hesabın var mı? giriş yap

  • bir sonraki boş metrobüs için bekleyen ön sıranın kurduğu barajı, real madridler barcelonalar kuramadı.

  • abimin eşinin babası ile gerçekleştirdim. öpüşenlerden biri bıyıklı ise berbat bir his yaratıyor iki erkeğin dudak dudağa öpüşmesi.

    bundan yıllar önce yine böyle bir ramazan gününde yengemin babası ile tokalaşıp yanak yanağa öpüşmek için kafalarımızı birbirine yaklaştırmaya başladık. malum, uyumlu bir şekilde yanak yanağa öpüşebilmek için iki kişinin de sağ ya da iki kişinin de sol yanağını yaklaştırması lazım. aksi takdirde kafamızı kuş gibi geriye doğru zorlamamız gerekir yanakların birbirine temas edebilmesi için. yengemin babası sol, ben ise sağ yanağımla yaklaşmaya başlayınca bu uyumsuzluk hemen ortaya çıktı ve ne yazık ki bunu ikimiz de aynı anda fark ettik. ikimiz de aynı anda fark edince ikimiz de aynı anda yanak değiştirdik ve yine uyumsuz bir durum yaratmış olduk. kafalarımız hala hızla birbirine doğru yaklaşmaktaydı, zaman daralıyordu ve ikimizden -sadece- birinin yeni bir hamle yapması gerekiyordu. (uzun uzun anlatıyorum ama bunlar tabii ki saliseler içinde oluyor.) beklenen hamleyi yine ikimiz aynı anda yaptık, yine, yine, yine derken sağa sola ufak hareketlerle titrer gibi görünen kafalarımız birbirine iyice yaklaştı ve hasan amca ile dudaklarımız birleşti. muhteşem bir birleşme idi! adamın ıslak bıyıkları ağzımın içindeydi ve ramazan dolayısıyla bıyıklarına sürdüğü hacı misinin bir anda ağzımın tamamını kaplayan iğrenç, yağlı kokusunun tüm benliğimi ele geçirmesi yaklaşık bir saniye sürdü. alt dudağım da hafiften onun dudaklarının arasında kalmıştı. bilirsiniz bazı yaşlılar yanak yanağa öpüşme esnasında iki kollarıyla birlikte gençleri çok fena kavrar; işte o kavrama da duruma eklenince resmen tecavüzü yaşadım ben o gün.

    nasıl kurtuldum hatırlamıyorum. sonrasında kendime ne zaman geldiğim de hatıralarımda net değil.

  • 2,5 yaşındaki kızımla şu şekilde bir diyalog yaşamama sebep olan program;

    ben: bu programda ne oluyor?
    kızım: ağlıyolar.
    ben: neden?
    kızım: elbise giyiyolar, ağlıyolar.

  • şu anda "emekli" olan kişi, çalışmaya başladığı tarihte devletle bir anlaşma yapar. her ay maaşının belli bir kısmı kesilerek devlet hazinesine aktarılır. işveren de devletin hazinesine işçi adına olacak şekilde bir pay daha yatırır. neticede bu insan adına her ay "iki" pay devlete verilir. bu 25 yıl boyunca (en az) devam eder.
    devlette, "sen bana bunu veriyorsun ya ben de sana 25 yıl-5400 iş günü - 65 yaş olunca şimdi aldığından az ama sonuçta bir maaş bağlayacağım der ve anlaşma devreye girer.

    bu verilen maaş, devletin bana verdiği bir sadaka değildir. en az 25 yıl çayır çatır maaşımın bir kısmını devlete vermişimdir.

    bu maaş devleti yönetme iddiasındaki kişilerin bana bahşettiği bir armağan değildir. 25 yıl ben bunun karşılığını fazla fazla ödemişimdir.

    ben ölünceye kadar bu maaşı yaptığımız anlaşma gereği bana ödemek zorundadır. her yıl bu maaşa kendi sebep olduğu enflasyon kadar zam yapmak zorundadır.

    bu sürede bana ücretsiz sağlık hizmeti vermek zorundadır ki bu da anlaşma gereğidir.

    işin daha da ilginç tarafı fikir yürütmekten bile aciz üç yüz küsür yazarda bu başlığın saçma olan ilk mesajını favlamıştır.

    yazıktır.

    edit : @cakura adlı yazar arkadaşın bir mesajı üzerine, "devletle yapılan anlaşma" diyoruz ama, aslında bu devletin zorunlu tuttuğu bir anlaşma. anlaşma yapmazsan sen ve işveren bir de ceza yiyorsun. yani emekli aldığı maaşı kuruşuna kadar hak ediyor. üstelik ödediğinden eksik bir miktarı. hakikaten bir "söğüşleme" söz konusu burada, bir yazık da devlete.

  • orantılı zekaya muhteşem bir örnektir.

    http://webtv.radikal.com.tr/…de-piknikli-eylem.aspx

    helal olsun çocuklara. madem orası halkın sarayı, istersem gider piknik yaparım, istersem içini gezer tozarım (limitler dahilinde) kimse de bana karışamaz. ama sen en doğal hakkını kullanmaya çalışan çocukları yaka paça göz altına almaya çalışıyorsan sadece zavallısın demektir.

    yıkılacaksın erdoğan, korkunun ecele faydası yok!

    edit: videonun girişindeki atletli abinin polise karşı hala rol kesmesi, polisin önünde karpuzlu topla oynamaya çalışmaları muazzam ya. bugün polis canlarını yakmış olabilir ama dirençleri ve soğuk kanlılıkları ile polisleri mala bağlatmışlar, acınacak duruma sokmuşlar. bunun zevkini yaşayıp mutlu olsunlar.

    edit 2: bu video daha güzel bir çekime sahip ve daha detaylı; https://m.youtube.com/watch?v=sfqks-d_wfc

  • son on aydır oturduğum evdir. önceden ben de çok fazla kuşkuya sahiptim ama gözlemlerim şöyle:

    1. belki iyi bir firmanın yeni inşaatı olduğu için izolasyon çok iyi. kışın ev hamam gibiydi, kazak giymeye, yorgan örtmeye hasret kaldık. alt katta ısınan hava yukarı yükseliyor, bu da daha önce oturduğumuz ince uzun dairelere kıyasla daha iyi bir ısınma sağlıyor. maksimum doğal gaz faturası olarak 200 tl gördük ki, geçen senelerde eski evimizde kışın 600 görüp yine de battaniye altından kurtulamamıştık. toprak sahibinin müteahhidin gırtlağına basarak taktırdığı villa boyu yoğuşmalı kombi sanırım şansımız oldu, bize kalsa daha mütevazı bir şey alırdık.

    2. ve fakat yazın üst kat fırın gibi. en kısa zamanda multi split klima almak gerekecek, sıcak günlerde nefes alınmıyor, uyku uyunmuyor. bunun nedeni izolasyonun zayıflığı değil, geniş teras kapısı ve pencereler nedeniyle oluşan sera etkisi, zira üst kat müthiş güneş alıyor. genel olarak her türlü hava durumunun etkilerine çok açık üst kat.

    3. eğimli tavan iyi planlanmışsa sıkıntılı değil, eğimsiz yerlerde tavan yüksekliği normalden yüksek tutularak hacim korunmuş. ama mobilya seçimi çok sıkıntılı, gardrop, kitaplık gibi mobilyaların ölçüyle yaptırılması gerekebiliyor.

    4. merdiven inip çıkmak bayabiliyor, özellikle uykunuz gelmişse veya elinizde tepsi varsa. üst kata da bir çay-kahve istasyonu kurmak gerekiyor. ve iki kata iki ayrı elektrik süpürgesi şart. neyse ki ev çift girişli ve asansör üst kata kadar çıkıyor, o sayede ağır eşyaları üst kata asansörle çıkarmak mümkün.

    tam bir yıl sonra gelen edit: üst kata küçük buzdolabı da almam gerekti, yazın bir bardak su için aşağı inilmiyor.

    5. teras yaz geceleri harika oluyor, üzerinizde yıldızlı gökyüzü, elinizde bilgisayar ve çay kahveyle sabahlamak mümkün. öte yandan, kullanım süresi en fazla beş ay. terasta çamaşır kurutmayı ise unutun, rüzgara çok açık olduğundan çamaşırlar yelken gibi dolup sürükleniyor.

    6. üst kat pencerelerinin önünden yağmur olukları geçiyor, yağmurlu gecelerde dere kenarında uyur gibisiniz.

    7. martılar tepenizde, gece gündüz vak vak bağırıyorlar. seviyorsanız harika, sevmiyorsanız rahatsız edebilir.

    8. gözlemime göre piyanosu olanların tercihi çatı dubleksi. piyanoyu üst kata koyunca komşu şikayetlerinden kurtulmak mümkün oluyor, alt kat nasılsa yine sizin ve üzerinizde de gökyüzü var. hem bizde, hem yan dairemizde, hem de karşı apartmanın bizim hizamızdaki çatı dubleksinde piyano var.

    şimdi yeniden ev seçecek olsam çatı dubleksi alır mıyım? sanırım evet, üzerinizde kimsenin olmaması ve üst katın eve giren çıkandan uzak ayrı bir alan olması çok rahat, teras seçeneği de çok keyifli.

    edit: çatı arasının kaçak olduğu iddia edilmiş, hayır, yeni inşaatlarda kaçak değil. daire iskanlı, yani kat mülkiyetli ve tapuda tam olarak "çatı arasında odaları bulunan bağımsız bölüm" yazıyor.

  • henüz herhangi bir filmi izlemediğim yönetmen. ama rahatlıkla yönetmen diyorum, çünkü bir kere işine saygı duyan bir adam olduğu belli.

    iyi çeker, kötü çeker bilemem, ama bir iki popüler isim haricinde filmlerinin castını saygıdeğer oyunculardan kurar. bir filmden kazandığı parayı diğerine yatırır.

    sinemaya adım attığından beri ben bu adamı bırak televizyondaki magazin programlarında, gazetenin magazin sayfasında bile görmedim. iktidara yakın olduğunu tahmin etsem de, bundan pekala çıkar da sağlayabilecekken, bir gün olsun siyasi görüşünü benim burnuma sokmadı.

    türk sinemasının önce işine ve sinemaya saygı duyan insanlara ihtiyacı var. kırmızıgül bunu karşılıyor. biz daha işin niteliğine takacak durumda değiliz.