hesabın var mı? giriş yap

  • ürünlerin türkiye’de çıkanı ile yurtdışındaki çıkanı arasında fark olmasından kaynaklanabilecek durum. gıda dedektifi instagram hesabında bahsi geçmişti bu konunun bir kaç kez. ingiltere’de bol sütlü, bol vitaminli, az şekerli ürünün türkiye’de piyasaya sürülen versiyonu az sütlü, vitamini azalmış ve glikoz şekeri ve diğer sakat içerikleri dayadıkları ürün oluyor.

  • bakıyorum "çocuğunuza 10 yaşından önce cep telefonu almayın" diye uyarı yapıyor uzmanlar. 5 yaşındaki veledin bile cep telefonu var demek. bizim zamanımızda böyle miydi... imkansızlıklar içinde büyüdük biz. yokluktan sevgilimi hesap makinesi ile aradığımı bilirim.

    üniversite yıllarında harçlığımı çıkarmak ve bedbaht aileme olan yükümü hafifletebilmek için amelelikten öğretmenliğe her işi yapardım. bu bapta iyi para bırakan işlerden biri araba sayıcılıktı. bilen bilir, trafik yükü hesaplarında falan kullanılmak üzere bir yoldan geçen araçların sayısı lazım olur. tüm gün, saat saat kaç otomobil, kaç kamyonet geçti o yoldan sayılır kayıtlanır. bu iş de öğrencilere ihale edilir işte daha çok, yol kenarına oturur sayarsın. işteki ilk gününde birinci saat dilimini süper dürüst bir şekilde tamamen sayarsın. ikinci saat diliminde bir kabullenme yapıp, yarım saat sayar 2 ile çarparsın. sonra o da çok gelir.. gide gide akşam olduğunda her dilimde sadece 5 dakika sayım yapıp adetleri 12 ile çarpar hale gelmişsindir. gözetmeni olur, yoklayıcısı olur bırakıp gidemezsin, orada duracaksın. sıkıcı da olsa 96-97'de günlüğü 50 milyondu bu işin. para peşin kırmızı meşin...

    neyse efendim sadede geleyim, işte böyle ekmeğimi yoldan çıkaracağım bir gün levent'te konuşlanıp, büyükdere caddesi'nden geçen araçları sayacaktım. yol kenarında gelip geçenin meraklı bakışlarından kurtulmak için biraz daha sote bir yer aramaya başladık. yanımda da erkek arkadaşım var bana eşlik eden. şans eseri, üç beş apartmanın arka taraflarının baktığı, yolu da bir aralıktan cillop gibi gören çimenlik bir yer bulup yerleştik. erkek arkadaşım sigara, kola falan alayım diyerek kalkıp gitti. ben de 5 dakikalık sayımımı yaptım, açtım leman'ımı okuyorum. etrafta şu çöplerden kağıt vb toplayan adamlardan biri dolaşmaya başladı. bana dik dik baktığını fark etmemle
    dikkatimi çekti ilk. önce önemsemedim ama adam işini bitirdiği halde gitmeyip, gözünü benden ayırmadan bakmaya devam edince hafiften tedirgin oldum. ben hadi gitsin artık ya da sevgilim gelsin diye beklerken, adam yalandan bir şeyleri kurcalaya kurcalaya gide gide bana yaklaşmaya başladı. ben la noliy, yok canım falan diyerek kendimi sakinleştirmeye çalışırken adam gözünü ayırmadan 1-2 metre dibime kadar gelmişti. gündüz vaktiydi, levent'teydik ama bulunduğumuz yer acayip soteydi, in cin top oynuyordu. kalkıp yürüsem herif gidebileceğim tek yolun üstündeydi, sevgilimse ortada yoktu. paniklemiştim, derhal bir şey yapmalıydım. o yıllarda cep telefonu vardı ama ortalıkta görmezdik, çok pahalı bir şeydi. sadece biliyorum televizyondan şuradan buradan. aklıma o geldi. hemen çantama uzanıp kılıfsız casio fx5500'imi çıkardım. ekranı var, tuşu var... cillop gibi cep telefonuydu işte daha ne olsun. tuşlarına bastım bilmiş bilmiş, sonra kulağıma dayayıp bağıra bağıra konuştum:

    - alo? haydar abi nerde kaldın ya! geldin mi toplanıyım mı ben? ha geldin köşedesin tamam. tamam gel hadi bekliyorum...

    heybetli olsun diye gıyabında kendisine haydar abi diye hitap ettiğim sevgilim yarılmıştı onu hesap makinesiyle aramama. ama bahsettiğim herifin, daha ben çakma telefonumu kulağımdan indirmeden tabanları yağlayıp telaşlı telaşlı gidişini hatırladıkça, kim bilir beni ne beladan kurtarmıştı diye düşünmeden de edemiyorum.

    o zamanlar takoz gibi telefonlar vardı, casio'm çok ince kaçıyordu. ama şimdilerdeki yeni nesil cep telefonlarına baktıkça, teknolojinin gideceği yerle ilgili oldukça isabetli bir öngörüde bulunmuşum diyorum. bu bahaneyle tüm casio fx serisi hesap makinelerinin bayramını önden kutlar, halen evimde duran emektar 5500'ümün de ekranından öperim.

  • her yeri türkiye zanneden, medeniyet görünce güvercine dönen iri yarıların düştüğü utanç verici hal. ülkemizin nasıl bir bok çukuru olduğu aslında yurtdışındaki tavırlarından daha iyi anlaşılıyor.
    bizde bilal'e afiyet olsun, yemeğin parasını kim verdi" diyen çocuktan kimlik istemişti bir takım siyah ceketli, hiç bir sıfatı olmayan delikanlılar.
    adamı böyle mum gibi yaparlar işte.

    ibretlik bir örneği de şurada var:
    (bkz: alman polisine söyle hepsinin kimliğini istiyorum)

  • cübbeli ahmet hoca'nın türkiye'yi savunduğu, içeriden isimler vererek ciddi uyarılar yaptığı ve gelişen olaylara karşı öngörüsüz ve salakça yaklaşımın aynen fetö'ye de sergilendiğini defalarca tekrarladığı program; bu arada murat bardakçı'nın da hükümetle arayı bozmamak adına şekilden şekile renkten renge girdiği programdır. yaw kaç yaşındasın, paran pulun var, çoluğun çocuğun yok neden doğru olmazsın?

    murat bardakçıdan tek bir örnek

    cübbeli: selefi ve vehhabiler camilerimizde vaaz veriyor.
    bardakçı: türklere mi araplara mı?
    cübbeli: araplara, arapça veriyorlar vaazı.
    bardakçı: olabilir o zaman sen de almanya'da türklere vaaz verdin.

    buyur burdan yak:
    1-yeter lan almanya'ya çalışmaya gitmiş ve seçilerek alınmış türk işçilerle ülkemize ork ordusu gibi dolan arapları birbirine örnek verdiğiniz. ne alakaları var bu 2 ayrı toplumun.
    2- türkiye'ye gelen selefiler geçtim ateisti, deisti, aleviyi, mevleviyi, hanefiyi; ismail ağa cemaati mensuplarını bile kesip mallarına çöküp karılarını kızlarını cariye yapmanın helal olduğunu anlatıyor araplara, cübbeli almanya'daki türk işçilere böyle bir telkini vaazı mı olmuş birbirine örneklendiriyorsun.

    adam kaç gündür yazıyor, söylüyor, karşında 15 kez tekrar etti biz, siz, o, bu hepiniz din dışısınız deyip kesecek bu selefiler diye. anlaman için daha ne lazım? sanki iç savaş çıkıp selefiler kesmeye başlayınca korunaklı-korumalı evin kurtaracak seni. evini koruduğunu zannettiğin güvenlik görevlisi selefi çıkıp ilk seni kesmesin dikkat et.

  • ateistlerin bu gaza gelisi, bu yeniden dogusumuz, ne yazik ki chainardin madimak olayinin failini bulmasiyla golgede kalmistir.

    evet, fail aziz nesin

    "korkup otelden cikamadigi icin, otel komple atese verildi. aziz nesin otelden çıksa idi, aziz nesin ölecekti, otel ateşe verilmeyecekti".

    yillarca hakaret ettigi muslumanlarin ne mal oldugunu bilmiyormus gibi, otele siginmasi tam bir sorumsuzluk ornegi. hangi delikanli linc kalabaligindan kacar?

    oteli atese verenlerin kendisine manevi tazminat davasi acmalari lazim. elleri mahkum yakacaklar oteli, agir tahrik var sonucta -hadi gelin durust olalim, hangimiz inancimiza hakaret sonucu agustos ayinda tatilci dolu otelleri, hic olmadi mesai sonu mecidiyekoy metrobuslerini atese vermedik ki?- ve onca masum insanin canli canli yanarken attigi cigliklar psikolojilerini etkiledi. hem katil, hem sadist aziz nesin! seni oldurmek icin illa bu kadar zahmete mi girmek lazim?

    bence chainard, benjamin netanyahunun hesabi. buraya yazmadigi zamanlar, "tek hedef bize fuze atan teroristler" diye gazzeyi dumduz ediyor kendisi. ah nerde eskinin binalara saklanmayan teroristleri, hic okul bombalamadigimiz zamanlar olmustu.

  • trekking turlarında, yurt dışı seyahatlerinde yüzlerce fotoğraf çekip hemen facebooka koyanları görünce aklıma hep edmund hillary'nin everestin zirvesinde kendi fotoğrafını çektirmemesi aklıma gelir. bizim idrak edemiyeceğimiz noktada bir mütevazilik ya da başka bir şey.

  • hukuk devletinde olunsaydı gündemi epey meşgul edecek bir hadise ama biz diktatörlük simülatöründe olduğumuz için 2 gün sonra unutulacak hadisedir.

  • alkolün hala siyah poşetle satıldığı ülkemde iç çamaşırlarının da siyah poşete konulması gerektiğini bilmeyen kadındır.
    ama bilmez ki aslında bu yaptığına değişik anlamlar yüklemek isteyen magandaların asıl siyah poşeti hakettiklerini.

  • 100 kişilik bilgisayar mühendisliği sınıfında ana bilgisayar bozulmuştur. yine kendisi de bilgisayar mühendisi olan profesörümüz epey uğraşır, beceremez tabi ki ve bizi dumurlara sürükleten o tarihi cümleyi kurar;

    -hademe hüseyini çağırsanıza ya o anlıyordu böyle işlerden.

    edit: bu entry instagram hesaplarında çok paylaşıldı. küçük bir dipnot geçeyim, bu hocamız bilkent, odtü, hacettepe gibi üniversitelerde eğitim görmüş bir hocamızdı. ve kendisi son khk'lar ile birlikte artık ihraç edildi. şükür.