hesabın var mı? giriş yap

  • 2 sene evveline kadar yaptığım şey. şimdi öyle demiyorum, keza eşimin mecburi hizmeti dolayısıyla sıklıkla gittim geldim. gitmiş birisi olarak söylüyorum isteyen alabilir, ben hakkımı helal ediyorum şahsen.
    edit: ironi içerir, şakadır... :)

  • gece kar yağarken dışarı çıkmak, kafayı siyah gökyüzüne doğru kaldırıp lapa lapa yüze yağan karları izlemek, kar sebebiyle bomboş olan yollarda yürümek, yürürken yüzün yağan karla kaplanması,hiç basılmamış kara basmak, yumuşak karlarda yuvarlanmak, saçlara yağan kartanelerininin pırıl pırıl parlaması , eller kızarıncaya kadar eldivensizkar topu oynamak ve sonunda dışarda üşüyünce eve koşa koşa girmek ıslak çorapları çıkarıp ayakları kalorifere uzatmak ve çay bardağını alıp dışarda halen yağan karı izlemek...
    (bkz: ankara nın kışı)

  • off hangi birini anlatsam bilemedim... anadolu lisesi hazirliktayim... kasim sonu falan, kabanim yok incecik bir hirka ile gidip geliyorum okula. o zamanlarda benim askeriyede pilot olan kuzenim bizim memlekette calisiyo. bize gelicekmis yemege (annem babam ayri, ben annemle yasiyorum, o da yemege gelirdi arada bize ). otobusten indim, yagmur yagiyo, eve yuruyorum. bi araba durdu, sen napiyosun bu yagmurda dedi, eve gidiyorum dedim, kaskati olmusum soguktan. bin arabaya cabuk dedi. bana cok guzel bi kaban almisti, ortaligi ayaga kaldirmisti. bu cocugun nasil kabani olmaz bana nasil soylemezsiniz diye. 1-2 yil sonra diyarbakir’da sehit oldu, bana hayatimin en buyuk travmalarindan birini yasatti orasi ayri. keske gorebilseydi bugunlerimi.

  • 23..03.1918'de new york'ta doğup, 23.08.1991'de samsun'da vefat eden bir eğitimci. 30 yıla yakın bir zaman boyunca samsun maarif koleji'nde görev yapmıştır. samsun anadolu lisesinin mezunları kendisini görmeseler de adını duymuşlardır. eski mezunları zaten kendisinden eğitim almışlardır. okulda kendisinin düzenlemiş olduğu botaniğe adı verilmiştir.

    daha yakından tanımak için, samsun anadolu lisesi mezunlarından adnan rıfat kurun'un göndermiş olduğu, uzm. ecz. ergin yazıcıoğlu tarafından hazırlanmış yazıyı kopyalıyorum:

    "carl tobey (23..03.1918-23.08.1991)

    23.03.1918 tarihinde amerika'nın newyork kentinde doğdu. babası, zamanının tanınan zengin bankerlerinden allen tobey'dir. çocukluk yıllarında ablasıyla birlikte babaannesinin yakın ilgisiyle büyüdü.

    ilk ve orta öğrenimini newyork'ta tamamladı. yaz tatillerini ailesinin long island'daki yazlık malikanesinde geçirdi. alman imparatoru kaiser yazlık komşularıydı. babasının kendisine hediye ettiği at ile biniciliğe, 12 metrelik yelkenliyle de denize olan tutkusu başladı. bu başlangıç, ilerleyen yıllarda carl tobey'nin türkiye'deki yaşantısında hem belirleyici olacak, hem de çalışmalarında büyük kolaylıklar sağlayacaktı.

    üniversite öğrenimini newyork'ta princeton üniversitesi tarih bölümünde üstün başarıyla tamamladı. ilerleyen yıllarda, okul arkadaşlarından biri olan keneddy, amerika bileşik devletleri başkanı olurken, bir diğeri de müzikallere imzasını atan alan learner olacaktı.

    mezuniyeti sonrasında bir müddet amerika'nın güney eyaletlerinde öğretmen olarak görev yaptı.

    ii.dünya savaşının başlamasıyla birlikte, pilot eğitmeni olarak fransa'ya paris'e gitti. pilot eğitti. paris'teki yıllarında şairlerle, gazetecilerle, müzisyenlerle, yazarlarla ve filozoflarla dostluklar kurdu. bunlardan bazıları; jimy baldwin( vatandaşlık hakları savunucusu) , max ernest ( ressam ), j-p satre ( filozof ), simon de beauvoir ( yazar ) 'dır.

    amerika'ya dönüşünde bir müddet yakın bir arkadaşının evinin bahçesiyle ilgilendi. bahçenin güzelliği sayesinde çevresinden takdir topladı ve teklifler aldı.

    1955 yılında "barış ve eğitim gönüllüsü" olarak bir yıllığına türkiye'ye geldi. ilk görev yeri istanbul' dur; fakat aynı gönüllü grubundaki yeni evli bir çiftin birinin samsun'a diğerinin ise istanbul'a görevlendirilmesi ve kendisine yapılan değişim teklifini kabul etmesiyle samsun'a geldi. bu değişimde rol oynayan faktör " samsun deniz kenarında mı?" sorusuna aldığı " evet " cevabıydı. gençlik yıllarındaki deniz tutkusu samsun'u tercihinde önemli etken olmuştur.

    1955 yılında, bugünkü 23 nisan ilköğretim okulunun olduğu alanda kurulan samsun maarif koleji'nde ingilizce öğretmeni olarak göreve başlar. okula yakın olması sebebiyle engizli (19 mayıs ilçesi/samsun ) bir ailenin iki katlı, sarı renkli, bahçe içerisindeki evini kiralamaya karar verir. ev sahibiyle tanışmak ve kiralama talebini iletmek amacıyla engiz'e giderken çetirlipınar köyü muhtarı asım kurt ile tanışır. asım kurt köyün hem muhtarı hem de toprak ağasıdır. asım kurt ile vücut diliyle iyi anlaşırlar, yerler içerler iyi dost olurlar. bir yılın sonunda muhtar asım görev süresi dolan dostunu samsun limanından uğurlarken, carl tobey, dostunun eline bir mektup tutuşturur ve der ki "...ben sandaldan inip , gemiye binmeden açma" muhtar asım dostunun dediği gibi yapar; mektupta " ...seneye görüşürüz." yazmaktadır. carl tobey'in 36 yıllık samsun macerası da böylelikle başlar.

    samsun'a dönüşünde kiraladığı evde 1955'den 1973 ( ? ) 'e kadar kalmaya devam eder. bu yıllar içerisinde samsun maarif koleji karşısındaki evinde çok güzel çiçekler yetiştirir; tek sıkıntısı haylaz okul çocuklarının bahçesine girmesidir. bahçenin duvarlarının üstüne ek bir taraba yapmak suretiyle bunu önlemeye çalışır ama hiçbir zaman kızmaz.
    yaz tatillerinde samsun ve çevresinde at ve merkep sırtında bitki toplama gezileri yaparken bir yandan da çetirlipınar köyünde asım kurt'un çiftliğinde köylülere yeni modern ziraat tekniklerini öğretmeye çalışmakla vakit geçirir. yeni ziraat tekniklerini tanıtırken zaman zaman köylülerle ters düşer, tartışır, yöre halkı tarafından " .. bu gavur topraktan ne anlar " diye eleştirilere maruz kalır, en çok da asım ağanın kardeşiyle tartışır ama doğruları anlatmak ve öğretmek için bıkmaz, usanmaz ve kırılmaz. bu özelliği ileride onu tanıyan yöre halkı ve öğrencileri arasında ziraat eğitimi aldığı ve ziraat mühendisi olduğu sanılmasına neden olacaktır.

    at ve merkep sırtında yapmış olduğu bitki gezileri sırasında yöre halkı tarafından "... bu adam amerikan ajanı, kardeşim bitki bahanesi " diye yanlış anlaşılır ama o yine de yılmaz, at ve merkep sırtında dağ bayır demeden bitki örnekleri toplamaya devam eder. samsun ve çevresinde yaptığı bitki toplama gezilerinde ajan olarak algılanmasından oldukça rahatsız olur ve bu durum onu oldukça zorlar. ilerleyen yıllarda bir türk dostu "....bak madem ki, bitki toplarken seni ajan zannediyorlar, çekiniyor, yardım etmiyorlar; o halde sen de onlara ormancı olduğunu söyle, bu köylü kısmı ormancıdan çok çekinir, ormancının her istediğini yapar, hoş tutar, sen de böylelikle rahat edersin" şeklindeki telkini üzerine kendini istemeye istemeye köylülere ormancı olarak tanıtmaya başlar ve böylelikle bitki toplama gezilerinin kolaylaştığını, köylülerden yardım ve yakınlık gördüğünü hatıralarında bahsetmiştir.

    görev yapmış olduğu süre içerisinde, samsun anadolu lisesi bünyesinde topladığı bitki örneklerini de içeren bir bahçe oluşturmuş, bu bahçenin bakımını bizzat kendisi üstlenmiş, ilerleyen yıllarda aylığını kendisi vermek suretiyle bir bahçıvan tahsis etmiş ve bu bahçeyi öğrencilerine de gezdirerek öğrencilerde çiçek, bitki ve doğa sevgisinin oluşmasına katkı sağlamıştır.

    1955 yılında göreve başladığı samsun maarif koleji (samsun anadolu lisesi)'nden 1983 yılında emekli olmuştur. 1983-1985 yıllarında suudi arabistan'da ingilizce öğretmeni olarak kısa bir süre görev yapmış ve tekrar türkiye'ye dönmüştür.

    1986-1987 öğrenim yılında özel meralcan koleji'nde ingilizce öğretmeni olarak göreve başlamış, 1991 yılında rahatsızlanana kadar görevine bilfiil devam etmiştir.

    rahatsızlığı sırasında tedavisi samsun ssk hastanesinde, dahiliye bölümünde uzm. dr. levent durupınar tarafından sağlanmış, tedavi kürleri sırasında rahat etmesi için bir müddet samsun vidinli otelinde misafir edilmiş, 23.08.1991 tarihinde tedavi gördüğü lenf kanserinden hayata veda etmiştir.

    yaşadığı süre boyunca, başında sekiz köşe kasketi (ki bu yörede köylülerin tipik şapkasıdır), kadife pantolonu, kareli oduncu gömleği, boğazlı kazağı, el örgüsü süveteri, 1971 yılında merak sarıp çalmaya başladığı bağlaması ve içmekten keyif aldığı nargilesiyle tam bir türk gibi yaşar. kendini o kadar türk kabul eder ki, inancını bile değiştirip müslüman olur.orucunu tutar, inançlarının gereklerini yerine getirir ama asla belli etmez.

    1986-1991 yılları arasında kendisiyle bir aile büyüğüyle ilgilenircesine, yakınen ilgilenen kemalettin erbilgin'e, son zamanlarında vasiyet eder ve aynen şöyle der: " ...ben öldüğümde sakın papaz falan çağırayım deme , beni usullerimize göre uğurla". vefatı sonrasında arzusu yerine getirilir fakat amerikan makamları tarafından soruşturma açılmak istenir, bu durumun resmi vasiyetinde de yazdığı av.mustafa cılız tarafından da belirtilerek girişim sonuçsuz bırakılır.

    ebedi istirahatgahı samsun kıranköy mezarlığı 125 ada , kemalettin erbilgin aile kabristanlığındadır.

    carl tobey , vefatından önce tüm çalışmalarını ve şahsi eşyalarını mezun olduğu princeton üniversitesi kütüphanesine bizzat kendi göndermek suretiyle vakfetmiştir. tüm bu evraklar 73680 kayıt numarasıyla princeton üniversitesinde 11 koli halinde saklanmaktadır. bu kolilerden bazıları öğrencisi olan ve princeton üniversitesi inşaat mühendisliği mezunu cem tunçoğlu tarafından açılmış, kolilerden kişisel fotoğrafları, kitapları ve notları çıkmıştır.

    vefatı sonrasında okul bünyesindeki bahçesi, samsun anadolu lisesi mezunları derneği tarafından yeniden düzenlenmiş, bahçe girişindeki tabela halen abd florida 'da yaşamakta olan öğrencisi metin türkimre tarafından hazırlanarak gönderilmiş, yine bahçenin hakim köşesindeki carl tobey'i anlatan tasviri yağlı boya tablo resmi ise son zamanlarında beraber görev yaptığı ingilizce öğretmeni, ressam brain keth rowbotham tarafından yapılmış ayrıca bu temsili resim kartpostal olarak da basılmıştır. yine onun sevgisiyle büyüyen ama onu görmeyen minik öğrenciler tarafından yapılan samsun anadolu lisesini ve carl tobey'i anlatan resim müdüriyet odasını süslemektedir.

    bu sessiz, kendi halinde alçak sesle ve tatlı bir ses tonuyla konuşan 1.75 m boyundaki, kasketli, ince yapılı, mavi gözlü, hatırnaz ve sevgi dolu insan " ben burada insanlığı ve hayatı öğrendim" diyerek , büyük, küçük kendisini tanıyan herkesin gönlünde taht kurmuş, kimilerine göre carl tobey; kimilerine göre de "kartopu" adıyla saygı ve sevgiyle anılmaktadır.

    yazar: uzm. ecz. ergin yazıcıoğlu-samsun 2006

    kaynaklar:

    1. dr kemalettin erbilgin, özel meralcan koleji genel müdürü
    2. mustafa atalay, özel meralcan koleji genel sekreteri, samsun maarif koleji ilk mezunu
    3. zeynel özdemir,samsun anadolu lisesi müdürü
    4. dr.hicabi eryıldırım, göz hastalıkları uzmanı
    5. müjgan eryıldırım, kız meslek lisesi eski müdürü
    6. ecz. adnan rıfat kurun, ögrencisi
    7. ercan elmas, ögrencisi
    8. ilkay emir-samsun emniyet müdürlüğü, polis memuru"

    şu da cenazesinden bir resim:
    http://www.facebook.com/…1020285046&oid=28796425496

    tabutu omuzlayanlardan hüseyin yazgan hocamız da geçtiğimiz yıllarda vefat etmiştir.

  • 2 aralık 2016 editi: bu entry'i yazdığımdan beri büyük ödül 19 milyon dolar civarından 16 milyon dolar civarına geriledi. 2 milyon dolardan fazla azaldı.
    ------------
    büyük ödülün 60.000.000 tl olarak açıklandığı çekiliştir. bir de son yıllarda katlanarak artıyor yazmışlar.

    nereye katlanarak artıyormuş?

    2013 yılında 50.000.000 tl vermiş milli piyango. 1 ocak 2013 tarihinde dolar 1.7862 tl'ymiş. yani 27.992.386 dolar vermiş. şu anki parayla bu 89.015.000 tl yapar. bu seneki ödül 60 milyon tl. yani miktar 2013'ten bu yana %33 düşmüş (2 aralık itibariyle %40 oldu gerileme). 9 milyon dolar düşüş ile 19 milyon doların altına gerilemiş.

    yok neden doları baz alıyorsun diyeni ise hemen enflasyon hesaplayıcısına alalım: yıllık enflasyona göre 2013 yılı ocak ayındaki 50 milyon tl, şu andaki oranlara göre 2017 ocak ayında 68 milyon tl'ye denk gelecek. yani enflasyon bazında ödül miktarında %12 düşüş yapılmış.

    son on yılda katlanarak artışın nereye yapıldığını gösterebilen yeşillendirsin.

  • doğruları okumak isteyenlere -- neredekal.com

    toplam 25 madde var ben bir kaçını paylaşıyorum

    1- barış parkı
    atatürk'ün ''yurtta sulh, cihanda sulh'' sözü temel alınarak tasarlanan barış parkı; bu anlayışı temsil edecek şekilde yabancı ülkeler ve ülkemizin bazı bölgelerinden getirilen fidanlarla oluşturulmuştur. abd, afganistan, almanya, avusturya, belçika, çin, danimarka, finlandiya, fransa, hindistan, ırak, ingiltere, ispanya, israil, italya, japonya, kanada, kıbrıs, mısır, norveç, portekiz, yugoslavya ve yunanistan'dan getirilen ağaç ve fidanlar da dahil; 104 farklı türde yaklaşık 49.000'e yakın süs ağacı ve süs bitkileri yer almaktadır.

    2- anıt bloku
    anıt bloku, esasında bir bölüm değil farklı bölümleri kapsayan genel bir yere işaret etmektedir. anıtkabir tasarım icabı olarak barış parkı ve anıt bloku olarak iki kısımdan oluşturulmuştur. anıt bloku ise kendi içinde üç bölüm taşımaktadır: aslanlı yol, tören meydanı ve mozole.

    3- aslanlı yol
    ziyaretçileri, ulu önderin huzuruna hazırlamak için yapılmış aslanlı yol toplam 262 metre uzunluktadır. yolun iki yanında oturmuş pozisyondaki 24 aslan heykeli bulunmakta olup; bu tercih pek tabii ki tesadüfi değildir. atatürk'ün anadolu ve türk tarihine verdiği önemden hareketle, anadolu'da uygarlık kurmuş hititlerin sanat üslubunu yansıtacak şekilde hüseyin özkan tarafından tasarlanmış olan aslanlar kuvvet ve sükuneti temsil etmektedir. 262 metrelik aslanlı yol'da 24 aslan bulunmaktadır. bu rakam tesadüfi bir tercih değildir. zira aslanlar, 24 oğuz boyunu temsil etmektedir.

    4- istiklal kulesi
    aslanlı yol'un sağ başında yer alan ve iç duvarlarında ayakta durarak iki eliyle kılıç tutan bir genç ile onun yanındaki kaya üzerine konan kartal figürünün işlendiği yapı; istiklal kulesi'dir. mitolojide ve selçuklu sanatında güç, istiklal ve bağımsızlık sembolü olan kartal ve istiklali savunan türk milletini temsil eden kılıç tutan genç figürleri; zühtü müridoğlu'nun eseridir. kulenin duvarlarında atatürk'ün istiklalle ilgili sözleri yer almaktadır. kulenin içinde ise anıtkabir maketi ile anıtkabir'i tanıtan ışıklı panolar vardır.

    5- kadın heykel grubu
    istiklal kulesi'nin önünde duran, ulusal kıyafetler giymiş üç kadından oluşan heykel grubudur. bu kadınların kenarda yer alan ikisi, yere kadar uzanan geniş bir çelenk taşımaktadır. başak demetlerinden oluşan bu çelenk, ülkemizin bereketli topraklarını temsil etmektedir. soldaki kadın ise, elini ileriye uzatarak atatürk'e tanrıdan rahmet dilemekte; ortadaki kadın ise ağladığı için eliyle yüzünü kapatmaktadır. türk kadınlarının atatürk'ün ölümünün derin acısını yaşarken dahi ağırbaşlı, gururlu ve azimli oluşunu tasvir eden bu yapıt grubu hüseyin özkan eseridir.

    6- hürriyet kulesi
    aslanlı yol'un sol başında yer alan ve içindeki kabartmada elinde kağıt tutan melek figürüyle meleğin yanında şaha kalkan bir atın tasvir edildiği yapı, hürriyet kulesi'dir. bağımsızlığın kutsallığını simgeleyen ve elindeki kağıtla hürriyet beyannamesini taşıyan melek figürü ile hürriyeti ve bağımsızlığı sembolize eden at figürleri zühtü müridoğlu'nun eseridir. kulenin duvarlarında atatürk'ün hürriyet ile ilgili sözleri yer almaktadır. kulenin içinde ise anıtkabir'in inşaat çalışmalarını gösteren fotoğraf sergisiyle inşaatta kullanılan taş örneklerine yer verilmiştir.

  • "-risk aldığınızı söylüyorsunuz. bu sorulardan dolayı işinizi kaybetseydiniz, pişmanlık yaşar mıydınız?

    -hayır. 15 yıldır en kaba tabiriyle televizyoncuyum. 4.5 yıldır kamera önündeyim. tanımadığım insanlardan ‘sizi ve programınızı çok seviyoruz’ kelimelerini duymak bir armağan. ancak ben bundan çok kolay vazgeçerim. bu işte kimleri gördüm, ellerin üzerinde taşınan ve bir anda esamesi okunmayan. benim mesleğim metin yazarlığı ve televizyonculuk. onu da yapmazsam mutlaka bir iş bulurum kendime. ‘kelime oyunu’yla başlamadım hayatıma, onunla da bitirebileceğimi zannetmiyorum. o yüzden bir sıkıntım, pişmanlığım olmaz. şimdi kazandığımdan daha az para kazanırım çok sorun değil. çok az paralarla yaşadığım zamanlar da oldu."

    tanım: adam tam bir delikanlı çıktı rıza baba.

  • hakkında kendimi çok pis kandırılmış hissettiğim halk.

    seneler seneler önceydi. önce dedin ki, ben dışlanıyorum, ayrımcılığa uğruyorum insanlar ve devlet tarafından. dedim haklı. dışlanıyorlar, eziliyorlar. sonra yokladım sağımı, solumu, eşimi dostumu. ben yedi göbek izmirliyim kürt kardeşim. baktım ki dedem evini kürtlere sattı. bakkalından alışveriş yaptık, müteahhitinden ev aldık. etrafımdaki hiç kimse yolda sana iğrenerek bakmadı. kadifekale'yi ele geçirdin, kürt gölü haline getirdin kimse gıkını çıkarmadı. yetmedi gene beğenmedin şartları, sana otobanda evler yaptılar, midyeni yapabil diye düzenek bile hazırladılar. gene beğenmedin, gitmem diye tutturdun. sırf sen çamaşırını yıka diye uzundere'de çamaşırhane kurdular. ne yaptılarsa yine mutlu edemediler seni.

    ekonomimiz kötü, devlet doğuyu ihmal etti. ne yiyoruz, ne içiyoruz biz kimse bilmiyor dedin. doğru dedim. tüm iktidarların yaptığı hataydı bu, atatürk'ün de ömrü elvermeden gitti dedim. sonra diyarbakır'a geldim lüks araçlardan önümü göremedim. babam 30 yıl eşek gibi çalıştı, senin sahip olduklarının binde birine sahip olamadı. bir de baktım ki, uyuşturucu kaçıranın, kadın pazarlayanın var, yolunu bulmuşsun yani. yine de dedim ki ne yapsın mecburen bu yollara girdi.

    doğunun kötü şartlarından yakınırken hiç gelip de karadeniz'in, manisa'nın, aydın'ın, afyon'un köylerini görmedin canım kardeşim. sen elektriğini kaçak kullanırken, altında range roverla yeşil kart sahibiyken televizyonun girmediği, yürünecek yolun olmadığı köylere gözünü kapadın. çünkü tüm ağır şartlar sana özgü olmalıydı. uyum sağlamayı, asimile olmak sandın sen.

    anadilim dedin.. kendimi savunamıyorum dedin. sonuna kadar haklı dedim. yolda, sokakta, otobüste inadına bağıra bağıra kürtçe konuşmanı görmezden gelerek.. yaşadığı ülkenin resmi dilini konuşmak neden insana bu kadar ağır gelir ki diye sorgulamadan..

    sen kürt olmaktan utandın aslında. türk olmaktan da utandın. türkleri dışlayan sen oldun farkında bile olmadın.. baktın ses yok, işi abarttın türk bayrağına salladın, anayasaya salladın. kimsenin sesi çıkmıyor nasılsa değil mi ?

    ama asıl hatayı nerede yaptın biliyor musun? özgürlük mücadeleni apo gibi amerikan köpeğine teslim ederek. halbuki, sen de kandırıldın. yakalandığında "benim annem türk. türk milleti için her türlü hizmeti yapmaya hazırım" diyen, seni kendi çıkarları uğruna anında satan bir adama inanarak yaptın. bomba patlattı, senin çocukların, bebeklerin, vatandaşların da öldü. çoluğunu, çocuğunu, kızını kaçırdı, dağa çıkardı, terörist yaptı. ama bir günden bir güne neden diye sormadın.

    işte bu yüzden, artık senin samimiyetine, mağduriyetine inanmıyorum ben. iyi niyetine inanmıyorum. üzgünüm kürt kardeşim..

  • asıl kendisi montaj olan rapordur; "abd'den jet bir rapor aldığı iddia edildi. ancak raporun hangi kurumdan alındığı konusunda isim verilmedi." şu an amerika'da yeni sabah oluyor. hangi arada o stüdyoda incelemişler falan. ilginç.

  • olay 2 ağustosta malatya park avm vatan bilgisayar şubesinde meydana gelmiştir!

    serebral palsi rahatsızlığı olan bir arkadaşım . kendisi bir kamu kuruluşunda bilgi işlem bölümünde çalışıyor. vatan bilgisayarın malatya park şubesine navigasyon cihazı almak için gidip reyon görevlisinden cihazlarla ilgili bilgi almak istediğinde reyon görevlisinin alay içeren ("sen bunun ne işe yaradığını biliyor musun ki, sana ne? ne yapacaksın? neden soruyorsun?) ifadelerine maruz kalmış. başka bir görevliden yardım istediğinde de benzer durumla karşılaşmış. mağaza görevlisi ile görüşmek istemiş ancak görüştürülmemiş. isimlerini almak istediğini onları şikayet edeceğini söylediğinde ise isimlerini vermedikleri gibi hakaret içeren sözler sarfetmişler. olayı kızkardeşi ile paylaştıktan sonra mağaza yöneticisi ile görüşülüp gerekirse olay saatindeki kamera kayıtlarının incelenerek ilgili kişilerin tespit edilmesi talep edilmesine rağmen 1.5 aydır herhangi bir geri dönüş olmamıştır.
    doğum sırasında yaşadığı bir şansızlık yüzünden bir takım zorluklarla karşılaşan ama pes etmeyip mücadele eden, yıllar süren fizyoterapi ve çeşitli eğitimler sonucu kendi ayakları üzerinde durmayı başaran arkadaşımın tek isteği kendisinden özür dilenmesi. yaşadığı bu olayı başkalarının da yaşamaması için ilgili personelin gerekli dersi alması gerektiğini düşünüyorum!!!

    edt: #vatanbilgisayarözürdile

    mağaza müdürü
    açıklama olarak personel vatandaşı anlamadığı için cevap veremediğini vatandasında sinirlendiği olayın bu şekilde vuku bulduğunu , ilgili personelin yazılı savunması alındığını söylemiş.

    soru 1- personel engelli vatandaşa " sen neden soruyorsun ki? anlıyor musun bunlardan? dedi mi? demedi mi?

    soru 2- birinin konuşmasını anlamadıgında; anlamadım bir daha söyler misin dersin? yoksa sen bunlardan anlar mısın? neden soruyorsun mu dersin? bu cümle kuruldu mu kurulmadı mi? navigasyon cihazı ile ilgili bilgi istendiğinde reyon görevlisi sen anlar mısın? neden soruyorsun dedi mi? demedi mi? bunu sadece münferit olarak bir kişi mi söyledi yada diğer görevli de benzer tavrı sürdürdü mu?

    soru 3- vatan bilgisayar gibi bilişim sektöründe yer alan ve avm de magzası bulunan bir firmanın mağazasının her noktası güvenlik kamerasının kayıtları altındadır. tartışma anı kameralara mutlaka yansımıştır. olay kendi anlattıkları gibi ise kamera kayıtlarını vatandaş girdiği andan çıktığı ana kadar olan kısmı, hiçbir kesinti uygulamadan yayınlayabılırler mi?

    soru 4- vatan bilgisayarın tüm telefon konuşmaları kayıt altındadır. ılgılı aileye hangi gün ve saat kaçta konu ile ilgili dönüş yapılmış? ne söylenmiş? acaba böyle bir arama ya da geri dönüş yapılmamış mi? ben tekrar sormama rağmen böyle bir dönüşün yapılmadığı söyledi.

    soru 5- yazılı savunma sonrasında karar olarak ne verilmiş?

    bu soruların yanıtları yok. şuan firma savunma durumuna geçti. bu da güzel. en azından hata yaptıklarını anladılar. en az zararla durumu kurtarmaya calısyorlar. ama gerçeklerı carpıtmak yerine keşke evet malesef böyle bir olay yaşandı. ılgılıler cezalandırıldı diye bilseler. ya da hayır böyle birşey yaşanmadı. olaylar şu şekilde oldu? bu da kanıtı denilse.