hesabın var mı? giriş yap

  • okumamis ise degersizdir kafasindan ne zaman cikabilecegimizi cok merak ediyorum. bu usta normalde cok degerlidir ama bizim ülkemizde üniversite bile okumamis asgari ücrete calismasi kafasi gercekten cok komik.

    bu pide ustasi ülkemizde de yaklasik 30 35 civari aliyordur ve o nasil yazilimci gibi kod yazamiyorsa, yazilimcida kürege ve firina anca uzaktan bakabilir ve bu seviyeye bir kac ay icinde hicbir usta gelemez.

    almanya´da sihhi tesisatci su an mühendis kadar aranan bir meslektir ve maaslari neredeyse mühendislere yakindir.

    bence anlamsiz bir karsilastirmadir.

    not: pide ustasi v.s degilim. insaat mühendisiyim.

    edit: ben okuyanlar değersizdir gibi bir şey söylememişim ama bu konu da çok mesaj atan olmuş. ikincisi tesisatçılar mühendislerden çok kazanıyor da dememişim yazdıklarımı okumadan mesaj atmayın varsa fikriniz yazın okuyalım.

  • belki eski türkiye demek doğru ama bence burası doğru adres.

    eski istanbul'da mayıs bitip haziranın başlaması üniversitelerde bahar şenlikleri zamanıdır. ortalık hareketlidir.
    insanlar baharın enerjisiyle sokaklardadır.
    meydanlar daha kalabalık olur, istiklal'de akşamüstleri tramvayın bir vagonu canli müzikle caddeyi bir aşağı bir yukarı gezerdi.
    sokaklar masalarla dolar, akşamüstü iş çıkışı biralarıyla geyikler dönerdi.
    bazen rakı balık yapılır.
    "fava mı alsak, humus mu?" diye bakışılır, "abi ikisinden de ver" denirdi.
    karides güvecin kokusu, kendinden önce tüm masaların çevresinden dolaşarak size ulaşır, tazecik ekmek yanlışlıkla güvecin içine düşerken "ah yaa" dedirtirdi.
    buzlu bademci ortalıkta dolaşır.
    "abi kim yiyo bunu yaa, nerden çıkarmışlar" diye klişesi yapılırdı.
    olduğun yere gelen arkadaş için, "ağzındaki şeyle god father çalan adamı görünce sağdan içeri dal" diye yol tarif edilirdi balo sokak için.
    babylon'da ne konser var diye bakınırken asmalı'da birer shot atılır, ferahlanırdı.
    güzel konser varsa önden altlık yapılır, konserde güzelce eğlenilir akabinde günün sonu cihangir merdivenlerinde tanımadığınız insanlarla saatlerdir süren sohbetin içine dahil olmayla biterdi.

    her şey bitip saatler 12-1'e yaklaşırken meydandaki büfeler daha gezi'de yavşaklık yapmamışken ıslak hamburgerle mide yatıştırılırdı.
    "üst bostancı mı alt bostancı mı?" arasında anlamsız karmaşa yaşayan hafif çakırkeyiflerin arasından geçip dolmuşa binilirdi.
    cepte para varsa hiç uğraşmadan bir taksiye binilip eve gidilirdi.

    hadi abi dendiğinde dışarıda vakit geçirmek zevkliydi.
    hafta sonu kalabalık oluyor bir yerlere mi kaçsak derken soluğu heybeli'de ya da burgaz'da aldığımız zamanları vardı.
    gece adada sabahlamak, ilk vapurla ana karaya geri dönmek.

    eski istanbul'da takıldığınız yer neresiyse hep bilindik yüzlere denk gelirdin illa.
    müdavim olunan yerlerdeki insanlara göz aşinası olmak, içsel bir huzur ve güveni getirirdi.

    sokakta huzur vardı. insanların neşesi, enerjisi hep yüksekti. bakırköy meydanı'ndan kadıköy'e nereye gidersen git hep kalabalık, alışveriş yapanlar, bir şeylere koşturanlar kendi içinde kaotik ama bir ahenk içinde olurdu.

    bir sokaktan geçerken güzel bir ev bulunca kirası ne kadarmış diyip araştırıp "aa buraya taşınsak mı?" diye iç geçirebilirdin, ne kadar pahalı da olsa erişmek o kadar da zor değildi.

    eski istanbul'da beton henüz her yeri dikine dikine sarmamıştı.
    koca koca binalar komünizm dönemi yapıları gibi rüzgarın yönünü değiştirip güneşten gelen sıcağı katlayıp ortalığa yaymıyordu.
    aksine ağaçlar, çiçekler daha renkli açardı.

    artık onlar geri gelmez, biz de o günleri göremeyiz.
    göçüp gidersek hatırası, anısı bizimle de gidecek.
    ait olmadığımız bir yaşamı bize dayatan, dayattıran herkese karşı nefretim var, ama bunun önemi yok.
    yaşadıkları yozluk içinde boğulsunlar yeter.

    ------
    edit: dün bunu yazdıktan sonra arkadaşım gel adalarda caz'a gidelim dedi ve bu içsel özlemim dün akşam resmen birkaç saatliğine doyuma ulaştı.
    ibb kültür nefis iş yapmış, ellerine sağlık, emegi gecen herkesin.
    gece geç saatte yatmama rağmen sabah uzun zamandır olmadığı kadar enerjik uyandım.
    bu şehrin insanları böyle güzel şeyleri hak ediyor.

  • ayrılık deyince en acısı aşkta olur zanneder insanlar. aşk nedir ki? ya atlarsın, ya düşersin, baktın olmaz vaz geçersin...

    daha önce kuzey kore'de kalmış bir insanın oradaki anılarının her kelimesini pür dikkat dinleyen bir güney koreli ile karşılaştıysan,

    güney kıbrıs'ta büyümüş bir yunan kız, sana saatlerce kuzey kıbrıs'ı anlattırdıysa,

    yunan bir arkadaşın istanbul'a seni görmeye gelirken, istanbul doğumlu dedesi gelmesini istemediyse ve bunun tek nedeni istanbul'u görürse selanik'e dönmek istemeyeceğinden korkması ise,

    beyrut'ta yolda yürürken biri kahramanmaraşlı, diğeri vanlı iki ermeniyle karşılaştıysan ve ikisi de nenelerinden öğrendikleri kırık ve eski bir türkçeyle seninle konuşmaya çalıştıysa,

    bosna doğumlu bir sırp, sana anneannesinin evini, çocukluğunu, şimdi her biri başka devlet vatandaşı iki sıra arkadaşını anlattıysa,

    bir muhacirin kızı olan annen "tuna anlattıkları kadar güzel mi" diye sorarken sesinin titremesini engelleyemiyorsa,

    bir kadın ve bir erkeğin birbirlerinden ayrılmalarının, bahse değmeyecek, en beleş acı olduğunu anlar, susarsın.

  • başlık: berberde yaşadığım ibretlik olayy

    berber nihat abi saçlarımı kesti, son olarak da ensemi toparlayacaktı. başını öne eğ dedi, ben de 'ben türküm, kimseye baş eğmem' dedim. o anda radyodaki şarkı yerini istiklal marşına bıraktı. marş bitince nihat abi, ben de dahil oradaki 4 kişinin saçını asker traşı yaptı ve sonra inzibat geldi, bizi gönüllü olarak askere aldılar..

    özet: akılalmaz bir olay..

  • muhalif medya diye bir şey kalmayınca adamlar birbirlerini linç etmeye başladılar. bağımlılık olmuş, birilerini linç edip hedef göstermeyince elleri titriyor adamların.

  • kucukken cocukların elini yıkaması icin yapıldığını sanardım, pek sevinmiştim bizi adam yerine koydukları ve boyutumuza gore bisi yaptıkları icin. ama annem o anda beni yakalayıp napiosuuunn sesiyle acı gerceği anlatmıstı. butun bu sebeplerden ilk hayal kırıklığımı yasamamı sağlayan olaydır taharet muslugu.

  • lazer epilasyona giden bir zahmet birazcık araştırsın yahu. o çok dalga geçtiğimiz kadınlar kulübü'ne girip bir baksa bile insan, sert kıllar dışında hiçbir halta yaramadığını şap diye anlar. bas bas bağırıyor insanlar. nedir iş yarayan bu bölgeler? genital, koltuk altı, belki bacaklar (çok kalın olması lazım tüylerin). bunun dışında kol, yüz ve diğer yerler için iğneli epilasyona gidin direkt. hem paranız cebinizde kalır, hem seanslarca sürmez, hem de bir daha o bölgeden tüy çıkma ihtimalini ortadan kaldırmış olursunuz. evet biraz acılı bir şey ama binlerce lira döküp sonuç alamamaktan iyidir.

    önemli not: hiçbir bok bilmeyen ve kıçındaki kıla bakmadan sizin minik tüylerinize laf eden erkeklerin "lazer epilasyona gitsene yaa", "lazere git lazere" , "lazere gitsen ne güzel olur", "2013 yılındayız hala lazere gitmeyen kadınlar var" türü laflarına aldırmayıp, her bölgeye en uygun epilasyonu seçmenizde fayda var.

    sanıyorlar ki lazer, içi sıvı dolu bir küvet. kadınlar giriyor çıkıyor, hooop bütün tüyler gitmiş.

    hey gidinin efesi!

  • abartılı bulduğum tespit. ne var yani bir cumartesi sabahı 07.30' da çekiştirile çekiştirile yataktan kaldırılıp lego yapmak çok mu zor ?

    ühühühühühü uyumak istiyorum sözlük uyumak.