hesabın var mı? giriş yap

  • konuşamayan, yürüyemeyen fakat yattığı yatakta gözlerinin yaşını silebilecek kadar gücü olan bir annenin evladı tarafından söylenen söz. bu insanlar ankara'da yaşıyor. türkiye cumhuriyeti'nin başkentinde. ve devletin bu insanlara verdiği aylık para 130 lira. aslında bunun üzerine söylenecek bir söz yok. birileri insanların vergileriyle kendi evine jakuzi yaparken böyle insanlar çöpten bayat ekmekleri toplayıp karnını doyuruyor. sizin yöneteceğiniz devleti, sosyal devlet anlayışınızı, demokrasinizi, gelmişinizi, geçmişinizi...

    edit: sabah evden çıkmadan önce bunları yazmıştım, meğerse adam sahtekarın tekiymiş. vay be. bütün gün senin için üzülmüştüm be adam. o sümüklü gözyaşların, çocuklar gibi zırlaman. belli ki annen kendi durumuna değil, senin gibi bir evlat yetiştirdiğine ağlıyormuş. şu an senin için daha çok üzülüyorum adam. yalancı olmana, aç kalmandan daha çok üzülüyorum adam. sümüklü adam. terbiyesiz adam. benim duygularımla oynadın lan. hıyar olsan cacığa doğranmazsın bundan kelli. al işte edit'i entry'sinden uzun bir entry daha. bunlar hep senin bok yemen sümüklü adam.

  • zevk alınan ufak sapıklıklar kıvamında, hardest veya multiplayer modda düşmanı zar zor yenmeye ramak kala son köylü ile acaba ne tür şeyler yaparak toparlanmaya çalışıcak diye kendi haline bırakılan son köylüdür, özellikle bilgisayara karşı oynayıp saatlerce hile ile odun, altın toplayan bilgisayarın aciz bir şekilde neler yapabileceği izlenir. insan o son köylüyü izlemeye doyamaz , zavallım bir maden ocağı açar, bir odun keser, bir kuzu güder, uğraşır durur gariban..

  • vardır efendim. algı kasmanın lüzumu yok.

    mülteci sorununu çözecek olana oy verilir.
    ekonominin düzeltilmesi için adım atacak olana oy verilir.
    hukuk sistemini düzeltecek olana oy verilir.
    bu ülkenin geleceğini çalanlardan hesap soracak olana oy verilir.
    kadın cinayetleri ile ilgili somut adım atacak olana oy verilir.
    parlamenter sisteme dönecek olana oy verilir.

    verilir de verilir ama bu milletin a. koyacağız diyenlere oy verilmez.

  • sabah namazıyla birleştirmek için. gece 11 de olsa uyu uyan zor iş ama gece 3 te maçı yap namazı kıl yat.

  • insanı düşününce, hayretten hayrete koşturan bir akciğer mucizesi!

    hohlamada da püflemede de akciğere giren havanın, hohlarken ısınıyor olmasını mantık hafzala alırken, üfelerken nasıl oluyor da o hava ısınmıyor muazzam bişey!

    bu entrimle asrın tespitini bile yapmış olabilirim. tarihe not düşülsün.

    (bkz: ameliyatlı yerime çok vurmazsanız müteşekkir olurum)

  • donanımhaber'de örgütlenip bu işi kovalayan çocuklara helal olsun. aylardır başlığı tepede tuttular, twitter'dan vekillere ulaştılar, organize oldular ve takip ettiler. valla helal olsun örgütlenmenin ve inanmanın ne demek olduğunu gösterdiler.

    bu kez ölücülükleri işe yaradı heheh

  • karboksiterapi hakkında detaylı bilgiler şöyledir*

    karboksiterapi nedir?
    co2 gazının tedavi amaçlı deri altına enjekte edilmesine dayanan etki mekanizması basit, yeni ve etkisi ispatlanmış bir yöntemidir. co2 gazı, 1930 (fransa’da termallerde) yılından beri medikal alanda kullanılmaktadır. co2, uygulandığı dokuda metabolizma ve kanlanmada artış oluşturarak selülit görünümünde belirgin bir değişikliğe neden olmaktadır. tedaviler hızlı rahat ve etkilidir.

    uygulama yöntemi nasıldır?
    co2’i düzenli bir hızda ve miktarda deri altına veren cihaz aracılığıyla, co2 gerekli vücut alanına çok düşük dozlarda (50 - 200 cc) enjekte edilir.
    seans sırasında mutlaka steril materyal kullanılır. uygulama sırasında ilk karşılaşılan etki, uygulama yapılan yerin pembe renge dönüşmesidir. bu durum co2’in damar çapını genişletici etkisine ve dolayısıyla kanlamanın artışına bağlıdır.

    selülitte etki mekanizması nasıldır?
    cildin altına verilen co2 gazının verildiği yerde oluşturduğu etkiler:
    -damarları genişleterek mikrodolaşımı artırır.
    -kılcal damarlarda kan akımını artırır ve hızlandırır
    -yağ dokusunda yağ eritici (lipolitik) etki yapar.
    -yüzeye yakın dokuların oksijen kullanma potansiyelini ortama oksijen çekerek artırır.
    hedef alanda portakal kabuğu görüntüsüne yol açan fibrotik ve bağ dokusu bantları çözülerek doku rahatlar. eriyen yağ dokusu ile birlikte selülit azalır ve görünüm normale dönerek cilt pürüzsüzleşir.

    kimlere uygulanır?
    tüm sağlıklı erkek ve kadınlara uygulanabilir. hamile kadınlar, emzirenler, insüline bağımlı ileri düzey diabetli olanlar, ileri kalp hastalığı, stroke(inme) ve iskemik atak hikayesi, yeni kanser hikayesi, kanama hastalığı hikayesi (hemofili) olan kişilere uygulanmaz.

    nerelere uygulanır?
    karboksiterapi; selülit, bölgesel incelme, vücut şekillendirme, kilo kaybı ve liposuction sonrası toparlanmalarda, cilt çatlağı, skar doku tedavilerinde kullanılır.

    zararı var mıdır?
    co2 vücudumuzun yabancı olmadığı bir gazdır. istirahat halinde 200 ml co2 oluşurken, egzersiz sırasında bu miktar 10 katına kadar çıkabilir. allerjik reaksiyonları beklenmemektedir. karıniçi ameliyatlarda 4-5 litre co2 gazı verilebilmektedir. herhangi bir yan etki bildirilmemiştir.

    seans sıklığı ve süreleri nasıldır?
    zayıflama, cilt gevşekliği, selülit, bölgesel incelme seansları kişilere özel değişimler olmakla beraber genelde haftada 2 kere olmak üzere 24-30 seans halinde uygulanmaktadır.

    sonuçlar ne zaman görülebilir?
    tedaviye başladıktan 6-8 seans sonra sonuç elde edilmeye başlanır, mezoterapi, diyet ve pressoterapiyle(lenf drenajı) birlikte uygulandığında sonuçlar daha tatmin edicidir. kişiye göre değişiklikler göstermekle birlikte 1-3 beden incelme sağlanmaktadır.

    sonuçların etkinliği ne kadardır?
    karboksiterapi yağ hücrelerinden yağı hücrede hasar oluşturmadan uzaklaştırır, cildin kanlanmasını arttırarak cildin yeniden doğal bir görünüm kazanmasına neden olur. eğer tekrar kilo alınırsa, yağ tedavi edilen yerlere tekrar yerleşir. fakat bu yerleşme kişinin metabolizmasına bağlı olarak hemen olmaz. hatta tedavi edilen yerlerden olmaz. mezoterapi ile birlikte olan uygulamalarda etkili olma şansı çok daha fazladır. egzersiz ve diyet etki ve başarı oranını artırır.

    yan etkileri nelerdir?
    -iğneye bağlı etkiler: ağrı, korku, steriliteye dikkat edilmezse enfeksiyon
    -tekniğe bağlı etkiler: co2 gazına bağlı krepitasyon, hafif şişkinlik, ve hassasiyet
    tüm belirtiler tedaviden 1-2 saat sonra kaybolur.

    tedavi öncesi ve sonrası neler yapmalı?
    tedavi öncesi morarma riskini daha aza indirmek için kanı sulandıracak aspirin gibi ilaçlar kesilmelidir. karboksiterapi seansından yaklaşık 6-8 saat sonra sıcak banyo yapılabilir. seanslara gidilirken kot, stretch pantolon gibi vücudu saran pantolonlardan sakınmak gereklidir. zorlayıcı egzersizlerden 24 saat kaçınmalıdır.

  • memleket kalburüstü müzik düşkünleri için hala büyük bir eksikliği doldurduğuna inandığım ve benim de çıkmaya başladığından beri sık sık yararlandığım, katkıda bulunanlardan bir kısmını tanıdığım ve çok sevdiğim bu dergi hakkında bir buçuk yıl kadar önce şöyle bazı notlar almıştım. güncellenmiş bir halinin burada da bulunmasında fayda olduğunu düşünüyorum:

    temcit pilavı gibi her üç beş ayda bir ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen yaşını başını almış, dertli, yalnız, karizmatik şehir müzisyenlerini derginin her kapağında görmekten artık sıkıldım. nick cave, tom waits, leonard cohen, bob dylan, morrissey.. 90ların ortasından beri kaybedenler kulübü, karga bar, trip, bir ölçüde de radyo eksen bu çoğunu benim de sevdiğim adamları babasının oğluymuş gibi öyle bi gazladı ki heriflerden komisyon alıyorlar diye şüphelenir oldum. bu adamların ortak özellikleri de hepsinin kendilerini çok güzel ifade edebilmeleri, şarkı sözlerinin şiirsel değerinin olması vs. aslında özünde beyaz, şehirli, heteroseksüel adamın sorunlarını süper anlatıyor olmaları. şimdi beyazlığım belki tartışılır da bu gruba dahil bir adam olarak inanın ben de dünyanın en mutlu insanı değilim, her gece memleketin, dünyanın ve kendimin bi sürü sorununu düşünmekten uykularım kaçıyo vs. ama rock müzik sadece bunlardan zamanında bahsetmiş melankolik abiler kulübü mü? bi frank black'in, bi bryan ferry'nin, bi jonathan richman'ın, bi david byrne'ün bütün suçu yaşama sevinçlerini dile getirebilmiş olmaları mı? bu adamların roll kapağında yerleri yok mu? ben roll'un kapağında neden misal bir james brown ya da gil-scott heron görmüyorum? ali g'nin sorduğu gibi is it becuz' i iz black? roll politik olma iddiasında bir dergiyse bu adamların müziği morrissey'înkinden daha mı az politik? gil scott heron revolution will not be televised'dan ibaret değil abiler, onu arka kapağa layık görmüştünüz bir kez. ya da say it loud i'm black and i'm proudun ardındaki sosyal koşulları deşmek çok mu uncool olur? tiraj biraz düşer orası kesin.

    ayrıca şöyle de bir mesele var. ben doksanlarda melody maker ve nme okurken dikkatimi çeken bir şey vardı. ne kadar iyi olursa olsun bu dergiler gruplarını dağıtıp ticari amaçlarla solo giden kimseye prim vermezlerdi. ama demo aşamasında bir sürü gruba onca sayfa ayırırlardı. yeni gruplara verilecek destekte en büyük pay hala müzik dergilerine ve genel olarak basına düşüyor. roll dergisi ise dandadadan'la röportaj yapmak için albümün çıkmasını bekliyor. bu hareket satış kaygısı gütmüyor da ne güdüyor? politik olmak yalnızca muhalif ya da her nevi entelektüel söz yazabilen müzisyeni bağrına basmak değildir kanımca. müzik mainstream'e karşı sound oluşturabildiği noktada muhaliftir, sözü olsa da olmasa da, sözleri kötü de olsa.. basına da onları tanıtmak düşer, tarihteki kendi favorilerinden bir kulüp oluşturmak değil. sakareller'i, ankaralı grupları, kırık çizgi'yi, rumblefish'i, the raws'u, ddr'yi roll ne zaman yazacak merak ediyorum. evet doğru, bu ülkede yeni müzikleri kökeninden bihaber dinleyen koskoca bir kitle var ama tarih içinden kişileri seçerek değil, süreç üzerinden anlatılmalı. yoksa o tarih pembe boyalı evde dünyaya gelen rockstarların tarihi olacak ki bunu da resmi söylemle barışık olmadığını iddia eden bir dergi olarak en son roll ister herhalde.

  • viski firmalarından aldığımız eğitimlerde türkiye'nin viski tüketimi konusunda (özellikle chivas regal) dünyada ilk sıralarda olduğu söyleniyor. johnnie walker da artan talebi karşılayabilmek için roseisle gibi devasa tesisler açıyor.

    dünyadaki yüksek düzeyde viski tüketen diğer ülkelerden bizi ayıran çok önemli bir özelliğimiz var.

    kendi ürettiğimiz bir viski yok. hepsini ithal ediyoruz. pakistan'ın bile viski ürettiğini biliyor muydunuz? akp gelene kadar iyi kötü ankara viskisi adında single malt viskimiz de vardı.

    2004 yılında tekel'in adeta yabancı içki devlerine hibe edilmesi bu yüzden bu ülkeye atılmış en nadide kazıklardan biri. şu an rakımızı kendimiz üretebiliyorsak bunun tek sebebi içki devi diageo'nun elinde başka rakı üreten fabrika olmamasıdır. türk içki tarihi boyunca ürettiğimiz ve yurtdışına sattığımız her kaliteli içkinin üretim hakları bu dev firmalar tarafından satın alınıp üretimi durduruluyordu. ta ki akp gelip tekel'i bütün tesis, gıda depoları, fabrika ve taşınmaz malları ile 140milyon dolar gibi bir fiyatla satıp ülkenin alkol tüketimini tamamen ithal ürünlere bağlayana kadar.

    konu ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek isteyenler tekel'in son genel müdürü olan kerim yanık'ın tekel'in nesi kaldı - damaklarda tadı kaldı kitabına göz atabilirler.

    edit: uyarı geldi özelleştirme değerinin 140 değil 290 milyon dolar olduğuna dair. düzeltme yapalım. şunu da eklemekte fayda var. önerdiğim kitapta yazılan bilgilere göre tekel satılmadan önce tüm üst düzey müdürleri satın alacak firma ile anlaşmışlar ve tekel'in tüm eski tesislerini son teknoloji ürünler ile donatmışlar, depolarına 10milyonlarca dolarlık gıda stoku yaptırmışlar ve işten ayrılacak tüm personelin tazminatlarını da devlet bütçesinden ödemişler ve şirketin kasasındaki 70milyon dolar ile yeni sahiplerine devredilmiş. böylelikle tekel için ödenen meblağın büyük kısmı geri alınmış ve yine ortalama benim verdiğim fiyata denk gelmiştir. tekel birkaç yıl sonra 2.1 milyar dolara diageo'ya devrediliyor. vurgunu yapılan para inanılmaz boyutlarda.

  • yoktur. bu kadar kısa ve net. aldattığının ortaya çıkmasından sonra beni affet diye yalvaran, ağlayan, kapı aşındıran, mesaj atan kız yoktur. aldatan bir kızın yakalanması ihtimali zaten son derece düşüktür, diyelim ki yakalandı takılıp kalmaz yoluna devam eder. az biraz pişmanlık duyar, az biraz kendini sorgular, sonra kendine haklı gerekçeler bulur, suçun büyüğünü erkeğe yıkar ve kısa süre içerisinde sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eder.

    erkek denen nesne ise, “ya inan hiçbir anlamı yoktu", "ben sadece seni seviyorum", "o, anlık bir zayıflıktı", "sadece etten ibaretti benim için", "aşk seninle varsa aşk", vb. türlü ayak oyunlarıyla kızı tekrar elde etmeye çalışır. elde edip tez zamanda yine aldatır. valla harikayız biz lan.

    not: evet arkadaşım, senin eski sevgilin günlerce kapında yatmış, beni affet diye ağlamıştı. evet arkadaşım seni kaybetmeyi sindirememişti, bugün hala sen aklına geldikçe içi sızlar durur. benim lafım diğerlerinin sevgililerine falan, sen alınma sakın. bugün bile hala sessiz telefonlar alırsın sen ve bilirsin ki arayan o'dur, sesini duymak istemiştir, gel desen her şeyi bırakıp sana koşar.