hesabın var mı? giriş yap

  • seviyorsan gel burada yaşa denilmesi gereken insandır. yurtdışında bütün özgürlüklerden yararlanmasını bil ama burada özgürlüklerin kısıtlanmasını karşıdan izle, yok öyle şey.

  • acil isler dışındaki (tutukluluğun gözden geçirilmesi vs) tüm duruşmaların ertelenmiş olmasına rağmen, anlaşmalı boşanma nasil acil sayılıp, tek celsede bosanma kararı verilmiş, merak etmekteyim.
    kanun önünde herkes eşitti değil mi? yarın sıradan vatandaş denesin bakalım, boşanma davası bu kadar hızlı sonuçlanacak mı?

  • ben dostoyevski, proust, joyce, sartre, atay okumuş insanım.

    o yüzden izlemiyorum.

    ayrıca özlem'le olan tartışmanda sen haksızsın ayşegül.

  • bugün engelli bir öğrenci geldi yanıma. otosmasyon şifresini hatırlayamıyormuş. üniversitenin ilk günü, öğrenci işleri çok kalabalık olduğu için girememiş içeriye engelinden dolayı. "yardımcı olabilir misiniz acaba? " dedi.
    şifresini sıfırlamak için sistemde kimlik bilgilerini dolduruyorduk çocuk "anne adı" kısmında duraksadı birden. hatırlamaya çalıştı. utandı, sıkıldı, hafızasını zorladı, birkaç isim söyledi girdik sistem yanlış dedi. çocuk da açıklamak zorunda hissetti kendini. "ya" dedi "kusura bakmayın, annem bizi küçükken terk etmiş ben böyle doğduğum için. hiç konuşmuyoruz onun hakkında ben de unutuyorum böyle bazen." içim parçalandı. öyle bir sessizlik oldu ki odada sağır olacaktım neredeyse. "müsaade ederseniz babamı arayıp öğreneyim." ... "baba" dedi "annemin adı neydi?" yine aynı sessizlikten oldu birkaç saniye. ben gözlerimi kaçırıyorum sürekli dolduğu belli olmasın diye. ama gerekçesi sürekli kafamda yankılanıyordu. "ben böyle doğduğum için..." bi isim söyledi babası. ama sesindeki sitemi duymalıydınız. böyle bir isim söyler gibi değildi, içinden bir şeyler kusar gibi söyledi.
    yazdık sistem kabul etti. çocuk aynı utangaçlıkla, sıkılganlıkla gitti. hiçbir şey diyemedim öylece kalakaldım.
    bu başlıkta yazılan şeylere bakıyorum şimdi. yok tipim şöyle burnum böyle, boyum şu kadar vs.
    yapmayın suserlar bunlar sadece kabuk, içinize bakın. o engelli çocuktaki olgunluğu görmeliydiniz. bakışlarındaki sadeliği, mükemmel diksiyonunu, tavırlarındaki nezaketi, "çirkinliğindeki estetiği" görmeliydiniz.
    etmeyin, zarfa takılmayın bu kadar. mazrufa bir bakın hele ne yazıyor içinde.

  • @pagunak mesaj attı, bu barbie filminin hype'ının nedeni nedir diye. açıkçası ben de bilmediğimi söyledim, sadece bir önceki girimde gördüğüm bir haberi paylaşmıştım sadece. fakat bu soru gelince merak ettim, kısa bir araştırma yaptım. elimden geldiğince bunun nedenini anlatmaya çalışacağım, kaynaklarıyla birlikte.

    şimdi barbie markası, yaklaşık 65 yıl önce ortaya çıkıyor. abd'li iş kadını ruth handler, kızının ve arkadaşının o zamanın karton bebekleriyle oynarken yetişkin karton bebeklerle oynamaktan daha çok zevk aldığını fark ediyor. ve zamanın abd'sinde bu tür oyuncaklar daha üretilmemiş. üretilen çoğu oyuncak yetişkin değil. şunu da belirtmek gerek, kocası eliot handler, mattel oyuncak şirketinin kurucularından biri. ona bu durumu söylese de kocası ve diğer yönetim kurulu üyeleri bu fikre çok sıcak bakmıyorlar.

    almanya'da ailesiyle gezerken, ruth handler, bild lilli adında yetişkin oyuncak bebeğe denk geliyor. hemen bundan üç farklı çeşit alıyor, abd'ye döndüğünde şirketin modacısıyla yeni kıyafet dikiyorlar ve 9 mart 1959'da amerikan enternasyonel oyuncak fuarı'nda barbieyi ilk kez tanıtıyorlar. bu arada bu tarih barbie'nin doğum günü oluyor ve aynı zamanda ismi de ruth'un kızı barbara'dan geliyor.

    şimdi olayları biraz ileriye saralım, yaklaşık 60 senelik bölümü anlatmaya zaman yetmez. isim hakları alımları, vücut ölçülerinin değişimleri, farklı karakterler, kilo durumları derken yaklaşık bu 65 senelik dönemde dünyanın belki de en fazla satan oyuncağı haline geliyor barbie. hatta bir yerden sonra koleksiyon ürünü haline dönüşüyor.

    peki barbie neden bu kadar ünlü oldu? bunun cevabı çoğunlukla cinsiyetinde ve farklılıklarında saklı. bir kadın olarak hemen hemen her mesleği yapabilen bir oyuncak olması, çocuklar arasında büyük bir etkiye sebebiyet veriyor. bu sayede her çocuk bu oyuncaktan ilham alıp büyüdüğünde kendisinin de o mesleği yapabileceğine inanıyor. tabi bunun dışında market araştırmaları, reklamların etkisi, şirketin harcadığı bütçenin boyutu da madalyonun diğer yüzü.

    bu filmin etkisi neden bu kadar büyük? incelediğim kaynaklardan anladığım kadarıyla bu film ilk olarak 2009 yılında konuşulmaya başlanmış. uzun süre oyuncular, senarist ve yönetmen belirlenememiş. daha sonra isim hakları değişmiş ( sony'den warner bros'a geçmiş), oyunculara anca karar verilmiş, araya pandemi girmiş derken bu zamana kadar uzamış. ve yanlış anlamadıysam 2000 yılından beri toplamda 43 farklı barbie filmi olmasına rağmen bu film markanın ilk live action filmi. bu zamana kadar birçok animasyon, reklam, film, dizi, oyun yapılmış oyuncakla ilgili. ama bu filmin bütçesi 100 milyon dolar ve hollywood'un ünlü isimlerini bünyesinde barındırıyor.

    filmi ilgi çekici kılan bir diğer etken ise yönetmen ve senarist olmuş. yönetmen greta gerwig ve senarist noah baumbach bu filme olan ilgiyi daha da yükseltmiş. peki kimdir bu iki isim? 2011'den beri birlikte olan bu ikili, son zamanlarda birçok oscar adaylığı almış filmlere imza atmışlar ( lady bird, little women). aynı zamanda wes anderson ile de birlikte çalışmışlar. greta aynı zamanda time dergisi tarafından 2018 yılında en fazla etki eden 100 insandan biri olarak gösterilmiş.

    son olarak olayların oppenheimer ile alakası nedir diye soracak olursanız, bu durum da tamamen aynı zamanlarda vizyona girmelerinden kaynaklı. bir tarafta tarihin yönünü değiştiren bir bombanın hikayesi var, bir tarafta da açıkçası bana göre tarihinin yönünü değiştiren bir oyuncağın hikayesi olacak. çünkü oyuncular da senaryoyla ilgili bu zamana kadar okuduğum en iyi senaryo tepkileri vermişler. tabi hollywood etkisi de var bunun içinde, mükemmelmiş gibi pompalamak zorundalar olan biteni. fakat çocuğundan yaşlısına kadınlar üzerinde bu kadar uzun süreli ve bu kadar büyük bir etkisi olan bir markanın çok konuşulması da garip değil açıkçası.

    bu yazı bütün içerikleri içermemekte, olaylara biraz da subjektif yaklaşmaktadır. daha ayrıntılı bilgi için araştırmanız daha iyi olur.

    kaynaklar: https://www.streetdirectory.com/…ie_so_popular.html
    https://wearencs.com/…good-role-model-young-people#
    https://www.history.com/…ory/barbie-makes-her-debut
    https://www.quora.com/…y-are-barbie-dolls-so-famous
    https://www.indiependent.co.uk/…e-is-still-popular/
    https://filmthreat.com/…ut-seeing-the-barbie-movie/
    https://www.reddit.com/…deal_with_the_barbie_movie/
    https://www.forbes.com/…ming-movie/?sh=16f59ee81f7d
    https://medium.com/…e-surrounding-them-2226bcbff01b
    https://featuredanimation.com/barbie-movies/
    https://en.wikipedia.org/wiki/barbie_(film)
    https://en.wikipedia.org/wiki/greta_gerwig
    https://en.wikipedia.org/wiki/noah_baumbach
    https://en.wikipedia.org/wiki/barbie

  • eril ile dişili gözetmek yerine, kalifiyelik ve içi dolu metinler barındıran yazıları yazanları yazar olarak alma ve tutma yoluna gitmesi gerekenlerin boş işleri.

  • kardeş, sen şirket sahibi olarak kendi kasanda çalışanlarının maaşını ödeyecek kadar kötü gün parası tutmuyorsan kapat git zaten.
    bir de adamlara hain demiş utanmadan. tam kafayı yemelik amk.

  • ulan şerefsizim gözlerim doldu. şu ülkeye hala yatırım yapıyor adamlar. bu saatten sonra yolunuza taş koyacak olanlara da kafam girsin.

    tanım: uzun süredir beklediğim olay.

  • çok cesaretlendirici bir konuşma olabilmektedir.

    lisedeyim. hazırlığı atlamışım, onda dokuzu benimle aynı dönemde okumayan, kendi aralarında arkadaş olmuş bir sınıfa düşmüş, ailemden uzak, istanbul'u tanımaya çalışıyorum. bir sürü yeni arkadaş ediniyorum. hoşlandığım da bir kız var. görseniz, tam bir inek. ama sevimli geliyor işte. (bu cümleye dikkat :) ) bir gün yeterince uzak olduğum sınıf arkadaşım olan bir kıza (nihan diyelim), diğer kızdan hoşlandığımı söylemek ve tavsiye almak için yanına gidiyorum. konuşuyoruz filan, tipik tavsiyeler. daha önce iki kız girmiş hayatıma. ama girmesiyle çıkması bir olmuş. biri zaten uzak ilişki, diğeri ise eğlenmeye bakıyor. tipik bir liseli olarak ürkek ve aptalım. o kız için adım atmamaya karar veriyorum.

    derken bir gün, sıra arkadaşım hasta olup okula gitmiyor. nihan ise beraber oturduğu ve takıldığı çirkin grupla tartışıyor ve hışımla yerinden kalkıp kendine başka bir yer arıyor. gözü benim yanıma takılıyor. hop diye gelip yanıma oturuyor.

    ilginç bir kız nihan. böyle biraz erkek gibi. zeki kız. ben zeki kız seviyorum. ayakları üstünde durabilen, ama aynı anda sevimli ve narin. ilginç bir hassaslıkta düzenlenmiş tüm karakteri. bol bol sohbet ediyoruz. sanat, bilim, siyaset, aile ilişkileri, kadın-erkek olayları... arkadaş oluyoruz.

    ilginç karakteri içinde, çok eşlilik ve sık sevgili değiştirme olayı da var. sanırım pek umrumda değil. ne de olsa, o da öyle bir karakter ve biz arkadaşız işte. bana sevgilisini anlatıyor. adam tam bir hödük. ama ben güzel güzel ilişkileri hakkında olumlu tavsiyeler veriyorum. çünkü ben iyi bir arkadaşım.

    bir gün okuldan çıkmışız, ben sinemaya gitmeyi planlıyorum. bahariye caddesinde yürürken telefonum çalıyor. nihan arıyor ve "sevgilimden ayrıldım ben, konuşmaya ihtiyacım var diyor." soğuk bir mart günü, moda sahile inmeye karar veriyoruz. ikişer de bira alıyoruz yanımıza. anlatıyor, işte adam hakkında bir şeyler. ne kadar kaba davrandığını, aptal olduğunu falan filan. hava soğuk ve biz birbirimize yaklaşıyoruz. ikinci biramın sonunda ben onun saçlarını okşamaya başlıyorum. hala sohbet ediyoruz ama başka şeylerden artık. daha da yaklaşıyoruz. o kendi ikinci birasının yarısını içemiyor. ben bitiriyorum onunkini de. ellerim saçlarından sırtına ve beline kayıyor. sarılıyoruz birbirimize. gözlerime bakıyor, gözlerine bakıyorum. "lan acaba?" diyorum. "ya tokadı yersem?" hafifçe sırıtıyor. "e düşünme artık!" diyor. öpüşüyoruz. ve bizim 6 senelik ilişkimiz bir "e düşünme artık" cümlesiyle başlamış oluyor.

    bitişi de ayrı ilginç tabii. benden gelen "bugün benimle son günün sevgilim!" cümlesiyle bitiyor. "e düşünmedim artık." 6 sene düşünmek yeterdi.

    edit: bitiş ise şöyleydi arkadaşlar.

  • butik kafeler genelde sakin olduğu için seçilebilir. benim vize-final döneminde taze istanbullu olarak ziyaret ettiğim, rahatlık ve sakinlik açısından verimli çalışma imkanı sunan kafeler;

    starbucks'ın ortaköy, bebek, moda şubeleri (genellikle öğleden sonra kalabalık oluyor bu şubeler. hem self servis olması, hem de saatlerce oturup wifi ve elektrik prizini sömürseniz de size müdahale eden birinin olmaması açısından çok rahat, biliyorsunuz. isterseniz kadıköy rıhtım ve bahariye'deki beş katlı büyük şubeleri de tercih edebilirsiniz, ben çok fazla insan ortalıkta dolaştığı için sevmiyorum.)

    caffe nero'nun yeniköy, moda, akaretler şubeleri (moda şubesi öğleden sonra epey kalabalık oluyor, yer bulamayabilirsiniz, sövmeyin sonra. yeniköy ise çok sakin, üstüne manzarası var. daha ne olsundu.)

    cherrybean coffees moda şubesi (iki katlı + bahçeli bir kafe. self-servis olduğu için oldukça rahat ve başınıza ekşiyen, saçma sapan bahanelerle rahatsız eden çalışanlar yok. burada galata şubesini de yazmıştım ama kapandı ne yazık ki.)

    kadıköy'de pappa cafe, iki kedi cafe, muaf, page cafe & gallery, polka, day coffee design, coffee manifesto, sakura, walter's coffee, juliet kitchen & rooms, yumma, dün moda, sayfiye moda (pappa arka sokaklarda kaldığı için sakin, iki kedi cafe'nin sahibi hanımefendi inanılmaz güleryüzlü ve pozitif, muaf moda burnu tarafında fakat öğleden sonra kalabalık olan mekanlardan. kev öğleden sonra kalabalık olabiliyor, polka ve zuhal ise sakinliğiyle sizi çekiyor. tabi çalışmak için de pek güzel. day coffee'de aynı zamanda el yapımı defterler ve aksesuarlar satılıyor. walter's hakkında detay vermeme gerek yok sanırım, edebinizle gidip ders çalışacaksanız tercih edin, tulum giyme niyetiniz varsa sanırım artık giydirmiyorlar. * dün ve sayfiye moda burnu'nda yer alıyor, ikisi de inanılmaz ferah ve sakin kafeler. sayfiye'ye beni bağlayan günlük muzlu rulo pasta yapmaları ve kafam kadar porsiyonla servis etmeleri -ki kocakafalıyımdır- neyse, yeter ki siz çalışın çocuum.)

    karaköy'de ot dergi cafe, karabatak, mums cafe, ops, sahi (ot dergi kafe kamondo merdivenini çıktığınızda sağda kalıyor, küçük bir kafe. karabatak, mums ve ops biraz daha görselliğe hitap eden fakat gözlemlediğim kadarıyla bütün gün o kafeden o kafeye sürüklenmek dışında bir amacı olmayan kitlelerin uğrak yeri. şansınıza bağlı biraz. sahi'de çok lezzetli çikolatalar ve kendi seçtiğiniz malzemelerle oluşturacağınız lokumla dersi sallamama seçeneğiniz var.)

    şişhane'de; mavra (çalışırken apartmandan çıkan okan bayülgen'e sataşmak isterseniz gidebilirsiniz.*) ,drip coffee (pera'da sokakla iç içe çalışmak ve güzel bir apple pie yemek isterseniz tercih sebebi olabilir.) , türk alman kitabevi (bunu bilmeyen kalmadı zaten. hem fiyatlarıyla öğrenci dostu, hem de altı kahve aldığınız zaman yedinci kahvenizi hediye ediyorlar. + harika bir çalışma ortamı var.)

    bunların dışında, beşiktaş' ta minoa cafe & bookstore, nişantaşı'nda moc, coffee bain, sunday teşvikiye, bebek'te mangerie, yeniköy'de yeniköy kahvesi, galatasaray'da brew coffeetercih edilebilir.

    edit: güncelleme.
    edit 2: kapanan mekanların güncellenmesi + yeni tavsiyeler.