hesabın var mı? giriş yap

  • "new york california'dan 3 saat ileride ancak bu california'yı yavaş yapmaz.
    kimi 22 yaşında mezun olur ama sağlam bir iş bulmak için 5 sene bekler.
    kimi 25 yaşında ceo olup 50 yaşında ölürken kimi 50 yaşında ceo olur 90'ı görür.
    kimi evlenirken kimi bekar kalır.
    obama 55 yaşında emekli oldu, trump 70 yaşında görevine başladı.
    bu dünyadaki herkes "kendi zamanına" göre yaşar.
    etraftaki bazı insanlar senden bir adım ileride gözükebilir, bazıları ise senin yerinde gözükebilir.
    ancak herkes kendi yarışında, kendi zamanında.
    onlara kıskançlık da besleme taklit de etme.
    onlar kendi zamanında sen kendi zamanında yaşayacaksın.
    hayat harekete geçmek için doğru zamanı beklemektir.
    yani sakin ol.
    geç kalmadın.
    erken de değil."

  • boşanmak isteyen bir ablanın bahane araması gibi geldi bana daha çok. sürekli boşayacağım diye tekrar ediyor. bakın, bu bir yardım çığlığıdır. *

  • film bir erkeğin kaybediş öyküsüdür. scorsese filmin bir roman uyarlaması olduğunu hiç gizlemeden kendi sinema dilini bu yapıda oluşturur. sahne geçişlerinde sarıya ve kırmızıya düşen kareler, ağır gerçekleşen mix'ler filmde birbirine arasına girmiş duyguları çok güzel ifade eder. allen, may ve newland üç karakter de aslında kendi kişiliklerini ve düşlerini aramaktadırlar. ancak bu iki kadının düşü de ne yazık ki erkek karakter newland'da birleşememektedir. newland ile evlenen may aslında eşini değil kendi varlıklı hayatın sürdürebilecek, zengin, mesleği olan bir hayali erkeği sevmektedir. allen için ise newland aslında bir tutkudur, ama bu tutkusunun gerçeğe dönüştüğünde yok olacağına inanır. bu düşüncesinin oluşmasında içinde bulunduğu muhafazakar new york da vardır. film aslında bir araya geliş ve kaçış filmidir. allen avrupa'ya kaçar, may standart bir soylu aile yaşamına kaçarak 3 çocuk doğurur, newland ise bir o kadına bir bu kadına savrularak kaçışını hep erteler. scorsese amerika'nın daha henüz oluşmaya başladığı o dönemlerde belirsiz bir ilişkinin oluşmasına izin vermez ve newland'ı avrupada yaşamış ve avrupalı olan allen ile birleştirmez. böylece amerika-avrupa evliliğini engeller ama amerika'nın avrupa tutkusu film sonuna kadar bitmez ve amerikalı olan newland ömrünün son günlerini paris'te allen'ın evinin önünde geçirir. bu da amerika'nın asla avrupa'dan bağımsız olamayacağının bir göstergesidir.

  • kablelvuku tarafından (bkz: #53466324) 3 yumurtayı 2 yumurtaya düşürmeden de ticari kazanç (ya da kayıp) sağlayabileceğini öğrenmiş bir patrona sahip firma. patron öğrendiği şey için kablelvuku'ya borçlu iken, sanırım bu entry'i sildirmeye çalışıyormuş. patron'un orada lafı geçiyorsa, kablelvuku'nun da burada lafı geçiyor. orada pozisyonun yüzünden senin nazını çeken kablelvuku iken, burada da pozisyonun itibariyla sen onun nazını çekiyorsun. demek ki neymiş;

    1- insan ilişkilerini -pozisyonun ne olursa olsun- mesafeli, saygılı yürütecekmişsin, paranın ve makamın getirdiği güç ve itibarla başkalarının onuruyla, gururuyla oyun hamuruyla oynar gibi oynamayacakmışsın, zira fernando pessoa ne demiş:

    ''kimseyle alay etme, asla kimseyi gülünç duruma düşürme, kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu. insan yaşamı alaya alınmayacak kadar hüzünlü ve ciddidir.''

    2- sana para/itibar kazandıran şey sadece çalışanların değil, bizzat senin tavırların imiş. an gelir, senin tek bir mimiğin, sana çalıştırdığın x işçinden daha fazla kazandırır ya da kaybettirir.

    hayat mücadele. hayat zor.

  • askerliği yaptıysanız sevinç verici, yapmadıysanız yürek dağlayan derecede hüzün verici bir durum. başıma geldiğinde yapmamıştım askerliğimi ama kız gerçekten bunu mu ima etti emin değilim. laf sokmuş da olabilir, biraz serseri manyak bir tipi vardı zaten kızın. daha sonra mekanın badigartının platonik kız arkadaşı olduğunu öğrendim. platonik diyorum çünkü çocuk buna hiç açılmamış. o gün beni hırpalarken anlamış kız, çocuğun buna hisleri olduğunu. evlendilerse de hakkımı helal etmiyorum. benim katkım büyük oldu ilişkiye ama bir nikah şekerini çok gördüler. hiç unutmam beni kenara çekip kapıyı göstermişti aşık badigart. yani öyle kibarca "sizden mekanı terk etmenizi istemek zorundayım bayım. buyrun lütfen" şeklinde değil... "şu kapıyı görüyor musun arkadaşım?" dedi. "görüyorum abi" dedim. "seni o kapı gibi dümdüz yaparım" dedi. "kapı düz değil ki" diyerek büyük bir bok yedim. lan zaten bu badigartların "arkadaşım" demesinden korkacaksın, "arkadaşım" dedi mi bil ki kötü bir şey olacak, ya mekana almaz, ya mekandan atar. gel birlikte dans edelim arkadaşım, damın olmasa da gir tabi arkadaşım yok. "alamıyoruz arkadaşım." e nerde kaldı arkadaşlık o zaman? alamıyorsan hani arkadaşlık? hani arkadaşındım? arkadaşlık nerde? nerde dostluk? hani arkadaşlık?

  • zamaninda $arkilarindan birinde 'kapansin camiler,açilsin meyhaneler' cümlesi geçtigi için kasetleri toplatilan ve bu yonünü de çogu kimsenin bilmedigi arabeskçimiz,babamiz.

    $u yukardaki cümleyi en keskin radikal tavuklar bile soyleyemedi diye biliyorum ben,yanli$im varsa düzeltin agam.

  • istiklal'de sevgilinizle öpüşürken "boş ev var kııızz" diyecek kadar samimi, düşünceli insanlardır ayrıca..