hesabın var mı? giriş yap

  • 2 gün önce mcdonald's ta bir şeyler yedim. saat gece 10 gibiydi ve masaları toplayan minimum 55-60 yaşında bir abiydi. ihtiyacı olmasa o saatte orada olmaz değil mi ?

    benden önce masada oturanların boşlarını aldı sadece 1 kere teşekkür ettim inanılmaz mutlu oldu.

    kalkarken de kendi çöpümü kendim attım, kolay gelsin iyi akşamlar dedim gene inanılmaz mutlu oldu ve bir sürü olumlu dilekte bulundu benim için.

    insanları mutlu etmek aslında bu kadar kolay.

  • yavuz: "topal bir adama da yenilmem".*

    timur bu savaşı çokça kan dökerek alırdı. bu arada doğrusunu söylemek adına timür diyeceğim (bkz: demir) (bkz: büyük ünlü uyumu). timür, sarayının bahçesinde zevkine filleri oynattıran, tepiştirten bir adamdı. altın orda gibi bir cengiz devletini parlak dönemindeyken ezdi geçti, geldi döndü osmanlı'yı ezdi geçti. hani fetret devri diyoruz ya fetret devri dememizin nedeni osmanlı'nın bir şekilde yeniden kurulmasıdır. adam osmanlı'yı yükselişe geçtiği dönemde yıktı.

    yavuz'un en büyük olayı topları kullanmasıydı. toplar kale kuşatmalarında çok işe yarar ancak timür gibi göçebe ordusuna karşı şansı olmazdı. osmanlı'nın ordusu başlarda atlı birliklerden oluşurken ilerleyen dönemlerde kale kuşatmalarında işe yarayan piyade birliklerine dönmüştür. piyadelerin bozkır atlılarına karşı şansı olmaz. o nedenledir ki osmanlılar tarihi boyunca azerbaycan'ın ötesini görememiştir.

    edit: hala daha yavuz şöyle böyle iyiydi, alırdı diyen var. illa detaylıca anlattıracaksınız adama. neyse gelin tane tane anlatalım:

    yavuz'un ordusu:
    yavuz'un en başat dönemindeki ordusu ortalama 60 bin kişiydi ve çoğu da yayan adamlardı. bunların da yaklaşık 10 bin kadarı devşirmeydi, yani yeniçeriden oluşmaktaydı. osmanlı ordusunun en gözde adamları bunlardır. sebebi de kale kuşatmalarında iyi iş yapmalarıdır. yeniçeriler özellikle o dönemde tamamen devşirmeydi. ancak 3. murad zamanında müslümanlar da alınmaya başlamıştır. bunlar 3 aydan 3 aya ulufe maaşı alır, bu maaşla karınlarını doyurur, savaşırdı. yani bir nevi paralı askerlerdi bunlar. bilhassa balkanlarda iş görürdüler ancak bunlar mevsime göre çarpışırlardı. mevsim kışa döndüğünde yiyecek bulamaz, kapıkulundan geldiği için paraları biter, geri dönmek isterlerdi, dönemezlerse de isyan çıkartırlardı. osmanlı'nın balkanların ötesini görememesinin nedeni de bu yeniçerilerin durumudur.

    ordunun geri kalanı ise yine kapıkuluna bağlı kapıkulu süvarileri ile cebeciler, topçular, arabacılar bulunurdu. kapıkulu süvarileri atlı birliklerdi. atlı dediysek gözünüzde öyle cengiz hanın ordusu gibi önden yardıran atlı birliklerden canlanmasın; bunlar sultanı, hazineyi, sancağı falan koruyan adamlardı. cebeciler ise silahlardan sorumlu adamlardı. cepheye silah, erzak falan taşırdı bunlar. bunların içinde kuşatmalarda kullanılan lağımcılar da bulunurdu.

    yavuz dönemindeki teknoloji ise öyle ahım şahım bir teknoloji değildi, bilhassa meydan savaşlarında işe yaramazdı. bunun nedeni ateşli silahların erken dönemlerinde olmalarıdır. bugünkü ateşli silahlar gibi düşünmeyin, öyle dakikada 50-60 mermi atamazlardı. bir örnek olması için o dönemin en baba tüfekleri şu şekilde ateşleniyordu: https://youtube.com/…5bioybkvly?si=omwjqwvaz5zyq-c3

    sen mermiyi doldurup düşmana atana kadar atlı birlik seni çoktan ok yağmuruna tutar, hatta dibine kadar gelip kılıçtan geçirirdi. kaldı ki o dönemin tüfekleri yivsizdi, yani 20 metre sonra kurşunun nereye gideceği de belli olmazdı. yavuz dönemindeki teknolojiyi öyle gözünüzde büyütmeyin, o dönemde okçuluk hala daha etkiliydi. şunu da unutmayın: okçu yetiştirmek, yeniçeri yetiştirmekten daha zordur. okçu yetiştirmek için, hele atın üstünde okçu yetiştirmek için yıllar süren bir emek gerekirdi. çocukluktan itibaren bu adamlar ömrünü ok atarak geçiriyordu.

    timür'ün ordusu:
    osmanlı da dahil o dönemki kaynaklar sayı konusunda gerçekleri tam olarak vermese de (sonuçta nüfus sayımı yapmıyorlar tek tek) timür'ün 200 bine yakın sayıda (belki de fazla) bir orduya sahip olduğu düşünülmektedir. osmanlı'dan (yavuz veya yıldırım) kesin olarak sayıca fazlalar. bu ordunun sayıca çok önemli bir bölümü atlı birliklerden oluşmaktaydı. adamların sadece çapavul birliğinde 40 bin atlı birlik bulunuyor. üstelik orduda irili ufaklı bunlardan onlarcası vardı. düşünün sadece sağ taraftan savaşan barangar, sol taraftan savaşan carangar birlikleri vardı (bu isimler moğolcadır). haddinden fazla planlı programlı savaşıyorlardı adamlar. dahası bu ordu atla maaş alan bir orduydu, yani savaşın karşılığında at alırlardı. öyle osmanlı'daki gibi kapıkulundan para gelmezdi. kabiliyetli olanlara döndüklerinde gösterdikleri başarıya göre arazi gelirlerinden, arazi gelirleri yetmezse şehirlerden alınan vergilerden para verilirdi. timür'ün yayan birlikleri de bulunurdu, bunlara da döndüklerinde aynı şekilde para verilirdi. bunlar savaşmak için dünyaya gelen adamlardı.

    anlayacağınız bu iki ordunun savaş motivasyonları ve anlayışları çok farklıydı. iki ordu karşı karşıya gelseydi, yıldırım'ın başına gelen yavuz'un da başına gelirdi. bu kaçınılmaz bir son. atları bu denli iyi kullanan bir orduya karşı yapabileceğin pek bir şey yoktur. piyadeler sayıca fazla bile olsa atlı birlikler savaş meydanlarındaki piyadeleri dağıtmak konusunda çok etkilidir, hele de ellerinde yay varsa.

    şunu da son olarak söylemiş olalım: mevcut durumda da timür'ün ordusu avrupa'da tutunamazdı. atlı birlikler kale kuşatmalarında iş görmez. osmanlı'nın askeri politikası bilhassa balkanlar olmak üzere tam olarak avrupa savaşlarına uygundu. güneyde memlükleri yenmeleri ve sami topraklarında tutunmalarının nedeni ise o bölgede de yeterli sayıda at yetiştirilemiyor olmasıydı.

    sami toprakları ile orta asya arasında çok önemli bir fark vardır: iki taraf da çöl gibi ağaç bitmeyen düzlüklerden oluşur ancak orta asya'nın hemen her yeri, o kültür dairesinde yaşama uygundur; otlaklarda at yetiştirir, inek yetiştirir sütünü içer, etini yer yine yaşar ama sami topraklarında su olmadan hayvan bile yaşayamaz. dolayısıyla sami topraklarında zapt edilecek yerler belliyken orta asya'da veya o kültürdeki adamlarda zapt edilecek bir yer yoktur, adamın toprağı hemen her yerdir. bu da osmanlı'nın savaş anlayışına taban tabana aykırıdır. osmanlılar, bir bölgeye gider ve o bölgenin yönetim yerlerini, kentlerini alır ve savaş biter. öyle geniş bölgelerde savaşlar dönmez, savaşılacak yerler bellidir. orta asya'da ise mevsimine göre alan savaşları vardır. coğrafya bilmeden buralarda savaşamayacağın gibi atların olmadan da savaşı kazanamazsın. yayan birlikler alan savaşlarında iş görmez. bu nedenle timür, anadolu'ya geldiğinde yıldırım'ın ordusuyla fare gibi oynamıştır. halbuki yıldırım bir kalede savunma yapsaydı daha çok şansı olurdu ama yine kaybederdi. timür'ün ordusu öyle "mevsim bitti dönelim ağabey" ordusu değildir. adamlar kuşatmada bile civar yerleşkeleri yağmalayarak aylarca yaşar, mevsim geçirir.

    osmanlılar, avrupa tipi, hatta direkt doğu roma modeli ordu anlayışını benimsemiştir. bunu yalnız ben değil, tarihçilerin babası halil inalcık da söylemektedir. başta türk modeli atlı birliklerden oluşan akıncılardı bunlar ancak bilhassa osmanlı beyliği, doğu roma ile olan ilişkileri vesilesiyle doğu roma anlayışı orduyu sahiplenmiştir. osmanlı padişahları, bilhassa fatih ve kanuni kendilerini roma'nın devamı olarak görürdü. ordu anlayışları da avrupa'ya uygundur bu nedenle. orta asya'daki gibi öyle at sırtında uyuyan adamlar buralarda bulunmaz, buralarda savaş kazanmak için o adamlara gerek de yoktur amma velakin bu at sırtında uyuyan adamlar da piyade ordularına karşı cehennem zebanisi gibidir.

    birçokları timür'ün esas gücünün filler olduğunu zannetmiş, filleri övmüş. timür'ün esas gücü hiçbir zaman filler olmamıştır. filleri adam eğlencesine kullanıyor, düşman korksun etsin diye. savaş meydanına 30 tane fille geliyordu zaten öyle on binlerce filler yoktu. psikolojik olarak etkiliydi, bir de düşman birliklerini dağıtmakta etkiliydi ama öyle sanıldığı gibi timür'ün atom bombası da değildi. timür'ün esas gücü bu bitmek tükenmek bilmeyen atlı birlikleridir.

    timür'ü daha iyi anlatabilmek adına bir şey daha söyleyeyim: timür karşısında kanuni olsaydı kanuni de yenilirdi. hem de öyle zorlanarak, ucu ucuna yenilmezdi; baya sağlam ezilerek yenilirdi. bunun nedeni bahsettiğim gibi ordu anlayışlarının farklılığıdır.

    konuyu daha da açarsak: kanuni'nin elinde yavuz'dan farklı olarak sipahi birlikleri bulunurdu. bunlar avrupa'daki şövalye tipi atlı birliklerin osmanlı karşılığıdır. bu birlikler görece kalabalık olsa da sayıca yayan birliklerden azdır. kanuni'nin mohaç'taki sipahi sayısı aşağı yukarı 10 bin civarındadır. bunlara 10 bin kadar da süvari birlikleri eşlik ederdi. gelgelelim bu birlikler atlı okçuluğu altay toplumları (türk, moğol vs.) gibi bilmezlerdi. altay toplumlarının atla yaptığı, nesilden nesile aktardığı türlü savaş oyunlarından, taktiklerinden bihaberlerdi. timür'ün ordusu ise tam da böyle atlı birliklerle çarpışarak yetişmiş bir orduydu. esas olayları adamların bu.

    okçuluk diyip duruyoruz, türkler neden okçuluk temelli ordu anlayışına sahiptir biliyor musunuz? bunun nedeni türklerin çok geniş alanlarda bölge savaşları vermesidir. buna az biraz değinmiştik ancak savaşları da geniş alanlarda döner. bu geniş alanlarda savaşılmasından dolayı adamlar daha hızlı giden atları eğitmiş, uzaktaki adamları öldürmeye yarayan yayları icat etmiştir. bunu yapmasının tek nedeni geniş alanlarda savaşılmasıdır. atlı okçular, repeating rifle'lar çıkana kadar savaş meydanlarındaki üstün güçtür. özetle kanuni'nin kısıtlı sayıdaki paralı atlıları da bu gelenekten gelen adamlar karşısında işe yaramazdı.

  • v rally adlı araba yarışında bir haritada ormanın içinden geçerken karşınıza bir dere çıkıyor. normalde o dereden hızla geçen arabalar kenara su sıçratırken, ben aracı dere kenarına park edip kuş seslerini dinlerdim. hep arabadan inip dere kenarında piknik yapmayı hayal ettim. olmadı. tabii araba yarışı bu. şimdi orada piknik yapma imkanı verseler, bu sefer bi küçük illa ki açılır. sonuçta yarışın ruhuna aykırı. olmaz. ımmm dıt.

  • insanin icinde herseyi birakip yerlesme istegi yaratan ada. balayi icin populer bir destinasyon olmasindan dolayi icimde bir kusku vardi siradan turistik bir yer olma ihtimaline karsi. lakin hic de oyle cikmadi ve bize cok guzel bir 10 gun yasatti bu ada. bali insanlarinin surreal seviyede iyi olmalari, insana kendi iyiligini sorgulatiyor. soyle tadini kacirmadan biraz bilgi paylasayim burada.

    * zaman: adanin iklimi tum sene ziyaret icin uygun - all-year-round destination dediklerinden. ama ogrendigim kadariyla kasim-mart arasi cok yagisli oluyormus. o sebeple oteller falan bu donemde daha ucuz. biz ekim'de gittik, 10 gun icinde belki toplamda 4-5 saat ancak yagmur yagdi. hava tahminlerine bakarsaniz, surekli yagmurlu gosteriyor. dolayisiyla giderken bir karamsarlik olmadi degil. ama hava, hava tahminlerinde gorulene gore cok daha guzel.

    * sure: oncelikle adaya ne kadar zaman ayiracaginizi belirleyin. benim burada paylasacagim program 10 gun icin olacak. sayet daha uzun sure gecirmeyi dusunuyorsaniz gili adalarini da programiniza dahil edin derim. gidilecek yolun uzakligi da dikkate alinirsa minimum 8 gunluk gidin. burada kastettigim 8 net gun tabii. yolda gecireceginiz zamani hesaba katmayin.

    * konaklama: ada hem cok kucuk, hem cok buyuk. soyle ki, yuzolcumu olarak baktiginizda oldukca kucuk gorunuyor. ama adanin ic kisimlari oldukca daglik ve ulasim oldukca zaman aliyor. dolayisiyla konaklayacaginiz yeri iyi secmenizi tavsiye ederim. tatilin tamamini ubud'da gecirme konusunda israr ederseniz, seminyak-uluwatu vb yerlere giderken cok zaman kaybedersiniz. biz 3 gun seminyak, 4 gun ubud, 3 gun nusa dua'da kaldik. simdi tekrar program yapiyor olsak muhtemelen ubud'a bir gun daha ekleyip nusa dua'dan bir gun eksiltirdik. bu konuda ayrintilara asagida girecegim. ama ozet olarak, konaklamayi en az 2 farkli yerde yapin derim. seminyak & ubud bu iki yer olarak oldukca uygun kanimca.

    kaldigimiz otellerden genel olarak oldukca memnun kaldik ama ozellikle bir tanesini buraya not etmek istiyorum. ubud'daki ladera villa. burasi 8 tane villadan olusan bir otel. her villanin kendi ozel havuzu var ve oldukca "private". cok cok memnun kaldik. ubud'un tam merkezinde olmasi da buyuk avantaj.

    * spa'lar: baliye gitmisken muhtemelen bol bol masaj yaptiracaksiniz. genel olarak masaj cok ucuz burada. ama soyle daha ozel bir spa tecrubesi yasamak isterseniz "sundari day spa"daki "romantic treatment" i oneririm ciftler icin. 3 saat suruyor bu ve son kisminda cicek banyosu var. burasi adanin genel fiyatlari baz alindiginda pahali sayilabilir. zira baska yerlerde 1 saatlik bali masajini 7 euroya tekabul eden bir fiyata yaptirabiliyorsunuz.

    * gezilecek yerler:

    burayi uc baslik altinda toplayabiliriz.

    a) adanin batisinda (seminyak, legian, kuta vb) kalirken gezilecek yerler:

    ** seminyak: seminyak kuta'nin hemen kuzeyinde bulunuyor. cok cesitli yerlerde okuduguma gore kuta'ya gore daha sakin ve daha "kaliteli". kaliteli kismini hemen acayim burada. kuta'dan legian'a dogru yuruduk bir aksam, her tarafta happy hour yapan ucuz barlar ve sokaklarda son derece sarhos olan avusturalyali turistlerle doluydu. ayrica iki adimda bir kokain, marijuana satmaya calisan tipler vardi. seminyak'ta bu olay yok. seminyak'in plaji aksam gun batimini izlemek icin mukemmel. potato head beach club'a da gidebilirsiniz. biz orada batirmistik gunesi, manzara olaganustuydu. ayrica seminyak plajinda bulunan "la plancha" da cok guzel bir beach bar. seminyak fotograflarina baktiginizda gordugunuz rengarenk semsiyeler bu barin semsiyeleri. gun batimina karsi bintang (balinin yerel birasi) icmek son derece keyifli.

    ** seminyak plaji yuzmek icin cok uygun degil cunku ziyadesiyle dalgali. genel olarak adanin batisi zaten cok dalgali. bu kisim surf sevenler icin uygun. bizim gibi hic surf yapmamis insanlarsaniz, ozellikle potato head beach club'i oneririm. buradaki infinity pool'da kokteyl icip dalgalari izlemek daha guzel. elbette okyanusa da girebiliyorsunuz ama yuzmek yerine daha cok dalgalara direnmeye calisiyorsunuz.

    ** seminyak'a yakin olarak gorulmesi gereken tapinak tanah lot. bu tapinak okyanusun icinde bulunuyor denebilir. fotograf cekmek icin oldukca guzel bir nokta.

    ** yine seminyak'tan 1 saat kadar sure icinde ulasabileceginiz nokta olarak uluwatu tapinagi var. uluwatu adanin guneyinde bulunuyor. burada maymunlarla karsilasma ihtimaliniz oldukca yuksek. bir falezin tepesinde bulunuyor bu tapinak. gun batiminda kecak dansi sovunu burada izleyebilirsiniz. ama gun batiminda oraya gitme imkaniniz yoksa cok da uzulmeyin. ubud'da da bu dansi izleyebilirsiniz.

    ** legian plaji yine oldukca onerilen bir yer. lakin biz cok da memnun kalmadik. muhtemelen cok gec saatte gittigimiz icin kimse kalmamisti ortalikta. ama erken saatte gidilirse gun batiminda plajda aksam yemegi (deniz urunleri) yemek icin guzel olabilir.

    b) adanin merkezinde yani ubud'da kalirken gezilecek yerler:

    ** ubud adanin kulturel merkezi. bali kulturune dair duydugunuz, gordugunuz pek cok seyi en yogun olarak burada buluyorsunuz. oyle buyuk bir yer degil. merkezinde "art market" bulunuyor. burada cok ilginc hediyelik esyalar bulabilirsiniz. yalniz asla ve asla istenen parayi vermeyin. bali'de pazarliksiz hicbirsey almayin. bundan utanmayin cunku bu bali'deki alisveris kulturunun bir parcasi*. bunun disinda ubud merkezinde her aksam dans sovlari var. kecak dansini biz burada (pura dalem ubud) izlemistik. cilgincasina yagmur baslayana kadar oldukca guzel gelmisti bize. yagmur baslayinca sov iptal oldu. oyle bir yagmurdu.

    ** monkey forest bali icin kesinlikle gorulmesi gereken bir yer bence. maymunlarin serbest bir sekilde gezebildigi bir orman burasi. gezerken gunes gozluklerinize, fotograf makinenize (kucuk parlak ne varsa iste) dikkat etmeniz gerek. maymunlar bu esyalari calmak konusunda oldukca yetenekliler. sayet olur da kaptirirsaniz da asla direnmeyin. bir gorevliden yardim isteyin. maymunlar her ne kadar agresif olmasa da; maymun sonucta. ayrica iceride gorevlilerden muz satin alip maymunlarin omzunuza cikmasini saglayabiliyorsunuz.

    ** elephant safari park: burasi da adindan da belli olabilecegi gibi fil parki. file binme sansiniz var elbette. bizim yolculuk baya gerilimli olmustu ama. ormandan gecerken fil biseyden dolayi huysuzlandi ve ormanin icine dogru yonelmeye calisti. fili kontrol eden genc insanin da suratinda panik ifadesini gorunce biz daha da gerildik tabii. "muhtemelen fareden falan korkmustur" dedi adam. ama o gerilim haricinde tavsiye edebilecegim bir aktivite.

    ** pura ulan danu beratan: burasi ubud'a yakin degil. muhakkak sofor/araba kiralamaniz gerek (ya da scooter). ama kesinlikle gorulmeli diye dusunuyorum. golun kiyisinda bulunan bir tapinak bu. bizim gittigimiz gun sis vardi ve manzara muazzamdi. oldukca mistik bir yapisi var.

    ** pura goa gajah: burasi da fil tapinagi. girisinde fil figuru bulunan bir magara var. cok buyuk bir tapinak degil. yine de gorulmesi salik verilir.

    ** pura tirta empul: bence muhakkak gorulmesi gereken tapinaklardan biri bu. icerisinde hastaliklari iyilestirdigine inanilan bir havuz var. ama tapinak kompleksi sadece bundan ibaret degil.

    ** tegalalang rice terrace: burasi pirinc tarlalarini en guzel gorebileceginiz yerlerden bir tanesi. hemen karsisinda "lumbung sari warung" diye bir warung var. direk olarak pirinc tarlalarina bakarak biseyler yiyip icebilirsiniz.

    ** tegunungan selalesi: burasi ubud'un merkezine en yakin selale. bizim gittigimiz gun suya girmek mumkun degildi maalesef. selale konusuna cok merakliysaniz bali'de daha guzel selaler muhakkak vardir. biz ubud'a yakin oldugu icin tercih ettik.

    c) adanin dogusunda kalirken gezilecek yerler:

    bu kisima bence cok zaman ayirmaya gerek yok. biz nusa dua'da kaldik. bu kisim bir suru bes yildizli resortlarin bulundugu kisim. otellerin disina ciktiginizda yapabileceginiz cok bisey yok. burada bizim yaptigimiz tek aktivite sanur'daki sea walker idi. burada sizi tekneyle okyanusun biraz aciklarina goturuyorlar; orada bir platforma cikiyorsunuz. sonra kafaniza bir helmet geciriyolar ve okyanusun dibine iniyorsunuz. burada baliklara ve mercanlara dokunabiliyorsunuz. hatta baliklari besleyebiliyorsunuz. toplam 30 dk kadar suruyor. kisaca dalis yapamayanlar icin dalis gibi bisey bu. ama biz oldukca eglendik. tavsiye edilir.

    ayrica adanin dogusunda deniz daha sakin. o sebeple yuzmek icin daha uygun. ozellikle kuzey dogusunda bulunan amed icin cok guzel diyorlar ama bizim gorme firsatimiz olmadi.

    * yeme-icme:

    ** romantik restaurant sinifinda onerebilecegim en iyi restaurant: swept away. bu restaurant ubud yakinlarinda bulunuyor ve bir nehrin kiyisinda yer aliyor. 100 candle light dinner konsepti var. gece nehrin icindeki taslarin uzerine mumlari yerlestirip yakiyorlar. cok sakin, yemekler harika, servis harika. kesinlikle tavsiye ederim.

    ** seminyak merkezinde siddetle tavsiye edebilecegim restaurant: bambu. gercekten muazzam bir restaurant burasi. yemekler ve servis harika yine.

    ** baturiti luwak coffee farm: burasi luwak kahvesinin yapilisini ogrenebileceginiz ve harika bir manzaraya (pirinc tarlalari) karsi kahve icebieceginiz bir yer. ayrica neredeyse 10 cesit kahve ve cayi deneyebiliyorsunuz. sayet luwak icmezseniz, digerlerini denemek ucretsiz. ama calisanlar oylesine iyiler ki caniniz istemese de luwak'i icesiniz geliyor. hatta cikarken evinize arkadaslariniza falan da kahve alin.

    genel olarak warung'lardaki yiyecekler oldukca lezzetli. tek tek warung tavsiyesinde bulunmayi gereksiz bularak sozlerime son veriyorum. tadini kacirmiyim derken yine fazla uzun yazmisim, affola*.

    bon voyage...

  • dün gece başıma gelen hadise.

    rasyonel bir insan olduğum için soğukkanlılıkla ihtimalleri düşünmeye başladım.

    - herhangi bir misafir beklemiyor olsam da ailemden biri gelmiş olabilirdi.
    - ışığı açık unutmuş olmama rağmen yeni açılmış gibi algılayabilirdim.
    - acemi bir hırsız girmiş olabilirdi.

    elime parfüm şişesini alıp hafifçe salona doğru yürüdüm. floresan titreyip duruyordu. baktım pencerenin önünde pelerinli 5-6 yaşlarında bi kız çocuğu. saçları hafiften yüzüne düşmüş. yüzü bembeyaz. kapkara gözlerini bana dikmiş. elinde gözleri oyulmuş bir oyuncak bebek var.

    korkudan titreyerek yaklaştım. karşısında çömeldim. usulca yaklaşarak "merhaba küçük kız, nasıl geldin buraya, annen nerde" diyecektim ki bi anda cesaret geldi, omuzlarından tutup kafayı gömdüm. burnunu tutup yerden doğrularak kalktı, üzerine doğru bi hışımla uçan tekmeyi salladım. ağzını yüzünü dağıttım. koydum kapının önüne.

    ne lan öyle asırlardır aynı yöntemle milleti korkutmalar. burdan ruhlar alemine sesleniyorum. tamam, iletişim kurmaya çalışıyorsunuz, bi derdiniz var belli ama biraz güncelleyin oğlum kendinizi. yeni yöntemler bulun. öyle tuvalet penceresinden bakmalar, koridor ışığını kapatınca oturma odasına kadar kovalamalar, üst katta misket oynamacalar, geceleri pencereden belirmeler, ahtapot gibi yatağın altından kolu uzatıp açıkta kalan ayağa dokunmalar, gecenin en sessiz anında kulağa isim fısıldamalar, gecenin üçünde kırmızı görmüş boğa gibi ayağı halıya sürtmeler.

    evet bunları yaptınız. ama modası geçti. yeni yöntemler bulmanız gerek.