hesabın var mı? giriş yap

  • bilişsel bilim zihin ve zekânın işleyişini ele alan, zeki sistemlerin dinamiklerini ve yapılarını araştıran disiplinlerarası bir bilim dalıdır.

  • şu videoyu yayınlamak bile aslında ne kadar acınası durumda olduklarının göstergesi. kaldı ki, erdoğan yürürken rahat değil videoda, iyice kasılmış.

    atanamamış gobbels'ten de anca bu beklenirdi zaten. şu an erdoğan'ın son rahatsızlığından haberi olmayanlara bile ulaştı bu video. çünkü bu adamı takip eden kitle belli. şimdi "lan ne alaka, dosta güven düşmana korku, yine ne oldu?" diye kafalarda soru işareti oluşturacak. kendi kendini imha etmek de böyle bir şey işte. süreç ilerliyor.

    "her şeyi durdurabilirsiniz ama zamanı durduramazsınız."

  • tripanofobi, enjeksiyonları veya hipodermik iğneleri içeren tıbbi prosedürlerden aşırı derecede korkmayı ifade eden fobik bir bozukluktur.

    tripanofobiye ne sebep olur?

    doktorlar hem bu fobinin hem de diğer fobilerin kişiler tarafından neden geliştirildiğinden tam olarak emin değillerdir. fakat fobilerin gelişmesine yol açan bazı faktörler şunları içerir:

    -olumsuz yaşam deneyimleri veya belirli bir nesne veya durumun getirdiği önceki travma
    -fobileri olan akrabalar (genetik veya öğrenilmiş davranışları gösteriyor olabilir)
    -beyin kimyasındaki değişiklikler
    -hassas, engelleyici veya olumsuz bir mizaç
    -olumsuz bilgi veya deneyimler hakkında bilgi edinmek

    tripanofobi özeline girecek olursak:

    -bir iğne batırıldığında vazovagal refleks reaksiyonunun bir sonucu olarak bayılma veya şiddetli baş dönmesi,

    -iğnenin görülmesiyle tetiklenebilen, ağrılı enjeksiyonların hatıraları gibi kötü anılar ve anksiyete.

    -tıbbi olarak korkular veya hipokondri,

    -iğneyi içeren tıbbi prosedürler sırasında genetik olma eğiliminde olan; yüksek anksiyete, kan basıncı veya kalp atış hızına neden olan ağrıya duyarlılık

    tripanofobinin belirtileri nelerdir?

    tripanofobinin semptomları, bir kişinin yaşam kalitesine bazen büyük ölçüde müdahale edebilir. bu semptomlar o kadar yoğun olabilir ki, kişi için yıpratıcı olabilir. bir kişi iğneleri gördüğünde veya iğneleri içeren bir prosedürden geçmesi gerektiği söylendiğinde semptomlar ortaya çıkar. belirtiler de şunları içerir:

    -baş dönmesi
    -bayılma
    -kaygı
    -uykusuzluk
    -panik atak
    -yüksek tansiyon
    -hızlı kalp atış hızı
    -duygusal veya fiziksel olarak şiddetli hissetmek
    -tıbbi bakımdan kaçınmak veya kaçmak

    tripanofobi nasıl teşhis edilir?

    aşırı ve mantıksız olan iğne korkusu, doktorunuzun sizi tedavi etme gücünü etkileyebilir. bu yüzden bu fobiyi tedavi ettirmek önemlidir.

    doktorunuz önce tıbbi bir muayene yaparak herhangi bir fiziksel hastalığı ekarte etmek isteyecektir. daha sonra bir psikiyatra görünmenizi tavsiye edebilir. alanında uzman kişi, size zihinsel ve fiziksel sağlık geçmişiniz hakkında sorular soracaktır. ayrıca sizden belirtilerinizi açıklamanızı isteyeceklerdir.

    tripanofobi teşhisi genellikle hayatınızın bir kısmına iğne korkusu karışmışsa yapılır.

    tripanofobinin komplikasyonları nelerdir?

    tripanofobi, panik atakları içerebilen veya içermeyebilen stresli ataklara neden olabilir. ayrıca gerekli tıbbi tedavide gecikmeye de yol açabilir. kronik bir rahatsızlığınız varsa veya tıbbi bir acil durum yaşıyorsanız bu da size zarar verebilir.

    tripanofobi nasıl tedavi edilir?

    tripanofobi tedavisinin amacı, fobinizin altında yatan nedeni ele almaktır. yani tedaviniz başka tedavisinden farklı olabilir.

    tripanofobili çoğu kişiye tedavi olarak bir tür psikoterapi önerilir. bu, şunları içerebilir:

    bilişsel davranışçı terapi (cbt): bu, terapi seanslarında iğne korkunuzu keşfetmeyi ve bununla başa çıkma tekniklerini öğrenmeyi içerir. terapistiniz, korkularınız ve bunların sizi nasıl etkilediği hakkında düşünmenin farklı yollarını öğrenmenize yardımcı olacaktır. sonunda, düşünceleriniz ve hisleriniz üzerinde bir güven veya hakimiyet hissederek uzaklaşacaksınız.

    maruz kalma tedavisi: bu, iğne korkunuza karşı zihinsel ve fiziksel tepkinizi değiştirmeye odaklandığı için cbt'ye benzer. terapistiniz sizi iğneler ve tetikledikleri ile ilgili düşüncelere maruz bırakacaktır. örneğin, terapistiniz size önce iğnenin fotoğrafını gösterebilir. daha sonra iğnenin yanında durmanızı, iğneyi tutmanızı ve sonra da iğne enjekte edildiğinizi hayal ettirebilir.

    bir kişi psikoterapiyi kabul edemeyecek kadar stresli olduğunda ise ilaç gereklidir. antianksiyete ve sakinleştirici ilaçlar, vücudunuzdaki ve beyninizdeki semptomlarınızı azaltacak kadar sizi rahatlatabilir. tabii ki ilaçlar alanında uzman hekim tarafından reçete edilmelidir.

    tripanofobinin görünümü nedir?

    tripanofobinizi yönetmenin anahtarı, altında yatan nedenleri ele almaktır. sizi iğnelerden korkutan şeyin ne olduğunu belirledikten sonra, tedavi planınıza bağlı kalmak önemlidir. iğne korkunuzu yenemezsiniz bile en azından onunla yaşamayı öğrenebilirsiniz ya da tamamen bu fobiden kurtulabilirsiniz.

    kaynaklar: en.wikipedia, healthline, pharmacytimes websiteleri.

  • merkez üssü bir üniversite olan dumurluk olaylar kümesidir*. bir elemanı da şöyledir; internette gezinirken denk geldim, gerçek midir nedir bilemiyorum ama bildiğim şudur ki mevzuya uygundur.

    "çapa tıp fakültesinde okuyan arkadaşlarım anatomi öğretmenimiz sami zan'ın ününü bilirler. sami hoca sırf üreme organlarını kendi üslubuyla anlatan ve her dersinde 400 kişilik amfide dışarıdan gelenlerle birlikte yaklaşık 700-1000 kişiyle dolduran çok degerli bir hocamızdı... bu yazıyıyı yazarken de kendisini rahmetle anıyorum... anatomi derslerinin birinde erkek menisindeki yüksek glükoz, yani bizim bildiğimiz şekerin düzeyini anlatıyordu. o yıl liseden mezun genç bir ögrenci kız arkadaşımız el kaldırdı ve bombayı patlattı. "anladığım kadarıyla, menide çok şeker olduğunu söylüyorsunuz..", "evet aynen öyle" dedi sami hoca ve dediklerini destekleyen istatistik oranların tablosunu gösterdi. arkadaşımız gene elini kaldırıp söz istedi "o zaman tadı neden şekerli değil?.." amfide korkunç bir sessizlik oldu... ve sonra tüm amfi gök gürültüsü gibi bir kahkaha koyverdi... yüzü birden kıpkırmızı olan arkadaşımız, hızla defter ve kitaplarını topladı ve sırasından hızla fırladı. o kapıya koşarken, sami hoca çok ciddi bir yüz ve buz gibi sesle dersini sürdürdü... "şeker tadı alınamaz. çünkü şekeri duyumsayan tad alma hücreleri insanin dilinin ucundadır... gırtlak derinliğinde ise, acıyı ve ekşi tadı algılayan reseptörler bulunur... sana neşeli bir gün dilerim kızım..."

  • orası diyarbakır'dır. lakin amed diye bir yer yeryüzünde yoktur.

    moderasyondan başlığı düzeltmesini talep ediyorum.

  • bunun tek sorumlusu kimdir biliyor musunuz? bu ve bunun gibilere cezayı basmayan, ehliyetini elinden almayan, motorunu trafikten men etmeyen polisler ve onların en üst makama kadar amirleridir. fırat kenarında kurdun kaptığı koyunlar ve bunlar...

  • vefat etmeden önceki son röportajı sanki buruk bir veda gibi:

    "şu an albüm yapmamı gerektirecek bir neden görmüyorum. türkiye'nin içinde bulunduğu ortam benim bir daha albüm yapmamı gerektirmiyor. türk halkı var olduğu bugüne kadar, dört bin yıllık bir tarihten bahsediyoruz, tarihinin en kavgalı, en uzlaşmaz, en gürültülü patırtılı dönemini yaşıyor. ben bu karmaşa içinde bir daha albüm yapmayı düşünmüyorum.
    ben insanlara hayatım boyunca doğrulukları anlattım. geldiğimiz konum dolayısıyla bu doğrulukları anlatmanın pek fazla işe yaramadığını görüyorum. bir üzüntü var tabii ki. bir hüzün var itiraf edeyim ki. ama yapmam da lazım. bunu bırakıyorum. bundan sonra bu işi de bırakıyorum...

    hayranlarım bir tepki gösterirseler ben duyarım onları. çok sanmıyorum. sonuçta güzel bir albüm çıkartıyorum işte. zaman zaman televizyon programları yapmaya devam edebilirim. konser de veririm belki. yani onlar başka şeyler. ama türkiye'nin içinde bulunduğu şu günler, bu kadar uzlaşmaz, bu kadar kavgacı, bu kadar çözümsüzlüğü arayan bir yaşam felsefesini benimsemiş bir ortamda benim şarkılarıma insanların ihtiyaçları yok. kişisel düşüncem..

    o zaman daha huzurlu bir ortamda yani ben de daha huzurlu ortam istiyorum o zaman. evet buna hakkım var. bunca sene konuşmuş, ettiği laflar dinlenmemiş bir insan olarak huzurlu, kavga edilmeyen bir ortam istiyorum yani...."

    o günden bugüne iyiye giden bir şey olmadı barış abi.. daha uzlaşmaz daha kavgacı daha gürültülü olduk. en son bıraktığın gibi bu dünya. kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok. ve daha da kötüsü, içi boş insanlar bu dünyada çok fazla yer kaplıyor artık.

  • gözlerim bozuk olduğu halde en arka sırada oturup tahtada yazan bir kelimeyi görmeden bitirdim liseyi ama hanginiz farkına vardı bunun.

    ayrıca sonradan renk körü olduğumu farkettim, o koyu yeşil tahtaya pembe ince tebeşirle yazılanları hiç görmedim. en önemli kısımlar onlarmış ama olsun.

    edit: farkında olmadan içini cızlattığım insanlar olmuş. merak etmeyin çok iyi konumdayım hayatta