hesabın var mı? giriş yap

  • abartılı ifadeler kullanmak istemem ama çok başarılı, hakkının yıllar sonra daha da ziyadesiyle teslim edileceğine inandığım, kendi alanında henüz daha iyisini izlemediğim bir film.

    adeta aksiyon böyle çekilir dersi veren tek plan çekimleri, genel anlamda görüntüleri, dini göndermeleri, büyük ülkelerin günümüzde uyguladığı mülteci politikalarının neredeyse aynısının ustalıkla aktarılması, senaryosu, kurduğu distopik ama gerçekçi dünya, verdiği siyasi-politik mesajlar, müzikleri ve michael caine'i ile çok özel bir yerde duran bir film children of men.

    zizek tabii daha iyi anlatacaktır, ona göre kabaca filmi bu kadar unutulmaz yapan; insanlığı kurtaran bir anti-kahraman hikayesini başarılı bir şekilde anlatması değil, ana hikaye akarken, arkaplanda aynısını bugün yaşadığımız ve dolayısıyla rahatlıkla özdeşlik kurabileceğimiz muazzam bir günümüz kapitalizmi tablosu sunmasıdır. filmde olay örgüsü ilerlerken; göç, savaş, aşırı akımlar, terör, baskı gibi neredeyse gündelik hayatımızın bir parçası haline gelen olgulara dair sahneler izleriz arkaplanda. bir distopya izlediğimizi varsayarız ama gördüklerimiz hep yaşadığımız dünyaya dairdir. işte filmi bu kadar başarılı yapan tam da bu arkaplandır.

    children of men bir aksiyon filmi değil, 2020'lerde yaşayacağımız günlerin 2006'da çekilmiş, usta işi bir habercisidir.

  • -napiyosun ask?
    -seni dusunuyorum.
    -gunun nasil gecti?
    -seni dusunerek
    -annen napiyo?
    -ailecek seni dusunuyoruz.

  • süleyman demirel anlatıyor;

    "39 yaşında başbakan oldum. ana muhalefet lideri ismet inönü idi. yeminle söylüyorum, onunla görüşmeye giderken dizlerim titrerdi. ben alt tarafı çoban sülü, o ise garp cephesi kumandanı, cumhuriyet’in ikinci adamı idi..."

    seçimlerden %50 oy alarak başbakan olan demirel, meclisin ilk günü meclis binasında ismet inönü ile karşılaşır. inönü sorar;

    "meclisin kaç merdiveni var, süleyman biliyor musun?"

    "bilmiyorum!" diye cevap verir, demirel.

    beklemediği bir soruyu yanıtsız bırakan demirel içten içe bozulmuştur. birkaç gün sonra yine mecliste inönü'nün yanına giden demirel kulağına eğilerek;

    "efendim, meclisin 220 merdiveni var!" der.

    "kime saydırdın?" diye sorar inönü.

    "bizzat ben saydım efendim!" der, demirel.

    ve bunun üzerine inönü'den tarihi bir söz duyar;

    "bak süleyman, lider odur ki zor işlerle uğraşsın. lider basit işleri kendi yapmaz. bak mesela ben meclisin kaç merdiveni olduğunu bilmiyordum. sana saydırdım..."

  • migros sen neden özür diliyorsun onu anlamadım?
    satacağın ürünü paketleyip etiketlemişsin ne var bunda?
    hurma, çağla, çilek, yeni dünya gibi meyveler de böyle paketli satılıyor.
    aa sorun fiyatı mı yoksa? ekonomiyi migros mu belirliyor?
    özür dilemesi saçma olmuş, bu fiyata aldık şu fiyata da satmak zorundayız yazmalıydı.
    belliki pahalı diye satılmayan bir ürünü adet olarak elden çıkarmayı planlamışsınız.

  • matematiğin fizik tarafından genişletilebilir olması matematik ile fizik arasındaki bağı güçlendirmez. zira biyoloji de kimya'yı genişletmiştir fakat kimyanın varlığı canlılığa bağlı değildir.

    matematik, gerçekliklerin anlaşılması için model sağlar ancak diğer bilimlere. uygulamalı matematik ile saf matematiki birbirinden ayırmak gerekir; zira ayrıdırlar da. eğrisel integral'in eğri boyunca yapılan yapılan işi vermesi, matematiği değil fiziği ilgilendirir. zira matematikte ancak ve ancak bir hesaplama yöntemidir o.
    zamanı reel sayılar doğrusu üzerine oturtmak ise tamamen fizikçilerin ayıbıdır.
    saf matematiğin fiziksel gerçeklikten ayrık olduğu konusunda einstein'ın meshur bir quote'sinden faydalanalim:
    "as far as the laws of mathematics refer to reality, they are not certain, and as far as they are certain, they do not refer to reality."

    ayrık bir bilim olarak matematik, aynı fizik gibi, insanların onu keşfetmesinden bağımsız olarak varlığını sürdürür; nasıl ki karadeliklerin içinde etkili olan fizik kanunları bizlerin bilememesine rağmen var ise. matematiği icat olarak algılamak, insanların kendilerini üstün görme megolomanlığı ile örtüşür. zira ancak sonsuz güçlü bir tanrı tarafından özel bir amaçla yaratıldığına inanan insan böylesine bütünsel bir gerçekliği icat ettiğini düşünebilir.

  • kapadokya'daki balona biniş ücretinin 175 euro(500 lira) olması. neden bu kadar pahalı anlam veremem. rusya'ya aktarmasiz direkt ucak bileti gidis donus 427 lirayken bu neyin artistligi.

  • pek kıymetli halk sanatçımızın dün itibari ile instagram hesabından paylaştığı tasarruf temalı, okuyanı hüzünden hüzüne sürükleyen duygu yüklü mektup. viral.

    kamu spotu niteliğinde olduğunu hatırlatmakta fayda var.

    "anne bunun içinde para var elektrik faturası için bir gün seni mutlu edeyim dedim."

    https://www.instagram.com/…llev/?taken-by=gulben123

    gülben ergen de bu mektubu görünce doğal olarak hepimiz gibi içlenmiş ve aşağıdaki mesajı yazmış:

    "elektrik, su, doğalgaz faturalarımız posta kutumuza geldiğinde çocuklara birlikte alıyoruz. bugün onlar benden önce almışlar. eve geldiğimde odamda, yatağımın ucunda bu zarf vardı... yaz sonu toplantı yapmıştık hepimiz. bütçelerimizi belirledik. kışa bir tatil daha yapabilmemiz için elektriklerimizi kapatmamız gerektiğini, suyumuzu boşa harcamamız gerektiğini, yemeklerimizi, giyeceklerimizi özenle kullanmamız gerektiğini konuşmuştuk. okullar başlayacağı için yeni #çanta, #ayakkabı, #forma, #okul kitapları, #defter, #kalem kutusu gibi ihtiyaçlarını alırken geçen sene kullandıklarını her sene olduğu gibi ihtiyacı olan çocuklara göndermek üzere birlikte koliledik ve içine el yazımızla "güle güle kullanın" yazdık. şu an sizlere bu satırları yazarken ağlıyorum... #anne evimize tek başına bakıyor bunu unutmayın demiştim onlara. anne ekrana çıkınca, konsere gidince para kazanıyor ve biz öyle evimize, buzdolabımıza, üstümüze, yeni şeyler, oyunlar alabiliyoruz diye anlatmıştım. bazı arkadaşlarında gördükleri ve bizde neden olmadığını sordukları şeyler de vardı. onlarında bizde olamayışının sebeplerini gözlerinin içine bakarak izah etmiştim. oğlum bu ay biriktirdiği bayram harçlıklarından evimizin elektrik faturasını #beyaz bir zarfa not yazarak ödüyor... yaşı 8 #şükür #minnet #evlat #mutluluk #sevinç #paylaşmak #sorumluluk"

    minik ares'i tebrik etmek gerek, bu yaşta para biriktirmeye ve aile ekonomisine katkı sağlamaya başlamış. kesinlikle akranlarına örnek olması ve takdir edilmesi gereken bir davranış.

    mektuptaki şu bölüm dikkat çekici;

    "anne ekrana çıkınca, konsere gidince para kazanıyor ve biz öyle evimize, buzdolabımıza, üstümüze, yeni şeyler, oyunlar alabiliyoruz diye anlatmıştım. bazı arkadaşlarında gördükleri ve bizde neden olmadığını sordukları şeyler de vardı."

    ares'in arkadaşlarında görüp de gülben ergen'in kendisine alamadığı şey neydi acaba.

    sonuçta yaptığı program karşılığında trt'den aylık 400 bin lira almış, halka mâl olmuş ünlü ve popüler bir sanatçı.
    onun evladı, bizlerin, yani halkın evladı sayılır. bizler de suyu, elektriği az kullanıp tasarruf etmek ve ares'in arkadaşlarında görüp, kendi evinde göremediği şey konusunda naçizane yardımcı olmak isteriz. onun mutluluğu, bizim mutluluğumuz.

  • evvela genel olarak yapılan yanlışları bertaraf ederek başlayalım:
    birincisi "cafe de paris" adı altında sunulan iki farklı (nasıl desek) çeşni mevcutmuş. bunlardan biri ünlü ve tescilli bir sos olup orijinal formülü sır gibi saklanır olmuş. diğeri ise bu sosa öykündüğünden adını bu sostan alan ve ızgara etlere eşlik etmek için hazırlanan bir tereğayı formülü olup orijinal sostan apayrı bir bünye imiş.

    ikincisi ise yukarıda bahsettiğimiz ünlü sosun adından kaynaklanan bir yanlış değerlendirmeyle fransa kökenli olduğu düşünülse de de kaynağı isviçre'nin cenevre kenti'nde bulunan cafe de paris adlı restoran imiş. rivayet odur ki sosun asıl mucidi iş bu restoran'ın sahibi freddy dumont'un kayınpederi ve bir başka restoran işletmecisi olan (‘restaurant du coq d'or' ) mösyö boubier imiş. boubier'in kızı freddy dumont ile evlendiğinde sosun tarifi bir nevi ceyiz olarak dumont ailesine geçmiş.

    le monde gazetesi bir zamanlar orijinal "cafe de paris sosu"nun gizli malzemesinin tavuk ciğeri olduğunu açıklamış. yanı sıra kullanılan diğer malzemeler taze kekik ve kekik çiçekleri, %19 yağlı krema, beyaz dijon hardalı, tereyağı, su, tuz ve karabiber demiş le monde. ancak ingiliz "the independent", le monde'un "le relais de venise – l'entrecôte" adlı restoranı kaynak gösterek verdiği haberin restoran yetkilileri tarafından doğrulanmadığını duyurmuş sonradan. sonuç olarak sosun orijinal tarifi hala saklı tutulmakta ve sadece lisans sahibi sayılı restoranlarda sunulmakta imiş.

    öte yandan "cafe de paris terayağı" ise aslen daha özgür bir reçete ile üretilebilen ve oda sıcaklığına getirilen tereyağı ile karıştırılan maydanoz, mercanköşk, dereotu, biberiye, tarhun, fesleğen ve kekik gibi kokulu otlar, curry, karabiber gibi baharatlar ve dijon hardalı, kapari, frenk soğanı, arpacık soğan, sarımsak, worcestershire sosu, ve hamsi gibi diğer çeşnilerin karışımını içerebiliyormuş. bütün bu içerikle zenginleştirilen tereyağı tekrar soğutulup donduktan sonra küpler halinde kesilerek servis sırasında pişmiş etin (özellikle antrikot) üzerine yerleştirilirmiş.

    ne yediğimizi bilelim. değil mi efendim?

    http://en.wikipedia.org/wiki/café_de_paris_sauce
    http://www.cafedeparisbutters.co.uk/the-history