hesabın var mı? giriş yap

  • çeşitli açılardan ele alınabilecek bir konu.

    ön not: bütün entry boyunca çelik yazdım ama siz onları genel olarak “metal” anlamında okuyabilirsiniz. çoğu yerde genel olarak kayış diyip geçtiğim yerlerde yazdıklarım deri, silikon ve nato kordonların tamamı için geçerlidir.

    saat türü açısından:

    önceki entry’lerde zaten bahsedilmiş, saatinizin türüne göre değişir. dress watch denilen takım elbise ile kullanmalık, resmi, zarif tasarımlı saatlerde deri kayış kullanmak bir görgü kuralı gibidir. siz düğününüzde damatlıkla birlikte çelik bilezikli bir saat taktıysanız kaynatanız sizi ayıplamaz; ama meraklısı dikkat eder bakar. çelik bilezik daha spor modellerde tercih edilir.

    etrafta o kadar dikkat edildiğini görmediğim ama benim gıcık olduğum bir konu da dalgıç saatlerine deri kayış takmaktır. pahalı olan dana derisi kayışlar suya dayanıklı olmakla birlikte, dalgıç saatine deri kayış takmak bana çok saatin tasarım amacına aykırı gelmiştir.

    saat koleksiyonculuğu / saat meraklısı olanlar açısından:

    deri, silikon ve kumaş kayışlar zaman içinde yıpranır, solar, değiştirilmeleri gerekir. değiştirildikleri zaman da saatin orijinal kayışını tekrar bulmak, almak uğraştırıcı ve masraflı olabilir. bazıları buna değmeyeceğini düşünerek ölçüsü uygun başka bir kayış takıp geçer.

    eğer saatin orijinalliği bozulmasın ve kayış değiştirme derdi olmasın istiyorsanız, en baştan saati alırken biraz daha fazla para ödemeyi göze alıp varsa o modelin çelik bilezikli versiyonunu tercih etmelisiniz. eğer saati satmayı düşünüyorsanız, çelik bilezikli olan ikinci elde daha iyi fiyata satılacaktır.

    eğer saatinizin kayış genişliği ölçüsü 20 mm, 22 mm gibi yan sanayi kayışlarda kolay bulunan bir ölçü değilse ve fabrika çıkışı çelik bilezik seçeneğiniz varsa direkt çelik bileziği tercih etmek akıllıca olacaktır. çünkü orijinal olmayan bir kayış takmaya razı bile olsanız, 19 mm, 21 mm, 23 mm gibi ölçüleri bulmak zor olacaktır.

    eğer saatiniz tissot prx gibi “integrated bracelet” denilen, çelik bilezik ve saat kasasının bütünleştiği bir tasarıma sahip olacaksa, o tasarımın hatırına çelik bilezik tercih edin.

    kalite açısından:

    ucuz saatin çelik bileziği kalitesiz olur. kalitesiz bileziğin alamet-i farikaları şunlardır:

    - parçaları arasındaki montaj boşlukları fazladır,
    sallanınca cıgıl cıgıl ses çıkarır. baklaların arasına kol kıllarınız sıkışabilir.

    - bileziği açıp kapatan klips civarına bakın. parçalar frezede işlenmiş değil, preslenmiş sac parçalardır.

    - bileğinize göre ayarlamak için bakla ekleyip çıkarmak dışında pek bir seçenek yoktur. ince ayar yapıp tam ölçüsüne getirmeniz için ek sistemler konmamıştır.

    - baklaları birbirine tutturan pimler vidalı değil, geçmelidir. saatçinin bunları çıkarmak için tık tık vurması gerekir.

    - bileziği saatin ana kasasına bağlayan ve “end link” denilen, en başta ve en sonda yer alan iki adet bakla içi dolu malzemeden işlenmiş değildir, sacdan bükülerek yapılmışlardır.

    - eğer bilezik aşırı kalitesiz bir bilezik ise, baklaların işlemesi düzgün yapılmamış, kenarları doğru düzgün yuvarlatılmamıştır. taktığınızda keskin kenarlı baklalar kolunuzu rahatsız eder, baklalar birbirine sürtünüp çizikler oluşturur.

    eğer ucuz bir saat alacaksanız, o saatin ikinci el piyasası pek yoksa, çelik bileziği bu özelliklere sahip örneğin bir vostok amphibia’nınki gibi kullanışsız, rezalet bir bilezik ise o zaman kayış kullanmak tercih edilebilir. fabrika çıkışı kayışlı olan bir model varsa onu almak da, çelik bilezikli bir model alıp üzerindeki bileziği kayışla değiştirmek de düşünülebilir.

  • isaac newton'un leibniz'e yazdigi calculus ile ilgili bir mektupta bir bulgusunu aciklarken kullandigi bir kripto.

    bu yazimi "aaaaaa cc d e ff iiiiiii eeeeeeeeeeeee lll nnnnnnnnn qqqq rr oooo ssss ttttttttt uuuuuuuvvvvv x" sekline donusturup ardindan anagram olabilecegini fark edip sonrasinda "data aequatione quotcunque quantitates involvente fluent, invenire fluxions: and vice versa" olarak latince dizmeyi akil eden insana da leibniz adi verilir.

    ben bi soda açayım bari.

  • bu sene bayağı sükse yapacağını düşündüğüm takım.

    lebron seneye 35 yaşında olacak ama nba'in en atletik 5 oyuncusu kimdir diye sorulsa lebron'u listeye eklemeyecek basketbol yorumcusu olduğunu sanmıyorum, tabii tim duncan, dirk nowitzki gibi çok hızlı bir gerileme yaşayabilir fakat nba'in en iyi oyuncusu ve halen fiziksel olarak çok iyi, yaşına takılmamak gerekir. lebron'u lakers'a katmak çok büyük başarıydı.

    lebron'un lakers'a gelince bence gelecek sene için en ciddi mvp adayı da oldu, son iki sene mvp ödülü bireysel olarak ön plana çıkan oyunculara veriliyor, lebron mevcut lakers kadrosunda çok ciddi rol üstlenecek. lebron'un kişisel popülaritesi ile lakers'ın popülaritesi birleşince bu sene mvp olmazsa bile lebron'un ismi hep mvp ile anılacak.

    lakers, lebron'un yanına bir iki yıldız ekleyip iddialı bir takım oluşturabilirdi ama bu sene söylentisi yayılan hiçbir senaryo lakers'ın gsw ile baş edebilecek kadar iddialı yapamayacaktı üstelik senaryoların ciddi bedelleri vardı. ingram, kuzma gibi gençleri kaybedip lebron'dan verim alınamazsa her şey sıfırdan başlayacaktı.(6 senelik yeniden yapılanmanın üstüne)

    mevcut durumda ise takımın hem genç yetenekleri korundu hem de yapılan hamlelerle çok bedel ödemeden takıma birkaç yıldız ekleyebilecek alan açıldı, bu durum lakers'ı yakın zamanda celtics gibi hem bugünün hem de geleceğin iddialı takıma konumuna getirecektir.

    gelecek seneden itibaren gsw hem daha yaşlı hem de çok ciddi maddi problemleri olan bir takım olunca -dört yıldızı beraber tutmak zorlaşacak, en az biri ayrılmak zorunda kalabilir- lebron'un yanına bir iki iyi oyuncu daha katılırsa lakers iddialı bir takım haline gelecektir.

    rondo, mcgee, stephenson,beasley hepsi sorunlu oyuncular ama ortak özellikleri belli dönemlerde star performansı gösterebilmiş oyuncular. bunların biri istikrarlı olarak iyi olursa takım bu deneme senesinde çok iyi bir parça elde etmiş olabilirler en kötü durumda bile hepsinin kendine ait bir kitlesi var.

  • çiftçinin yüzünü güldüren oyun. sürekli yağmur yağıyor anasını satayım...

  • hic geri donmeyle falan ugrasilmamasi gereken olay. birakicaksin kendi haline, tumsekten son hiz gecicen, turbulansa bos vitesle giricen yerden tavana vursun gorsun hanfendi.

    oha bu neden silinmis lan.

  • + okan abi kikboks yapıyomuşsun?
    - hee başladık işte öyle..
    + abim aikido daha iyi bence, onu yapardım ben olsam, düşünmedin mi hiç?
    - yok lan onun felsefesi var, uğraşamam!
    + hahaha

  • müşterinin aracı ile 100+ km yol yapmak, gece alemlere akmak sonra sağa sola çarpıp bunu da müşteriden saklamaya çalışmak, yani bana kalırsa rezaletin esas tarafı gene "ya olmuş işte" diyerek es geçilerek piyasa değeri ıvır zıvır muhabbetleri yapılarak işi goygoya dönüştürme çabası. senin elemanların benim aracımı gezmek tozmak içmek ve ehliyetsiz halde terör yaratma amaçlı kullanıyor, senin bundan günler günler sonra tamamen şans eseri haberin oluyor ve hala utanmadan, sıkılmadan, yüzün kızarmadan piyasa değeri muhabbeti yapabiliyorsan o senin insafın.

    başlıktaki yorumları beğenmedim diyerek ayrı başlık açma fikri ise şahaneymiş. gideyim de yazdığım film başlıklarına bakayım genelde beğenilmeyen bir filmi beğendiysem "oradaki yorumlar filmi kötülüyor yea" diyerek başka başlık açarım.

  • korku değil de merak ettiğim bir şey var ; yolda duran güvercinin araba neredeyse üstünden geçecek kadar yaklaşmasına rağmen uçmaması . sonra bende oluşan acaba üstünden mi geçtim ,uçabildi mi telaşı ? kuşlar sanırım adrenalin bağımlısı.

  • filmlerdeki zengin taifesinin evlatlarına özel bir trip. onlar içün üretilmiş. normal insanda sakil durur, yakışmaz. babayı da daha bi' sinirlendirir hem. adrenalinin sınırları yeniden çizilir o vakit. aksiyona değdirilip kaçılır.

    filmlerin gerçek olmadığını henüz bilmediğim yaşlarda sikimsonik sebeplerden yer sofrasını -fakirdik- terk edip mutfağa -kendi odam yoktu aybalam- kaçmışlığım vardır 1-2 defa. beklediğim neticeleri doğurmadı, orası ayrı. ama tadına baktım o tribin. tuzlu biraz -gözyaşlarımın katkısı da olabilir bunda-. tavsiye etmem. zira filmde;

    + hayır dedim küçük bey, bu akşam partiye gidemezsin, ders çalışman gerekiyor!
    - lanet olsun!
    * john hemen masaya dön, john sana söylüyorum! gitti.. (masada figürandan öteye geçemeyen samimiyetsiz, ağlak anne tribi).

    şeklinde cereyan eden diyalog her nedense bizim evde;

    + ne maçı lan bu saatte? otur dersini çalış eşşoleşşek, ilk dönem getirdiğin zayıfları düzelt! ama sen duurr, onlar bi düzelmesin ben o zaman yapıcam senle maçı.
    - lanet olsun!
    + aha lanet olsun dedi, gel buraya lan! nasıl konuşuyon babanla sen it?
    * vurma dur! ay kulağını ısırıyo çocuğun, dur dedim bey! komşular adam öldürüyolar yetişin, ay komşulaaar! küçük tüple vurma bari bebeye zalım! (fedakar ama çaresiz anne tribi)

    tarzında yaşanıyordu. sülalem sikildi yediğim dayaklardan. tek kulağım 17 öbürü 11 santim. burnum desen ege haritası gibi. eciş bücüş.

    hep bu masa terk etme sevdasından işte. yapmayın o yüzden :((