hesabın var mı? giriş yap

  • venedik doğumlu, 1725-98 yılları arasında yaşamış, tam adı giacomo girolamo casanova olan maceraperest bir yazar. çeşitli ülkelerde papaz, sekreter, asker, ajan ve viyolonist olarak çalışmıştır. 1755 yılında büyücülükle suçlanıp hapse atılmıştır. 1756 yılında hapisten kaçmayı başarmış akabinde uzun bir süre merak ettiği avrupa'nın büyük şehirlerine doğru yola çıkmıştır. burda dönemin önemli insanlarıyla tanışma fırsatı yakalamıştır. gittiği her yerde en üst tabakadan insanlarla tanıştıktan sonra ardında bir mektup bırakarak oradan ayrılır, yeni şehirlere doğru yola çıkarmış. 1785 yılında öldüğü yer olan bohemia'da kendini kütüphaneci olarak kabul ettirmiştir. otobiyografisi en büyük eseri olarak kabul edilir.

  • batı almanya yapımı bir tost makinasıdır ..

    görsel

    görsel

    delilleriyle izah edeyim :

    rahmetli annemin satın aldığına eminim ama bahsi geçen tost makinasını ne zaman almıştı, tam tarihi hatırlamıyorum .. bir miktar sorguladığımda, "1980'lerin ilk yarısı olmalı", kanaatine varıyorum ..

    1992 yılında üniversiteyi kazandım ve ankara'ya gittim .. ilk önce üniversite yurdunda kaldım ve nihayetinde 1993 yılında bir arkadaşımla eve çıktım .. annemin ev için bana gönderdiği ilk eşya seti içerisinde bu tost makinesi vardı ..

    1995'te ev arkadaşımla yollarımızı ayırdık ve yalnız başıma başka bir eve geçtiğimde, tost makinası elbette benimle beraber taşınmıştı ..

    1996'da mezun olup eve döndüğümde tost makinam ilk sahibi anneme tekraren merhaba dedi ..

    2001'de işim gereği istanbul'a taşındığımda makine beni yalnız bırakmadı ..

    2004'te evlendim ve tahmin edeceğiniz üzere 'rowenta'm bizimleydi ama aramıza hiç girmedi :) ..

    17 yıldır evliyim, iki kez ev değişikliğimiz sonrası son durak saydığımız noktadayız ve emektar yol arkadaşım dün akşam sağolsun çocuklara kaşarlı tost yapmam konusunda benden yardımlarını esirgemedi ..

    büyük oğlan iki seneye kadar üniversite tecrübesini yaşayacak .. acaba ona yarenlik edecek bir ev arkadaşı olarak sevgili dostum tost makinesinden yardım istesem mi ?

  • hiçlik makamı..

    nasreddin hoca’ya sormuşlar: “kimsin? ”
    “hiç” demiş hoca, “hiç kimseyim.”
    dudak büküp önemsemediklerini görünce sormuş: “sen kimsin? ”
    “mutasarrıf” demiş adam, kabara kabara.
    “sonra ne olacaksın? ” diye sormuş nasreddin hoca.
    “herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam...
    “daha sonra? ..” diye üstelemiş hoca.
    “vezir” demiş adam.
    “daha daha sonra ne olacaksın? ”
    “bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
    “peki ondan sonra? ”
    artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: “hiç.”
    “daha niye kabarıyorsun be adam ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: ‘hiçlik makamı’nda.”

    bir de ubûdiyet makamı var, hakîkî manada olanı tabi..

  • ahkâm kesen insanlar.

    evlenmemiş: evlilik şöyle olmalı, böyle olmalı. aşk evliliği yaparsan muhteşem olur. sorun yaşıyorsan demek ki yanlış insanı seçmişsin...

    çocuğu yok: çocuklar gürültü yapıyorsa kötü ebeveynsin. çocuk öyle yetiştirilmez. özgür bırak duvarı boyasın. bakıcı bakmasın, kreşe gitsin. kreşe gitmesin sen bak. dışarıda emzirme...

    iş hayatına yeni başlamış: patronla böyle konuşulur. iş arkadaşıyla öyle iletişim kurulmaz. maaş şöyle olmalı. bu kadar yıl çalışınca şu pozisyona gelinmeli...

    erkek: kadın böyle yapmalı. böyle giyinmeli. kadın dediğin çalışır. kadın dediğin evde oturur...

    kadın: erkek dediğin güçlü olur. erkekler ağlamaz. bunu giyene/diyene erkek denilmez...

    içim şişiyor dinlerken, içim.

  • amerika tarihindeki en uzun ve en maliyetli hukuk mücadelelerinden biri: boston pekmezi felaketi!

    15 ocak 1919'da meydana gelen "boston pekmezi felaketi", boston'un kuzey yakası'nda, endüstriyel alkol üretiminde kullanılan 2,3 milyon galon melas içeren devasa bir tankın patlamasıyla oluştu. ortaya çıkan pekmez dalgası, tahmini olarak saatte 56 km hıza ve yaklaşık 25 metre yüksekliğe ulaşarak binaları yıktı, araçları devirdi ve yoluna çıkan her şeyi mahvetti. oluşan yapışkan sel, birçok hayvanın telef olmasıyla birlikte 21 kişinin ölümüne ve 150'den fazla kişinin yaralanmasına neden oldu. pekmezin soğukta katılaşması ve sokakların temizlenmesi ise 6 ay sürdü.

    felaket, aynı zamanda amerika tarihindeki en uzun ve maliyetli hukuk mücadelelerinden birine de yol açtı; tankın sahibi olan amerika birleşik devletleri endüstriyel alkol şirketi (usıa), çok sayıda davayla karşı karşıya kaldı. bu, massachusetts'teki ilk toplu davalardan biriydi ve modern kurumsal düzenlemenin önünü açmada bir dönüm noktası olarak kabul edilir.

    şirket, üretilen alkolün bir kısmının mühimmat yapımında kullanılması nedeniyle tankın anarşistler tarafından havaya uçurulduğunu, ayrıca felaket gününde mevsim normallerinin çok üstünde olan alışılmadık derecedeki yüksek sıcaklığın içerideki pekmezin fermente olup gaz oluşmasına ve tank içindeki basıncın artmasına neden olduğunu iddia etti. ancak mahkeme tarafından atanan bir denetçi, üç yıllık duruşmaların ardından tankın tasarımının kusurlu, perçinlerin zayıf ve desteğin yetersiz olduğu ortaya çıkararak şirketi sorumlu buldu ve şirket 1 milyon dolar tazminat ödedi. hayatını kaybeden kişilerin akrabalarına yaklaşık 7.000 dolar ödeme yapıldığı bildirildi.

    günümüzde boston pekmezi felaketi'nde tankın bulunduğu alan artık bir parkın parçasıdır ve bazı bölge sakinleri sıcak yaz günlerinde hala havada hafif bir pekmez kokusunun hissedildiğini söyler. endüstriyel gözetimin beklenmedik sonuçlarını ve güvenlik düzenlemelerinin önemini vurgulayan olay, tarihte tuhaf ve trajik hikayesiyle yerini almıştır.

  • zamanında iki kardeş miras yüzünden birbirine düşmüşler ve anlaşamayınca da oranın kadısının yanına gitmişler. kadı demiş ki ''biriniz bölsün diğeriniz seçsin.''

    adil olmak bu kadar kolay aslında ama sen onu bizim millete anlat.

  • hemen derdini zikeyim butonu diyeceksiniz ama dinleyin once.

    1: abbas sakir'in nisanlisina goz dikmis durumda. sevsin sevmesin gariban olsun ama ne olursa olsun yengesi durumunda.

    2: ictikleri gece sakir'in kiz kardesi odasina geliyor ve abbas yine yakalanacagiz diyor. odasindan tekme tokat kovmasi lazim. ama abbas gidiklamasindan memnun gibi zaten raki masasinda kizin opucuk atmasina da mal mal bakiyor. tersleme, tepki de yok. adam sana is ve oda vermis. adami seversin sevmezsin o ayri ama yaninda kaliyorsan bu konuda yanlis yapmayacaksin.

    3: bir sahnede sakir icin gulmeyin cocugunuz da boyle olur allah korusun diyor. ve minibusu alir almaz sakir'in kopyasi oluyor. yani kinadigi, elestirdigi topluma zararli gordugu sakir'in birebir kopyasi oluyor.

    4: taksit getirme sahnesi var, o kahvede garibanlarin icinde parayi verirken, 2 aylik pesin mi versem, neyse parasi olan var olmayan var gibi laf ediyor. igneleme sakir'e ama toplumun icinde ve o garibanliktan gelen biri olarak yaptigi terbiyesizce.

    4: minibusu gasp etmesi de var. anlasma sartlari belli. neyse bunu gormezden gelelim.

    5: kisisel hirsiyla yolcu alacagim diye ani makas atmasi var ki yolcularin canina mal olabilir ya da sakir'in eski nisanlisinin yerini kimseye vermemi de ayri bir olay. acgozluluk ve hirs var.

    6: ve en onemli serefsizliginden biri. nazli sakir'i sevmiyor ve babasinin zoru, evden gitme istegiyle evlenmeye niyetli ama kizin abbas'ta da gozu yok. sartlar geregi belki de kendi dedigi gibi bir yuvam olsun, kocam para getirsin mantigiyla evlenmek istiyor. abbas bunu bilmesine ragmen tek tarafli bir askla kizi dugunden kaciriyor.

    7: son soz yani abbas bukalemun gibi bir karakter. parayi bulup degisebilen, geldigi yeri unutabilecek bir karakter. sevdigi kiz icin ben bunu seviyorum diyebilecek bir karakterde degil, firsat kollayan, firsatci bir tip. sessiz ve cakal. arada laf dinleyen, karisan. ben bu filmi yonetmen sinan cetin'e de bagliyorum. adam kendinden cok sey katmis. cogunlugun ceyyar sakir'i tuttuguna da eminim bu konuda.

    edit: arkadas uyardi ayrica secdigi kiz iceride sevisirken nobet tutup, sakir'in zamparaliklarini gormezden gelip ortemeye calidan bir tip

    benzer bir baslik varmis simdi gordum. gercekten baktim cunku cok gorunen bir karakter abbas. kusura bakmayin.

  • 91 saatin sonunda, müreffeh bir muhitte bir çocuğun, annesinin naaşının kokusu takip edilerek bulunup enkazdan çıkarıldığı bir günde, hele ki annesi ve babası arabaya bir şey almaya çıktığı esnada aynı apartmanın altındaki dişçide anneannesiyle içeride olan bir başka çocuk enkaz altında kalıp ölmüşken, 2 yaşındaki bebe ateş küçükyumuk doğanlar apartmanı enkazından bir "mucize" olup canlı çıkamamışken ve onları kimse konuşmazken bir tane mucize, umut, şükür lafı daha duyacak takatim kalmadı. kafamı nereye çevirsem illüstrasyon, mucize, umut, köfte, ayran, dua eden el emojisi. bir milletin döşek buldukça kıvrılıp yatan uyku hastası gibi her felakette durup 1 kez olsun felaketi ve tekrarlanacak akıbeti düşünmek yerine sürekli tekil iyi olaylara sarılıp parti yaparak gerçeklerden kaçmasından kusacak gibiyim.

  • bildiğim kadarıyla olmayan olay. izmirliler etten pek çakmaz. olayları ot ve balık.
    ama izmir 'e çakacak laf bulamayıp sadece domuz eti üzerinden vurmak isteyen yobazlara göre olan şeydir.
    ne komik lan "domuz eti üzerinden vurmak" . :)

  • aramak.

    yani bir nevi sevgililik müessesesini tamamıyla yanlış anlamışlıktır sebep.

    yalnız doğdun arkadaşım. annen vardı yanında, baban, belki ağabeyin ya da kardeşin, ablan... bu hayatta ilk ailen ve sen olarak var oldun. daha sonra arkadaşların oldu. kimisini sevdin, kimisiyle itişip kakıştın, takıştın falan. tüm bunlar hep doğal süreç olarak gerçekleşti. hiçbirini sırf olsun diye yapmadın.
    sonra bir gün o arkadaş demeye dilinin, olmaya ise gönlünün varmadığı insanı gördün; hormonlar altüst oldu. sevdin bu işi. sadece sevdin yani. bir şey arayıp bir şey kurcalamadan. dokunmak istedin. nedenini kendin bile anlamadın. sevgililik kavramını böyle tanıdın işte. "lan olsa ya şimdi burada keşke!" diyerek.

    sular aktı köprünün altından, büyüdün falan filan. hayata atıldın. okullar okudun. bir takım bambaşka değerler keşfettin hayata dair. bu esnada ne olduysa oldu, sen sevgililik meselesini sağda solda aranarak bulunan, lan şuraya gidelim belki orada vardır diye kovalanan bir şey sanmaya başladın. olmaması eksiklik, bulunamaması anormal görünmeye başladı. ne boyadı senin gözünü be canım kardeşim? sen neden böyle oldun?

    halbuki senin bir hayatın var ve durmaksızın onu yaşamaya devam etsen, sosyal ortamında, iş ortamında, orada, burada, bir yerde işte, biri çıkacak karşına illa; arkadaş demeye dilinin, olmaya ise gönlünün varmadığı biri. ama aramakla olmaz bu. aramak, ancak aklının yapabileceği bir şey çünkü, oysa senin ihtiyacın olan şey sadece yüreğinin yapabileceği bir iş ile bulunacak.

    bol şans.

    edit: bu entry yazılalı beri geçen uzun yıllar içinde çok mesaj geldi, "kesin mi, bu işe yarıyor mu, bak salacağım bu iş böyle oluyorsa..." minvalinde. tabii lan manyak mısın diye ahkam kestim.

    arkadaşlar kandırıldık. arayın sevgili. entry sahibi 37 yaşında, single. eyyorlamam bu kadar.

  • bildiğim kadarıyla benzin 5,13 tl'lerden döndü. su anda 4,1 tl civarlarında.
    yuvarlak bir hesapla dünyada petrol yüzde 56 değer kaybetmişken türkiye'de yüzde 20 düşmüş. yani benzin dünyada bedava deseler biz 3,4 tl civarına alacağız.

    bir de bu vergiye yıldan yıla zam geliyor ya o kısmı daha da ilginç. ürün vergi oranı benzin fiyatı düştükçe, başka örneği olmayan seviyelere ulaşıyor. şu anda 70 kuruşluk benzine neredeyse 5 katı vergi veriyoruz. haziran'da bu değer 2 katıydı.

    varsayalım petrol 20 dolara düştü, o zaman vergi kazığını daha çok hissedeceğiz. 10 katından fazla vergi olacak.
    bir başka deyişle 1 depo benzin diye 15 tl ürün alırken vergi diye 150-200 tl vereceğiz.

    birisi böyle birşey satmaya kalksa ya gülerler ya döverler.

    devlet yapınca oy veriliyor.