hesabın var mı? giriş yap

  • soğuk demleme metodu* ile yapılmış kahvenin n2o, diğer adıyla nitrous oxide gazı ile karıştırılması sonucu ortaya çıkan kahve.

    ilk başta belirtmeliyim ki n2o gazının, kahvenin demlenme prosesinde herhangi bir görevi bulunmamaktadır, demlenmiş kahve ile karışmaktadır. peki neden n2o gazı? çünkü bu gaz görünmez, kokusuz bir gazdır ayrıca tat değişimi yaratmamaktadır.

    ilk olarak 2012 yılında austin, texas'da bulunan cuvée coffeede denenmiş. sonuç beklediklerinden güzel olduğu için işi daha da geliştirip kutulamaya karar verip 2014 yılında piyasaya sürülmüş.

    ortaya çıkan sonucun harika olduğu söylüyor içenler. özellikle gazın etkisi ile oluşan kremamsı köpük* çok lezzetli gözüküyor. dünyaya da dalga dalga yayılıyor. cold brew metodu ile çıkan lezzetli kahvenin, n2o ile daha da lezzetlendiğini göz önüne alırsak bence ilerleyen yıllarda her yerde görmemiz muhtemel.

    türkiye'de coffeenutz, nitro brew adı ile üretip satıyor. ben de yaza doğru oxo cold brew maker ile demleyeceğim kahve ile küçük çaplı bir deneme yapmayı planlıyorum. coffee shoplar büyük fıçılarda, güzel sistemlerde servis etselerde, şanti sifonu ve n2o kartuşnun da iş göreceğini düşünüyorum. ki bu yolla yapıp sonuçtan memnun olan insanlar da mevcut. denedikten sonra ayrıntılı bir editleme yapacağım.

  • 2 nisan 1982'de arjantin'in falkland ve güney georgia adalarını işgal etmesi ile başlayan savaş..
    altı hafta sürdü.. falkland adaları üzerindeki egemenlik sorunu 1964'de birleşmiş milletler'de "sömürge sorunları komisyonu"nun gündemine geldi. arjantinlilere göre, malvinas olarak bildikleri adalar arjantin'in bir parçasıydı. adaların güney amerika'ya coğrafi yakınlığı vardı..
    arjantin ispanya'nın halefi olduğunu ileri sürüyordu. ingiltere, adalar üzerindeki hükümranlığı arjantin'e devretmeli, yönetimi belirli bir anlaşmaya uygun olarak sürdürmeliydi. ingiltere ise adada yaşayan ingiliz asıllıların isteklerine aykırı olarak, böyle bir düzenlemeye gidemiyordu. ingiltere 1833'den beri adalar üzerinde "işgal ve yönetimi" sürdürdüğünü ve birleşmiş milletler antlaşması'nın 1. maddesine göre falklandlılara self determination ilkesinin uygulanması gerektiğini ileri sürüyordu. ingiltere'ye göre falkland adaları, arjantin'in yönetim ve denetimine geçerse sömürge durumu sona ermeyecek, tam tersine başlayacaktı.
    yıllarca süren müzakereler bir sonuç vermeyince arjantin falkland ve güney georgia adalarını işgal etti. ingiltere güney amerika'ya hemen bir görev kuvveti gönderdi. ingiltere, birleşmiş milletler ve "avrupa ekonomik topluluğu"'nda büyük diplomatik destek gördü; arjantin'e otomatik zorlama tedbirleri uygulandı..
    25-26 nisan 1982 tarihlerinde ingiliz birlikleri güney georgia adasını ele geçirince, falkland adalarındaki arjantin birlikleri komutanı teslim oldu. arjantin devlet başkanı galtieri'nin ayrılmasından sonra da ingiltere adalardan çekilme niyetinde olmadığını gösterince iki ülke arasındaki sorun kesin bir çözüme bağlanamadı.*

  • gemicikleri yürüttük karadan
    verdikçe veriyor güzel yaradan
    demokrasiyi de çıkarırsak aradan
    bana ne lan çıkmam saraydan

  • - tuvalet tek kişiliktir ve pvc tipi plastik kapıya sahiptir.
    - tuvaletin konumu bir basamak yüksektedir.
    - lavabonun olduğu bölmeye girerken şangırtılı bir ip ve boncuk kümesinin içinden geçilir.
    - lavabo bir hayli küçüktür.
    - sıvı sabunun %70'i sulandırılmış olup, yoğunluğunu kaybetmiştir. düğmesine basınca üstünüze başınıza sıçrar.

  • ben yaptım.

    yazarken utanıyorum, o yüzden hemen yazıp yollamalıyım.

    2 telefonum var, biri akıllı-diğeri gerizeka. şarja şarz diyen insanlardaki fütursuzluğa hep özenmişimdir. bu entry'de ben de şarz diyeceğim hep.
    neyse, gerizekanın şarzı bitti, her zaman olduğu gibi 3'lü prize taktım.
    o telefonu fazla kullanmadığım için eksikliğini hissetmediğimden şarzda bıraktım.
    ertesi gün baktım telefon şarz olmamış, "allallaaa yine batarya cortladı zaar" dedim, açtım baktım batarya bildiğin şişmiş.
    daha önce de olmuştu, gidip çakma bi batarya alıp idare etmiştim falan.
    "neyse yeni batarya aliyim bari" dedim, ertesi gün gittim ucuz bi batarya aldım. (20 tl)
    geldim telefona taktım, aynı 3lü prizde takılı bıraktım telefonu.
    ertesi gün baktım, yine şarz olmamış. "haydaaa, şarz aleti de mi bozuldu nedir?" dedim, ertesi gün gittim ucuzundan bi şarz aleti aldım. (10 tl)
    geldim, bu sefer yeni bataryalı ve yeni şarz aletli telefonu yine 3lü prizde bıraktım.
    ertesi gün baktım, yine şarz olmamış amk!
    "lan nooluyo amk, anlaşılan bunu miyadı dolmuş" dedim, ucuz cep telefonlarını araştırmaya başladım.
    hani bööle anneanneye alınan, dedeye verilen türden, açmaya-konuşmaya-mesaj atmaya yarayacak cinsten bi şey arıyorum.
    gittim nokia'nın enn uyduruk telefonunu aldım. (200 tl)
    0,5'inci nesil...mesaj silmek için 5 menü dolanıyosun, renkli mesaj diye piksel piksel gül ya da kalp şablonları var, öyle bi telefon.
    elime bi alıyorum, 3 gram gibime geliyor, hafif, minicik, sevimli bi şey.
    yeni telefona, sim kartı yerleştirdim, eski telefonun -hâlihazırda 3'lü prize günlerdir takılı olan -yeni- şarz aletine (buna bi son vermeliyim, bi gün evi yakıcam biliyorum) taktım.
    bi baktım, şarz etmiyo!?!?
    "lan nooluyo buna?" demeye kalmadı, çatıda kalan rahibe helikopter gönderen tanrı, bana da en sonunda "gidin şu gerizekalıya biraz zeka kırıntısı bahşedin" dercesine akli meleklerimi ve melekelerimi bana geri gönderdi.
    günlerdir, telefonu şarz etmek için takıp durduğum, uğruna telefonun bataryasını ve şarz aletini ve hatta telefonun kendisini değiştirdiğim 3'lü prizin kablosunu takip ettim, takip ettim, takip ettim...ve evet!

    prize takılı değildi.

  • çipli bedenlerden önceki son aşama değildir.

    hiçbir içkin değeri olmayan kağıtlara yapay bir değer yükleyip bu değeri milyonlarca kişinin ikna olup güvenip kullanmasını sağlayan, bu kağıtların her birinin değerinin başka kağıtlara ve gerçek metalara göre her gün değişmesini sağlayan bir ekonomik sistemimiz varken işbu değeri sadece manyetik plastiklere işlemek mi inanılmaz geliyor? bana pek gelmiyor. hayırlısı olsun. şimdi gölge ekonomiciler düşünsün.

  • ilk otomatik vites araba kullanma deneyimim(şirket aracı);

    aaa ne güzel lan sol ayağım boşta kaldı!
    frene neden bu ayağımla basmıyorum ki? evet mantıklı.
    basıyorummm, bastım..

    sonuç; sağ koltukta oturan ve emniyet kemeri takmayan müdürümü ön cama sümük gibi yapıştırdım..

  • simdi biraz fantastik gelebilir; ama gercek.

    iki yil once bitirdigim, oncesinde de iki yil suren bir dunya turu seruvenim oldu. katildigim gemi ile okyanustan okyanusa, limandan limana dolanmistim. yasadigim bu donemi yillar sonra hatirlamami saglayacak anilar biriktirme karari almistim ilk adimimi attigimda disari. bu minvalde, en basta cok klasik olan gittigim ulkelerden magnet ya da kartpostal biriktirmek geldi aklima ama sonra cok siradan buldum bunu ve vazgectim. ne yapsam diye dusunurken aklima cok zor ama inanilmaz bir sey geldi.

    bitirebilmem yillarimi aldi; ama degdi.
    amerika'sindan japonya'sina kadar, hindistan'dan isvec'e kadar, portekiz'inden tut da turkiye'ye kadar butun maviliklerden gectim. ve bu seyirler sirasinda geminin arkasindan sarkittigim kucuk bir kova ile sular topladim ve bir kavanozda biriktirmeye basladim. gunu gelip de son okyanus suyunu kavanoza aldigimda hedefime ulasmistim. bir kucuk iksir sisesi aldim ve butun topladigim sulardan birer kasik alarak o sisede harman yaptim.

    dunyanin dort bir yanindan topladigim, tam yedi denizin suyu var bende. bir gun karsima biri cikar da evlenecek olursam, mustakbel kisiye teklifimi sacma bir yuzukle degil, emegimi verdigim bu kucuk sise ile yapmayi dusunuyorum. mecaz anlamda degil, gercekten dunyayi avuclarina sermis olacagim.