hesabın var mı? giriş yap

  • aynı yazarın, benzer hikayelerinden biri. okuyun entrylerini anlarsınız ne demek istediğimi. ya aldatır, ya aldatılır.
    kitap yazsana aslanım sen, buralarda heba oluyorsun.

  • ortama bakın ya allah aşkına. insanlar boktan, evler boktan, doğa bile boktan. bi de anadolu'yu anlatmazlar mı yok şöyle kültür, yok böyle memleket, insanı şöyle, doğası böyle, alın size anadolu amk.

  • eksi sozluk teknoloji bilisim ltd sti'nin yeni markasi. kisa sure sonra yayina girecek web adresi uzerinden erisilebilecek.

    uzun suredir arkadaslarla uzerinde calisiyorduk, begeneceginizden eminiz. nitelikli icerigin yayginlasmasi adina verimli bi calisma olacagi simdiden belli.

    soyle yapacagiz; sozluk'un tasariminda yapilan guncelleme ve eksi sozluk sozlesmesinde yapilan iyilestirme sonrasi yayina gecen eksi seyler'e tepki olarak entrylerini silen yazarlarin sildikleri entryler ve eksi seyler bunyesinde yer almasina musade edilmeyen entryler burada paylasilacak. uzun suren asamalardan gecerek sozlesmeye ek protokol yaptik. boylece entrysini baska yerde kullanamadigimiz kimse kalmayacak, kimse magdur olmayacak. ıtiraf etmek gerekirse tepkilere kayitsiz kalamadik, aklimiza bu geldi, yaptik. eksi sozluk olarak tabii ki bu seviyede de hizmeti en saglikli sekilde sunmaliydik.

    neyse iki kategori dusunuyoruz:

    1) dunun silinen en begenilen entryleri
    2) eksi seyler'de paylasilmasina izin verilmeyen en begenilen entryler.

    alintilanan iceriklerde asla degisiklik yapilmayacak. katiyyen icerige mudahale edilmeyecek sadece iditiryil dikinislir olacak.

    biz yaparken cok keyif aldik.yillardir gelistirdigimiz bir projeydi.

    ıleride arama motoru kurmayi, dizi sitesi yayina sokmayi, album cikarmayi, varsa gunlugunuze bi goz atmayi (yoksa da lutfen bize yazin) dusunuyoruz. bu konularda geri bildirimlerinizi degerlendirecegiz. tesekkurler.

  • bir şeylerin düzeltebilmesi için önce farkındalık gerekir. izdihamın içinde olanların “ben ne yapıyorum? neden bunu yapmak zorunda kaldım?” demesi gerekir. ama şu an olan; “oh ucuza aldım kar ettim.”
    sorunu kabullenmezsek daha çok izdihamlar görürüz.

  • (bkz: adam kazandı)

    hocaya artık torun sevme zamanının geldiğini tavsiye edelim. o gün ortadan kaybolmasıyla kendisine inanıp sandık başında saatlerce oy tutanaklarını inceleyen insanlara saygısızlık etmiştir. milletin sinirlerini daha fazla germeden ufaktan yol alsın.

  • **iş bu entry rönesans genel özellikleriyle ilgili herhangi bir bilgi içermemekte, lonca teşkilatı-sanatçı arasındaki ilişkiyi, değişimi içermektedir.

    kısaca rönenans, sanatçının kentsoylu zanaatçılıktan özgür bireye/sanatçıya evrildiği dönem. erken rönesans dönemi loncaların etkisi ortaçağdaki kadar etkin denilebilir. sanatçılar bu dönemlerde lonca teşkilatına hala sıkı sıkıya bağlı. sanatçıyı sanatçı yapan şey yetenekleri değil, aldıkları eğitim oluyor. bu eğitim de lonca birliklerinde veriliyor tabi ki. bu atölyelerde öyle teorik bilgi verme de yok pek. çocuklara bakıyorlar, okuma yazmayı öğrenip, kafası hesap kitap yapmaya bastığında yolluyorlar bir ustanın atölyesine. bu eğitim de 1-2 senede bitmiyor öyle, 8-10 yıl süren eğitimlerden bahsediyoruz. bakmayın şimdi atölye falan dediğimize, o zamanın büyük sanat okulları buralar aslında. donatello, sandro boticelli, brunelleschi, lorenzo ghiberti, paolo uccello falan hep buralardan çıkma o zamanlar.

    insanlar "hadi benim çocuğu şu aşağıdaki atölyeye yazdırayım" demiyorlar tabi. adamlar çocuklarını sanatçı olarak en fazla üne sahip olan usta kimse gidip oraya yazdırıyorlar. usta ne kadar ünlü biri ise, çocukların da o kadar şansı yüksek çünkü. ha şimdi buraya hep böyle çok yetenekli çocukları mı alıyorlar? yooo. ortaçağın etkisinde kalmış bir kolektif kültür hala var o dönemler. ne kadar çok çırak o kadar bedava iş gücü demek.

    ya mesela aklınıza bob ross'u getirin tamam mı. trt2'deki kıvırcık saçlı amca. "şuraya bir ağaç koyalım", "buraya minik çalılıklar koyalım", "mesela şurada küçük bir sincap olsa" falan derdi ya hani. adam mesela o dönem yaşayan bir usta olsa, bu sayılanların hepsini ayrı bir öğrencisi tamamlardı. "donatello gel oğlum. ağaçları sen çiz", "ucello sen de şuraya küçük bir dere çiz" mantığında ilerlerdi. dalga geçmiyorum, böyle bir ortam var. çünkü adamlarda "tek bir elden" eser çıkartma mantığı yok. eserler resmen anonim, kimin eli kimin cebinde belli değil. yaratıcılık ve özgünlük yok aslına bakarsanız. bir usta büyük bir iş alıyorsa bütün çıraklarını alıp gidiyor, birlikte bitiriyorlar o siparişi.

    bu dönem tek bir zanaat türü de yok. misal michelangelo hem ressam hem heykeltraşmış. uzmanlaşma gibi bir kavram pek olmadığı için çok farklı alanlardaki işler atölyenin içinde yapılabiliyor, yapan biri bulunabiliyor. atölyenin büyüklüğüne göre resimler dışında arma, tahta oyma, halı dokuma, nakış vs hepsini yapan birileri illaki bulunuyor. donatello mesela zamanında kendi koruyucusu için gitmiş gümüş ayna yapmış; sandro botticelli komşusu olan esnaf için tabela falan yapmış, inanılır gibi değil. adamlar bu tür işleri küçük düşürücü görmüyorlar önceleri.

    sanat ve zanaat ayrımı; sanatsal çalışmaların ölçütü michelangelo ile birlikte ortaya çıkmaya başlıyor. o dönem yaratıcılık da çok fazla olmadığı için michelangelo'yu ilk modern sanatçı olarak görmek yanlış olmaz. giorgio vasari zanaat türüne giren bu tür işleri sanatçının kendisine olan saygısıyla ters düşeceğini ve bu tür siparişler almaması gerektiğini savunuyor o dönemler. bu gelişmeler sanatçıların lonca teşkilatlarına bağımlılığını azaltıyor. bunun en bariz göstergesi, o dönemde adını şimdi hatırlayamadığım bir ressam loncası bir ressama dava açıyor. nedeni de adamın loncanın belirlediği bilmem kaç yıllık eğitimden geçmemiş olması. neymiş bu adam ressamlık yapamazmış. yok yeaaa. tabi davayı kaybediyorlar.

    loncalardan kopma biraz da koruyucularla mümkün olabiliyor. rönesans dönemi italya'daki sanatçılar diğerlerine nazaran daha iyi konumdalar, dönemin prensleri tarafından değerleri biliniyor falan. diğer sanatçılar şehirlere bağlı kalırken, italya'daki sanatçılar saraydan saraya geziyorlar. bir saraydaki sipariş bitince diğerine geçiyorlar. siparişi aldıklarında loncadan çalışma izni istemek, yanında kaç adam çalıştıracağını sormak da yok. tamamen özgürler. bu ayrıcalıklı konumlarından dolayı belki de daha özgün çalışmalar oluşmaya başlıyor.

    ortaçağ sanatındaki geleneksel yapı yavaş yavaş kırılır. ortaçağdaki geleneksel yapıya göre ustalaşmanın en iyi yolu "usta'nın taklit edilmesi"dir. bu taklidi ilk kez leonardo da vinci bırakıyor. leonardo'yla birlikte taklit kendini doğanın incelenmesine bırakıyor. böylelikle lonca teşkilatlarında pratikle ilerleyen geleneksel eğitim sistemi de değişmeye başlıyor. taklit, kendini doğanın incelenmesine bıraktığı için usta çırak ilişkileri de değişime uğruyor. artık taklit önemini yitirdiği için yetenek daha öne çıkmaya başlıyor. atölyelerde pratik yerine teorik ve kuramsal eğitimler verilmeye; bunun harici geometri, perspektif, anatomi gibi yine doğayı gözleme dayalı bir dizi bilgiler verilmeye başlanıyor. öğrenciler canlı modellerle falan çalışmaya başlıyorlar. bu da akademik eğitimlerin temellerini oluşturuyor.

    mesela "deha" kavramı şekil değiştiriyor. sanatçıların kişilikleri sayesinde yaptığı çalışmalar, onların özgünlüğü hep bunun ürünüdür. dehanın başkasına aşılanamayacak, tanrı vergisi bir yetenek olduğu görüşü önem kazanıyor. bu da lonca teşkilatlarının önemini giderek azaltmaya başlıyor. bireysellik ve öznellik artmaya başlar. modern olarak "bireyin kendi bilincinin farkına varması" ilk kez rönesansla mümkün olabiliyor. rönesanstan önce birey kendi farkında değil mi? farkında. sadece sanatta kişisel anlatımın takdir edilmesi ve bunun aranması bu zaman dilimine denk geliyor. yapılan çalışmalar nesnel bir "ne" ye göre değil; öznel bir "nasıl"a göre şekillenmeye başlıyor.

    deha kavramındaki en büyük değişim sanatçıların özgün ve soyut çalışmalara geçmesiyle, bireyselliğe önem verilmesiyle yaşanıyor. mesela vasari, ucello'nun öldükten sonra arkasından sandıklar dolusu eskiz bıraktığından bahseder. peki elimizde ortaçağ'a ait sanatçıların neden eskizleri yok? çünkü özgünlük/öznellik önemli değildi. ortaçağda anlık düşünceye önem verilmiyor. bundan dolayı da kağıda geçirmeye önem vermiyor adamlar. kağıtları korumak için de herhangi bir çabaları yok zaten. onu geçtim ortaçağdaki çalışmaların öznel değeri yok, tamamen salt nesne değeri var.

    artık yaşanan bir olayın, durumun olduğu gibi "nesnel şekilde" anlatılması veya o tabloya yansıtılması önemini yitiriyor. sanatçının öznel olarak nasıl yansıttığı önem kazanıyor. "eylemin güzelliği biçemin güzelliğinin arkasında kaldı" denilir. kısacası rönesansla birlikte, bir savaşın kazanılması ve bunun olduğu gibi resmedilmesi değil, kazanılan savaşın sanatçı tarafından "nasıl" resmedildiği ilgi çekmeye başlar.

  • sizinle gurur duyuyoruz komutanım

    iyi ki varsınız!

    avcılar kız imam hatip lisesinde düzenlenen çanakkale zaferini anma töreninde dua ederken atatürk'ü anmayan öğretmen'e tepki gösterip töreni terk eden albay önder irevül'e idari tahkikat açıldı.

  • yarım saat önce başıma gelen olay. öğrenciyim kendime ve sevgilime bi değişiklik olsun dedim burnumdan geldi.

    tam öküz burger adındaki mekandan, trendyol aracılığı ile 2 burger 1 litre kola sipariş ettim. 348 tl tuttu. canlı konumdan kuryenin nerde olduğuna bakarken kurye 4 ev ötede haraketsiz şekilde duruyordu. herhalde başka bir sipariş daha var onu verecek sandım. sözde kurye benim zilime basmış, aramış beni bulamayınca siparişi alıp imha etmiş. hepsi külliyen yalan. ne arama yapıldı nede zilime basıldı. öylece yemeğemi yemiş. şimdi canlı destekle konuşuyorum. para iadesi olmayacaktır diyor. mekanı arıyorum, diyor ki bizim kuryemiz değil bizi ilgilendirmiyor. ayak üstü dolandırıldım. olacak iş mi?

    sayın yazarlar şimdi ben nereye başvurayım size soruyorum?