hesabın var mı? giriş yap

  • 1821 yılında yunanlılar, isyan edip silahlı militanlarca navarin şehrini kuşatır. şehirdeki sivil türklerin, kendilerini koruyacak bir askeri gücün yardıma gelmeyeceğini anlaması ve şehrin açlıkla karşı karşıya kalmasının ardından yunan gerillalar ile canlarına dokunulmaması karşılığında tüm mal varlıklarını da bırakıp şehirden ayrılma üzerine anlaşma yapılır. 19 ağustos 1821 günü şehrin kapıları açılır açılmaz, silahsız 3000 türk'e saldıran yunan teröristler, kaçıp kurtulabilen 160 kişi hariç herkesi öldürür.

    yunan bağımsızlığının destekçilerinden biri olan, hayatının yarısını atina'da geçiren, iskoç tarihçi george finlay, history of the greek revolution and the reign of king otho kitabında şu şekilde yazar:

    mermiler ve kılıçlarla yaralanmış kadınlar kaçmak umuduyla denize koştu, bu sırada kasten vuruldular. kollarında bebekleri olan annelerin kıyafetleri çalındı ve tek gizlenme yeri olan denize koştular, suda çömelirken insan olmayan tüfekli askerler tarafından vuruldular. yunanlar bebekleri annelerinin kollarından aldı ve kayalara vurdu. üç ve dört yaşlarındaki çocuklar denize atılarak boğuldu. katliam bittiğinde cesetler ya denize atıldı ya da sahile yığıldı ve bir salgın hastalık tehdidiyle karşı karşıya kalındı.

    (bkz: navarin katliamı)

    bu olay üzerine bölgeye müdahale eden ve bunun için mısır valisi mehmet ali paşa'dan donanma yardımı isteyen sultan ii. mahmud, avrupalı devletlerin kendi kendilerine kararlaştırdıkları yunanistanın bağımsızlığını tanıma talebiyle karşı karşıya kalır. bu talebi, başına gelecekleri bile bile reddeden sultan, daha sonrasında ingiltere-rusya-fransa ittifakının oluşturduğu donanmanın, aynı şehrin limanında osmanlı-mısır donanmasını yok ettiği haberiyle sarsılacaktır.

    şu komşu kafasına asla giremememin sebeplerinden sadece bir tanesidir bu katliam. daha sonrasında yüz yıllık süreç içinde, yunanlar tarafından bu katliamların benzerleri birçok defa gerçekleştirilecektir. elbette bu yaptıklarının karşılığı bir katliam, savaş ya da benzeri bir şiddet aracı şeklinde asla olamaz ancak, yunanlılara dair bu tiksinme hissi sanırım beni hiç bırakmayacak.

  • 1- ona prensesmiş gibi davran (yapıldı)
    2- onu öv (yapıldı)
    3- onu ihmal etme/ gormezden gelme (yapıldı)
    4- aramalarina ve mesajlarina don (yapıldı)
    5- onu koru ve ona saygi duy (yapıldı)

    (bkz: çok sev) (köpek gibi sevildi)

    sonuç: aldatılarak terk edildim. (bkz: konu kilit)

    edit: işbu başlıktaki ilk girdi aşağıdaki gibi idi. daha sonradan silinmiş. yukarıdaki bu tablo ise bu girdiye istinaden yazılmıştır.

    1- ona prensesmiş gibi davran
    2- onu öv
    3- onu ihmal etme/ gormezden gelme
    4- aramalarina ve mesajlarina don
    5- onu koru ve ona saygi duy

    (bkz: çok sev)

  • "kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. insan hayatı, bir tür hata olmalı."

    schopenhauer böyle der, o zaman mutlulukla aptallık arasında bir bağlantı mı vardır diye aklımızda soru işareti oluşturan bir önermedir bu.

    eğer mutluluk gelecekse uykuyla birlikte aptal olmayı kim takar ki?

  • acı bir toplum gerçeği. bende silinmez izler bırkamış bu okul müdürü türü, pazartesi ve cuma günü yaptığı konuşmalarda düzeni sağlamak ve kendini dinletmek için ısrarla iklim koşullarına vurgu yapar. kış mı?

    - arkadaşım bak sıraya girin, düzgün durun artık!!!! kımıl kımıl kımıldanma be!!! (işte tam burada müdür böyle sanki bizi kıskandırır gibi konuşacak) ben dururum burada. benim yerim iyi... siz de soğukta öyle dikelirsiniz. benim yerim güzel, siz de soğukta bekleyin... benim için proplem (okul müdürlerinin "eğemenlik" sözcüğüyle birlikte yanlış söylemeye meyilli olduğu bir sözcük) yok. beklerim ben. siz de soğukta dikelin...

    ya da çok mu sıcak?

    - susun artık evladım be! susun! hizana bak! bak hizana! hizana bak! (başlıyoruz) bu sıcakta bekletirim sizi. gidemezseniz evinize. benim yerim güzel, rahatım ben. bana gölge... olan size olur. pişerseniz bu sıcakta. oğlum hizana gir artık be saygısız adam!

    bir gün x-men'e türk bir karakter dahil olursa bu olsun istiyorum. "magneto bak o sıcakta öyle kalırsın... ben iyiyim serin yerdeyim magneto. senin için kötü olur... öyle dikelirsin orda". bence bu müdür türünün asıl gücü soğuğa ya da sıcağa vurgu yaptığında o iklim koşulunu ekstradan hissetmeniz. "donduk lan yeter" söylentileri bu noktada zirveye çıkar zaten. rahatsız edici bir başka mesele de şu: müdürün kendi yeri de o kadar rahat değildir aslında. o da nihayetinde yüksekçe bir yerden, okulun girişlerinden birinin tepesinden hitap ediyor bize. sanki tahtta oturuyor. "benim yerim güzel, bana göre hava hoş". e sen de ayaktasın, sana da 38 derece. ne bu tavırlar müdür?

  • yıllar boyunca yaptığı gezi programlarında "ben zeytinyağımı yunanistan'dan alıyorum, türkiye'de zeytinyağı yok, kimse kusura bakmasın" diyip diyip durdu.

    kim bilir belki de bu sebeple akhisar'da üretim yapan bir firmayla anlaşıp zeytinyağı şişelerinin üstüne ismini bastırdı ve 3 kat fiyatla satılmaya başlandı bu zeytinyağları. :) link

    bugünlerde açıklanan listede ise dünyanın en iyi 100 zeytinyağı listesine türkiye'de üretilen 14 zeytinyağının girdiği görüldü. novavera 4'üncü, hermus 6'ıncı., asiltane 13'üncü oldu üstelik bu sıralamada. link

    gözlerim sicimoğlu'nun da yağını aradı ama bulamadı listede. mesele tamamen duygusalmış anlaşılan :) ama yine de hastasıyız kendisinin. orası ayrı :)