hesabın var mı? giriş yap

  • anladığım kadarıyla twitter hesabını fethullah gülen hacklemiş.
    demet'i severiz, sayarız ama o imla demet'i aşar. evde gizli gizli lemalar okuyorsa o ayrı tabi.

    dayanamadım, twitter'ından alıntı yapıyorum:
    "bir juri düşünün ki, bir kimsenin san'ât veyâhûd kâbiliyet yönünden üstünlüğünü kitlelerin alkışlarına göre belirlesin."

    sanki sizce de arkasından "peygamberimiz akabe biatında sahabeye dönerek dedi ki" cümlesi gelecek gibi durmuyor mu?

  • hakkında bu kadar şey yazılmasına rağmen, bu soruya cevap arayan insanlara teknik açıdan doğru dürüst cevap verilememiş olması büyük ayıp. neyse, ilk [(bkz: dslr)dslr] makinası almaya karar vermiş biri olarak son üç aydır yaptığım araştırmaların özetini paylaşayım da bu sayede benden sonra bu işi kalkışacak olanlar hazıra konsunlar, insanlık ölmedi ya...

    cevap aranacak ilk soruyla başlayalım; fotoğrafçı mı olmak istiyorsun yoksa sanatçı mı?
    fotoğrafçı olmak istiyorsan markanın/modelin bir önemi yok, git hayyama, kit objektifle satılan bütçene en uygun cihazlardan birini al, başla gördüğün her şeyi çekmeye, sonra da instagram'da, facebook'da paylaş paylaşabildiğin kadar. tebrikler, artık profiline 'photographer' yazabilirsin.

    ancak 'ben sanatçı' olmak istiyorum diyorsan; sanatçı olunmaz, doğulur derim, sen de mal gibi kalırsın öyle karşımda. varlığının derinliklerinde hissettiğin ve seni rahat bırakmayan, dışarı çıkıp ifade edilmek istenen duygular varsa, zihninde an be an kendiliğinden ortaya çıkan fotoğrafik kareler varsa, gözün bir şeye baktığında onu başkalarının gördüğünden farklı görüyorsan; bak işte o zaman sende sanatçı mayası var demektir. ve evet, ben bu satırları sana yazdım, okumaya devam et...

    ilk iş sabırdır elbette, hemen olayın içine dalıp bir şeyler yapmaya kalkışırsan hiç bir şey yapamadığı fark edip hayal kırıklığına uğrarsın, şüphen olmasın. makina seçimini bir yana bırak, git oku adam ol önce. fotoğrafçılık üzerine yazılmış ne kadar kitap varsa okumalısın; pozlama nedir, diyafram/enstantane/iso ilişkisi nedir, objektif nedir, hangisi ne işe yarar gibi klasik ancak her şeyin özü olan bu ve bunun gibi sorulara cevap bulmadan atacağın her adım yanlışa biraz daha sürüklenmene sebep olur. hele ki ışık bilgisi olmadan yola çıkıyorsan, hiç çıkma, dışarısı soğuk üşütürsün sonra. kompozisyon diyeceğim ama aklına okulda öğretmeninin yazdırdığı ilk kompozisyon gelecek diye ödüm kopuyor. özetle; oku arkadaşım, önce oku, neyin ne olduğu kabataslak da olsa öğren...

    nihayetinde işte o can alıcı noktaya ulaşacaksın; hangi gövdeyi almalıyım?

    öncelikle şunu bilmelisin ki; çekeceğin fotoğrafın kalitesini belirleyecek olan ilk şey senin bilgi birikimin ve yeteneğinin olacaktır, ama bir sonraki belirleyici etmen makina değil [(bkz: objektif)objektif] olacaktır. diyafram açıklığı f/2 civarında dolaşan, 8, 9 bıçaklı ve elbette [(bkz: prime lens)prime lens] olmazsa olmazındır. fiyat mı? ne sen sor ne ben söyleyeyim... makina gövdeleri gelip geçicidir, bugün hayranlıkla kullanırsın, iki yıl sonra onu ezip geçen özelliklerde bir makinaya ağzın sulanır, dayanamaz gider alırsın. ama lenslerin öyle değildir, on yıl sonra bile halen ilk aldığın lensleri kullanabilirsin. bu sebeple piyasada senin çekmeyi arzu ettiğin fotoğraflar için en uygun lenslerin hangileri olduğunu belirlemen gerek.

    makinanın kalbi olan sensörlerin her makinada değerleri farklıdır, bu sebeple her lens, her makinada hatta her modelde aynı sonucu vermez. şu siteden almayı planladığın lenslerin hangi marka dslr makinanın hangi modellerinde en iyi sonucu verdiğini bulabilirsin; dxomark şu sitede de almayı planladığın lenslerle çekilmiş fotoğraf örneklerini görebilirsin; http://www.pixel-peeper.com/lenses/

    bütçe en büyük sorun olarak karşına çıkacak, profesyonelce sanatımı icra edeyim dersen, bir adet prime lens için ödeyeceğin bedel ortalama 1000-4000 amerikan çakılı ve hatta daha fazlası olacaktır. bütçeni belirle, elindeki bütçenin ne kadarını lens/lere ayıracağını belirle, sonra o bütçe ile alabileceğin en iyi lens/lerin hangileri olduğunu az önce linkini verdiğim site gibi araştırma/test sitelerini inceleyerek, bu lensler ve makinalarla çekilen fotoğrafları da inceleyerek kararını ver. sonrasında tercih ettiğin lens/lerin en iyi sonucu hangi marka dslr'nin hangi modelinde verdiğini tespit et ve git al, alırken tereddüt dahi etme...

    bir nikon lensini canon'da kullanamazsın, veya sony için yapılan lensi de nikon'da kullanamazsın. bu sebeple yola hangi marka makina ile çıktıysan, onunla devam edeceğini bilmen gerek. canonla başlayıp, bir sürü lens alıp sonra nikona geçmeye karar verirsen (veya tersi) tüm lenslerini ikinci elde bir miktar düşük fiyata satman gerekeceğini de aklının bir yerinde tut.

    hangi lenslere ihtiyacın var?

    doğa fotoğrafçısı olamak istiyorsan; 14mm, 24mm, 35mm ek olarak en azından 70-200mm zoom objektif.
    düğün dernek çekicem diyorsan; 50mm, 85mm, 135mm
    sokak fotoğrafçıcı olacağım diyorsan; 50mm, 85mm, 135mm ek olarak 70-200mm zoom objektif.
    makro çekeceğim diyorsan; 100mm makro objektif ek olarak 70-200mm zoom objektif.
    portre çekeceğim diyorsan; 85mm, 135mm ek olarak 70-200mm zoom objektif.
    yok, ben her şeyi çekebilirim, hatta prof anlamda video da çekeceğim diyorsan; 14mm, 24mm, 35mm, 50mm, 85mm, 100mm, 135mm prime lenslere ek olarak; 24-70mm ve 70-200mm zoom objektif. (full frame gövde ile birlikte, lenslerin f/2 civarı diyafram ortalamasıyla orta-üstü sınıf araba parası, geçmiş olsun)

    dslr gövde konusuna gelecek olursak; aslında bir makinanın kalitesini belirleyen ana faktör, makinanın sensörüdür. burada karşınıza iki faktör çıkar; [(bkz: full frame format) full frame] ve [(bkz: aps c)aps-c]

    full frame bir gövdenin sensörü 36x24mm iken, aps-c sensörün ebadı 24x16mm'dir. özetle; full frame sensör daha fazla algılayıcı alana sahiptir; daha fazla ışık toplar, daha kaliteli sonuç verir. ancak bu her şey demek değildir. bugün pek çok 4k video çeken cihazın sensörü de 24x16mm ccd'dir ama verdiği sonuç ortadadır.

    sensörle ilgili ikinci önemli husus pixel pitch değeridir. bu bir pixelin sensör üzerinde kapladığı alandır. değer ne kadar büyük olursa her bir pixelin ışık toplama hassasiyeti de o nispette fazla olur. ancak bu da her şey demek değildir. örneğin [(bkz: nikon d800)nikon d800] sensörünün pixel pitch değeri düşüktür (36x24mm sabit alanlı bir sensöre 36 mpixsel başka türlü nasıl sığsın) ancak buna rağmen şu an full frame makinalar arasında en fazla [(bkz: dynamic range)dynamic range] değerine sahiptir. tabi bu bir istisnadır, siz yine de pixel pitch değeri yüksek cihazı tercih edin. neden mi? okumaya devam...

    özellikle video da çekeceğim diyorsanız [(bkz: dynamic range)dynamic range] değeri çok önemlidir. kaldı ki bu fotoğraf içinde çok ama çok önemlidir. bu değer ne kadar yüksekse elde edeceğiniz kalite o denli fazla olacaktır. örneğin; uzaklarda olan bir dağın fotoğrafını çektiğinizi düşünün, fotoğrafta dağ puslu ve belli belirsiz çıkıyorsa makinanın dynamic range aralığı düşük demektir. ancak dynamic range de tek başına yeterli değildir. makinanın [(bkz: iso) iso] başarımı da çok önemli bir faktördür.

    bir örnek vermek gerekirse; full frame formatta piyasanın en fazla dynamic range değerine sahip dslr gövdesi [(bkz: nikon d800)nikon d800] modelidir. neredeyse negatif filmlerin değerine ulaşmıştır. test sonuçları böyle diyor ama gerçek hayatta durum pek de öyle değil. çünkü bu cihazın sensorune daha fazla pixel sığdırmak adına pixel pitch değerinin düşük olması, iso başarımını olumsuz etkilemekte, düşük ışıkta umulan kaliteyi vermemektedir.

    gelelim şu megapixel olayına...

    örneğin şu an full frame gövdeler içinde en profesyonel cihazlar biri olan [(bkz: canon eos 1d x) canon 1dx] sadece 19,3 megapixeldir. neden? çünkü lenslerin ışık geçirgenliğini megapixel olarak ifade etmek gerekirse; en kaliteli lenslerin bile ışık geçirme değeri ortalama 20 megapixel kadardır. şu halde çok fazla megapixel, elinizde o çok fazla megapixele uygun lens yoksa bir işe yaramaz. fazla pixel sayısının iso başarımını düşürmesi de cabasıdır, fazla söze de gerek yoktur.

    renk mi [(bkz: kontrast)kontrast] mı?

    nikon ve canon bu sorunun cevabını netleme teknolojileri sayesinde vermektedir. nikon renk aralığına göre netleme teknolojisi kullandığı için bu fotoğrafa da yansıyor ve daha parlak, daha gerçek renkler ortaya çıkıyor. canon ise kontrasta göre netleme teknolojisi kullandığı için daha net ve daha detaylı bir kalite ortaya çıkıyor. sizin için renkler önemliyse tercihiniz nikon olabilir. yok eğer netlik ve daha fazla detay yakalayayım diyorsanız tercihiniz canon olabilir.

    diğer konular;
    servis ağı önemlidir, bu sebeple ülkemizde özellikle nikon ve canon sıkıntı yaratmamaktadır. lens bulunabilirliği açısından da bu iki marka eşdeğerdir. firmware önemli konudur. cihazın yazılım güncellemesi almasının önemini cep telefonlarınızdan biliyorsunuz. bu konuda canon öndedir. hele bir de [(bkz: magic lantern)magic lantern] konusu vardır ki, canona ayrı bir değer katar. iphone'a jb yapmak ya da android bir telefona rom atmak neyse bu da canon için odur.

    özet geçmek gerekirse;

    stüdyo ortamında ya da doğal ortamda çok fazla ışık altında çekim yapacaksınız; nikon
    loş ışıkta hatta karanlıkta çekim yapacaksanız; canon
    canlı ve gerçeğe eşdeğer renkler istiyorsanız; nikon
    keskinlik ve daha fazla detay istiyorsanız; canon
    moda/katalog fotoğrafçısı olmak istiyorum derseniz; nikon
    spor veya haber muhabiri, sokak fotoğrafçısı, dağda taşta gezen olmak istiyorum diyorsanız; canon
    [(bkz: raw)raw] üzerinde photoshopla çok fazla oynarım diyorsanız; nikon
    zaten hafiften photoshoplu bir çekim olsun, rawla fazla oynamama gerek kalmasın diyorsanız; canon
    fotoğraftan ziyade video çekeceğim diyorsanız; canon

    dip not: bu yıl canondan yeni bir teknoloji barındıran sensör geliyor; 100 isoda mum ışında grensiz kayıt diyeyim siz anlayın. iso başarımı ve dynamic range aralığında negatif film kalitesi her an elimizin altında olabilir, çok az kaldı.

    edit:imla vs.

  • şu linkte sıralanmış: http://www.ozanbey.com/…cevap_verme_algoritmasi.asp iki tane 5. adım yazılmış ama site sahibi daha sonra düzeltir sanırım..

    tayyip erdogan'in yillar gectikce mukemmelestirdigi ve her sorulan soruya cevap verirken kullandigi bir algoritma var. iletisim okumus bir insansi olarak irdelemeye calistim.

    bu algoritma bir kac adimdan olusuyor ve eger zamani varsa tum adimlari (1'den 7'ye hepsini), zamani daha kisitliysa bazilarini (genellikle 1 & 3 & 6'yi) kullaniyor.

    daha iyi anlatabilmek icin bir ornekle aciklayacagim. erdogan'in kucuklugune donup, evdeki vazoyu kirdigini varsayacagim.

    tayyip evde yalnizdir ve annesi eve gelince vazoyu kirilmis olarak bulur.

    annesi: tayyipp! vazoyu mu kirdin!

    adim 1: yapilan yanlisin ifade edilme seklini degistir, onu yanlis olmaktan cikar ve iyi bir sey gibi goster.

    - vazoyu kirmadim, parcalarina ayristirdim ve yeniden sekillendirilebilmesi icin bir duzenleme yaptim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "agaclara zarar vermiyoruz, yerlerinden sokup tasiyoruz."
    "degismedim, gelistim."
    "alkolu yasaklamiyoruz, kullanimini duzenliyoruz."

    adim 2: o sucu isleyecek / hatayi yapacak dunyadaki son insan olduguna ikna et.

    - ben vazoya neden zarar vermek isteyeyim ki? ben de vazoyum. vazonun daniskasiyim. o vazo alindiginda, onu omzunda 4 kat, bak rakam veriyorum tam 98 merdiven, yukari tasiyan benim. vazonun gunesten rengi solmasin diye onu depoya koyalim diyen, kimse kiskanmasin, nazar gelmesin diye arkadaslarim gelince ustunu orten yine benim. o vazonun bir numarali destekcisi benim, niye zarar vermek isteyeyim?

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "biz niye agac kesmek isteyelim, tam 3 katrilyon agac diktik."
    "biz niye yargiya baski yapalim, turkiye'deki en buyuk adalet sarayalarini yapan, onlara cumhuriyet tarihindeki en buyuk olanaklari saglayan biziz."

    adim 3: soz konusu olayin onemini indirge, olayi normallestir, hatta yaptiginin az bile oldugunu orneklerle acikla.

    - ayrica ben vazonun yeniden duzenlenmesine neden bu kadar tepki gosterdigini anlamiyorum. vazo, daha cok eski komunist ulkelerde kullanilan, artik miyadini doldurmus bir sus esyasi. bak amerika'ya, bak ingilitere'ye var mi evlerde vazo? hic filmlerde goruyor musun? modern evlerde goruyor musun? anca cavusesku donemindeki romanya'da, sosyalizm ilettinden kurtulamamis ukrayna'nin oblastlarinda kullanilan, barok bir sey vazo. var mi modern dunyada vazonun yeri? yok. bu tepkiyi anlamak mumkun degil. bence vazonun yeniden duzenlenmesinde gec bile kalindi.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "alkol duzenlemesi sadece bizde yok ki. bunu biz mi uydurduk? bakin iskandinav ulkelerine, fransa'ya, ingiltere'ye, hepsinde kat be kat daha fazla kisitlama var. bizdeki duzenlemeler daha baslangic seviyesinde."

    adim 4: sefkatinle, erdeminle karsidakini ez. istesem yapardim ama yapmadim de.

    - simdi bana boyle suclamalarla geliyorsun ama ben istesem o vazoyu 20 kere kirardim. her gun evdeyim, vazoyla basbasayim. madem boyle hasmane bir tavrim var neden kirmadim? istesem kirardim hatta yok ederdim. ama yapmadim. sahsi olarak vazoyla her konuda ayni fikirde olmasam da yapmadim, cunku ben senin dusuncelerine saygi duyuyorum. insanlarin vazoyu sevme hakki benim icin kutsal. vazoyu vazo oldugu icin degil yaradandan dolayi seviyorum. ben bu evde vazolarin teminatiyim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    bunu sadece erdogan degil, tum parti kullaniyor aslinda. guncel ornekleri "gezi olaylarinda, istesek interneti keserdik, kesmedik." veya melih gokcek'in dedigi "sizi bir kasik suda bogardik ama kahretsin ki demokratiz."

    adim 5: soruyu asla cevapsiz birakma. soruya "varsayalim dediginiz dogru" seklinde cevap ver. bunun olasiligini kabul et ve bu olasiliga karsi da sorumlu bir sekilde davrandigini goster.

    - varsayalim dedigin dogru. vazonun basina soyledigin seyler geldi. bu her seyin benim yuzumden oldugunu mu gosterir? pencereler ceyran yapmis, kedi kosarken vurup kirmis olabilir. ben bunlarin arastirilmasi icin komsunun oglu mustafa'ya gerekli talimatlari verdim. dunku ruzgarin hizini arastiracak, kedinin davranislarini inceleyip bana rapor verecek. eger bir yanlis tespit edersem o kediyi once ben cezalandiririm. o pencereleri once ben tamir ederim. her seyi takip ediyorum, her seyi evimiz icin, evimizin guzelligi, ferahi icin yapiyorum.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "polisin geziparki olaylarinda asiri gaz kullanmasiyla ilgili sikayetler var, dogru. bunlarin incelenmesi icin gerekli yerlere talimat verdim. eger boyle bir sey varsa, incelecek, geregi yapilacak. boyle bir seye izin vermeyiz, veremeyiz."

    adim 5: soruyu soranin bu konudaki samimiyetini sorgula.

    - simdi bir de soyle bir nokta var. salondaki vazo, dunyada ilk defa yeniden duzenlenen vazo degil. madem vazolar konusunda boyle bir hassasiyetin var, alt komsunun vazolari, hem de 1 degil tam 2 vazosu, oglu tarafindan kirildiginda neden tepki gostermedin? o zaman neredeydin? ya da tasinirken seramikleri kirilan ayse teyzeyle birlikte neden goz yasi dokmedin? bu vazonun farki yalnizca benimle ilgili olmasi mi? burada amac uzum yemek degil, bagciyi dovmek. vazo bahane.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "madem agaclari bu kadar seviyorsunuz, ben orman arazisinin icine universite yapilmasin diye yirtinirken neredeydiniz? neredeydi bu kalabaliklar?"
    "madem basin ozgurugu diye bu kadar yirtiniyorsunuz, 28 subat doneminde neredeydiniz?"

    adim 6: olaydan yirttin, kendini iyi gosterdin. simdi bu avantaji rakibini kotu gostermek icin kullan.

    - bu vazo kirmak falan hep ali'nin (kardesimin) yapacagi seyler. o yapar bunlari. gecen sene cam dolabin penceresini kiran, kucukken babamin pikabina top atan kim? ali. ali'nin zihniyeti kirar ancak vazoyu. bunun arkasinda da o var; ben sana soyleyeyim. simdi babamin harcliklara karar verecegi donem yaklasiyor ya, beni okul konusunda yenemiyor, aklinca boyle bir camur atma yolu buldu. bunlari babam hep goruyor. babam dogru karari verir, benim icim rahat. ben hep konusuyorum babamla."

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "bu gosteriler, kargasalar hep chp zihniyetinin bir urunu. bunlarin arkasinda onlar var, secim yaklasiyor ya aklinca oradan vuracak. marjinal guruplari orgutleyip, uc bes capulcuyla kargasa cikartmaya calisiyorlar. ama biz halkimizi biliyoruz, halkimiz bunlara itibar etmiyor. halk her seyi goruyor."

    adim 7: konu kapandi, cevap verildi. konusmani kendini ve yaptiklarini overek zirvede birak.
    - ben bunlara bakmiyorum anne. ben isime bakiyorum. bak 2 senelik ortaokul hayatimda, sinifin en caliskani olmusum. herkes beni parmakla gosterir hale gelmis, diger cocuklarin annesi de ogullarina tayyip gibi ol evladim der duruma gelmis. bu durumdayiz. din 5, beden 5, matematik 5. bu durumdayiz. ben isime bakiyorum, dersime bakiyorum. ailemiz icin hayirli bir evlat olmaya, ailemizi, babamin da dedigi gibi evelallah apartmandaki ornek aile konumuna tasimaya calisiyoruum, calisacagim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "ekonimi soyle guzel, imf borclari soyle az, milli gelir soyle yukseldi vs vs."

    ------------------------------------------------

    bu 7 adim disinda bir de icerlere serpilmis ufak detaylar oluyor. talimat verdim, arkadaslar cozdu:

    iyi seylerde "biz" de, iliskilendirilmeyi istemedigin seylerde ise "devlet, polis vs" gibi kurum adlari ver.

    iyi seylerde:
    "galatasaray'in stadini biz yaptik ve galatasaray'a verdik."
    "kayseri'ye galaksinin en buyuk su fiskiyesini yaptik."

    iliskilendirilmek istemedigi konularda:
    "polis gaz kullaniminda asiriya kacmis olabilir."
    "devlet, imraliyla da konusur, herkesle de konusur."

    soruya / suclamaya kendi degerlerini degil suclayanin degerlerini, silahlarini kullanarak cevap ver.

    ornegin, "anayasada, devlet halkini alkolden, uyusturucudan korur yaziyor. bu gorev bana verilmis; bu maddeyi biz eklemedik ki."

    adini telaffuz etmek istemedigi insanlarin / kurumlarin ismini farkli soyle, farkli soylenemiyorsa ad tak.

    ornegin ataturk deme, gazi mustafa kemal de. ocalan deme, imrali de. chp deme cehape zihniyeti de.

    cevaplanmasi uzun surecek sorulari sanki cevap evet/hayir kadar kisaymis gibi laf arasinda sor, karsindaki cevap veremesin, hakli gorun.

    mesela onlarca gazeticiyle konusurken birine "sizce gosterilerden ne mesaj almaliyim, siz soyleyin" de.

    x sizi soyle elestirdi seklinde bir soru gelince cevabina direkt ad hominem yaparak basla.

    "x madem o kadar demokratti, neden soyle boyle haksizliklar olurken sustu? y'nin japonya'ya ne hayri dokunmus? bunlarin amaci bagciyi dovmek.."

    hep yaptiklarini ov ama hic kendini ovme, aksine kendini onemsizlestir.

    ornegin "bu hukumet cumhuriyet tarihinin en buyuk atilimini yapti." veya "turkiye'nin en buyuk x'ini yine biz yaptik" vs deyip yaptiklarini yuceltirken diger yandan da "ben hukumdariniz degil, hizmetkarinizim" gibi cumlelerle kendini onemsizlestir. mesela van hakkinda konusurken ikisini tek seferde yapmisti: "yaptigimiz yatirimlarla adeta yeni bir van insa ettik. butun bu adimlari nicin atiyoruz? biz emanetciyiz, hizmetkariz, efendi degiliz."

    her yaptiginin ucuna, genis perspektifli, buyuk bir amac koy.

    ornegin alkol yasasi cikartip " biz cocuklarimiza ufuk vermek, hedefler gostermek, fatihler, mimar sinan'lar yetistirmek zorundayiz" de ya da kavsak acma toreninde "hedefimiz 2023" de.

    her yapilan seyi daha da sivriltmek icin eskiden yapilmis kendine gore bir yanlisla birlikte sun.

    her ikisini de abartarak kontrast yarat. ornegin "eskiden kahvaltida cocuklara bira iciriliyormus, bu tavsiye ediliyormus. simdi ise gencleri alkolun zararlarindan koruyoruz."

    her seye hakimsin, her seyi biliyorsun havasi olustur; boylece insanlara otokontrol asila, izlendiklerinin bilinciyle haraket etsinler.

    "x'i kimin organize ettigini cok iyi biliyoruz." veya "ny times'da geziparki ilanini kimlerin fonladigini biliyoruz." (zaten indiegogo'da para veren herkesin adi kabak gibi yaziyor.) konusmalarda kusuratsiz, tam rakamlar vererek her seyi detayina kadar biliyor havasi vermek de bunun bir ornegi.

    ne dersen de hep reasoning (sebep gostermecilik) yap. mutlaka "cunku" de. gosterdigin sebep cok muhim degil, insanlarin "sebep?" diye dusunmesine mahal verme.

    "haydarpasa'yi otel yapmak istiyoruz cunku istanbul'da cok buyuk bir otel acigi var." burada onemli olan yapmak istedigini once soylemen, bu onemli. yoksa mantiksiz bir sey dedigin anlasiliyor; mesela cumleyi ters cevirip "istanbul'da cok buyuk otel acigi var, o yuzden haydarpasa'yi otel yapmaya karar verdik." dersen ikna edici olmaz.

    reasoning yaparken, kolay gosterilebilir bir sebebin yoksa, "cunku" ile baslayan herhangi bir sey de soyleyebilirsin: "biz taksim'i yayalastirmak istiyoruz, cunku millet bizden bunu istiyor."

  • gerçekten büyük rezillik,oysa yandaş bir ajansa 1-2 milyon verip 10$ lık görseli milyonlara mal edebilirlerdi. 10$ lık görseli kullanmak ne demek . itibarımız yerlerde başgannnnn olmuyor böyle.

  • adeta bir korku filmi.

    burnunu karıştırdın ve seni rahatsız eden kuru sümük parçasını tırnağının ucu ile dışarı çıkardın. fakat sümük aniden kayboldu. nereye gitti? burnun kenarında mı kaldı? gömleğine mi düştü? çenene mi yapıştı? nereye gitti lan!

  • bana birgun bir tanesi boyun ne cok uzun, ne cok kisa ne guzel birbirimize uyuyoruz demisti. sevinmistim o zaman tabi. kiz kalkti eski sevgilisine geri dondu aylar sonra. neyse bunlari birlikte gordum gunun birinde. herifin boyu uzun. o an kafamda cakan simseklerin tek sebebi bana soyledigi sozlerdi. meger beni onunla karsilastiriyormus. ulan hicbirseye degilde buna uzuldum aylarca. gerci eminim ona da beni anlatmistir. eski sevgililerin karaktersiz olmasi doganin bir kanunu bildiginiz gibi.

  • eski mezunlardan bir arkadaş, fakülteye dair ilginç olaylardan bahsediyor. şimdilerde asistan olan bir hocanın, dersten geçiş hikayesi...

    bunlar 9 kişi devamdan kalıyorlar. hoca çağırıyor odasına. diyor işte, gençler niye gelmediniz, niye kaldınız? anlatın sebebini, inanırsam geçiricem.

    öğrenci 1: babam felç geçirdi
    öğrenci 2: iflas ettik
    ö.3: sevgilim terk etti
    ö.4: babaannem sakatlandı
    ö.5: evimiz yıkıldı
    ö.6: tüp patladı
    ö.7: sel oldu
    ö.8: bıçaklandım

    türevi felaket senaryoları...

    hoca: sen niye gelmedin?
    bizim asistan: hocam geç yatıyorum, uyanamıyorum.
    hoca: niye geç yatıyorsun, bir yerde mi çalışıyorsun?
    asistan: yok. takılıyorum öyle

    hoca: seni geçirdim. diğer sekiz, siz kaldınız.

  • umarım komple kaldırırlar. böyle ego sahibi, kendini allah sanan insanların bu şekilde dibi görmesi beni mutlu eder. müşteriyle, halkla düzgün konuşacak önce!

  • --- spoiler ---

    behzat ç: şerafettin senin deden mi lan?
    cevdet: evet. nerden bildiniz?
    behzat ç: söylesin nereden bildiğimi.(harun'u gösterir)
    harun: benim de ebemi tanıyor. bu işler böyle.

    --- spoiler ---

    sandalyeden düşürtmüştür.