hesabın var mı? giriş yap

  • adam diyor ki 150 bin dolar aylık gelirim var, kadınlar soruyor evi arabası var mıymış? yokmuş ablacım, yemesine içmesine ancak yetiyormuş aylık 150 bin dolar.

    allahtan sigortan var mı diye sormadılar.

  • suratına sana belediye baksın demek istediğim kadındır.

    kadın kendini bakılması gereken, tek başına hayatını idame ettiremeyen bi varlık olarak görüyor sanırım.
    programa gelene kadar mazotunu kim veriyordu bu kadının.

    karakter yoksunu kadınların, toplumda kadının yerini en çok sarsan unsur olduğunu kanıtlar nitelikte bi görsel şölen olmuş.

    (bkz: başkası adına utanmak)

  • gün içerisinde yazılan entrylerden görüyorum ki kendilerini "bilinçli jenerasyon" addedip buranın kahvelerine ve fiyatlarına bok atmayı "kapitalizm karşıtı" duruş olarak gören bir güruh var.

    iyi hoş tabii dile getirsinler düşüncelerini.

    4,5 liraya kahvesini alıp oturup keyif yapan adama skimsonik siyasi ideolojileriyle sataşmaya kalkışmalarının saçmalığından dem vurmuyorum bile.

    ister istemez merak ediyorum bir yandan, bu sataşan kesim gidip köşedeki tekel'den 2,5 liraya alabileceği biraya beyoğlu'nda herhangi bir mekanda 6-8 lira arası bir fiyat ödemedi mi hiç? aynı mantık değil mi lan?

    köhnemiş binanın 2. katındaki bardaysan içtiğin biraya olması gerekenin 3 katı fiyat ödemen normal, sistem karşıtı olabilirsin. bir amerikan şirketinde kahve içiyorsan kapitalistsin. vay anasını.

    yerim lan seni. asi şey.

  • trt spor spikerleri :

    x- almanya'nın sunumundan hiçbir şey anlamadım.
    y- ben de hiçbir şey anlamadım.
    z- ben de anlamadım.

    geri zekalısınız çünkü.

  • yarışmacıları arasında bir tane bile beyaz tenli olan yoktur. sözlükten kimse katılmamış herhalde.

  • henry agard wallace (d. 7 ekim 1888, adair ili, iowa - ö. 18 kasım 1965, danbury, connecticut, abd), amerika birleşik devletleri'nin 33. başkan yardımcısı. 1930'lar boyunca yönetimin tartışmalara yol açan tarım siyasetini belirlemiş, ama dış ilişkiler konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle 1946'da demokratik parti'den kopmuştur.

    asıl mesleği tarım uzmanlığıydı. verimi yüksek tahıl türleriyle ilgili deneyleri, bitki genetiği alanında büyük ilerlemelere yol açtı. sonradan, bu deney sonuçlarını değerlendirdiği melez mısır üretiminden büyük para kazandı. 1933-40 arasında başkan franklin d. roosevelt'in hükümetinde tarım bakanı oldu. görevi sırasında tarım ürünü fiyatlarını yükseltmek ve istikrara kavuşturmak, toprağı korumak, ihtiyat depolamak ve üretimi denetlemek üzere çıkarılan new deal yasalarını (özellikle 1933 tarım kalkınma yasası'nı) hazırladı ve uyguladı.

    wallace, roosevelt'in üçüncü başkanlık döneminde başkan yardımcısı oldu. abd ıı. dünya savaşı'na girince etkili bir savaş ekonomisi danışmanı olarak özellikle ekonominin yönetiminde birçok yeni görev üstlendi. partinin özellikle güneyli üyelerden oluşan tutucu kanadı wallace'ın 1944'te yaniden aday gösterilmesine karşı çıktı. yerine harry s. truman geçti. wallace sonraki iki yıl boyunca ticaret bakanlığı görevinde bulundu. ama truman yönetiminin sovyetler birliği karşısında benimsediği sertlikten yana soğuk savaş politikasından gitgide daha çok rahatsız olmaya başladı ve istifa etti. 1946-47 yıllarında haftalık liberal the new republic dergisinin yayın yönetmeni oldu. daha sonra dergiden ayrıldı ve yeni kurulan sol eğilimli ilerici parti'nin kuruluş çalışmalarına katıldı. 1948 başkanlık seçimlerinde aday oldu; sscb'yle daha yakın işbirliği kurulmasını, tüm dış yardımları birleşmiş milletler'in yönetmesini ve silah indirimine gidilmesini savundu. seçimlerde 1 milyonu aşkın oy aldı; daha sonra ilerici parti'den ayrıldı.

    verimli bir yazar olan wallace'ın en önemli yapıtları arasında sixty million jobs (1945; altmış milyon iş), the century of the common man (1943; sıradan insanın yüzyılı), america must choose (1934; amerika seçimini yapmalı) ve the long look ahead (1960; uzağa bakış) sayılabilir. 1944 yılında alaska üzerinden rusya ve çin'e giderken kolyma ve diğer sovyet çalışma kamplarında bir kaç hafta kalmış ve anılarını soviet asia mission (1946) adlı kitapta yayınlamıştır.

    kaynak: vikipedi

    ayrıca kendisi hakkında bir yazı; http://www.newyorker.com/…ross?mbid=social_tablet_f

  • beğenmediği rakamlara o dizide oynamasaydı, şimdi gonca vuslateriyi kim tanıyor olacaktı?

    zamanında verilmesi gereken tepkiyi vermemiş, ihtiyacı olduğu için yada onun da işine geldiği için devam etmiş herkesin, yıllar sonra gösterdikleri tepkilere hak veremiyorum. parayı az buluyorsa oynamayabilirdi, kaldı ki dizinin yapımcısı da gülse değil.

  • teorik gök cismi. biraz bilgi verelim hakkında.

    kara delikleri muhtemelen duymuşsunuzdur. bunlar, güçlü bir kütle çekim gücüne sahip olan cisimler. çoğunluğunun oluşum aşamaları büyük ölçüde biliniyor ve bunlar birer yıldız ölüsü. ancak galaksilerin merkezinde süper kütleli olan ve nasıl oluştukları çok da iyi bilinmeyen türleri de mevcut. bu cisimlerin içine düşen herhangi bir şey, "sıfır hacim ve sonsuz yoğunluk" bölgesine doğru çekilir ve -en azından bildiğimiz kadarıyla- oradan çıkamaz. kara deliklerin varlıkları şüpheli değildir ve gözlemlerle doğrulanmıştır.

    kara deliklerin matematiksel olarak tersine beyaz delik diyoruz. bunlar teorik cisimler. yani var olmalarının önünde fiziksel yahut matematiksel bir engel olmamakla beraber herhangi bir gözlem aracılığıyla, var olduklarına dair bir kanıt bulunamadı. bunlar da bir kara deliğin tam tersini yapıyorlar; içlerinde bulunan cisimleri orada tutmuyor ve dışarıya atıyorlar.

    şimdi önce bir kara deliğin temsili çizimine göz atalım:
    görsel
    görselin kaynağı

    yeşil bölge, yani ergosfer, olay ufkunun hemen dışını çevreleyen yerdir. olay ufku, görselde "event horizon" olarak gösterilmiş olan, köprüden önceki son çıkış. buradan kara deliğe düşmeye başladığınızda geri dönüşü olmayan yola girersiniz ve resimde "singularity" olarak gösterilmiş olan, yukarıda da bahsettiğim sıfır hacim ve sonsuz yoğunluk noktasına doğru çekilirsiniz.

    beyaz delik için bunun matematiksel olarak tersi demiştik. peki o zaman bir kara delikle bir beyaz deliği birleştirirsek ne elde ederiz? bunu:
    görsel
    görselin kaynağı

    bunun bir adı da einstein-rosen köprüsü. görüldüğü üzere prensip oldukça basit: bir tarafından sizi çok güçlü bir kütle çekim kuvvetiyle içine çeken bu cisim, sizi diğer taraftan aynı güçle dışarıya fırlatacak. peki bu mümkün mü?

    genel görelilik buna itiraz ediyor. bunun nedeni, cisim henüz tekilliğe doğru ilerleyip resimdeki tünele vararak beyaz deliğe geçiş yapamadan önce, kara deliğin kendi üzerine kapanacağı ve o geçidi de kapatacağı iddiası. yine genel göreliliğe göre, bir kara delikten geçerek beyaz delikten çıkabilmek için o tüneli açık tutabilmek ancak negatif enerji ile mümkündür ki genel görelilik negatif enerjinin varlığına pek sıcak bakmadığı için solucan deliklerinin varlığını da olası görmez.

    ancak kuantum fiziği aynı fikirde değildir. bildiğimiz parçacıkların zıt ikizleri olan antimadde adlı parçacıklar, negatif enerji etkisi yaratarak solucan deliğinin geçidini açık tutabilirler. bu sayede solucan deliği kendi üzerine çökmez. böylece uzay zaman içerisinde bir noktadan yola çıkıp çok daha uzak bir başka noktaya ışıktan daha önce varmak mümkün hâle gelir. elbette bu gerçeğe rağmen solucan delikleri teorik cisimler olmaya devam ediyorlar ve gözlemsel kanıtları bulunana dek de öyle kalacaklar.

  • bir rivayete göre bu şarkıyı hayat öykülerinin önemli bir yerinde barındıranlar, bu şarkıyla ilgili önemli yaşam deneyimleri olanlar, bir gözaltında ya da kalabalık bir otobüs yolculuğunda, demli çaylar, kahveler, şaraplar eşliğinde illa ki en az bir kere söylemiş olanlar, hayatlarını bu şarkıya göre kurgulamış olanlar, herşeyden vazgeçseler de seherin bir gün sıyrılıp geleceğine hem de yakında geleceğine umut etmekten ve bu umuda aşık olmaktan vazgeçmeyenler dünyanın en saf, en çocuk, en güzel insanlarıdır.

    ısrarla aranası, bulununca asla bırakılmayası insanlarıdır. zira sessiz ve sakin bekleyen bekledikçe bileylenen yürekler en kadir kıymet bilen, en sevgi dolu insanlarıdır yeryüzünün.

  • gece gece okurken beni sinir krizine sokan başlık. ortaokuldayken voleybol takımına girmiştim, gerçi girmemle çıkmam bir olmuştu çünkü babam şort giymemiz gerektiğini öğrenmişti. tayta bile ikna edememiştim ve bırakmak zorunda kalmıştım. sonra da dışarı çıkmam yasaklanmıştı :) sırf voleybol oynamak istedim diye. ha oynamaya devam etsem vargas mı olacaktım hayır. ama belki kızları izlerken içim bu kadar buruk olmazdı. olabilecekleri bu kadar düşünüp kendimi üzmezdim.
    burada atıp tutanlara sesleniyorum: bu ülkenin kızlarının yaşadıkları bunlar. yardımcı olmuyorsunuz bari çenenizi kapatın ve sevinenlere karışmayın.

    bu ülkenin ağ tutmuş zihniyetiyle hiçbir şey yapılmaz.