hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: spoiler)
    ölümle yaşam arasındaki akrabalık bağının bir şekilde birincinin lehine bozulması sonucunda yaşamın yaşanamaz ("yaşam yaşamıyor") hale gelişine aşina olan çoğumuz, ikinci ihtimali, yani bu bağın yaşam lehine bozulması sonucunda neler olabileceğini pek de hayal etmiyoruz. inananlar için vaadedilmiş bir cennet olsa da, bunun cehennem ihtimalinin dehşetine eşdeğerde bir coşku hissettirdiğini zannetmiyorum. ölüm fikrine daha aşinayız ve bağlar ölümün krallığının zaferini ilan edecek şekilde kopuyor çünkü zaman ölüme doğru akıyor ("sein-zum-tode"). düşüncelerimiz olumsuzdan besleniyor. pozitifin keyfini sürmek varken ona niye kafa yoralım ki?

    neyse ki hayal gücünün zenginliğiyle gerçeklik algılarımızı bir süreliğine de olsa sarsabilen insanlar var, yani sanatçılar.

    san junipiero'da yaşam galip gelmiş ve ölümü yoketmiştir. yaşamın zamanı ölüm tarafından sıkıştırılıyorsa, ölüm yokolduğunda bu zamana ne olur? ölümle sınırlanmamış bir yaşam neye benzer? bu sorular "sein und zeit"ı okurken değil, black mirror adlı dizinin "san junipiero" başlıklı bölümünü seyrederken aklıma takıldı. diziden aldığım yanıt, böylesi bir yaşamın dona kalmış niteliğiydi. acaba yaşama dinamizmini veren bir gün sona erecek oluşu ve bu son anın önceden bilinemezliği mi? ölümü aldığımızda yaşam üç boyutlu halini yitirerek kartonlaşır.

    eğlenmek için kendimizi zorladığımızda olayın tadı kaçar. ya hiç bitmeyen bir eğlencenin içinde olsaydık? "eğlen işte" düsturunu benimsemiş, zevkler arasında seçim yapmayan kelly onlarca zevkli şey yerine neden yorkie'yi, eğlenemeyen bu kızı seçti? bence onun eğlenemiyor oluşuna yol açan engellenmişliğindeki negatif yanla etkilendi. "disneyland"ı andıran san junipiero'nun evrenindeki yaşamına bir parça ölüm girdi yorkie'yle birlikte. ölümü bir parça bile hissettiğimiz anda pek çok şeye kapı aralanır ki bunların en zevklilerinden biri aşktır. ölüm olmasaydı aşık olamazdık.

    "bataklık" adındaki mekanın içindeki "eğlenceli" aktiviteler dikkatimi çekti. akşamın başında tucson adındaki bar ve orada doyuma ulaşamayanlar içinse ekstrem doyumların mekanı olan bataklık. bir eğlence mekanının adının bataklık oluşu tuhaf. oradaki insanlar eğlenmiyorlar, eğlenceye mahkum olmuşlar. ekstrem aktiviteleri bunu göstermiyor mu? eğlenmenin zevklerini öylesine arkalarında bırakmışlar ki, eğlence çölünün içinde kaybolmuşlar ve bir ölüm de olmadığına göre onları durdurabilecek tek şey gecenin güne dönüşü olabilir. ekstrem zevklerinizi her gece yinelemek zorunda olduğunuzu hayal edin..emin olun çileye dönüşmesi çok uzun zaman almaz, tabi başınıza bir iş gelmezse o da.

    arzunun ayrımsızlaşması, eylemlerin anlamını yitirişi, yinelemenin sürekliliği, aşırılaşma..yaşamın ölümden koparılması da ölüm dürtüsüyle benzer sonuçları doğuruyor. içine kapanmış bir insanla eğlencenin renkli dünyasından çıkamayan bir insan birbirlerine benziyor olabilirler.

    dizinin içindeki dünyalar-arası geçişe yakıştığını düşündüğüm bir şarkıyla sonlansın yazı:
    https://www.youtube.com/watch?v=dymrnl_j9gi

    (bkz: spoiler)

  • kontak kapatmasının benim için anlam ifade etmeyeceği olaydır. çünkü zaten bulamıyorum yani olmayan birşeyin hayatından çıkması bana bir kayıp yaratmaz.

  • öncelikle pahalı bir mekan olmadığını belirteyim. ofisimin hemen yanında olduğu için zaten sürekli gittiğim bir starbucks'tı, yenilenmiş halinde fiyatlarda bir fark yok. ancak çok sınırlı sayıda gelen kahve türleri ve alternatif 3 tane daha demleme yöntemi mevcut.

    sınırlı sayıda üretilen bu kahvelerden ortalama 500 bardak bulunuyor. mesela bugün vakumlu kapta demlenen
    clover columbia tolima aldım. grande boyunun fiyatı 8 lira. bu özel kahveleri farklı bir barista hazırlıyor ve barda size kahveyle ve demleme yöntemiyle ilgili bilgi veriyor.

    diğer starbuckslardan farkları:
    - elemanların eli yüzü düzgün, hepsi aynı boyda ve kıyafetleri diğerlerinden farklı
    - bardakların etrafındaki sleeve siyah renk
    - ortam çok daha iyi aydınlatılmış, masalar, koltuklar çok daha kaliteli
    - ilave kahve türleri ve demleme yöntemleri
    - market kısmında alabileceğiniz buraya özel bardaklar, kupalar

  • batıyla aramızda çocuk yetiştirme anlayışı bakımından devasa fark olduğunu biz de kabul ediyoruz elbette.

    ancak "düşmezse senindir, düşerse zaten hiç senin olmamıştır" şeklindeki bir tavrın, çocuğa birey olarak davranmakla ne ilgisi var mınako. çocuk düşseydi "o bir birey, kendi kararını kendi verdi" mi diyecektik anlamıyorum ki.

    sonradan not: tehlikeli bir durum olmadığı, bebeklerde yükseklik korkusunun doğuştan geldiğini söyleyen bir arkadaş olmuş. tehlikesiz olduğuna katılmıyorum. o yaştaki bir bebeği kanepede, yatakta tek başına bırak bir bakalım; bir yolunu bulup düşüyor mu düşmüyor mu. yoksa yükseklik korkusu bir tek bizim bebelere mi doğuştan gelmiyor?

  • birçok avrupa ülkesindeki gibi insanların namuslu oldukları varsayımından hereketle dizayn edilmiş sistemler. hırsızlık yapmayı, vergi kaçırmayı, kul hakkı yemeyi adet edinmiş ucubeler turnikelerden atlarken kendilerini çok zeki zannetseler de bu hareketler elin avrupalısının türklerin ne kadar düşkün ve gurursuz olduğuna kanaat getirmesinden başka bir boka yaramıyor.

  • "özel isimlere ve kuruyemiş'e gelen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılır." kuralını akıllara getiren söz öbeği.
    .
    .
    .

    teşekkür editi: ilk debeye girişim yeni yılın ilk gününe denk geldiği için mutluyum (bu kadar terörün olduğu bir memlekette ne kadar olabilecekse?!) herkese teşekkür ederim.

    unutmamak gerek editi: (bkz: 22 aralık 2016 ışid'in 2 askerimizi şehit etmesi)

    iyi dilek editi: yeni yıl başta ülkemizde olmak üzere, tüm dünyada bişeylerin değiştiği bir yıl olur umarım. herkese huzur, sağlık, sevgi* ve para dolu bir yıl diliyorum.

    edit 2018: evlendi.

  • son derece haklı bir yakarış.

    bir çapulcu olarak artık yaptıklarımın bedelini ödemek istiyorum. benim yerime abimizi türkiye'ye alalım, beni de yerine almanya'ya sürgüne gönderin. suçumu kabul ediyorum, cezama razıyım hakim bey.

  • ilay (4 yaşında)...

    ilay: anne çişim geldi.
    romica: git yap kendi kendine, aaa büyüdün artık.
    ilay: ya yaparım da, tuvalette nikroplar var! sen yaptırt o yüzden.
    romica: tamam ben yaptırırım ama onun adı nikrop değil, mikrop.
    ilay: ben de öyle dedim, tuvalette nikroplar var.
    romica: tuvalette mikroplar var, miiiiiiiii, tekrar et miiiii...
    ilay: miiiiiiiiii...
    romica: mikrop
    ilay: mikrop
    romica: afferin, gel elini yıkayalım, neden tuvalletten sonra elimizi yıkarız?
    ilay: pis olmasın diye.
    romica: evet, neden pis olur peki?
    ilay: çünkü tuvalette * nik...
    romica: çünkü tuvalette ne var?
    ilay: off, bok var!!!
    romica:!!%*?!!

  • ilişkiler konusunda kadınların düştüğü büyük bir yanılsama var. gerçeği bu kadar yalın kimseden duyamazsınız. duyargalarınızı açın ve dinleyin;

    evet ilişkilerin başlangıcında seçimi kadın yapar, ama uzun kaliteli bir ilişkiye karar verecek olan erkektir. şu sözlükte bile kadın profiliyle yazacağınız az bişi davetkar bir giri ile bin sırtlan erkekten mesaj alımınız garantidir, ama bu onların hepsinin kaliteli bir motivasyon içinde olduğunu göstermez.

    ilişki öncesi bu asimetrik arz-talep dengesizliğinin yanılsama özgüveni sizi sarhoş ediyor. tercihinizi yapıyorsunuz. sonra sıra erkeğe geliyor. bu sefer ilişkinin devamı ve kalitesi konusunda arz-talep eğrisi erkeğin lehinde bir noktada aynı asimetriklikle dengeye ulaşıyor. nasıl ki siz ilişkinin başında bin erkekten birini tercih ediyorsanız, erkekler de uzun ve kaliteli bir ilişki için bin kadından birini tercih ediyor. siz de olan bitene anlam veremiyorsunuz.