hesabın var mı? giriş yap

  • şımaran çocuğunu, "şöyle sert bir bakış atarak" susturmakla övünen bir arkadaşım vardı.

    çocuğu, önündeki yemeği bitiremediğinde tek bir emriyle tabağını yalatan bir başka arkadaşım...

    halam, kendi annesinin yeterince yaşadığını, herkesin iyiliği için artık ölmesi gerektiğini düşünüyordu.

    bir gece çok sevdiğim bir dostumla sarhoş olduk, otobüs durağına yürürken karşımıza çıkıp bize mendil satmak isteyen bir çocuk için, "bunlar hep yalan" dedi, "bizi soymaya çalışıyorlar." (bir çocuk ne kadar sahtekar olabilir ki!)

    annem, bir erkek çocuğum olmadığı için hep üzülmüş, dua etmiştir "gerçek" bir çocuğum olması için. (hala ediyor.)

    patronum bütün içtenliğiyle, "iki ay maaş alamadı diye neden problem çıkarıyor insanlar?" diye sordu, baş başa yaptığımız bir iş toplantısında.

    "köpeklerden nefret ediyorum!" dedi karnı tok bir arkadaşım, üstelik öğle tatilinde.

    birkaç mağaza dolaştıktan ve kızım tüm alış-veriş tekliflerimi reddettikten sonra girdiğimiz son mağazada kendisine, "neden bu kadar mutsuzsun?" diye sorduğumda beni kenara çekti ve "baba, neden böyle sorular soruyorsun bana, neden rezil ediyorsun beni?" diye sordu.

    adem abi yıllarca karısını dövdü, fatma teyze bahçesine dadanan çocukları kovaladı. (üstelik yıllarca)

    karım, çıkarlarını düşünmeyen bir ahmak olduğumu iddia etti.

    "ve biz onlara diyeceğiz ki" dedi kutsal kitabım...

    insan kötüdür.

  • çocukluğu vieatnam filmleri izleyerek geçmiş ve artık silah zoruyla dahi savaş filmi izlemeyen biri olarak, izleyip de beğendiğim (ve buna çok şaşırdığım) savaş filmi olmuştur. ölümün acılığı, savaşın canavarlığı son derece gerçekçi bir şekilde ama çiğ bir gerçekçilikle değil şairane bir şekilde anlatılmış. sanat budur işte.

    --- spoiler ---

    özellikle çok genç askerlerden biri ölürken yaprakların arasından sızan gün ışığı hem görsellik açısından hem ölümle hayatın tezatını göstermek açısından filmin en güzel sahnesidir, hatta şimdiye kadar izlediğim en güzel sahnedir bile diyebilirim.

    --- spoiler ---

    edit: oskar almış olmaması, almış olmasından çok daha büyük bir onurdur bence.

  • 3-4 kişi toplanıp köylü gibi 15 bardak çay, kahve ve soda içilmiş. uzun zamandır bu kadar vizyonsuz bir sipariş görmemiştim. belli ki bolca futbol ve siyaset konuşulmuş.

    gezi'den sonra mado'ya hiç uğramadım, ama hesap diğer mekanlara göre normal geldi.

  • zenci kelimesi arapça’daki zancî kelimesinden türeyegelmiş ve cağnım türkçeme yerleşmiştir. arabî lügattaki manası “kara derili, siyah, afrikalı” anlamına geliyorken türkçede de aynı manaya gelmekle birlikte yanına bazı unsurlar eklenmiştir: zanzibarlı (zencibarlı) adam gibi. tabii kelimenin içinde bir takım fars esintileri de mevzubahis, tamamiyle arabî demek yanlış olur. farsî’nin zangî kelimesi de aynı şekilde “paslı (ülke olarak), kara derili, siyah) anlamına geliyor.

    her neyse bizim ilgi alanımız zenci ve zencibarlı adam kelimesi çünkü osmanlı devleti’nde haremağaları (çoğunluk öyleydi) olan siyah hadımağalar afrika’dan çalınır, (zanzibar)zencibar’da hadımedilir, araplar tarafından payitahta/istanbul’a getirilir satılırmış. dolayısıyla, her şeye bir lakap takmaya bayılan canım memleketimin canım insanları da her defasında “zencibar’dan mı?” diyecek değil ya, arabın “zancî” kelimesini almış, biraz da türkçedeki büyük ünlü uyumuna uydurmuş, zenci deyivermiştir. her iki anlamda da bu kelime kişinin ırkını, tenini, efendime söyleyeyim cinsini belirtmemekte aksine nereli olduğunu söylemektedir. yani afrikalı yahut zencibarlı gibi. şimdi, tutturmuşlar, zenci demek nigga demek, ırkçılık. siyahî demek daha büyük ırkçılık, adamın direk rengine atıf yapıyorsun, üstelik bunu yaparken de siyahımsı, böylemsi anlamına çalan ek “şapkalı i”yi yapıştırıyorsun. bazen gerçekten bayılıyorum bizim sosyeteye. (bkz: zenci) kelimesi babalar gibi ırkçılık olmazken, adam tutuyor siyahî diyor, kendi kendine element uyduruyor. farkına varmadan iyi niyetle ırkçılık yapıyor ya da gereksiz yere ten rengine dem vuruyor.
    (bkz: vasatlık her yerde)

    zenciyi kullanınız, hiç çekinmeyiniz, hiçbir şekilde ırkçılık barındırmaz içinde. en azından adama siyahımsı, siyamsıtrak demekten daha hoştur ve iyidir.

  • ırak'ın kuzeyinde şehit olan 6 askerimizden piyade er yasin karaca'nın tokat'taki evini görüyorsunuz.
    görsel
    lüks villalarında keyifle oturup son model araba koleksiyonu yapan siyasetçiler vatan millet nutuğu atarken utanır mı? sanmam.
    devletin mal varlığını yeyip de şu gariban aileyi bu hale sokanlar umarım kahrolur gider.

  • ne zaman bir yerde görsem, tasarımla ortadirek arasında gittikçe büyümeye devam eden boşluğa lanet ediyorum. tasarımlar güzelleştikçe, bizden hızla uzaklaşıyorlar. çünkü daha önemli vatandaşlık görevlerim var. geçmediğim köprünün parasını ödemek gibi, bayburt'a kütahya'ya havaalanı yaptırmak gibi, kalyon'a, cengiz'e ihalaler kazandırmak gibi... bunun için de vergi cennetindeki hurilerden biri olarak, daha fazla vergi ödeyip ne zaman yolda kalacağı belli olmayan bir arabaya binmek zorundayım.

    xc90'la da ilişkimiz bu şekilde. tam diyorum bu ay 1000 tl arttırdım böyle giderse, 1000 ay sonra 116. doğumgünü hediyesi olarak kendime bir tane alırım, binmesem de olur evin salonuna çeker iki lafın belini kırarım ama olmuyor. vergi tanrıları boş durmuyor. biriktirdiğim her tl'yi anında vasıfsız hale getiriveriyorlar.

    hal böyle olunca da, üretim bandından çıkmış bir üründen çok, sonsuz güçteki bir kudret tarafından tasarlanmış bir cennet dekoruna benzeyen xc90'a binmek de hava boşluğunda yok olup giden bir düşünce olarak kalıyor. bari her parası olana satmasalar. toefl, kpss falan sorsalar.

  • müşteriye ürün değil kalite satması.

    diğer üreticiler apple ile rekabet edebilmek için inatla ürünü geliştirmeye çalışıyorlar. o yüzden hala apple bir numara.

  • -hangi okul?
    --hacettepe...
    -maaşallah! tıp yani!
    --yok alman dili ve edebiyatı.
    -ankara üniversitesi mi?
    -- yuoo! hacettepe...
    - e tıp o zaman!?
    --hayır teyzecim almanca bizim...
    -ama hacettepe demedin mi?
    -- evet teyze doktorum ben
    -maaşallah! tü tü tü...