hesabın var mı? giriş yap

  • floryada bir kafeye gitmiştik..

    ne yesek ne yesek diye düşünürken, garson bize pizzalarının çok iyi olduğunu ustalarının italya'dan geldiğini söyledi..

    bu da bizim hoşumuza gitti, vayyy oovvvvv sesleri çıkardık doğal olarak..bu sesler adamı biraz gaza getirdi ki içeri gidip pizza ustasını bizim masaya gönderdi tanışmamız için..uzaktan tıknaz kafasında bandana olan şimanca bi adam geldi masamıza ve yaran diyalog yaşandı...

    biz: vay abi italyadan gelmişsin
    aşçı: evet
    biz:ne kadar kaldın abi italyada?
    aşçı: 3 ay
    biz: 3 ay mı çalıştın abi?
    aşçı: yok çalışmadım
    biz: 3 ay aşçılık kursuna mı gittin?
    aşçı: hayır 3 ay gezmeye gittim
    biz: heee iyiymiş abi...garson bey biz bi pazı bazlama alabilirmiyiz :)

  • akıl ve mantık yoksunu bir bünyenin metrobüsleri korumak adına uydurduğu saçmalık olsa gerek.

    ulan dallama bu otobüsler günde 18 saat çalışmak ve binlerce insanı taşımak için dizayn edilmedi mi? yani görevleri bu... uçaklar da günde 14-18 saat uçuyor. hatta hiç durmadan 18 saat uçan uçaklar da var. çalışma şartları da ağır. kaç bin metreye çık, bilmem eksi kaç derece, basınç düşük, in çık in çık... e iyi o zaman onlar da bozulsun, en fazla düşerler ne olacak ki. böyle mantık olur mu?

    günlerce, aylarca ve hatta yıllarca hem de oldukça ağır şartlar altında hiç durmadan çalışan makinalar var... ama çalışıyorlar... çünkü bu iş için dizayn edilmişler. doğru ekipmanı doğru işte doğru bir şekilde kullanınca arızalar da iyice azalacaktır. ama sen o iş için dizayn edilmemiş makinayı al getir, bozulunca da şartlar ağırdı, hiç durmadan çalışıyordu de... olacak iş mi?

    dediğim gibi bu otobüslerin işi bu. günde 18 saat çalışıp binlerce yolcu taşımak... şartlar bu... ve otobüsler bu iş için dizayn ediliyor. ve onun için 2-3 milyon lira ediyorlar... sağlam olsun, dayanıklı olsun, bozulmasın, ekonomik olsun diye o kadar para veriliyor.

    yahu ortadaki salaklık karşısında dilim tutuluyor... ne mantıksız insanlar var be!

    hastanede yangın çıkar, yoğun bakımdaki hastalar ölür, sağlık bakanı çıkıp zaten öleceklerdi diye açıklama yapar. aynı mantık, daha da doğrusu aynı mantıksızlık...

  • açılın, fotoğraflı videolu kanıtlarımla geldim. ama bu sefalet, bu çılgınlık, bu emek ancak şu dramatik fon müziği eşliğinde bir anlam kazanabilir: beethoven senfoni no 5

    henüz orta okul ve lisedeyken edebiyata tutkundum. deli gibi kitap okurdum. ama okuduğum kitaplar ve yazarları hakkında bilgi edinebileceğim kaynak kitaplarım yoktu. çünkü cidden de fakirdik. lise başlarken evimde sadece iki-üç yılın birikimiyle cildini 50 kuruştan aldığım 10 ciltlik cumhuriyet ansiklopedisi, 6 ciltlik hayat ansiklopedisi, 4 ciltten oluşan genel kültür ansiklopedileri ve birkaç ufak tefek kitap vardı. oysa ben kaynak kitap olması açısından edebiyat tarihi ve ansiklopedileri istiyordum. çünkü genel ansiklopedilerde yazarlar hakkında tek tek maddelere bakmak oldukça yorucuydu. sonra aklıma bir fikir geldi. lan dedim şunları bir kitapta toplasam ne olur? ansiklopedilerdeki edebiyat ile ilgili tüm maddeleri makasla kesip kalın defterlere uhu ile yapıştırmaya karar verdim. tabi bu uzun bir hazırlık süreci gerektirecekti. çünkü tüm bu ansiklopedileri sayfa sayfa tarayıp edebiyat ile ilgili maddeleri ayıklamak demekti. yani hesaplarıma göre yaklaşık 11 bin sayfayı taramak, tek tek göz ucuyla da olsa okumak gerektiği sonucu çıkıyordu. ama aynı zamanda ansiklopedilerimin paramparça olacağı anlamına da geliyordu. işte bu nedenle son defa kitaplarımın bütün hallerine bakınca garip bir ses duydum kitaplığımdan

    çok çetin bir hazırlık sürecinden sonra nihayet tüm maddeleri kesip şeffaf dosyalarda biriktirmiştim. tabi bunca kesme biçme neticesinde tüm bu ansiklopediler de piç olmuştu. önce yazarları ülkelerine göre ayırdım. sonra tek tek tüm ülkelerdeki yazarları harf sıralamasına soktum. bu da bayağı uzun bir vakit aldı. nihayet her şey hazırdı. kes yapıştır usulüyle 5 ciltlik bir dünya edebiyatı tarihi yaptım. sadece bu bile yaklaşık 1500 sayfa tuttu:

    http://i.imgur.com/u3fqp0e.jpg
    http://i.imgur.com/uqanx4r.jpg?1
    http://i.imgur.com/srzbxd5.jpg?1
    http://i.imgur.com/kyhvaih.jpg?1

    türkleri ayrı bir kitapta toplayarak 3 ciltlik türk edebiyatı tarihi oluşturdum. bu da 1000 sayfa falan tuttu:

    http://i.imgur.com/ohgdxzm.jpg
    http://i.imgur.com/m0gkgp2.jpg?1
    http://i.imgur.com/ftpy4vu.jpg

    böylece kaynak olarak kullanabileceğim bir türk ve dünya edebiyatı tarihim vardı artık. ama hızımı alamamıştım bir kere. piç olmuş ansiklopedilerdeki sanatçı, mimar, ressam, kaşif, bilim adamı, devlet adamı, komutan gibi biyografik ne varsa baştan bir tarama yaparak tarihe yön verenler adını koyduğum bir ansiklopedi daha yaptım. ama şimdi yıllar sonra bu son kitaba bir kez daha bakınca anlıyorum ki burada biraz çocuksu masumiyetim devreye girmiş. bu tarihe yön verenler ansiklopedisinde her meslek erbabına 10 kişilik kontenjan ayırmıştım. on sanatçı, on devlet adamı, on bilim adamı gibi...işte o yıllarda ninja kaplumbağalar en sevdiğim çizgi filmlerdendi. bilindiği üzere bu ninjalar adlarını rönesans dönemi italyan sanatçıları olan leonardo da vinci, rafaelo, michaelangelo ve donatello'dan alır. ben de bu dörtlüyü ayırmaya kıyamadım ve ilk ona girmeyi pek hak etmediği halde donatello'yu da listeye almıştım. aslında usta splinterı da koyacaktım ama ne iş yaptığını bilmiyordum. * bu da yaklaşık 400 sayfa tuttu:

    http://i.imgur.com/gloqm84.jpg
    http://i.imgur.com/g3jxxgy.jpg
    http://i.imgur.com/hk63wvb.jpg
    http://i.imgur.com/6xc5int.jpg
    http://i.imgur.com/npniquh.jpg?1

    artık ansiklopedilerimin kabası bitmişti. geriye sadece ince işçilik kalmıştı. önce gazetelerdeki büyük ve kalın puntoları keserek, oluşturmuş olduğum ansiklopedilere kapak yaptım. içindekiler kısmı ve sayfa numarasına kadar hepsini düzenledim. ve nihayet, en az üç yıllık bir sürecin sonunda benim de artık kaynak kitaplarım vardı. üstelik bunlar tarihin ilk kolaj ansiklopedisi, ilk postmodern edebiyat tarihleri bile sayılabilir. * artık raflarımın ansiklopedi bölümünde böyle bir görüntü var:

    http://i.imgur.com/2yzdbpb.jpg

    tüm lise yıllarımı bu çalışmalarıma adamam neticesinde haliyle ilk sene üniversiteyi kazanamadık. ikinci sene anadolu üniversitesi edebiyata yerleştim. maalesef. sonra yaz dönemlerimde fethiye ve çeşmede çalışarak bu kitapsız günlerimin acısını fazlasıyla çıkardım. burslardan ve yazdan kalan paraların büyük çoğunluğunu kitaba yatırdım. şimdilerde sadece kendi paramla aldığım 1500den fazla kitabım var. şu bir buçuk senelik işsizliğim bitse ve düzgün bir işe girersem bunun 15 000e kadar yolu var. hatta kazara milli piyango falan çıkarsa bunun kitap versiyonunu çekeceğim. *

    edit: imla uyarısı için ben eksici degilim nickli yazara teşekkür ediyorum.
    edit 2: imgur linklerini açamayanlar ekşi şeyler'den okuyabilirler: https://seyler.eksisozluk.com/…sturan-sozluk-yazari

  • o çocuk ben olabilirdim.
    sizi temin ederim..

    5 buçuk kilo doğan bir bebektim ben, annem 46 kiloymuş bana hamile kalınca, 9. ayda 72 kilo olmuş. ağırlığının yarısından fazla kilo almış yani. 5 buçuk kilo ve 60 santimetre.. yumuk yumuk tombili bumbik, 1 kilo yanaklı bir bebekmişim.

    ve beni yolda görenler ısırmadan muncurmadan bırakmıyorlarmış..
    işte birgün beni yolda bir prodüktör görüyor, bostancı pazarında.
    bu ne acaip bir çocuk, hemen getirin bana deneme çekimine alalım diyor anneme..
    gidiyoruz çekime, ön eleme yapılıyor. çeyrek finaller, yarı finaller ben hepsinden mutlu ayırılıyorum.
    mutlu ayrılıyorum dediğim, bir sürü cici bebe veriyolar, bol sütlü vitaminli.. besleyici bir şey aynı zamanda..
    daha ne besleneceksem artık?
    neyse..
    son ikiye kalıyorum artık, final oynamak istiyorum zaten..
    finaldeki rakibim geliyor, aman allahım o ne öyle?
    bu çocuk türk değil ki!!
    sarı saçlı maviş bir şey..
    annem sinirleniyor, herkes çok inanmış bana, kıbrıstaki türk temsilciliğinden bile telefonlar yağmış, azerbeycan uyumamış bütün gece..
    ama heyhat! bu çocuk, türk bile değil! bize benzemeyen 1000 kıymetli ya, ben anlıyormuş gibi ağlamaya başlıyorum. annem beni susturmaya çalışıyor. ancak sonucu biliyorum ben..

    o çocuğu seçiyorlar! hiçbirimize benzemeyen o çocuğu..

    ve yıllar sonra bu başlığı görüp iyice anlıyorum.
    1-0 mağlup başlıyoruz biz bu hayata, hem mağlup başlıyoruz hem de her bebe gibi ağlıyoruz. bunda bir gariplik yok.

    not: tüm milliyetçilik duygularımı kullandığım bu yazının tamamı gerçektir. cici bebe türk olsun!