hesabın var mı? giriş yap

  • tartışmanın en güzel anında gözlerimi hafifçe kaçırarak "üz anneni üz" repliğiyle ortamda vicdan bombası patlatmayı hedefliyorum. sırf bunun için bile onlarca kilo alıp doğurabilirim.

  • benim kardeşim(12) de yatağında osura osura minecraft oynuyor, videoyu gösterdim, tenezzül edip 10 saniye izledikten sonra durdu ve şu çıkarımı yaptı: bu çocuğun dersleri kesin 100dür

    felsefe piri asıl burada eyy çocuk

  • 2019 yılında kızı ölmüş bir babaya bile her türlü işkenceyi yapacak kadar ahlaksızlaşmış, kendi bekaları dışında gözleri hiçbir şeyi görmeyen insan müsveddelerin son icraatı. yazıklar olsun rabia'nın ve babasının tüm bedduları üzerinizde olsun.

  • başlık: anneme verdiğim akıl almaz ayar

    1. - ben dışarı çıkıyorum
    -çıkamazsın,
    -izin istemiyorum ki, haber veriyorum.

    babam: ooooo şakşakşak

    5. baban niye 31 çekiyo lan uluorta

    -----

    ahaha
    yarım saattir salak bir tebessümle bakıyorum etrafa.

  • bir türk, bir fransız, bir de ingiliz trenle yolculuk ediyorlarmış.
    trendeki odaları sıcaklayınca fransız pencereyi açmış ve içeri bir tane sinek girmiş.
    fransız hünerini göstermek için kılıcını çektiğiyle sineğe bir tane vurmuş ve sinek ortadan ikiye ayrılmış.
    diğerleri hayretle bakarken, fransız cebinden karvizit çıkartmış ve ingilizle bizim türk'e vermiş, karvizitte "fransa'nın en iyi kılıç ustası" yazıyormuş.
    bunu gören ingiliz hemen pencereyi açmış ve içeri bir tane daha sinek girmiş.
    hemen okunu çekmiş bir fırlatmış sinek duvara yapışmış, cebinden karvizitini çıkartmış "ingiltere'nin en usta okçusu".
    tabi türk altta kalırmı. hemen pencereyi açmış içeri bir tane daha sinek girmiş, bizim türk cebinden bıçağı çıkarttığı gibi sineğe fırlatmış, sinek yere düşmüş ve sinek bir kaç dakika sonra yerden kalkmış ve geri uçmuş.
    bunu gören ingilizle fransız basmış kahkahayı bizim türk cebinden karvizitleri çıkartmış ve ingilizle fransıza vermiş.
    "fenni sünnetçi remzi"

  • amerika'daki başkanlık sistemiyle tr'nin oyladığının aynı olduğunu sanan kişinin açtığı başlık. birleşik arap emirlikleri ve katar da hayır dedi ona ne diyeceksin?

  • kuaför çıkışı arabaya gidene kadar abartılı makyaj, saç stili ve kıyafetleri ile, şehre inmiş uzaylılar gibi dikkat çekerler.
    eteklerini çekiştire çekiştire, topuklu ayakkabılarının izin verdiği oranda, hızlı hızlı arabaya doluşurlar.
    hayat tekrar normale döner.

  • playstation'i kapatıp uyumak.
    yazmayı unutmuşum adettendir: afyon belediye yüntaş spor

    edit2: bu saçma entryinin bu kadar tutmasını beklemiyordum. eski bir espri vardı "fenerbahçe uefa kupasını alınca napar? playstation'ı kapatıp yatar" diye oradan araklama sayılır.

    bu arada destek olmak için linkteki sayfayı takip edebilirsiniz

  • durmaksızın yeni yerleşim yerleri inşa ediliyorken sanki yeni insanlara yer varmış gibi görünüyor bu şehir. halbuki ne kaldıracak yolları, ne de yetecek oksijeni, hacmi var. peki bu yapılaşmayı durduracak olan kimse var mı? planlamayla sorumlu kişiler bunu biraz olsun gözetiyor mu? tabii ki hayır.

    örneğin zaten trafiğin tıklım tıkış olduğu bir yere kocaman binalar dikildiğinde kimse bu binalarda ikamet edecek yüzlerce kişinin arabalarının bu trafiğe nasıl gireceğini düşünmüyor.

    mesela manhattan'a dındırık bi inşaat şirketinin gelip eski binaları yıkıp bilmem kaç katlı ev yaptığını düşünebiliyor musunuz? adamların nüfusu zerre kadar artmıyor çünkü şehrin kapasitesi sabitlenmiş. çünkü orada devlet insanına değer veriyor. buradaysa insanlar için şehrin gitgide yaşanmaz bir hal alışı, herkesin saatlerini trafikte geçiriyor oluşu, suçun artıyor olması ve insan kalitesinin gitgide düşüyor olması kimsenin umrunda değil. tek umurlarında olan rant ve para.

  • yalnızsınızdır. dünyanın, yaşamanın bir zevki, neşesi kalmamıştır sizin için. hayattan tat alamama noktasına gelmişsinizdir. hayalini kurduğunuz, düşlediğiniz, yürekten istediğiniz bir sevgili modeli vardır kafanızda ama yıllar geçmiş olmamıştır, bulamamışsınızdır onu. eski aşklar sevdalısısınızdır siz. anlatılan hikayelerdeki, efsanelerdeki, okunan şiirlerdeki aşklar gibi yaşamak istemişsinizdir hep aşkınızı, sevdanızı. aşk ve sevda sizin için iki öpücükten ibaret olmamıştır asla. çoğu zaman ilk adımı hep karşıdan beklemiş, ilk adımı atmaktan hep korkmuşsunuzdur. ve o beklemeler size hiçbir şey kazandırmamıştır. ve artık öyle bir an gelmiştir ki yalnızlık büsbütün sarmıştır içinizi, dışınızı... bir kurşun kalem alır yazarsınız halinizi gözünüzden dökülen yaşlarla ıslanan kağıda. bir vefalı yarin eksikliğini derinden duyarsınız. bilirsiniz ki hayatta herşey paylaştıkça güzel. mesela bir şiiri, güzel bir hikayeyi, acıları, dertleri, minnacık bile olsa bir sevinci, önemsiz bile olsa bir düşünceyi paylaşmak... hayattaki gözle görünen, görünmeyen, hissedilen herşey paylaştıkça bir başka güzeldir sizin için. önemli olanda zaten paylaşabilecek o doğru insanı bulabilmektir ama işte öyle biri yoktur hayatınızda. ve onun yokluğunu derinden hissettiğiniz bu anlar acı verir size.

  • orijinal adıyla judgement of paris

    basit bir reklam amacıyla düzenlenmiş ancak yarattığı kelebek etkisiyle tüm dünya'daki şarapçılık anlayışını derinden sarsmış, şarabın küreselleşmesini sağlamış olay.
    bugün bir şarap reyonuna girdiğimizde karşımıza çeşit çeşit yeni dünya şarabı çıkıyorsa sebebi bu tadım etkinliğidir.

    1976 yılında dünyaya baktığımızda fransızlar şarap konusunda tartışmasız bir hegemonyaya sahip. fransız şarabı dışında kalan şaraplar yerel, basit, sofralık şaraplar olarak tanımlanıyor. bunun da değişeceğine kimse ihtimal vermiyor taa ki paris'te açtığı butik şarap dükkanının reklamını yapmak isteyen bir ingilizin aklına gelen fikre kadar.

    steven spurrier, aileden zengin şarap sevdalısı bir ingiliz. uğruna paris'e yerleşip küçük bir şarap dükkanı açacak, paris şarap eşrafında bir çevre edinecek kadar da fransız şarabı aşığı bir isim. ama kendisinin bir sorunu var. her ne yaparsa yapsın dükkanında işler istediği gibi gitmiyor. dükkanının pazarlamasını hem de kendisinin reklamını yapacak bir fikir ararken aklına fransız şarapları ile yabancı şarapların test edileceği bu kör tadım etkinliği geliyor. ancak bir sıkıntı var ki fransız şarapları rakipsiz, kimi neyle kıyaslayacaksın.
    spurrier'in eski dünya şarapları dışında tek bildiği kaliforniya napa vadisinde iyi şarap yapmaya çalışan girişimciler var. bu yüzden kararını kaliforniya şarapları üzerine kılıyor.
    aslen kendisi de biliyor fransız şaraplarının açık ara birinci geleceğini. bu sayede hem fransız şarabını yüceltmiş bir isim olarak ün yapmak ve dükkanını pazarlamak için iyi bir yöntem olarak görünüyor.

    ilk şoku napa vadisinde yarışma için şarap tadarken yaşıyor spurrier. nitekim basit, güçsüz şaraplar beklerken tattığı her şarap oldukça kalifiye ve dengeli çıkıyor. amerikalıların şaraba bakış açısı da oldukça şaşırtıyor spurrier'i. fransa'da şaraba bakış oldukça geleneksel, eski köklere bağlı ve neredeyse kutsal atfedilirken; napa vadisinde şarap keyif için içilen bir içkiden çok da fazlası değil.
    spurrier yarışmaya dahil etmek için napa vadisinden beğendiği 6 şişe chardonnay(beyaz) 6 şişe de cabernet sauvignon(kırmızı) seçip parise dönüyor.
    bu şaraplarla yarışacak fransız şaraplarını ise fransa'nın en iyilerinden seçiyor. aralarında fiyat farkı uçurum olan şaraplar yarışıyor anlayacağınız.

    etkinliği paris şarap eşrafına açıkladığında ise önce alay konusu oluyor. nitekim fransa'da kimse kaliforniya şaraplarını ciddiye almıyor, böyle bir tadım etkinliğinin gereksizliği göze çarpıyor; ancak atadan zengin olan spurrier artık para mı yediriyor ne yapıyorsa fransa'nın en kallavi degüstatörlerini, somelyelerini, mehmet yalçın'larını etkinlikte juri olmaları için ikna ediyor.
    pek çok basın kuruluşuna haber verse de basın pek ciddiye almıyor bu tadım etkinliğini. bir tek time dergisi yazarı george taber geçerken uğradım minvalinde katılıyor etkinliğe.

    https://hizliresim.com/9w2vnn
    etkinlik kör tadım şeklinde olduğu için şişeler numaralandırılıyor. kim hangi şişe nereden bilmiyor. beyaz şarap için tadım başladığında ilk karmaşa yaşanıyor. kibirli fransız degüstatörleri tattıkları şarapların fransız mı yoksa kaliforniya mı oldukları hakkında ihtilafa düşüyorlar. george taber bir köşeden elinde hangi numaraların hangi şaraplar olduğunu gösteren not ile juriyi büyük bir keyifle izliyor. çünkü jurinin fransız dedikleri şaraplar kaliforniya, bu fransız değil dedikleri şaraplar ise fransız çıkıp duruyor.
    beyaz şarap tadımı sona erdiğinde puanlama yapılıyor ve birinciliği açık ara farkla napa vadisinden chateau montelena kazanıyor. juri ve konuklar arasında büyük bir uğultu kopuyor. hoşnutsuzluk alıp başını gidiyor.
    sıra kırmızılara geldiğinde çok daha dikkatli olan juri bu kez fransız şarabının birinci geleceğine emin bir şekilde tadımını yapıyor ve bingo! kırmızılardan da birinci yine napa vadisinden stag's leap wine cellars
    steven spurrier başta olmak üzere etkinliğe katılan herkes büyük bir şok yaşıyor.
    https://hizliresim.com/ujbh4w

    george taber, time dergisinde küçük bir köşede etkinliğinin sonuçlarını haber yapıyor.
    https://hizliresim.com/zdrrdq
    ne oluyorsa bu haberden sonra oluyor. reklam amaçlı yapılan sıradan bir etkinlik dünya'da büyük ses getiriyor. millet yarışmada birinci gelmiş şaraplara akın ediyor, chateau montelena ve stag's leap wine cellars'ın fiyatı tavan yapıyor. pazarlama gurusu amerika açılan bu ortayı kaçırmıyor tabii ki ve kaliforniya şaraplarını yağladıkça yağlıyor.
    fransızların dünya şarap hegemonyası bir etkinlikle kırılıyor ve yeni dünya şarapları küresel ölçekte satış yapmaya başlıyor.
    sadece yerel ölçekte satış yapan şili, avustralya, arjantin, japonya, yeni zelanda hatta güney afrikalı şarap üreticileri bu olaydan sonra cesaretlenip dünyaya açılıyorlar. amerika dünyanın 3. büyük şarap ihracatçısı konumuna geliyor.
    bütün bu zincirleme olaylar silsilesini başlatan steven spurrier ise fransa'da birden istenmeyen adam oluyor. dükkanımın reklamını yaparım diye çıktığı yolda kendisi için işleri daha berbat etse de dünya'da şarap pazarını değiştiren adam olarak tarihe geçiyor.

    bir dahaki sefere süpermarketlerde çokça bulunan şili şarabından bir şişe alırken bütün bu sürecin arkasında küçük dükkanının reklamını yapmaya çalışırken bizlere dünya'nın farklı noktalarından farklı aromalar kazandıran bu saftirik ingiliz abiyi unutmayalım lütfen.

    https://en.wikipedia.org/…/judgment_of_paris_(wine)
    https://en.wikipedia.org/…_spurrier_(wine_merchant)

    edit : ha unutmadan bu olayla ilgili bir film vardı. (bkz: bottle shock)