hesabın var mı? giriş yap

  • hayatın belli dönemlerinde kafamı kurcalayan şey. bir süre kurcalıyor sonra unutuyorum gidiyor. bir süre sonra tekrar kurcalıyor.

    birkaç hobim var (her insan gibi) ve bu hobilerimde belirli bir derece yetkinlik sahibiyim. dönemsel olarak hobilerime ağırlık veriyorum. misal havalar ısınınca içimdeki atlet ruhu baskınlaşıyor ve bütün kış fıçıyla bira içmemiş, kiloyla patates kızartması yememiş gibi koşup hoplamaya zıplamaya çalışıyorum. tabi ki istediğim kadar koşup hoplayıp zıplayamadığım için moralim bozuluyor, tadım kaçıyor. keşke sadece koşma hoplama zıplama konusunda çok yetkin olsaydım diye hayıflanıyorum.

    sonra mevsim değişiyor ve bu sefer de içimdeki çakma edebiyatçı baş veriyor. kısa kısa bir şeyler yazmaya çalışıyorum. birkaç haftam böyle geçiyor ve sonra yazdıklarımı dönüp okuduğumda bir boka benzemeyen şeyler yazdığımı görüyorum. böyle olunca da "ya var ya dünyadaki en önemli şey edebiyat yeminle bırakacaksın topu mopu kaç yaşına geldin allahalla" diye kızıyorum kendime. yine olmamış yine olduramamış hissiyle.

    mevsimlerden bağımsız olarak bazı zamanlarda genel kültüre sardırıyorum. o belgesel senin bu belgesel benim izlemeye ve araştırmaya başlıyorum. ufkum genelde bir buçuk metre kadar olduğu için ne izlesem en az iki misli gatına çıkıyor. "ilim önemli, ilim çok önemli. her şeyi bilmek lazım" diye kanaat getiriyorum.

    mesela tatile mi gidiyorum? hemen aklıma yüzme konusunda uzmanlaşmak geliyor. "istanbula döneyim hemen bir havuza yazılıcam. seneye geldiğimde denizde iki kilometre açılan dayıların yanına kadar kesilmeden yüzücem" diye gaza geliyorum. istanbula gelince ekseriyetle biraya vuruyorum kendimi.

    diyeceğim o ki biraz biraz becerebildiğim bir dünya şey var. ama senin olayın nedir derseniz inanın ben de bilmiyorum. zaten sanırım çoğu kişi de bilmiyor. geçen yine bir belgeselde evrende ne kadar önemsiz olduğumuzu gördüm. adamlar benim gibi mallar da anlayabilsin diye animasyonlu falan yapmışlar, çok tadım kaçtı. o an uzaybilimcisi olmanın ne kadar önemli olduğuna kanaat getirdim. bence kesinlikle bu konuda uzmanlaşmak lazım. *

    debedit: oğlum ben dükkan açtım ya az çok demeyelim rezervasyonları boş geçmeyelim :( pinhane.com

  • yine birileri mağdur olmuş, beleşe marş yapmış. marşı dinlemedim. yapmasaydın.

    euro 2020 yatırımları amma patladı. dün maçtan hemen sonra çıkan turkcell reklamını izlerken bir gülme geldi.

    kıraç takımın başarılı olacağını herkesin marşını söyleyeceğini düşünürken turnuva bizim için erken bitti. marş çöp oldu, kıraç da bize trip attı. valla çok komik lan.

  • niye sıçayım ya hu!

    kendisini mutlu edecekse yapacağım yemek, midesinde güller açacaksa, ellerimle börekler açarım, sebzenin en tazesini bulmak için semt pazarlarında adım adım gezerim, gittiğim yörelerden memleketine has baharatlar, soslar alırım güzelleştirecek diye salatalarımızı, hatta tavuk yetiştirir yımırtlatırım kahvaltısında proteini orgaaaanik alsın diye... ha bunları kalbine girmek için yapmam girdiğim kalp mutlu olsun diye yaparım. sıçılacak bişi varsa feminist söylemlerinizdir der geçerim.

  • beklemeyin, mesaj atmayacak.
    mesaj atmayın, cevap vermeyecek.
    ağlayın ama geri gelmeyecek..

  • bende 85 yasinda olsam satmam evimi. 3 milyon euro'yu o yastan sonra öhöömm neyse. ama 30'lu yaslarimda boyle bir teklif gelse evimi satar sulalemi de yaninda promosyon olarak veririm. hic vatan millet duygusu kasamam bu konuda.

  • bu hapishaneden kurtulmak için gerekli olan ilk adım başkalarını yargılamamaktan geçiyor.

    çünkü bu meselede bilmemiz gereken en önemli şey; başkalarının bizi eleştirmek için kullandığı yargılarla, bizim başkalarını eleştirmek için kullandığımız yargıların bire bir aynı olmasıdır.

    sosyal olabilmeleri nedeniyle, buzul çağı şartları gibi bir çok evrimsel filtreyi aşmış olan atalarımızdan kalan sosyallik özelliğimiz, modern dünyada artık bizim cehennemimiz.

    ''toplumsal''; çoğumuz için artık bir puttan öte, mutlak gerçekliğe dönüşmüş durumda.

  • bugün içerenköyde şimşek fırına alışveriş yapmak için girmemle başladı olaylar. ne alsam diye bakınırken yanıma yaşlıca başörtülü bir teyze geldi. önce koluma dokundu ne olduğunu anlamadan irkilmemle birlikte korkma dedi. sonra herkesin içinde bu vaziyette sokağa çıkılmaz, böyle giyinemezsin dedi. ne var halimde deyince görmüyor musun halini dedi. bana göre görülmesi gereken bir durum yoktu çünkü... ince askılı diz hizasında bir elbiseden bahsediyorum. teyze ben de sorun yok sen benden uzaklaş deyince bu sefer kendisine yandaş bulmak için çalışanlara beni gösterip dinimizde bu şekilde giyinmenin günah olduğunu, başımıza ne geliyorsa bizim gibilerden dolayı geldiğini söylemeye başladı. orada çalışanlar ki sonradan biz onay vermedik size yapılana dese bile o zaman neden haddini bildirmediniz? neden ben hakkımı savunurken size hak veriyoruz, sizinle bu şekilde konuşamaz demediniz. kimse kimseyi giydiği kıyafet ile yargılayamaz. istediğimi giyerim buna kimse karışamaz. bu ne kendiniz bilmezlik? bu ne hadsizlik? sen kendinde bu hakkı nasıl buluyorsun?

  • asla asla deme diye boşa dememişler....

    12 senelik kilo alma sürecinin sonunda 1,65'lik boyla 130 kg'ı görünce bir süre görmezden geldim, kabullenmek kolay değil ne de olsa. tüp mide ameliyatlarını araştırdım, insanların nerelerden ne noktalara geldiklerini gördüm; gördüm ama karşılığında nelerden vazgeçtiklerini de... hayatında bir kere bile diyetisyene gitmemiş birinin bunu denemeden ameliyat olmasının korkaklıktan başka bir şey olmadığına karar verdim. buna bir de kadın doğum doktorumun, "birazcık kilo ver ben seni bu şekilde de anne yaparım" demesi noktayı koydu. ayşegül bahar'ı buldum, ya da o beni buldu. toplamda vermem gereken 50 kg yağ ve tonlarca suyum vardı; kendime bunu nasıl yaptığımı sordu, anlattım.

    5 ağustos-14 kasım arasında 30 kg verdim, bunun 21'i yağ. nefes alabiliyorum, yürüyebiliyorum, uyuyabiliyorum... sadece güzel şeyler yemek, mide ağrısı çekmeden bir yemeği sonlandırmak, mide kazıntılarından kurtulmak, "insani" bedenlere geldiğin için giyecek kıyafet bulabilmek, seni hiç zayıf görmemiş ve olduğun gibi sevmiş kocanın geçirdiğin değişimle sana bakışlarının değiştiğini görmek, etrafından hep olumlu yorumlar almak ama bunlardan ennnn önemlisi bütün kan değerlerinin düzelmesi..... henüz yolun yarısında karşılaştıklarım bunlar; daha gidecek bir bu kadar daha yolum var ama öyle güzel bir süreçten geçiyorum ki bundan vazgeçmeye hiç niyetim yok. 60'ta görüşmek üzere *

    edit: toplamda 70 yaptık :) son 7... entrymi görüp bana yazan, destek olan, beni yalnız bırakmayan tüm yazarlara selam olsun; mesajlarda dediğim gibi "umut hep var!"

  • aynı adam, "atmlerden para çektiğinizde de bedelini ödeyeceksiniz" ya da buna yakın bişeyler de söylemiştir ! sabah radyoda duydum.

    neymiş ? müşterinin her hizmetinin maliyeti varmış !

    o zaman ne demeye insanlara zorla kart, kredi falan ittirmeye çalışıyorsunuz...
    maliyetinizi artırıp yük olmayalım.

    gidin başımızdan !

    buradan devam edin sayın okur : (bkz: (bkz: #32463607))

  • filmlerin, ortamlarin en karizma polisidir.
    (bkz: police line do not cross)
    (bkz: crime scene do not enter)
    bu adamlarda oyle bir eda var ki, inan olsun bu yuzden polis olasim gelirdi benim eskiden, genckene, ben hic cocuk olmadim.
    neyse,
    bu abiler oyle davranirlar ki sanki oradaki cinayet bile bu yuzden olmu$, kaldirimin kiyisindaki ceset sirf o abi ortama gelsin de karizma yapsin diye orada yatiyormu$ gibi...
    bir de bu abi, o sari bantin altindan gecerken ba$ka bir polis, maraba takimindan uniformali, bu banti amiri, muduru, lietunanti daha rahat gecsin diye kaldirir. bir nevi kapi gorevlisidir...
    abide bir sikkinlik hali vardir. boyle "- ulan ben kari yaliycaktim, nereden cikti bu cinayet vakasi, neden cagirdiniz beni, butun $ehri ben mi temizliycem..." gibisinden davranir.
    olay yeri eli lastik beyaz eldivenli uzmanlarca incelenirken, bu esas oglan orada bir kanka uzman gorur. genellikle zenci kadindir bu uzman. parmak izi, olum nedeni falan sorar. ilk ismi ile hitap eder bu kadina. sanki daha once yala$mi$lardir.
    boyle i$te.