hesabın var mı? giriş yap

  • doğru bir tespittir.

    benim sürecim de şöyle olmuştu:

    satılık ürün: çekyat
    gerçekten tertemiz, neredeyse hiç kullanmadık.
    kendi değeri 2000 tl idi

    - ilk fiyat: 800 tl
    arayan yok
    - ikinci fiyat: 500 tl
    arayan yok
    - üçüncü fiyat: 250 tl
    arıyorlar ama gelen yok
    - dördüncü fiyat: 100 tl
    arayanlar arttı ama hala gelen yok
    - son fiyat: 1 tl
    bir öğrenci aradı, "ben almak istiyorum ama nakliyeyi siz halledebilir misiniz?" dedi.

    orada bende film koptu, apartman görevlimize sordum. oğlu evleniyormuş, bedavaya ona verdim.
    bu kadar beleşçi ve şark kurnazı bir millet olamaz.

  • sürekli kahvaltı edip ardından türk kahvesi içmek. bakınız benim face'de birbirleriyle tanışıklığı olmayan 3 tane yeni evli çift var, hemen her gün benzer bir fotoğraflarını görüyorum. anladığım kadarıyla yiyişmekten yemek yapmaya fırsat bulamıyorlar, günde 5 posta kahvaltı edip kahve içiyorlar. ha bi ortak nokta da hepsinin kahvaltısının baştacı: üzerine bal gezdirilmiş kuruyemiş tabağı.
    arkadaşım siz sabah akşam ballı badem-ceviz yer durursanız, vuruştan başka bi aktivite edemezsiniz zaten. gerçi bu da olumlu da ileride birbirinizden cabuk sıkılırsanız diye söylüyorum.
    bak geçen bu çiftlerden birisi sinemadan yer bildirimi yapmışlar, altına da "gesmelere geldik ama filmden sıkıldık eve geçiyorus" yazmışlar. kesin patlamış mısırın balını az buldunuz, diye yorum yazdım, face'den sildiler beni, "koci?le duştan sonra kahvaltı qeyfi" adlı albümden mahrum bıraktılar beni ona yandım amk.!

  • son zamanlarda özel günlerde herkes kendi kulvarından farklı reklamlar ile mesajlar yayınlıyor. ancak kiğılı farklı bir işe imza atarak, 10 kasım günü için çok özel bir proje yapmış. buradan bahsettiğim projeyi görebilirsiniz. şahsen ben çok etkilendim, herkesin yaşayabileceği bir ceket düğmesi kopma meselesini bu kadar yerinde kullanabilirlerdi.

    youtube linkini'de paylaşıyorum.

    edit: youtube linki eklendi, imla.

  • bugünün iç sıkan haberlerinden biri olmuş. adam atlamıştır, sen çarpmışsındır orasını bilemeyiz de adam yerde yatarken kezban sıkılma ifadesiyle telefondan e-maillerini kontrol etme hareketi nedir be ablam?

    http://gundem.milliyet.com.tr/…/1839142/default.htm

    (bkz: kezban trafikte)

    ek:
    kadına hakaret edilmesini doğru bulmuyorum fakat görüntü ne kadın ne erkek için etik.

    birisi yerde can derdiyle uğraşırken (hele bu yaralanmada bizim de payımız varsa durum daha vahim) gidip o benim önüme atladının derdine düşülmez.

    belki toplum olarak kadından daha duygusal bir tavır beklediğimiz için de tepki büyüyor olabilir ama burada kilit nokta şu: kadın çevredeki "sağlık" görevlilerine adamın nasıl da önüne atladığını anlatma derdinde. burada bir cinsiyet rolü yok; şunu ne erkek yapar ne kadın...

    akabinde gazeteciye gösterdiği "küçük dağları ben yarattım" tavrı da durumu daha itici hale getiriyor ve oklar kendisine çevriliyor haliyle.

  • drama yazımının en önemli noktalarından biri karakterlerin nasıl temellendirildiği ve değişimlerin nasıl anlatıldığıdır. çünkü drama inandırıcılıktan beslenir ve filmin geçtiği ortam gerçek hayattan alınsa da karakterler ve onların motivasyonları gerçeğin yorumlanmasıdır.

    bu yorumlamaların inandırıcı bir şekilde yapılması da gerçekten zordur. çünkü yazımın her bir anında tutarlı olmanız gerekir. bir karakterin başına bir şey geldiğinde ve o karakter buna bağlı olarak değişim geçirmeye başladığında bunu dengeli bir şekilde yapmalısınız. örneğin bir karakteriniz olsun bu karakterin başına önceleri kötü şeyler gelsin ancak hikayenin akışı için bu karaktere bir değişim yaşatmayın. daha sonra finalde istediğiniz yere ulaşmak için en ufak bir şeyde karakteri değiştirmeye kalkarsanız tutarlı olamazsınız. eğer bu konuda titiz çalışmazsanız da hikayenizin ve karakterinizin inandırıcılığının arkasından el sallarsınız.

    bunu engellemenin en iyi yolu yazmaya başlamadan önce kendinize kurallar koymak ve bu kuralları her bir karaktere eşit şekilde uygulamaktır. böylece izleyici kuralı fark etmese bile yazdığınız hikayedeki tutarlılığı hissedecektir. işte the godfather serisi de karakterlerini anlatırken böyle net bir kural etrafında hareket eder. bu kural nedir, karakterlerin değişiminde nasıl kullanılmıştır birlikte bakalım.

    --- spoiler ---

    the godfather serisi temelde karakterlerini güçlü ve zayıf olarak ayırır. ancak bunu yaparken "fredo'nun zaafları olsun da hikayeye heyecan gelsin." ya da "mantıklı bir adam lazım tom bu işleri halletsin." diye bir düşünce yok. her karakterin gelişiminin getirdiği durumlar var ve dediğim gibi bir tek kural ile tüm karakterlerin mantığını görebiliyorsunuz. nedir bu kural? serideki herkes michael hopf adlı yazarın "zor zamanlar güçlü insanlar yaratır, güçlü insanlar iyi zamanlar getirir; iyi zamanlar zayıf insanlar yaratır, zayıf insanlar zor zamanlar getirir." sözüyle açıklanabilir. şimdi corleone ailesinin üyeleri üzerinden bu söz nasıl yazım mekaniği haline gelmiş tek tek ilerleyelim.

    ilk sırada tabi ki don vito corleone var. vito, sicilya'da doğar. babası ve abisi yerel bir mafya tarafından öldürülür. daha sonra annesinin de gözleri önünde vurulduğunu görür. 9 yaşındayken de göçmen olarak amerika'ya gelir. ancak hemen ülkeye giremez. çünkü çiçek hastalığı belirtileri vardır. bu yüzden belli bir süre karantina'da yalnız başına kalır. yaşı ilerlediğinde new york'un, little italy denilen bölgesinde yaşamaya başlar. burada küçük odalı bir apartman dairesinde eşi ve çocuklarıyla kalır, pek para kazandırmayan işlerde çalışır. vito daha sonra don fanucci nedeniyle işsiz kalır. bu yüzden arkadaşlarıyla birlikte ufak tefek hırsızlıklara başlar. bu durumu haber alan don fanucci, kendilerine haraç vermelerini istediğinde de onu öldürür. böylece "don" ünvanı kendisine geçer.

    gördüğünüz gibi vito, zor zamanların yarattığı bir karakterdir. bu yüzden gücü elinde tutmayı sever. ayrıca italyan göçmenlerinin içinden çıkmış, onların nasıl zorluklarla mücadele ettiklerini görmüştür. bu yüzden insanlarla ilişkisinde her zaman uzlaşmacıdır. çünkü köşeye sıkıştıracağı bir insanın çaresiz kalması durumunda "kendisine" dönüşeceğini bilir. ayrıca vito çevresindeki herkese yardım eder. örneğin ikinci filmde evinden atılan bir kadın için gidip ev sahibiyle konuştuğunu görürüz. buradan da ilk filmde gördüğümüz "iyi zamanların" kendisi tarafından getirildiğini söyleyebiliriz.

    madem ailenin büyüğünden başladık o zaman yaş sıralamasına göre gidelim. ikinci sırada sonny corleone var. aslında santino, babası kadar olmasa da zor zamanların içine doğmuştur. ancak etrafını tanıyacak yaşa gelene kadar babası "don corleone"ye dönüştüğü için bu zamanların etkisini bu karakter üzerinde göremeyiz pek.

    ayrıca sonny büyürken babası bulunduğu muhitin en önemli insanıydı. buradan da şunu çıkarabiliriz. sonny, evet sinirlerine hakim olamayan bir insan. ancak normalde sinirli olan insanlar toplumdan dışlanmamak için bununla baş etmeyi öğrenir. mesela bir restorana gittiniz ve karnınız çok aç, yemeğiniz bir türlü gelmiyor. çok sinirli bir insan olsanız bile yemek yiyen diğer insanların yanında öfkenizi göstermezsiniz çünkü sonuçta siz rezil olursunuz. ancak sonny hayatı boyunca kendisini bu şekilde kısıtlamaya gerek duymadı. zaten insanlar onu sinirlendirmemeye çalışıyordu. ancak sonny en uygunsuz yerde bile sinirlense insanlar tepki gösteremiyordu çünkü vito corleone'nin oğlu zaten. ne diyebilirler ki?

    bu güç de elinde olduğu için sonny'nin sinirlenme bariyerleri gittikçe düştü ve sonunda bu durum onun hayatına mal oldu. çünkü connie'nin eşi carlo'ya çok sinirlendi ve bu durum onun temkinli bir şekilde düşünmesine engel oldu. eğer orada aniden sinirlenmeyip beklese tuzağın içine çekilmeyecekti. bu yüzden her ne kadar sert bir karakter gibi görünse de sonny, iyi zamanlar'da büyüdüğü için kendisine zaaf olacak bir durumun önüne geçemeyen bir insan oldu.

    tom hagen'ın soy adına bakıp "e bu adam corleone mi?" diye düşündüyseniz filmleri tekrar izlemenizi tavsiye ederim. çünkü tom'un bir evlat olarak ailenin hiçbir üyesinden aşağı kalır bir yanı yok. hatta fazlası var. tom, filmde de bahsedildiği üzere sokakta yaşarken sonny tarafından bulunmuş ve birlikte yaşamaları için eve getirilmiş. bu sırada vito, onu evlatlık oğlu olarak kabul etmiş.

    tom da aslında sonny gibi "iyi zamanlar"da yetişmiş olsa da aileye sonradan katıldığını bilir. ayrıca vito'nun kendisine yaptığı iyiliği asla unutmaz. bir de her ne kadar herkes tarafından kardeş olarak görülse de kendisi sicilya kökenli değildir. bu da onu diğerlerinden ayırır. bu yüzden tommy aslında zor zamanların yarattığı bir karakterdir. kendisini aileye bir şekilde borçlu hissettiği için gidip hukuk okumuş ve avukat olmuştur. ayrıca michael ortaya çıkana kadar vito'ya yardım eden en yetkin ve temkinli insandır. zor zamanlardan gelme bir insan olarak da vito'nun iyi zamanlar yaratmasına yardımcı olmuş bunu yaparken de asla zafiyet göstermemiştir.

    tom ve sonny'den sonra sırada zafiyetleri en açık şekilde görülebilen ortanca kardeş fredo corleone var. fredo aslında babasının işleriyle alakalı olmayacak bir insandır. ancak vito, onu michael gibi senatör yapmayı da planlayamaz. çünkü fredo, anlık düşünen anlık yaşayan çok da cesur olmayan bir adamdır.

    peki bu karakter neden bir tom olamamıştır? çünkü tom, çocukluğundan beri zorluklar ile mücadele etmiştir. fredo ise hayatı boyunca hiçbir zorluk çekmemiştir çünkü iyi zamanların yarattığı bir adamdır. sorumluluklarını düşünmez. moe greene'nin yanına gönderildiğinde bile işle değil başka şeylerle ilgilenir. sorun çıkardığını bilse de bu konuda artık değişemez çünkü muhtemelen çocukluğunda yaptığı hatalar sürekli yanına kaldı. bu yüzden tedbirli olmak ya da olayların sonucunu düşünmek gibi bir alışkanlık geliştirmedi hiç. çünkü fredo, iyi zamanların yarattığı zayıf bir adamdır. film serisi boyunca da fredo'yu hep yetersizliği üzerinden işlediler zaten. ancak dediğim gibi bu yetersizliğin nedeni aslında hiçbir zaman yeterli bir insan olmaya ihtiyacı olmamasıdır. sonuç olarak da ailenin en sert ve en kurnaz adamına karşı oyun oynamış bunu da canıyla ödemiştir. olayların sonunu düşünmediği sırf buradan bile anlaşılabilir.

    fredo'dan sonra sıra michael corleone'ye geldi. michael'ın değişimi aslında üç film boyunca devam ediyor. bu yüzden elimizde çok fazla detay var. ancak önemli olan soru şu; michael neden fredo ya da sonny gibi olmadı? çünkü michael da kardeşleri gibi iyi zamanlara doğmuş bir karakter. ancak michael kardeşlerinden daha ileri görüşlü bir insan. bu yüzden ailenin durumunu abilerinden farklı görüyor.

    bu ileri görüşlülük ve olaylara daha geniş bakabilme yeteneği sayesinde michael etrafındaki tehlikeyi daha net anlayabiliyor. örneğin fredo, vegas'ta gününü gün ederken michael orada kimin kendisine sorun çıkaracağını düşünüyordu. muhtemelen gençliğinde de böyleydi ve bu nedenle ailesiyle arasına mesafe koymaya çalıştı. ancak başarılı olamadı. bir kere işin içine girdikten sonra da tıpkı babası gibi sahte de olsa ailesi için "iyi zamanlar" yaratmaya çalıştı.

    son sırada da ailenin en küçük üyesi connie corleone var. ki değişim anlamında serideki en radikal karakterlerden biridir kendisi. connie, birinci filmde çokça şımartılmış bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. bunu nereden biliyoruz? çünkü vito aslında onun evlendiği kişiden memnun değil ama yine de izin veriyor buna. zaten sonny hakkında konuşurken de "çocuklarımı çok şımarttım." diyordu. bunun örneğini de en iyi connie üzerinde görüyoruz.

    aslında filmde kadınlara çok az yer veriliyor ancak apollonia ve carmela corleone'den gördüğümüz üzere sicilyalı kadınlar normalde güçlü, gururlu ve mağrur yapılılar. ailelerinde kötü bir şey olsa bile eşlerine destek olmaya devam ediyorlar. örneğin carmela'yı hiçbir zaman ağlarken ya da dövünürken görmüyoruz. zaten kadın bir yerde şarkı söylüyor. başka sahnede de vefat etmiş oluyor ama scorsese filmlerindeki gibi histerik de değiller.

    connie ise başından beri bu kadınlardan farklı. çünkü muhtemelen vito'nun birinci filmin başında yaptığı, connie hakkında verdiği ilk taviz değil. ayrıca üçüncü filmde babasının eski bir arkadaşı tarafından doğum gününde hediyelere boğulduğunu da öğreniyoruz. bir de aile işinin karanlık yüzünü hiç görmüyor connie. o yüzden "iyi zamanlar"ı sonny ya da fredo'dan daha çok yaşıyor diyebiliriz.

    connie'nin değişimi ise şöyle oluyor: kendisi eşini kaybettikten sonra savruk bir hayat yaşamaya başlıyor ancak daha sonra michael'ın ne kadar zor durumda olduğunu anlayıp geri dönüyor. çünkü aslında durumun iyi olmadığını, kardeşinin ve ailesinin başından beri "zor zamanlar"ın içinde olduğunu fark ediyor. zaten üçüncü filmde de zor zamanların yarattığı dişli bir karakter olarak görüyoruz kendisini.

    --- spoiler ---

    bu örnekleri andy garcia'nın canlandırdığı vincent için de genişletebiliriz hatta. ancak yeterince örnek olduğunu düşünüyorum. çünkü gördüğünüz üzere kural hiçbir karakterde şaşmıyor. bir karakterin geçmişine ve yaşadıklarına bakarak motivasyonunu görüyorsunuz ve yapacaklarını tahmin edebiliyorsunuz. film serisinin hiçbir anında senaryo size "şimdi bu karakter neden böyle bir şey yaptı ki?" diye sordurmuyor çünkü karakterler çok tutarlı.

    bu tutarlılık da film serisine inanılmaz bir gerçekçilik kazandırıyor. bu gerçekçilik de aynı kuralın hiç aksatılmadan tekrar tekrar uygulanması sayesinde ortaya çıkıyor. bunu bir fizik hipotezi gibi düşünün. eğer bir hipotez tekrar tekrar denenir ve her koşulda işe yaradığı görülürse yasa haline gelir. bu filmde de işte böylesine metodik bir çalışma var karakter yazımında.

  • izlerken sinirden dişlerimi sıktığım video. aşçı doğru olanı yaptı ama yarıda bıraktı. öldürene kadar boğmalıydı. köpek ayıldıktan sonra kaçarak uzaklaşıyor. biraz ileride küçük bir çocuğa saldırmayacağı ne malum. o yüzden fırsat bulmuşken öldürülmelerinde fayda var.

  • bağırmak çocuğun kendini ifade etme tarzıymış. onu da öğrenmiş olduk. o zaman bırakalım sizin çocuklarınız kendini bağırarak ifade etsin. biz çocuğa daha sağlıklı bir biçimde kendini nasıl ifade edebileceğinin yollarını öğretmeye çalışalım.
    konuya dönecek olursak;
    ebeveyn çocuğuna sağlıklı yani istediği olana kadar bağırmadan, tepinmeden, yırtınmadan iletişim kurma becerisini katmakla yükümlüdür. bunu bile sağlamaktan aciz bir ebeveyn zaten ulu orta kuduran çocuğuyla da ilgilenmez.

  • bir gün aniden ortadan kaybolsa bile sonrasında torunlarımıza anlatabileceğimiz acayip bir masalın ta kendisi ekşi sözlük 21 yaşında!

    kendinden bir şeyler katan ve kendinden bir şeyler bulan tüm yazar ve okurlarımıza teşekkür ederiz. iyi ki varsınız.

  • bizdeki sentezler garip bileşimler doğurmuştur da nedense ahmet kaya'nın rock denemeleri yeterince incelenmedi ya da belki benim gözümden kaçmıştır, bilemiyorum. şimdilik birkaç denemeyi işaret edeceğim:

    içimde ölen biri var - rock müziğin doğasında bulunan isyan duygusu burada içsel parçalanmayı yeterince iyi verebilmek için kişisel bunalıma doğru yönlendirilmiştir. örtük siyasal atıflar mevcuttur.

    kenar mahalleli - bir şehir proleterinin ağzından yazılan şarkıda siyasal atıflar; yalnızlık, sarhoşluk ve hüsran ile birlikte gene kişisel bir bunalımın süzgecinden geçer. pek bilinmeyen bu şarkı kaya'nın denemeye açık müzik tarzının hoş bir örneğidir.

    jilet yiyen kız - attila ilhan'ın punk havası taşıyan şiirinden bestelediği hoş bir çalışma. eğer hayatta olsaydı melodik altyapı çok daha zengin olurdu belki ama şu haliyle bile yeterince güzel.

    _____________

    ayrıca bkz.

    acılara tutunmak
    elektro şok (şarkıyı anımsatan gokanlam3'e selam ile)

    sonuç: halk türkülerini, azeri türkülerini, düpedüz arabesk şarkıları, alaturkayı, pop müziği, özgün müzik denilse de aslında sentezlerin ürünü olan devrimci şarkıları ve nihayet rock müziği içselleştirerek yepyeni bileşimlere ulaşan bir sanatçı: ahmet kaya.

    tırnak içinde baba diye anılan ve arabesk yapmadığını iddia eden bıyıklı bir amca yaşam biçimini ve müzikal geçmişini inkâr ededursun, ahmet kaya arabeske karşı olmadığını ve bu gelenekten yararlandığını zaman zaman dile getirmiştir. bu, onun senteze olan merakının bir başka göstergesidir. özetle, aşağılık kompleksine gark olmuş mezkûr bıyıklı amca için "arabesk yapıyor" diyebilirsiniz de ahmet kaya için "devrimci arabesk yaptı" diye ahkâm kesemezsiniz.

    not: bu adamın ilginç şekilde jazz müzikle de alakası kurulabilir. onu ayrıca yazacağım.

    edit: kadınlar'ın sonraki rock versiyonu

  • moderasyona antipati beslenmesinin tek sebebi sanırım guru. mesela guru'nun kimseden çekincesi yoktur ama hiç isim vermez, hep bi gizem hep bi ima gönderme falan. "format aşağı format yukarı ne emrediyosa odur" der, sonra aşındırmaktan falan bahseder. işine geldiği zaman "legal" der dahil olur, keyif almadığında da "suistimal" der. sürekli bir polemik içinde forumun kralını yaparken yıpranmaz o sözlük, guru'yu sıkan şeyler aşındırır. o polemiklerde de elindeki moderasyon gücünü iyi kamufle edip güzel baskı kurar insanlar üstünde. gider olan biten'e tuhaf tuhaf şeyler yazar, sonra sıradan bir yazarmış gibi aramıza iner filan. bu kadar senede sinirlerinin yıprandığını düşünüyorum, bıraksın artık hepimiz kurtulalım. kadim dostu ssg görevine son vermeyi arkadaşlığına sığdıramıyor gibi duruyor, gelip gidenleri de izledikçe çoğu kişinin bu fikirde olduğunu söyleyebilirim. zaten bahse girerim bir yansıması mevcut olsa idi kendisinin farkında olmadığı, en çok zıtlaştığı yazar yine kendisi olurdu. moderasyonunu "işte sapı işte kapı" deme, kulak çekme ve toplu yazar uçurma olarak özetleyebileceğimiz emektar guru'nun bence emekli moderatorler arasına katılma zamanı geldi de geçiyor. süper insandır acayip zekidir facebook onun sayesinde vardır türkiye'nin kaybettiği değerli bir beyindir rakı sofrasında mükemmeldir beni hiç ilgilendirmez; guru'nun mantalite olarak sözlüğün gerisinde kaldığını düşünüyorum ve bu vizyon konusunda ssg'den de daha bilirkişiymiş gibi davranır olmasından oldukça rahatsızlık duyuyorum 4 seneyi bitirmiş bir yazar olarak.