hesabın var mı? giriş yap

  • almanya da 20 bin euroya sifir araba var. bizim ulkemizde degil 20 bin lirayi yine 20 bin euroya araba yok. adamlarin 20 bin euroya aldigi arabayi biz 350 bin liraya aliyoruz.

    böyle böyle milleti uyuttular. ama artik papaz yemiyor.

  • sömestr tatilinden önce kızımın okuluna gittim. öğretmenin de fotokopi işi var, çocuklara dağıtacak. bizim veletleri göndermeye kıyamıyor, kendi uğraşıyor. beni görünce "akck hanım, siz biraz ilgilenin. ben fotokopileri çektirip geliyorum." dedi. "hadi devam edelim okumaya, eren sen başla." dedim. "nereden başlamamı istersin canım?" dedi. ilk darbeyi yedikten sonra ben toparlayana kadar sınıf savaş alanına döndü. arkadaş birine sus dersin, öteki konuşur, biri susar, diğerinin çişi gelir. o minnak çocuklardan çıkan sesin desibeli mevcut modern ölçme cihazları ile ölçülemez bile.
    durum bu iken, bu insanlar sizin evde dizginleyemediğiniz çocuklara günlerini adıyorlar. evet bu onların işi, evet bilerek seçtiler ancak seçerken maaşlarını ve şartlarını da gözettiler. kaldı ki bu devirde ayda 2.500 tl maaş almak komik bir rakam. insan gibi yaşayayım desen yaşamazsın, gidip bir yerde bir yemek yiyeyim, sonra da sinemaya gideriz desen 5 kez düşünürsün. ancak bitmedi öğretmenler ile derdiniz. sizin o (benimki de dahil) iflah olmaz veletlerinize günde 1 saat katlanmam için bana ayda 2.500 tl verseler, 1 ayın sonunda ya akıl hastanesine daimi misafir olurdum ya da arkama bakmadan kaçardım. az insaf, az saygı...

    bildirendirme editi: ayrıca ücretli öğretmenler, çalışma saati başına para aldıkları için; zorunlu ya da resmi tatil olan her gün ve saat maaşlarından kesiliyor. öğretmenleri değil de, devletin emek hırsızlığını sorgulayalım bence. bakarsınız sonra her birimiz emeğinin karşılığını tam almasa bile emeğimize yakın bir para ile insanca yaşayabiliriz.

    teşekkür editi: monami'ye düzeltme için teşekkürler.

  • 69 kez söylenmiş. 70. kez de söylenir. (bkz: juninho)

    lyon'da fransa liginde frikikten gol atmadığı takım yok adamın. sadece frikikten hepsini sıradan geçirmiş.

  • başlarda benim de içinde bulunduğum sınıflandırma.

    sonra dayım rica etti onun için de vücut geliştirdim.

  • günümüzde takriben 40-45 bin kişilik nüfusuyla çölün ortasında bir kasaba görüntüsü verse de sahraaltı afrika tarihinin en önemli kentlerinden birisi olan tarihi şehir.

    öncelikle, isminin etimolojisinden başlamak gerekiyor. tuaregler'in şehri kurarken kendi dilleri olan berberi'de "kumun içinde gömülü şehir" anlamına gelen 'tim(içinde, içine doğru)-bukt(kum, kum tepeleri)-o(kent, şehir anlamında kullanılan son ek)' ismini verdikleri düşünülüyor. gerçekten de sahra çölü'nün güney ucunda bir bitiş noktası diyebileceğimiz kavşakta kurulmuş bu şehir, tam manasıyla kumdan tepelerin ve kumul düzlüklerin arasında yer etmiştir. peki sahraaltı afrikası'nın gelişimi ve tarihi için neden bu kadar büyük bir önemi var o zaman?

    bu sorunun cevabını tam anlamıyla verebilmek için biraz tarih okumak gerekiyor. gelin başlayalım!

    2009 ve 2010 yılında bölgede yapılan kazılar sonucunda, şimdiki timbuktu kasabasının 7-8 kilometre kadar dışında kurulmuş olan antik bir kentin 9'uncu yüzyıl ilâ 10'uncu yüzyıl arasında bir dönemde yok olduğu biliniyor. muhtemelen bu dönemi takip eden 50-60 yıllık bir dönem içerisinde tuareg kökenli tüccarlar ve onların ailelerinin yerleşmesi maksadıyla bilinen timbuktu'nun kurulduğu tahmin ediliyor. yaklaşık 100-150 yıl kadar başına buyruk ve şehir devleti diyebileceğimiz bir şekilde siyasi ve ticari hayatını sürdüren timbuktu, özellikle bereketli nijer nehri ve vadisinden çıkarılan deniz ürünlerinin ve bölgenin en önemli ticari eşyası olan tuzun kuzey afrika'ya ve oradan da akdeniz havzasına taşınması açısından hayati bir merkez konumuna yükselmeye başlamıştı. bu da sahraaltı afrika bölgesinin güçlü krallıklarından gana'nın gözlerini bu tuareg kentine dikmesine yol açtı. 1300'lerin başında kısa bir süre gana krallığı'nın yönetimine girdiği düşünülen bu şehri, bu krallığın çöküşüyle birlikte 1324 yılında mali imparatoru mansa musa asker kullanmadan ve dönemin timbuktu valisi farba musa'ya bir dizi ticari imtiyaz vermek suretiyle imparatorluğu'nun bir parçası yapmayı başardı. niani kentinin uçsuz bucaksız altın madenleri üzerinde kurulu imparatorluğuna bir de tuz ticaretinin merkezini ekleyen mansa musa, bu şekilde dünyanın en zengin insanı titrine mazhar olmuştu.

    zamanla, djenne ile birlikte mali imparatorluğu'nun doğusunda bir kültür merkezine dönüşen kentin, 1400'lü yılların başlarında nüfusunun 90 bin ilâ 110 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. özellikle 1390'larda açılan büyük islam ünversitesi ile beraber, pek çok islam âlimini de ağırlamaya başlayan kentin, kültürel anlamda zirvesine ulaştığı tarihler diyebileceğimiz 15'inci yüzyılın ilk yarısından hemen sonraysa uzun ve sancılı düşüşü başlıyor.

    1440'ların başlarında mali'deki taht kavgalarından hareketle bağımsızlıklarını ilan eden tuaregler, sadece 20 yıl sonra sonni ali önderliğindeki songhay imparatorluğu'nun himayesi altına giriyorlar. askia mohammed yönetiminde yeniden ekonomik olarak canlanan şehrin 16'ncı yüzyıl boyunca tuz, köle ve altın ticaretindeki rolü eskisi kadar olmasa da yeniden önem kazanıyor. ancak, 1591'de songhay imparatorluğu'nu yıkan fas'ın himayesine giren kent, 1593-1597 yılları arasında dönemin fas sultanı ahmed el-mansur tarafından büyük bir tasfiye ve yer yer katliama maruz bırakılıyor. özellikle, "islami öğretileri yanlış aktardıkları" bahanesiyle yüzlerce din adamı ya öldürülüyor ya da başka şehirlere kaçmak zorunda bırakılıyorlar. bu ayıklama sonrasında da şehirdeki kültürel ve akademik yaşam neredeyse tamamen son bulurken, kentin ticari önemi azalarak da olsa devam ediyor.

    fas, armalar, tuaregler, hamdullah krallığı derken yaklaşık 250 yıl boyunca sürekli bölgedeki krallıklar ve halklar arasında el değiştirip duran timbuktu, nüfusu 15 bin civarına inmiş ve ticari önemini de coğrafi keşifler sebebiyle yitirmiş bir halde 1893 yılında fransız kolonileri yönetimine girdi ve 1960 yılında mali bağımsız olana dek tarihi öneminin yakınından bile geçemeyen bir kasaba olarak bu sınırlar içerisinde kalmayı sürdürdü.

    bu kadim şehir, hâlen 1300-1500 yılları arasındaki öneminin ve değerinin çok uzağında olsa da, 2009 yılındaki unesco araştırmaları ve 2014 yılında çekilen aynı isimli film * film ile popüler kültürde kendisine yer etmeyi başarmıştır.

  • hakk'ın rahmetine kavuşan tümamiral soner polat'ın cenaze yürüyüşünde, şanlı türk ordusunun komutanlarına son veda yürüyüşündeki disiplinsiz ve düzensiz görüntüleridir.

    inanılmaz derecede üzüldüm. dünyaya nam salmış bir ordunun, böyle bir duruma getirilmesine sebep olan/göz yuman her kim varsa allah hesabını sorsun.

    video

    edit 2:
    ısrarla bu ayıbı örtmek için "acemi askerler yeaa, bedelli askerler yeaaa" diyen gevşekler var.
    arkadaşlar, bir "tümamiral" rütbesindeki komutanın cezane yürüyüşü bu. yürüyenler de eğitimi almış askerler. keza, askerliğin ilk başında bu yürüyüşleri öğretirler.
    tümamiral'imize ve vatana yapılan bir ihanettir bu görüntü. hesap soracak olanlar da vicdanlı türk milletidir. gevşekleşmeyin.

  • benim kafamı kurcalayan soru;
    bu öneriye, kim, neden, karşı çıkar?

    tanım; bir yazarın önerisidir.

  • atık ve atığın oluşturduğu kirliliği oluşumunu önlemek, üretim materyallerinin ve ürünleri mümkün olduğunca üretim zincirinde tutmayı amaçlayan sistemdir.

    popülerliğini ellen macarthur foundation'ın 2013 yılında davos'ta yaptığı sunum üzerine kazansa da fikir olarak temelleri 1966 yılında kenneth boulding'nin yazmış olduğu "the economics of the coming spaceship earth" kitabına dayanmaktadır. sonraki yıllarda da katkılarla gelişmiştir.

    döngüsel ekonominin karşı çıktığı şey linear/ lineer ekonomidir. * sanayi devrimiyle beraber üretim süreci take-make-dispose* adımlarını izlemektedir. bu süreç üretim kaynaklarının doğadan alınmasıyla başlar, ürünün fabrikada üretimi ile devam eder, ürün tüketiciyle buluşur ve en nihayetinde atık haline gelir. bu linear ekonomi modeline karşı olarak döngüsel ekonomi yeniden kullanım, tamir, ürün paylaşımı, kiralama, yeniden üretim, geri dönüşüm gibi adımlarla atık oluşumunun önüne geçer ve döngü devam eder.

    bu sistemde önemli bir kavram cradle-to-cradle yani beşikten beşiğedir. cradle to grave yani beşikten mezara kavramına karşı çıkmıştır, yukarıdaki paragrafta bahsedilen düşünceye benzer argümanları savunur. bu konu hakkındaki detaylı bir entry için (bkz: #17140063).

    batı ve kuzey avrupa ülkelerinde döngüsel ekonomiye yönelik planlar, programlar çok fazla. toplum ve özel sektörde de bu konuda bilinç yüksek denilebilir. ikinci el dükkanlarının yaygınlığı, çoğu beyaz eşya/makinelerde dönemlik kiralama opsiyonunun bulunması, doğa dostu ürünlerin ulaşılabilir ve daha ekonomik olması, depozitolu ürünlerin depozitosunun gerçekten iade edilmesi, geri dönüşüm kutularının her yerde olması insanda ister istemez bir farkındalık oluşturuyor.

    türkiye belki daha ciddi sorunları var diye çevresel olaylara yeterince politika geliştirilmiyor, ama gereken düzenlemeler yapıldığında toplum nezdinde de ilerleme kaydedileceğini düşünüyorum. bunun net örneği bence tekerlekli sandalyeler için toplanan mavi kapak projesiydi.

    sıfır atık projesi bu konuyla ilgili olsa da, projenin yürütücüsünün bazı açıklamaları nedeniyle toplum genelinde çok da ciddiye alınmadığını düşünüyorum. umarım olayın özüne odaklanmayı başarırız da, bu konuda ilerleme kaydedebiliriz.

  • üstteki yazar realiteden o kadar uzak ki tam olarak neye yakın bir türlü anlayamadığım başlık,her argümanına bir cevap mutlaka var ama (bkz: burasi turkiye) burda at,avrat,silah emanet edilmez.toplu taşıma hiç de öyle avrupadaki gibi rahat bir ulaşım yöntemi değil.sana ütopyanda tatlı rüyalar

    çok sayıda yazarın ısrarı üzerine gelen edit:şükela modu kullananlar için üstteki yazar: (bkz: #92175541)