hesabın var mı? giriş yap

  • farkındalık yaratır. "aa süleyman kızmış lan" dersiniz. sen 4 yıl boyunca gün aşırı converse'le kampüs yollarını arşınla, saçın sakalın birbirine girmiş olsun... sonra mezun olurken topuklu ayakkabıyla çık karşımıza. sakalları da kesmiş tabii, kaşları inceltmiş, saçlar fönlenmiş... hayat çok enteresan gerçekten.

  • - sarah connor?
    - kim?
    - sarah connor?
    - ha sen benim eski adımı diyosun. değişti o, sarah öztürk oldu. evlendim ben...
    - olumsuz! kayıtlara göre sarah connor hiç evlenmedi...
    - canım kayıtlara geçmedi zaten. imam nikahı yaptık...
    - hımm... that changes everything...

  • bir kız çocuğunun hayatında ne kadar önemli olabileceğini gözümle gördüm. görmesem hadi len oradan derdim.

    ilayda'ya(7) ufak tefek çok hediye aldım bugüne kadar. sebepsiz yere. sadece canım istiyor diye aldım çoğunlukla.
    geçenlerde ablası ile oyun oynarken ablasından barbie bebeğini istedi. ablası da vermedi. tabii bu paylaşmama durumu beni rahatsız etti ve ablasına minik bir örnek ile sadece oyuncağını değil her şeyini herkesle paylaşması gerektiğini açıkladık falan neyse...
    sonra ilayda'nın barbie bebeğinin olmaması takıldı kafama.
    evet aç değil açıkta değil. ondan zor durumda olan binlerce çocuk var ama bir kız çocuğu için barbie bebek bi şeydir yahu yani bi şey işte, önemlidir.
    benim yoktu mesela. ha dert ettim mi? annemin dediğine göre hiç etmemişim.
    ama barbie'si olan arkadaşlarıma gıpta ettiğimi çok net hatırlıyorum. bunu net hatırlıyor olmam bana yetti zaten ertesi akşam ilayda'ya barbi bebek almak için...

    ufacık çocuk, babasının öldüğü gün 5 yaşında olan çocuk, o güne dair hemen hemen her detayı hatırlıyor...
    istiyorum ki çocukluğuna dair tek kötü anısı bu olsun...
    istiyorum ki gülerek hatırladığı şeyler daha çok, çok çok olsun.

    aldım hediyeyi. geldim eve. nasıl heyecanlıyım ama anlatamam. sanki daha önce onca hediye alan ben değilim gibi heyecanlıyım.
    sürpriz var dedim, verdim hediyeyi.

    ve işte o an...
    bugüne kadar aldığım hediyeleri ona verdiğimde bana hiç teşekkür etmeyen çocuk, barbie'yi görünce nasıl kocaman gülümsedi ve nasıl kocaman teşekkür etti, size anlatamam sevgili okur.
    annesi de ben de şok olduk.
    ilayda teşekkür etmişti.
    "oha çocuğa daha teşekkür etmeyi bile öğretmemişsiniz" diyenleriniz olacaktır.
    açıklayayım.
    ilayda babasını kaybettikten sonra içine kapandı.
    iletişimi çok zayıf.
    korkuyor. utanıyor. vs...
    daha önceki hediye verişlerimde yüzündeki müteşekkir ve mutlu ifadeyi görüyor olmam yetiyordu bana.
    en azından ahlakı, maneviyatı yerinde çocuğun diyordum.
    sadece bunu kelimelere dökemiyor diyordum.
    ama barbie bebek ile o zinciri de kırmış olduk.

    teşekkürler barbie...

    dipnot: bilen bilir... en büyük hayallerimden birisi, çok param olsun ve edebildiğim kadar çok çocuğu mutlu edeyim istiyorum. imkanım el verdikçe yapıyorum ilayda'dan başka çocuklara da. ama yetmiyor işte... o kadar çok muhtaç çocuk var ki

  • gömüldüğü yerden çıkarmaya geldim.

    bugün galibiyet için gereken her şeyi yaptı. tüm değişiklikleri yerindeydi.

    adam altıpastan gol atamıyor. virajı yapamıyorsak bunun suçlusu slaven bilic değildir.

  • muhakkak ama muhakkak yazılmıştır ama bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum sayın suser.

    * minimum 1 sene seni idare edecek bir birikim yada sabit gelirin olsun bir kenarda. aksi taktirde yarrayering.com.

    * kendi zevkine, kendi kafana göre iş yapmaya kalkma. işin en başından piyasanın talep ettiği şekilde hizmet ver. aksini zorlarsan, hayaller paris hayatlar çorum olur, ki dünyanın en boktan duygusu, en çok yoran hayal kırıklığı haline gelir.

    * işinin başında dur. kimseye ama kimseye güvenip işinin başından ayrılma. gerekirse 4 saat uyu günlük ama açılış ve kapanışları sen yap.

    * eşine, dostuna, akrabana, arkadaşına güvenme. eş, dost, çevre en fazla dükkanının, mekanının kendisini çevirmesini sağlar bir süreliğine, onlardan para kazanamazsın. para kazanmak istiyorsan yeni insanları müşteri edin kendine.

    * ortaklıktan kaçının, illa ki bir ortak olacaksa da lütfen ama lütfen yabancı birisi olsun. kesinlikle ama kesinlikle dost yada akraba ile iş yapmayın. aman ali rıza bey tadınız kaçmasın durduk yere.

    * ortaklık durumu yada çalışanınız varsa, her türlü şartları, kuralları ayrıntılı şekilde yazılı olarak yapın. bu iki tarafın da menfaatine olacaktır. unutma söz uçar, yazı kalır.

    * nakit akışınızı iyi sağlayın. günlük kasaya giren her kuruş size ait değil bunu bilin.

    * hangi sektörde olursan ol erkenden işinin başında ol. vay o saatte kim gelir, vay bu saatte ne gerek var deme.

    * fırsatları elinden geldiğince değerlendirmeye çalış. işinle ilgili kullandığın hammadde, ürün, ara mamul vs. malzemelerin piyasa takibini yap sürekli. ucuza mı buldun yapıştır gitsin, indirim mi denk geldi stokla yavrum. unutma ticarette satarken değil alırken kazanırsın.

    * alırsan kazanırsın lafını yanlış anlama. ucuz olan kalitesizin peşinde koşma, piyasada ki en uygun şartlarda alabileceğin yeri kovala.

    * her şey nasıl başlarsan öyle gider. muhattabınla ilk görüşmeni, ilk ticareti nasıl gerçekleştirdiysen ondan sonrası hep öyle olacaktır. ve hatta biraz yumuşak yüzlüysen bu süreç her defasında muhattabının lehine doğru kayarak devam edecektir. yeri geldiğinde katı kurallarının arkasında durmayı bil.

    * veresiyeye dikkat et. mümkün olduğunca veresiye ticaret yapma. ne alırken, ne satarken.

    (bkz: eyyorlamam bu kadar)

  • ingilizler kolonileşme döneminde bunun gibi ilkel kabilelerden insan alıp, onlara güzel davranıp, onlara hediyeler, ödüller vererek ingilizlerin iyi kalpli sevgi kelebekleri olduklarını göstermek gibi bir strateji geliştirmişler.

    ingilizler bu ilkel insanları ikna etmeyi başardıklarında ise tekrar kabileye yollayarak kaçırılan bireylere yaşadıklarını anlatmalarını istemişler. kabile bireyleri ingilizlerin onlara yardımcı olmak istediğini sanıp bunlara inanmış ve bu sayede de böyle kabileler kolaylıkla kolonize edilebilmiş.

    adadan 2 yaşlı 2 tane de çocuk kaçırılmış. yaşlı bireyler ölmüş, "biz bunların ölümüne sebep olduk, artık ne kadar uğraşsak da bizi dinlemezler" diyip çocukları adaya geri getirmişler. ingilizlerin kolonileştirme hayalleri de böylelikle sona ermiş.

    bağışıklık sistemlerinin bizimki gibi gelişmediği için modern hastalıklara karşı direnç kazanamadıkları için öldükleri tahmin ediliyor. bu durumda adadakilerin agresif tavırları da anlaşılabilir, sonuçta adamların arkadaşlarını ve çocuklarını kaçırmışsınız bir de öldürmüşsünüz. ne yapacaklardı, sarılacaklar mıydı size? aynı dili de konuşamıyorsunuz, nasıl anlaşacaksınız?

    tahmin edebildiğim kadarıyla adaya gelen yabancılar uzaylı olarak falan görülüyor. büyük ihtimalle nesilden nesile, aktarılan hikayelerle yabancı düşmanlığı kuvvetlenmiş.

  • bazen cevabı içinde olan sorularla başlayan ve bitiveren diyaloglar. misal: 6 yaşındaki yeğen tez konumu soracak olur. kendimce basitleştirerek cevap veririm: "ingilizler 1920'lerde ırak'ı nasıl yönetmiş, onu yazıyorum." hemen ardından ikinci ve bence esasa dair soru gelir: "e ingilizler bilmiyorlar mı zaten nasıl yönettiklerini? niye bir daha bir daha anlatıyorsun ki?"

    (sahne kararır).