hesabın var mı? giriş yap

  • sayıca fazla olan sıkıntılardır. öncelikle yalınızın deniz kenarında olduğunu farz ediyorum, bu da yalınızın deniz kenarındaki kısımlarının kazıklar üzerine inşa edildiğini gösterir. en az 80 100 yıllık olan evinizin altındaki kazıklar ziyadesiyle yaşlanmış olacaktır. boğazda pek çok yalıda da gördüğünüz üzere bunların oturmasıyla beraber yalınız yıllar içerisinde denize doğru eğilecektir. neyse ki bu binalar beton değildir ve bu sebeple derin çatlaklar oluşturmamaktadır fakat yine de bu risk altında olmadığınız anlamına gelmez. bu durumun tadilatı ise öyle kolay ve ucuz olmayacaktır, yine milyonlar harcayarak durumu düzeltebileceksiniz.

    bir diğeri bu tarihi eser statüsündeki evinizde tadilat tamirat yapıp halk arasındaki deyişle çivi çakmadan önce anıtlar kurullundan izin almanız gerekecektir. bu güzel evinizde gerekli izinleri alıp tadilata başladığınız zaman ise o evi yapan gibi bir usta bulmanız pek mümkün değildir. evinizin yapıldığı yıllarda ağaçları cinsine göre kesilip işlenirken( örneğin çam ağacı içindeki suyu kaybetmesin diye gece kesilir, ağaçlar doğranırken elektrikli testerelerden ziyade kama ile ayrılarak lifleri bir arada tutup daha mukavim ahşap elde edilir vs.) bugün hepsi fabrikasyondur. evinizi yapan ermeni ustaların torunları şu an nerededir kim bilir, fakat onların 150 yıl önce yaptığı ve yağ gibi kayan panjurlarınız tadilattan iki sene sonra gıcırdamaya başlayacağını, tahtaların şişip tam olarak kapanmayacağını göreceksiniz.

    bir diğer husus ise deniz kenarındaki yapılarınız ile ilgili. evinize ait bir iskeleniz var ise yandınız. deniz işgalinden her sene, her sene olmazsa iki senede bir 300 500 bin liralara varacak cezaları belediyeden yiyeceksiniz.

    evet, gördüğünüz gibi derdi boldur. fakat tabi ki her konuda olduğu gibi yeteri kadar paranız var ise bunların hiç biri sizi ilgilendirmez, bütün sıkıntıları rahatça atlatırsınız.

    edit: bazı çok zeki arkadaşlar yalının deniz kenarında olduğunu, olmazsa zaten yalı olmayacağını beyan ederek şahsımla dalga geçme girişiminde bulunmuşlar. mesela arsanız büyüktür, deniz kenarındadır ve yalınız kazıklar üzerine inşa edilmeden kıyı çizgisinin biraz gerisinde inşa edilmiş olabilir. bu onu yine de yalı yapar sevgili kültür mantarları.

    edit2: en büyük derdi pas olanlara benden gelsin, galvanizden bile iyi bu konuda:
    http://solutions.3m.co.uk/…/scotch-1617-zinc-spray/

    zinca diye bir marka vardı, internette bulamadım aşırı profesyonel bişey olabilir, ama tabi yalısı olan adamlarsınız her türlü bulursunuz siz onu.

    not: inşaat mühendisiyim bugüne kadar 765 kazık çaktık halen de devam ediyoruz.

  • ankete katılmayana asgari ücret kadar ceza kesmek. o değil de ne memleket ama , kapıya gelen dolandırıcı olmasa bile 1000 lira giriyor vatandaşa. dolandırıcı yine insaflı olur , bakar hane halkı fakir diye çeker gider.

  • küçük oğlum ilkokul 2. sınıfa gidiyor. cumartesi akşamı arkadaşını evine bırakırken aralarında geçen aşklı meşkli diyaloğa istinaden sordum:
    -kim oğlum aşkın, ekin mi?
    cevap verdi:
    - yok. o benim kankam artık. eskiden aşkımdı da, sonra biz arkadaşız dedi. hem biz onunla çok beraber oluyoruz. ben aşkımı sadece mert'e söyledim kimseye de söylemem.
    adam olayı çözmüş dedim içimden.
    arkadaşının annesi bir ara yalnız kalınca kulağıma eğildi:
    -senin oğlan kendinden 2 yaş büyük 4. sınıfa giden bir kıza aşık olmuş.
    güldüm. üzüldüm sonra, demek ki çekiniyor durumdan ki sadece bir arkadaşı ile paylaşıyor. bir kaç gün geçti:
    -oğlum bana anlatmak istediğin bir şey var mı? aşkını da benden saklıyorsun.
    suratını astı:
    -evet, çünkü güvenmiyorum. hem anlatırsam her şey bozulacak gibi hissediyorum...

    ağlayasım geldi...

  • her şeyden önce paintball bir spordur. paintball'u savaş talimi olarak gören ve antimilitarist saiklerle paintball'dan uzak duran ya da paintball'u karalayan, yeren kişiler hata etmektedir. paintball ile gerçek bir çatışmayı kıyaslamaya çalışmak abesle iştigalden öteye gidemez çünkü paintball çok daha farklı dinamiklere sahip bir oyundur. bu konu paintball camiasının da en hassas olduğu konulardan biridir. bu sebeple paintball sahalarında verilen brifinglerde bile savaş, silah, ölüm, öldürmek, mermi, kurşun gibi gerçek bir çatışmayı andırabilecek tüm kelimelerin kullanılması yasaklanmıştır.

    türkiye'de profesyonel olarak türkiye atıcılık ve avcılık federasyonuna bağlı olarak düzenlenen türkiye paintball ligi ile hayat bulmaktadır.

    türkiye paintball ligi'nde the millennium european paintball series kuralları ve millennium series'de 2006 yılından beri uygulanmakta olan ve takım başına boya topu harcamasını azaltırken tek bir etkinlikte mümkün olduğunca fazla müsabaka yapılmasını sağlama amacı taşıyan m7 disiplini benimsenmiştir. türkiye paintball ligi'nde saha kadrosunun 5 kişiden oluşuyor olması da oyuncu azlığının sonucu değil, m7 disiplininin kuralları gereğidir.

    profesyonel paintball son derece hızlı bir oyundur. bu nedenle de adı sıklıkla speedball olarak anılır. günümüzde uygulanan m7 formatında maç süresi 10 dakikadır ve takımlar bu toplam süre içinde 3 set kazanmaya çalışır. her bir setin arasında yalnızca 2 dakika ara verilir. takımlar bu süre içinde temizliklerinin yanında boya topu ve diğer tüm eksikliklerini tamamlamak zorundadır. bu sayede oyun konsepti tam anlamıyla hıza dayalı bir hal almıştır.

    oyunda kullanılan işaretleyici/markerlar* saniyede 10,1 top atabilmektedir. markerların teknik yapıları bundan çok daha fazlasına* müsaitken millennium kuralları top sarfiyatını azaltmak için m7 disiplininde atış sayısını saniyede 10,1 olacak şekilde kısıtlamıştır. profesyonel paintball markerları yüksek atış hızının yanında doğru top ile kullanıldığında son derece isabetli aletlerdir. alışılmış senaryo oyunlarında kullanılan tippmann markerların aksine profesyonel oyuncular tarafından kullanılan dye, planet eclipse gibi firmaların ürettiği üst seviye markerlar 55 metrelik sahanın bir ucundan karşı uçtaki oyuncuyu her atışta vurabilecek kadar isabet sahibidir.

    profesyonel paintball 55 metreye 33 metrelik yapay ya da doğal çim zemin üzerine kurulmuş, etrafı bir boya topunun geçmesine izin vermeyecek nitelikte bir ağ ile çevrilmiş, farklı şekillerde ve içleri hava dolu 35 siperin* bulunduğu bir sahada oynanır. siperlerin simetrik dizilmesini gerektiren bir kural bulunmamaktadır.

    genel inanışın aksine paintball çok da fazla can yakan bir oyun değildir. tabii ki vurulan oyuncunun canı yanmaz demek doğru olmaz fakat bu acı öyle abartılacak bir acı değildir. çok hassas bir bölgeden isabet almadığı sürece vurulan oyuncu sonraki sete acısını unutmuş bir şekilde girer.

    paintball'da en önemli kural - ki bu kural her şeyden daha önemlidir - oyun sahası ya da markerların bulunduğu ve ateş edebileceği her yerde painball için özel olarak üretilmiş bir maske takılmasıdır. paintball her ne kadar zararsız bir oyun olsa da göz ve çevresine isabet edecek bir boya topu kolaylıkla görme kaybına sebep olabilir. ayrıca paintball seven ve düzenli olarak oynayan her oyuncunun da kendine ait bir maskesinin bulunması en doğrusudur.

    profesyonel paintball'un nasıl bir şey olduğunu merak edenleri şuradan alabiliriz:
    http://www.youtube.com/watch?v=ur8onftlyk0

  • 1680 yılında etiler yoktu, diyerek başlanması gereken soru. etiler, adını etibank'ın yaptırdığı konut kooperatifinden alır. etibank da cumhuriyet sonrası açılan ve selçuklu öncesi anadolu medeniyetlerini (sümer, hitit*, akad*) isim olarak benimseyen bir bankadır. etiler'in olduğu bölge 18. yüzyıla kadar ormanlık araziydi. kışın kurt inerdi. bölgeden bir arazi 18 yüzyıl sonlarında kaptanı deryaya tahsis edilince levend* adını aldı. bugünkü levent mahallesinin kurulması ise 1950lere kadar bekleyecekti*.

    eyüp ise bizans döneminden beri bir yerleşmeydi, sahabelerden eyüp el ensari ve ordusunun 7. yüzyıl sonunda kapılarına dayanıp bozguna uğradığı konstantiniyye surlarında yer alan bir bizans toprağıydı. 15. yüzyılda konstantiniyye osmanlılar tarafından alındıktan sonra fatih sultan mehmed, ilk kuşatmayı yapan eyüp el ensari'nin mezarını aratmaya başladı. kuşatmayı yapan müslümanlar, surların dışındaki bir manastır mezarlığının dışına gömülmüşlerdi. akşemseddin rüyaya yatıp mezarın yerini tesbit edince burası türbe yapıldı, ve üzerine görkemli bir cami yaptırıldı. cami son haline gelene kadar epey elden geçmiştir. eyüp uzunca bir süre şehir dışında bir köy, mezarlık ve ruhani mekan olarak kaldı.(tarîh-i sultan süleyman, nakkaş osman, 1580*)

    1680 yılında muhtemelen eyüp'ten, konstantiniyye'den gelirken bindiğiniz atla haliç kıyısına kadar gidip, kayıkla karşıya geçip, galata'dan yukarı ormanın içine doğru da eşrafın "delü mü sikdü acep?" bakışları arasında at üstünde gidebilirdiniz.

  • adam gelmiş cevap yazmış, derdini anlatmış. rahat bırakın oğlum, ne istiyorsa yapsın.

    bugüne kadar sözlüğe gelip, kibarca cevap veren kaç ünlü var, düzgün adammış.

    başarılar mahsun.

  • yaşayan en büyük ikinci sanat eleştirmeni ertuğrul özkök'ün - en büyüğü için (bkz: hıncal uluç) - hürriyet'in pazar eki'nde yer alan söyleşisinde yaptığı açıklama. rec by saatchi'den çıkan "arta kalan zamanda" albümünde sevdiği 15 aryayı derleyen özkök'ün kendisiyle bu vesileyle yapılan söyleşideki açıklaması gerçekten düşündürücü:

    "ikinci yeni şiiri gırtlağına kadar arabesktir. alın ikinci yeni ’den bir şiir, doğuş ’un şarkı sözlerinin yanına koyun, fark görebilecek misiniz bakalım. sezen aksu’nun şarkı sözlerinde de aynı tat vardır."

    bu açıklamadan sonra hafif bir içim geçmiş, uyumuşum. rüyamda sezai karakoç, ece ayhan ve cemal süreya'yı gördüm. aralarında doğuş ve hilal cebeci ayrılığı hakkında tartışıyorlardı. daha sonra turgut uyar geldi ve "size genç şair doğuş'un şiirlerini getirdim, haydi birlikte okuyalım" dedi. okumaya başladılar:

    eserin adı: uyan (doğuş adlı albümünden)

    zordu bu anı beni yordu
    yokluğun beni vurdu
    zordu bu anı beni yordu
    ayrılık beni vurdu

    düşünmeden uğra bana
    kapım açık hala sana
    ayrılığın vurdu aya
    yansıdı odamın duvarına

    uyan uyan uyan
    gönlüm uyan
    dayan dayan dayan
    ruhum dayan

    seni de bir gün severler
    sevda yüklü trenler
    boş raylarda ilerler
    sevenleri üzenler
    hep o yolda giderler

    eserin son bölümünde sezai karakoç ağlamaya başlamıştı. "ben neden böyle yazamadım hiç?" dedi. turgut uyar, diğer esere geçti:

    eserinin adı: bebişim (hadi hızlandır albümünden)

    dayanir mı bedenim bu acıya
    alısır mı ruhum sensizlige
    yüreğimde gözlerimde nefesimde
    kaderimsin duam yeminimsin
    kalbim kalbini görmediği zaman
    atar mı sence bir daha

    bebişim bebişim teninin kokusunu özlemişim
    bebişim bebişim bebişim
    canımdan bile sevdigim herşeyimsin...

    "bebişim" kısmında ece ayhan sigarasından derin bir nefes aldı... "hiçbir zaman doğuş gibi yazamayacağız, hiçbir zaman..." dedi. turgut uyar devam ediyordu okumaya:

    eserinin adı: uh uh (denge albümünden)

    şimdi sana söylüyorum
    içimdeki aşkı çıkar onu
    çıkar onu çıkar onu bebeğim

    vazgeçilmez terkedilmez
    içimdeki tutku
    al al al al al al
    uva uva oh oh

    kaldır üstündeki kara bulutları
    serbest bırak alev alsın

    özellikle "al al al al uva uva oh oh" bölümünden sonra, şairler "olmaz böyle şey" nidalarıyla "doğuş şiirlerindeki imgelem zenginliği" hakkında hararetli bir tartışmaya giriştiler. hatta sezai karakoç ile ece ayhan neredeyse birbirine girecekti. o sırada ertuğrul özkök geldi ve "ikinci yeni şiiri gırtlağına kadar arabesktir. alın ikinci yeni ’den bir şiir, doğuş ’un şarkı sözlerinin yanına koyun, fark görebilecek misiniz bakalım. sezen aksu’nun şarkı sözlerinde de aynı tat vardır." dedi. sezai karakoç "ne demek fark görebilecek misiniz? doğuş bizden milyon kat iyi...dalga mı geçiyorsun bre?" dedikten sonra koşup irice bir budaklı meşe odunu kaptı. .. tam o anda uyandım. bilgisayarımı açıp, doğuş’un resmi sitesinden fan clup bölümüne girdim ve hemen üye oldum. çok mutluydum. üstelik nickim de uvercinka ‘ydı.

    http://www.hurriyet.com.tr/…791.asp?gid=59&sz=15434