup unuttuk. biz o yola bu sefer hiç girmedik. sonra oturup bizi tanımayan, bizi tanımaktan erinen ne kadar kadın varsa, hepsine bir şarkı söyledik. içimizden geldi, içimizde tuttuk.

  • karşında bir adet "bilgisayardan anlamayan mal" varsa yaptığın en basit hareket bile bu kapsamda değerlendirilebilir.
    yıllar yıllar önce:
    ben: klavyede numaralara bassam da yazmıyor. çok uğraştım yazmıyor.
    karşımdaki : (burada konuşmasını bekledim ama konuşmadı)
    ne mi yaptı? hepiniz tahmin ediyorsunuz zaten. numlock tuşuna bastı ve geri döndü gitti. yine hepinizin tahmin ettiği gibi arkasından mal gibi bakakaldım.

    yıllar sonra başka bir şehir, başka bir şirket
    acemi çalışan: klavyede numaralara bassam da yazmıyor. klavyem mi bozuldu?
    ben: (ben de konuşmadım)
    yüzümde manidar bir sırıtış ile numlock tuşuna bastım.
    ama arkamı dönüp gitmedim. sonuçta empati yapmam kolaydı. arkamdan mal gibi bakmasına izin veremezdim.
    yıllar önce benim yüzümde de beliren "bukadarbasitbirşeyinasılolurdaakıledemem bakışı" ile bana bakan minik arkadaşa "üzülme benim de başıma gelmişti" dedim.
    böylece bu duruma düşen tek salağın kendisi olmadığını bilmenin iç huzurunu yaşamasına müsaade ettim. *