hesabın var mı? giriş yap

  • uzun bir entry olacak; o yüzden çayınızı kahvenizi alın, perdeleri örtün, ağacı sevin, yeşili koruyun.

    senelerden 2016. izmir’de öğrenciyim. memlekette yaz tatilinde otururken ailem anlık bir kararla sana 15 bin liraya kadar bir araba alalım dedi. yıllardır ne zaman pahalı bir şey görsem o paraya twingo alırız diyen biri olarak saniye düşünmeden malum sitenin renault ilanlarına daldım.

    bir alet çıktı karşıma izmir’de, yaldır yaldır. bordo renk, hem klimalı hem openair, güzel bir çelik jantı ve zevkli yapılmış bir deri döşemesi var. tatili erken bitirip apar topar kalkıp izmir’e gittim o bebeği benim yapmaya.

    kadim dostum utku havaalanından aldı, direkt arabanın başına gaziemir’e gittik. araba fotoğraflarından epey uzak çıktı. yine de bir test sürüşüne çıkalım dedik. bir yokuş çıktık, inerken arabayı satan eleman dedi ki bilider boşta inme yokuşu, malum eski araba, nolur nolmaz. midem iyice bulanınca ondan vazgeçtim. hayat bu ya, yaklaşık bir yıl sonra bizzat o twingo sahibinden’deki hasarlı araçlar bölümüne önden kazalı olarak düştü.

    bir tane daha buldum, emlakçı bir abi eşşek niyetine biniyorum buna yeaa dedi. benim sahibi olacağım diye uykuları kaybettiğim arabaya. ondan da kaçtık.

    ertesi gün aniden bir ilan düştü yine izmir’de. 99 model, 258 bin km’de, turkuaz (ruhsatta metalik su yeşili, fransıza göre bleu tobago), alize. hiç lpg görmemiş. tavan kapalı ama açtırırız diye o zamandan başladım sayıklamaya (açtıramadı) fiyat makyajlı 99 modeller içinde türkiye’nin en ucuzu. 13750 türk lirası. ege üniversitesi elektrik elektronik bölümünde bir asistandan. derhal bakıyoruz dedik, kadim dostum memo ile düştük yollara.

    hayatta çok az şeyi üstünden birkaç yıldan fazla geçmesine rağmen bütün netliğiyle hatırlarım. girdik abi ege üniversitesine metronun o taraftaki turnikelerden. tam karşımda geri geri park etmiş şekilde duruyor biri diğerinden daha koyu sis farlarıyla. abi de geldi anahtarı tutuşturdu elime, biz şurada yemek söyledik de, siz kafanıza göre sürün gelin dedi.

    gerisi üç yıl ve 60 bin kilometrelik bir serüven.

    bu arada anlık bir kararla ankara’ya gidip aksı patlatıp tüm günü sanayide geçirip geri döndüğümüz de oldu, üç almanla beraber pamukkale’ye gittiğimiz de. izmir macerası bitti, ilk kez lpg ile çalışmaya başladı ve hiç şikayet etmedi. bir yıl boyunca her gün tam 100 km taşıdı beni evimle işim arası.

    yolda kaldığımda arabayı çekmeye gelen kurtarıcının şoförünün yanında fotoğraf çekildiği bu sevimli arabayla anılarımı anlatsam sayfalarca yazarım da, yazmaya başlarken asıl maksadım almayı düşünenlere yardımcı olmaktı.

    şimdi bakıyorsunuz araba sevimli, fiyatı uygun, renault sonuçta diyorsunuz yoldan geçen adama yaptırırım ben bunu. gelin ilanlara bakarken dikkat edeceklerinizle başlayalım:

    -ilk tavsiyem 99 model ve üstü bakın. dışta gövde rengi tamponlar, farklı tasarımlı stoplar ve ön sinyallerin fara dahil olmasıyla tanırsınız makyajlı modelleri. kağıt üstünde baktığınızda 98 ve altı modellerle bir iki yıl fark var gibi durur ama, iç mekanda kullanılan malzemeyi de değiştirdiklerinden, üretimlerinin üstünden geçen 20 yılda sanki aralarında 10 yaş varmış gibi durur. bir de 2002 modeller var, motorun 8 valften 16 valfe gücün de 58 beygirden 75 beygire çıktığı. onlar hem çok nadir, hem de twingo camiasında arzu nesneleri olduğundan fiyatları uçuk.
    -sahibinden’de paketler konusunda kaos var. donanımı kolay yoldan anlamak isterseniz torpido gözüne bakacaksınız. arabada kapaklı bir torpido gözü varsa araç tek hava yastıklı ve klimasız pack donanım, torpido gözü yerinde otobüslerin arka koltuğundaki gibi küçük bir cep varsa klimalı, çift hava yastıklı ve orijinal sis farlı alize paket. bundan istiyoruz. hem klimalı hem openair’li hiçbir şekilde gelmemiş türkiye’ye. bu ikisini bir arada görürseniz yüzde 99 sonradan açılmış bir tavanla karşı karşıyasınız demektir.
    -bu arabaların kilometre bilgisi göstergenin içinde saklanır. dijital gösterge de bozulmaya meyilli bir parça olduğundan çıkması ucuza bulunup takılır. çıkma gösterge satanlar satarlarken kilometresini de yazarlar 150 bin kmde gösterge, 200 bin kmde gösterge diye. o yüzden kilometreyi tam olarak bilememe durumu söz konusu olabiliyor maalesef. bir de benimki 300 bini devirince sıfırlandı. fransız 300 bini devirecek hali yok ya bu dandik arabaların diye düşünmüş belli ki. satarken göstergede yazan 16 bin km idi.
    -sorunsuz yazarlar, külliyen yalan. buna kendi twingom da dahil kefilim. hiçbir twingo sorunsuz olamaz. en basitinden klima düğmeleri aktif mi diye sorduğunuzda tamamı kem küm etmeye başlarlar. hazır buraya girmişken alt bir grupta kronik sorunlardan bahsedeyim:

    *immobilizer. en başta immobilizer. immo iptal mi diye soracaksınız. iptal olanı tercih edeceksiniz. satıcı bilmiyorum etmiyorum derse anahtarı sustalı mı değil mi diye sorun. sustalı anahtar varsa immo kesin iptal. embesil fransızlar kızılötesiyle çalışan lanet bir sistem tercih edip bir iki yıl sonra hatalarını anlayıp bıraktıklarından, bu çileli sistemin iptal olduğu twingoları tercih edin.
    *koltuk mekanizmaları. hem öne hem arkaya yatan bir sisteme sahip olduklarından, fransız da malum kaliteli üretim yapmadığından bozuluyorlar. gerçi baktığım bir volvo c30’da da bozuktu koltuk mekanizması. tek kapı araçların genel sorunu diyelim. hiçbir döşemeci yapmaya yanaşmıyor. sorunsuz temiz koltuk takımları iki bin lira civarına satılıyor. aklınızda bulundurun. ben bir keresinde rüyamda hurdalıkta 20 liraya koltuk takımı bulduğumu görüp sevinçten uyandım diyeyim siz anlayın durumu.
    *klima düğmeleri. çoğunun soğuk sıcak ayarı çalışmaz. benimkinde o düğme aktifti ama havayı cama veya ayağa yönlendirme kısmı çalışmıyordu. sürekli öndeki menfezlerden üflerdi havayı. cam buğulanınca göğüsteki menfezleri kapattığımda hava çıkacak yer bulamadığından cama gidiyordu ama. öyle bindim üç yıl.
    *direksiyon kutusu. arabanın başına gittiniz diyelim, kontağı açıp direksiyonu sağa sola hafifçe çevirin sürekli. tık tık ses geliyorsa direksiyon kutusunda boşluk var demektir. bu parçayı türkiye’de bulmak imkansız. yok anasını satayım yok. benimki içinde gürcü mafyasının olduğu uluslararası bir kaçakçılık operasyonu sayesinde değişmiş olabilir, olmaya da bilir çok detaya girmeyelim. direksiyon kutusuna dikkat edin.

    -ha derseniz ki tamam bunlara dikkat edeceğiz, peki neye dikkat etmeyelim? tek cevap boya. twingonun boyalısı makbuldür abi. dallama fransızlar zamanında ayaklarıyla boyamışlar bu arabayı. şu an benim twingom orijinal boyasız diyen varsa net yalancıdır. bunun altına imzamı atarım. 20 yaşına girmiş bu arabaların içinden güzel bir işçilikle boyanmışını bulursanız onu tercih edeceksiniz.

    peki bu bilgiler ışığında arabayı aldınız veya halihazırda kullanıcısısınız diyelim. kullanırken nelere dikkat edeceksiniz?

    -ilki ve en önemlisi, haftada bir yağına suyuna bakacaksınız. iki hafta olmaz. ben bakımları 7500 km’de bir yaptırırdım, size de tavsiyem bu kadar yaşlı arabalar-marka model ne olursa olsun-10 bin km beklenmeden sıvı bakımları yapılmalı. neyse diyordum ki benimki çok sağlıklı bir örnek olmasına rağmen bakımlar arasında bir litre kadar yağı yerdi. bak yakardı demiyorum çünkü üfleme veya duman atma asla yoktu arabada. yok ediyordu yağı. arada bir eksildikçe ekleyeceksiniz.
    -bagajınızda yağ, su, kablo bağı ve torx anahtarlar her daim olacak. yedek lastik olmasın ama bunlar olsun. yağın sebebi malum söyledim. su niye diyecek olursanız, soğutma sistemi minimum 20 yıllık kauçuktan oluşuyor. o hortumlar çatlayacak ve twingonuzu mutlaka altını ıslatmış halde bulacaksınız. mutlaka. bagajınızdaki suyu her beş km’de bir falan ekleyerek tamirciye ulaşabilirsiniz. korkmayın motor aslında çok kalender. kablo bağı ne işime yarayacak diyecek olursanız, bir gün arabada altı kişi giderken güm diye altını vurdum. ertesi gün şehir içi trafikte biri önüme atladı, sert fren yaptım ve felaket bir sürtünme sesi gelmeye başladı. yeni arabalardaki gibi dandik plastik olmayan, demirden yapılmış alt karter muhafazası önceki günkü büyük darbenin etkisiyle düşmüş ve yerde sürünüyor. kablo bağıyla tutturup yine tamirciye kadar gidebildim. nerede işinize yarayacağını bilemezsiniz.
    -depo kapağı düşer. düşmediyse de düşecek. pompacılar arkanızdan getirecek kapağı. twingo depo kapağı diyince de fahiş fiyatlarla karşılaşacaksınız. hiç korkmuyorsunuz, 20 liraya renault 19 depo kapağı alıp takıyorsunuz. gövde kıvrımını tam takip etmiyor ama oranın boş görünmesinden çok daha iyidir.
    -cam krikosu. ah o cam krikosu. yan camlar modern arabaların ön camı kadar ve dolayısıyla çok ağır. mal fransız da bu krikonun ortasındaki pimi yumuşak alüminyumdan yapmış. ezilecek ve camınız önce kapanırken tak tak edecek, bir süre sonra da kapının içine düşecek. çıkmasına 250 lira, elektrikçiler tamirine 150 lira falan diyor. vermeyin. kapı kolundaki ve cam açma düğmelerinin oradaki iki torx vidayı sökünce kapı kartonunu tırnaklarından söküp çıkarıyorsunuz. krikoyu camdan ayırıp tanıdık tornacıya ücretsiz veya beş on liraya çelik pim attırıyorsunuz. sıfırından daha sağlam oluyor.
    -arabayı lpg ile kullanıyorsanız mütemadiyen araba benzin ışığı yakacak. siz lpg’de kullanmanıza rağmen benzin göstergesinin eriyip gittiğini görecek ve eyvah arabam niye bu kadar yakıyor diye panik olacaksınız. olmayın. biraz karmaşık ama gelin bu arabanın benzini nasıl ölçtüğünü anlatayım size. büyük değişim olduğunda (atıyorum 50 liralık benzin attınız), veya akü kutup başını söküp taktığınızda araba benzini bir ölçüyor. sonra bir daha ölçmüyor. angut fransızlar demiş miydim? embesiller ya. neyse benzin aldınız, yarım depo benzin gösteriyor gösterge. bundan sonra arabanın beyni her 70 km’de bir otomatik bir çizgi düşürüyor göstergeyi. siz lpg’de kullandığınızdan aslında yarım depodan biraz az benzin hala mevcut depoda, ama gösterge sürekli otomatik düşüyor, bir süre sonra da benzin ışığı her daim yanıyor arabada. buna alışacaksınız. amaa, benzinin ne zaman bittiğini de bileceksiniz. çünkü aman nasıl olsa benzin var göstergeyi boşver dediniz ve depo tamamen kurudu. benzin pompanız saniyesinde yanar. anında yanar hiç bakmaz gözünüzün yaşına. lpg servislerinin taktığı, araba gaza geçince benzin pompasını devreden çıkaran röle buna çözüm değil. o depoda benzin olsa bile sürekli boşa benzin yollamaya çalışıp yanan pompalar için. bizimki ıslak kaldığı sürece yanmıyor boşa para vermeyin. ben iki kere değiştirdim benzin pompasını oradan biliyorum. bu kullana kullana alışacağınız bir durum. en son her ay maaş yattığında 100 liralık benzin atıyordum arabaya garanti olsun diye.
    -içindeki plastik aksama dikkatli davranacaksınız. havalandırmaya telefon falan takmayacaksınız. hele tavan lambası hiç yokmuş gibi davranın. bir kere elinizde kalırsa bulması zor ve nispeten pahalı bir parça çünkü.

    tüm bunları neden yazdın diyecek olursanız, şımardım zamanla. kendisini istemeye istemeye ilana koydum. ilan yayına alındıktan tam iki saat sonra noterde devrini veriyordum. ilk arabam bile olmamasına rağmen arkasından ağladım. şimdi ondan 13 yaş daha genç, çok çok daha konforlu, gücü iki katı, torku üç katı olan tok kapı sesli bir buzdolabına biniyorum ama, küçüğümü köpek gibi özlüyorum. deli gibi özlüyorum abi geçen bagajdan çıkardığım alet çantamı buldum. alet çantası dediğim de turkuaz renk bez ikea kutusu. buram buram benim twingom kokuyor. neyse.

    bir gün mutlaka buluşacağız seninle küçüğüm. sadece hafta sonları binmek için bir kenarda tutacağım seni.

    o zamana kadar umarım üzmezler seni. kendine çok iyi bak.

  • bu sabah itibariyle bana düşen 12000 dolar hesabıma yatmış.
    artık geleceğe daha umutlu bakıyorum. çok yaşa akp çok yaşa rte.

  • okurken kulaklarımda hüzünlü bir 90 lar şarkısı hissettiren zehir zemberek açıklamadır. insanların hayatına bu derece müdahil olan oturduğu yerden sözde haber yapan klavye kahramanlarına yazılmıştır. bazı vurucu cümleler şöyledir:

    --- spoiler ---

    bana bahşedilen yeteneğimi paylaşıyor olmam sizlerde bir aidiyet duygusu mu yarattı ki hayatıma ve mahremiyetime bu denli müdahilsiniz?
    --- spoiler ---

    bu da tam metni.

    'medya ve toplumların acımasız merceği altında yaşamak nasıl bir şeydir bilir misiniz?
    her gün hakkımda yazılan, çizilen, söylenen asılsız haberlerin karşısında susmanın ağır yükünü taşıyabilir misiniz?
    hiç empati yapıp anlamaya çalıştınız mı?
    bana bahşedilen yeteneğimi paylaşıyor olmam sizlerde bir aidiyet duygusu mu yarattı ki hayatıma ve mahremiyetime bu denli müdahilsiniz?
    en insani hakkım olan özel hayatıma saygıyı gözden çıkarmak mıdır şöhretin bedeli?
    evlilik kararı aldığım haberlerinin kamuoyuna yansıdığı günden bu yana, hem benimle ilgili hem de eşim, hayat arkadaşım olacak pınar dilek'le ilgili gerek basında, gerekse sosyal medyada söylenenler, yapılan yorumlar yakışık almakta mıdır?
    bir insanı iftira ve yalanlarla lekelemeye, kirletmeye çalışmak bu kadar kolay mıdır?
    hiç tanımadığınız bir insanı böylesi incitici yalanlarla tanımlayıp üzmeniz reva mıdır?
    bu, her şey bir yana, en başta kendisine sonra da bana yapılan bir ayıp ve saygısızlık değil midir?
    onun da bir kalbinin, onurunun olduğunu, hem kendisinin hem ailesinin üzülebileceğini hiç düşünmez misiniz?
    bir başkasının gözyaşına sebep olacak iftiralarla, gönül kırıcı yalanlarla reyting yapmak nasıl bir habercilik anlayışıdır?
    bu asılsız haberleri okuyup onlara itimat eden, yangına körükle giden insanların yüreğinde sağduyu ve merhametten de eser kalmadı mı yoksa?
    demokrasi (!) adı altında yaşadığımız bu ülkede şöhretli insanlara yapılan bu haksızlık da insan haklarının bir ihlali değil midir?
    özel hayata müdahalenin bir sınırı olmalıdır.
    mesleğime, dinleyicime olan sevgim, saygım ve iyi niyetimle yürüdüğüm şöhret yolunda karşılaştığım bu acımasızlıklar, haksızlıklar hiç son bulmayacak mı?
    magazin medyasının ve toplumumuzun özel yaşamlarımıza daha saygılı, daha duyarlı olmalarını rica ediyor ve kişisel haklara olan tacizkâr zihniyetin değişmesini temenni ediyorum..
    sevgiyle
    tarkan'

    edit: imla.

    debe editi: allah belanızı versin sizin siz beslediniz bu köpekleri siz verdiniz silahları yazıklar olsun !!
    başın saolsun türkiyem.
    kahrolsun işid kahrolsun pkk kahrolsun terörizm kahrol uzun adam!

  • amatör tiyatro çalışmaları yaptığımız sıralarda, hele de dramaturji toplantılarında kıran kırana tartışırdık; bardaklar havada uçuşurdu. buna sert ve nezaketsiz diyenler kolektif bir sanatsal çalışmada yer almamıştır, eminim.

    nbc ayarındaki bir yönetmenin mevcut kaliteyi yakalayabilmesi için o kadar detaylara takılması, o kadar kez aynı sahneyi tekrar tekrar çekmesi gerekir ki film bittiğinde tüm ekip yönetmenden tiksinir. ancak üzerinden belirli bir vakit geçtikten sonra geriye bakılır ve denir ki "ulan iyi ki öyle yapmış; başka türlü çıkmazdı bu iş!"

  • çok mu zor be bir düşün. senin yaşadığın ülkenin %90 nı ateist olsa.
    cb ''bunlar müslüman'' dese ne hissedersin acaba. topluluğa sırtını dayamak ne kadar kolay. bunu bir müslüman olarak yazıyorum.

  • kaza yapıp ölür umarım içindeki.
    böyle insanlara acımam ve tahammülüm sıfır artık, sıfır.. ölün hepiniz amk.

  • gazeteci barış pehlivan'ın ortaya çıkardığı durum;

    " pakdemirli’nin sakladığı skandal

    “çakmak çaksalar yakalıyoruz.”

    tarım ve orman bakanı bekir pakdemirli’nin bu sözünü duymamla telefonumun çalması bir oldu. arayan, bakanlıkta güvendiğim isimlerden biriydi.

    neler gizleniyor, bir bilsen” diye söze başladı. iddia üstüne iddia anlattı:

    meğer bakanlığa ait tüm bilişim sistemleri birkaç gün önce siber saldırıya uğramış. maalesef ki, ülkeye ait tüm tarım ve hayvancılık verisi de kaybedilmiş.

    açık söyleyeyim; inanmadım. doğrulamak için web adreslerini verdi.

    girdiğim her sayfa ya açılmıyordu ya da “bakımda” deniyordu.

    sözün özü: bu satırlar yazıldığı sırada hayvancılık ve tarım bilgi sisteminden veterinerlerin ilaç takip sayfasına kadar onlarca hizmete erişilemiyordu.

    yangından etkilenen çiftçilerin kayıtları bile sorgulanamıyor, afet bölgelerindeki arazi ve hayvanın verisine ulaşılamıyordu.

    hatta ve hatta bakanlık ile bağlı kuruluşlar arasında resmi yazışma bile yapılamıyordu.

    bakanlık kulisleri bu iddialarla kaynıyordu. öyle ki konuşulanlar şu yöndeydi:

    tarım ve orman bakanlığı’na bağlı kurumların bilişim sistemlerinin merkeze taşınması için 2020’de karar alındı. bu karar doğrultusunda geçen hafta süt üreticileri birliği’nin sistemleri taşındı. normal şartlarda uygulamadaki açıkları görmek için sızma testi yapılması lazımdı. ama iddia o ki; o güvenlik testi yapılmadan sistem çalıştırıldı.

    sonra da kaçınılmaz sonuçla yüzleşildi.

    bilinmez mi, hacker grupları kamu sistemlerini sürekli didikler ve açık arardı.

    ama işte liyakat sahibi insanları sorumlu koltuklara oturtmazsanız, olacağı buydu. öyle ya bu bilişim sistemlerinden sorumlu entegre idare ve kontrol sistemi daire başkanı son yıllarda kaç kez değişti?

    sona geleyim. şimdi ne mi olacak?

    iddia o ki, saldırganlar cryptolocker adı verilen zararlı yazılımla bakanlığın tüm veri tabanını şifrelemiş durumda. fidye istiyorlar ve böylesi saldırılarda ödeme yöntemi takibi zor olan bitcoin aracılığıyla gerçekleşiyor. cumhurbaşkanlığı dijital dönüşüm ofisi’nin ve türksat’ın da devreye girdiği ileri sürülüyor.

    acı olan şu ki, kaybolan hazine değerindeki verilerin yedeği de elde yok.

    düşünün; şu an biri sorsa tarım ve orman bakanı’na “ne kadar hayvanımız ve ekilebilir alanımız var” diye...

    bakan güncel bilgiyi paylaşamaz. "