hesabın var mı? giriş yap

  • ulan evi var, işi var. işinde başarılı. yemeği iş yerinde yiyor, kıyafeti hep sabit, alışveriş masrafı yok. kadın bulayım da evleneyim çoluk çocuk yapayım derdi yok. en yakın arkadaşı patrick ile komşular. her gün birlikte takılıyorlar. mahalle baskısı yok. kirli siyasetçiler yok.

    bu ibne mutlu olmasın da kim mutlu olsun?

  • bir türlü anlam veremediğim durumdur. arkadaş dördü de 'büyük melek' olarak adlandırıldığı halde yaptıkları iş bir mi? bak mesela azrail'e! adam tarihin başlangıcından beri deyim yerindeyse köle gibi çalışıyor, can almalar falan, nerde ölüm olsa adam orda bitiveriyor, bir nefes alma desen yok. mikail keza öyle, nerde bir doğa olayı, adam orda bitiveriyor, tam bir görev adamı. yağmur yağar mikail sorumlu olur, fırtına çıkar yine bizimki, ne çekilmez çilesi varmış. ama diğer yandan cebrail, yılda dokuz saniye çalışan usain bolt gibi, bir dönem ağır iş yapmış, emekliliğini almış kenarda keyif sürüyor. tamam yaptığı işi küçümsemiyoruz ama azrail'le bir tutulması mümkün mü? gelelim israfil'e! arkadaş bu devran 4.54 milyar yıldır dönüyor, bir adam hiç mi çalışmaz? böyle görev mi olur? milyarlarca yıl sadece bir gün mü çalışılır? o gün geldiğinde hastalansa ne olacak? hepsinin de büyük melek kontenjanından aynı maaşı aldığını düşünsenize! yemin ediyorum olay çıkar, azrail bu yüzden azrail'i olur diğerlerinin alimallah! velhasıl, beni çok rahatsız eden durumdur azizim.

    debe editi: (bkz: minik eymen celep'e yardım ediyoruz kampanyası)

  • benim çocukluğumdur. böyle bir çocuğunuz varsa, biraz yaramazlığa teşvik edin ev sahibine çaktırmadan.
    çocuk azcık piç olsun, yoksa benim gibi özgüzensiz, sikko bi eleman olur çıkar.

  • sonunda zalimliginin ve egosunun kurbani olan eski diktator. askeri olarak her ne kadar basarili olsa ve adi bugun askeri akademilerde kivancla anilsa da yaptigi katliamlar ve attigi tripler de askeri basarilari gibi tarihte onemli yer tutar.

    buyuk iskender'in babasi philip bir gun asya'ya sefere cikmak icin o zamanlara gore devasa bir ordu kurar ve hazirliklara baslar. sefer oncesinde buyuk bir festival veren philip bu festival sirasinda arkadan bicaklanir ve hayatini kaybeder. tarihciler philip'in olumunde kimin sorumlu oldugunu bilmese de bu isten en karli cikacak olan kisi buyuk iskender olacakti. babasi buyuk iskender'i asya'daki sefere goturmeyip yunanistan'da birakma karari almisti ama kendisi israrla sefere katilip adini duyurmak istiyordu. simdi babasinin olumunden sonra ordunun basina gecip asya seferini bizzat yonetecekti.

    buyuk iskender ustelik savas boyunca her turlu hareketini not alip kitap haline getirsin diye bir de ozel bir tarihci tutmustu. bu tarihcinin ismi kallisthenes ve kendisinin tek gorevi buyuk iskender'in ne kadar buyuk bir kahraman, ne kadar cesur bir asker oldugunu anlatan hikayeler yazmakti. yani daha savaslar baslamadan tarihi yazacak olan taraf belliydi.

    buyuk iskender tam asya seferine cikacakken yunanistan'da buyuk capli bir isyan cikti ve kendisinin ilk gorevi bu isyani bastirmakti. buyuk iskender henuz 20 yasindayken tahta cikmisti ve isyani bastirirken biraz da heyecanina yenik duserek gereginden fazla kan doktu ama sonunda isyan bastirilmisti. bu arada buyuk iskender'in tahtina goz diktiginden suphelendigi bazi akrabalari vardi ve tahtini saglama almak icin bunlari da infaz ettirdi.

    isyan bastirildiktan sonra artik asya'ya dogru ilerlenecekti. trakya'da tek tuk direnisle karsilasan ve pek zorlanmayan ve ege denizi boyunca ilerleyen buyuk iskender'in ordusu canakkale bogazini gectikten sonra buradaki yerlesim birimlerini neredeyse hic direnis gormeden ele gecirdi.

    canakkale bogazini gecen buyuk iskender'in ordusu 48 bin piyade, 6 bin suvari ve 120 parca gemiden olusuyordu ve o donemlerin en buyuk ordularindan biriydi. buyuk iskender asya kitasinin kendisine tanri'nin hediyesi olduguna inaniyordu ve o gunlerde bilinen kitanin tamamini (hindistan'a kadar olan bolumunu) ele gecirmeye yemin etmisti.

    buyuk iskender'in ordusuyla o donemin en guclu ordularindan biri olan pers ordusu ilk kez granicus savasi'nda karsi karsiya geldi. bugunku canakkale'deki biga cayi yakinlarinda gerceklesen savasta buyuk iskender'in karsisinda 25 bin kisilik bir ordu vardi. buyuk iskender cayin her iki tarafinda ustaca manevralarla pers ordusuna agir kayiplar verdirirken kendi ordusunu da cok kayip vermekten kurtariyordu. savas sona erdiginde pers ordusunun 10 komutanindan 7 tanesi can verdi ve pers ordusu geride 4 bine yakin olu ve 2 bine yakin esir birakirken makedon ordusunun 400 civari zayiati vardi. bu savastan sonra persler anadolu'nun iclerine dogru geri cekildiler ve makedonya ordusu yol boyunca pers ordusunu takip etti. boylece makedonya ordusu topragina toprak katarken pers ordusu giderek toprak kaybediyordu.

    pers-makedon savaslarinin basinda buyuk iskender oldukca coskuluydu. savasta iki taraftan da olen askerlere saygi gosteriyordu ve iki taraftan olenlerin akrabalarini omur boyu vergiden muaf tutma sozu veriyordu. bu da askerlerin daha bir cesaretli savasmasina neden oluyordu. ayrica dusman askerlerinin akrabalarinin isyan etme ihtimali de dusuruluyordu. bir sure sonra pers ordusunu takip etmekten bikan buyuk iskender ordusunu once batiya sonra guneye yoneltti. ege denizi kiyilarinda ilerleyen buyuk iskender bugunku izmir ve mugla'nin onemli bir kismini aldiktan sonra halikarnas'a yoneldi. buradaki amac persler icin onemli bir liman kendi olan halikarnas'i persler'den alip persler'in elini zayiflatmakti.

    kusatma sirasinda cikan catismalarin tamamina yakinini makedon ordusu kazanmisti. sehri kaybedecegini anlayan pers komutanlar sehri atese vermeye karar verdi. ruzgarli bir gecede atese verilen sehrin buyuk bir kismi yanmisti ve buyuk iskender sehri ele gecirdiginde eline yikinti bir sehirin kullerinden baska bir sey gecmemisti. halikarnas'i kisa sure icinde yeniden insa eden ve buradan kendisine donanma kuran buyuk iskender'in bir sonraki hedefi miletus kasabasiydi ve burasi yeni kurulan donanmanin yardimiyla kisa surede ele gecirildi.

    bundan sonra ege denizini kiyidan takip eden buyuk iskender antalya'ya kadar ulasti. buyuk iskender surekli deniz kenarindan ilerliyordu (canakkale'den antalya'ya kadar) ve buradaki amac tabi ki deniz manzarasi gorup rusya'dan gelen turist kizlari goturmek degildi. amac liman kentlerini birer birer ele gecirip pers donanmasinin elini kolunu baglamakti. zaten antalya'daki son pers limani ele gecirildikten sonra kuzeye donen makedon askerleri ankara yakinlarina geldi ve burada pers ordusuyla yeniden karsilasti. daha sonra yeniden guneye dogru inen makedon askerleri bugunku iskenderun civarinda (ki adam sehre ismini vermis; iskender = iskenderun) yeniden pers ordusuyla karsi karsiya geldi. bu kez pers lider darius onceki savaslardan dersini almisti ve cesitli kaynaklarda 50 bin ile 100 bin kisi arasinda bir ordu toplamisti (hadi 75 bin diyelim, kimsenin gonlu kirilmasin). tabi buyuk iskender'in yazdirdigi tarihi notlarda dusman askerlerinin sayisi 200-300 bin olarak geciyor ama bugun hemen hemen tum tarihciler bunun abartma oldugunu dusunuyor.

    buyuk iskender'in cephedeki ordusu 41 bin kisiden olusuyordu. buyuk iskender'in en buyuk yeteneklerinden biri cephedeyken ortama soyle bir bakip dusmanin dizilisini, boslugu, savas alanini biraz inceledikten sonra kisa sure icinde duruma uygun bir taktik bulmasi ve bunu kisa surede askerlerine bildirmesiydi. turlu manevralarla dusmani alteden buyuk iskender'in ordusu ozellikle sag kanattan saldirip dusmanin sol kanadina buyuk zayiatlar verdiriyordu. pers ordusunun sol kanadi dagilma noktasina gelince buradan sizan makedon ordusunun sag kanat askerleri pers ordusunun arkasindan dolasip persleri iki taraftan kusatma altina aldi. artik pers ordusu moral olarak cokmustu ve darius cepheden kacmaya baslamisti. komutanlarinin kactigini goren pers askerleri de cephede uzun sure durmadilar. savas bittiginde persler geride 20 binden fazla olu, bir o kadar yarali ve binlerce esir biraktilar.

    buyuk iskender savasta bir ara darius ile yuzyuze geldiyse de onu elinden kacirdi. savastan sonra darius'un karilarini ele geciren buyuk iskender buyuk bir zafere imza atmisti. bu perslerin ordunun basinda imparator varken kaybettigi ilk savasti ve bu savastan sonra pers devleti parcalanmaya baslayacakti.

    buyuk iskender'in ordusu buyuk bir zafer kazanmisti ve akdeniz kiyilarindan ilerleyerek guneye inecekti. bugunku suriye kiyilarini neredeyse hic direnisle karsilasmadan ele geciren iskender bugunku lubnan kiyilarina geldiginde tire'de hic beklemedigi bir direnisle karsilasti....bir dakika yahu, ben bu kusatmayi bir yerlerden hatirliyorum....bu kusatmayi zaten yillar once baska bir entry'de anlatmisim, buyrun misafirim olun: (bkz: mo 327 tyre kusatmasi)

    buyuk iskender tire'yi aldiktan sonra gazze'de de direnisle karsilasti ve burada buyuk capli bir katliam yapti. tabi gazze'de katliam yapilinca donemin bulent arinc'i gozyaslarina hakim olamadi. gazze kusatmasi beklenenden yorucu gecmisti ve bu kusatmada buyuk iskender omzundan yaralanmisti. tarihciler gazze'de yapilan katliamda bunun pay oynadigindan bahsediyorlar. tire'den sonra gazze'de yapilan katliam buyuk iskender'in yavas yavas dusmanina saygi duyan bir askerden katliamci bir askere donusmesinin sonucuydu. buyuk iskender artik hicbir yerde direnis gormek istemiyordu ve asya kitasini tanri'nin kendisine olan hediyesi olarak goruyordu. bu ugurda ne gerekiyorsa yapilacakti.

    gazze'den sonra misir'a ulasan buyuk iskender burada kendisinin bile beklemedigi bir lutuf gordu. yillardir pers isgali altinda inim inim inleyen misirlilar zaten yillardir bir kurtarici bekliyordu. buyuk iskender'i gorunce onu musa ile karsilastiran misirlilar kendisine once peygamber gozuyle bakti, sonra isi biraz da abartip kendisinin tanri oldugunu soylemeye basladi. misir'in ileri gelen alimleri buyuk iskender'i yeni firavun ilan etti ve sehrin anahtarini verdiler. zaten bir suredir egosu sismekte olan buyuk iskender bunu gorunce inceden inceye "harbi lan, ben neden tanri olmayayim ki" diye dusunmeye basladi. misir'in en buyuk sehrine "iskenderiyye" ismi verilecekti ve buyuk iskender iyice havalara girecekti.

    buyuk iskender'in bir sonraki adimi ordusunu alip ammon'daki oracle'a gidip gercekten tanri olup olmadigini sormakti. bunun icin misir'daki buyukce bir col gecilecekti ve askerlerin bazilari bundan rahatsizlik duysa da ses etmediler. 100-150 km'lik yolu yuruyerek gecen buyuk iskender ve askerleri sonunda oracle'la vardilar ve buyuk iskender tanri olduguna iyiden iyiye ikna olmaya basladi. o donemde misirlilar'in tanrisi amon, yunanlar'in tanrisi zeus idi. buyuk iskender de "amon ile zeus'un oglu" olarak anilmaya baslandi. kendisine tanrilik isnat etmesi bir sure sonra askerlerini sinir edecekti ama yine de askerleri pek ses etmiyordu.

    bugunku irak'ta (kerbela yakinlarinda) bir kez daha pers ordusu ve darius ile karsi karsiya gelen buyuk iskender persleri yine yenmeyi basardi. darius savastan yine sag olarak cikti ve yeniden asker toplayip iskender'in karsisina cikmak icin hazirliklara basladi. artik yenilen pehlivan gurese doymuyordu. persli askerler darius'a olan saygilarini tamamen kaybetmislerdi ve bircogu "yiter be yiter, otur oturdugun yerde hayvan herif" diyerek kendisine karsi itaatsizlik yaptilar. tarihcilerin anlattigina gore bir sure sonra sabirsizlanan ve kendisini tahttan indirmek isteyen pers askerleri darius'a suikast duzenleyip oldurecekti ve buyuk iskender persler uzerinde tam hakimiyetini saglayacakti.

    bundan sonra iran'i bastan basa gecen ve zafer ustune zafer kazanan buyuk iskender'in egosu gittikce buyuyor, neredeyse rte seviyesine yaklasiyordu. bir fetih'ten sonra askerlerini bir meydana toplayip "biiiz fetih yapmayi iyi biliriz, darius'tan savas tekniklerini ogrenecek degiliz. darius kendisine cok guveniyorsa parti kurar, karsimiza sandikta cikar, halk kimin ne olduguna karar verir" seklinde konusma yaptigi rivayet edilse de bu rivayetler pek guclu degil. askerlerini orta asya'nin daglarina dogru suren buyuk iskender onlara semerkand'a kadar gitme emri verdi. askerlerin cok zorlandigi, bir kisminin da hayatini kaybettigi bu yolculuk sonrasinda askerler arasinda buyuk iskender'e olan kizginlik artiyordu. insanlar "yeter ulan, gozun doysun, dunyayi fethettin hala bizi ucsuz bucaksiz diyarlara saliyorsun" seklinde dusunuyordu ama bunu soylemeye kimsenin gotu yemiyordu.

    semerkand'a varildiginda buyuk capta bir parti verildi. partide herkes aksirana tiksirana kadar hayvan gibi icmisti ve kusan kusanaydi. partinin bir yerinde buyuk iskender "iste buraya kadar geldim, asya benden sorulur, ben ki babamdan bile buyugum, babamin yapamadigini ben yaptim" diye boburlenir. o sirada makedon ordusundaki komutan, general ve diplomatlarin tamami buyuk iskender'in babasinin secip yetistirdigi kimselerdi ve bunlar philip'e derin sevgi besliyordu. buna dayanamayan danismanlardan biri ayaga kalkti ve "sen ne yaptiysan baban sayende yaptin" dedi. buyuk iskender yerden aldigi mizragi bu danismanin kalbine sapladi ve onu oldurdu. artik buyuk iskender'in kendi adamlarina bile tahammulu kalmamisti. zaten askerlerin de ona tahammulu kalmamisti.

    bu arada ta yunanistan'dan yola cikilmis ve semerkand'a kadar yuruyerek gelinmisti ve hala ilk yola cikilan ordu mevcuttu. tabi ordu savaslarda ve yolculuklarda cokca zayiat vermisti ve ordunun yeniden kurulmasi icin perslerden parali askerler tutulacakti. o gune kadar pers dusmanligiyla yetisen ve surekli perslerle savasan makedonyali askerler aralarina pers askerlerin katilmasina hic de sicak bakmadilar. her ne kadar buyuk iskender'e itiraz etmekten korksalar da askerler arasinda surekli problemler cikiyordu. buyuk iskender misir'da aldigi "tanri" unvanindan sonra kendisini elestirilemez olarak goruyordu ve en ufak bir elestiri idam veya agir iskencelere sebep olabiliyordu.

    makedon ordusu semerkand'dan sonra hindistan'a indi ve burada devasa bir hindistan ordusuna karsi savasti. hindistanlilar ordularinin basina filleri getirmislerdi ve bu onlarin en guclu yaniydi. en basta fillere karsi bir onlem alamayan buyuk iskender'in ordusu agir kayiplar verse de sonradan fillerin gozlerine dogru ok atmayi akil ettiler ve gozleri kor olan filler geri geri kosarak hindistan ordusunu ezmeye basladi. sonunda buyuk iskender kariyerinin en zor savasini kazanmisti ve hindistan krali esir dusmustu. herkes hindistan kralinin buyuk iskencelerle oldurulecegini dusunurken buyuk iskender kendisinden hic beklenmeyen bir harekette bulundu.

    kendisini tanri olarak tanitan buyuk iskender "tanri isterse oldurur isterse affeder" benzeri bir konusma yapti ve hindistanlilar'in savasta gosterdigi kahramanliktan dolayi hindistan ordusunu ve kralini affetti. hatta hindistan'a topraklarini da geri iade etti. bugun hindistan'da buyuk iskender'in cok buyuk saygi gormesi ve bazen dini figurler arasinda sayilmasinin sebebi de budur.

    daha sonra askerlerinin giderek kendisine gicik kaptigini goren buyuk iskender askerlerini ve komutanlarini bir yerde topladi ve kendisine karsi diz cokup af dilemelerini istedi. birkac general buna itiraz edip "sen tanri degilsin" deyince bunlara olene kadar iskence yaptirtti. artik askerlerin sabri tasmisti. buyuk iskender ordusunu doguya goturmek ve "dunya'nin sonunu" gormek istiyordu cunku o zamanki inanisa gore hindistan dunyanin sonundaki ulkeydi. askerler "yillardir yollardayiz, canimiz cikti, cok istiyorsan kendin git" dedi ve buyuk iskender onlari ilerlemeye ikna edemedi.

    bundan sonra makedonya'ya donme karari verildi. tabi ki buyuk iskender ordusunu cezalandirmak istiyordu ve donus yolunu en cetin collerin oldugu, iran'in en kurak bolgesinden gecen bir rota uzerinden secti. boylece askerler aclikla, susuzlukla ve col sicagiyla cezalandirilacakti. iran'a geri donduruldugunde 100 tane komutanini 100 tane persli kadinla evlenmeyle zorlayan buyuk iskender onlari cezalandirmayi dusunuyordu. bir sure sonra hastalanip yataga dusen buyuk iskender vefat etti ve bugun hala kendisinin asil olum sebebi bilinmiyor.

    buyuk iskender gomulmek icin makedonya'ya goturulecekti ama komutanlardan biri baskin yaparak cenaze heyetine saldirdi ve buyuk iskender'in naasini kacirdi. bu komutanin amaci buyuk iskender'in cenazesini misir'a goturup orada gommekti cunku misir halki hala kendisini bir tanri olarak goruyordu. soylenene gore kendisi misir'da bilinmeyen bir yere gomuldu. bugun halen buyuk iskender'in mezarinin yeri bilinmemektedir.

  • kadın üç aşığı ile beraber odaya kapanır ve işe başlamışlarken malumunuz üzere kapı çalınır. kocasının geldiğini anlayan kadın aşıklarını saklamak için her birini birer çuvalın içine sokar ve kocasını karşılar.

    - hoş geldin kocacığım.
    - hoş bulduk hanım da bu çuvallar ne böyle?
    - bugün pazara gidip biraz alışveriş yaptım bey.
    - hmm ne var bu çuvalın içinde?
    - canlı koyun aldım bey, evin içine etmesin diye çuvala koydum.
    - hmmm… gümm!.. (çuvala bi tekme atar)
    çuvaldan,
    - beeeğeeeee…
    - gerçekten de koyunmuş bi de diğerine bakalım… gümm!..
    - bıt bıt bıdaaaak
    - bundaki de tavuk mu oluyor hanım?
    - e.. evet bey.
    - hmm… bakalım sonuncuda ne var.. gümmm!..
    - … (ses yok)
    gümmm!..
    - …
    adam başlar tekme tokat girişir çuvala ve en sonunda çuvaldan bezgin bi ses yükselir.
    - yaw batates olabiliriiim, soğan olabiliriiim.

  • okumaya başladığım zamanlarda neil gaiman artık kendini tekrar etmeye başladı demiştim ve artık bu fikirden tamamen uzağım. modern zamanların içine hep dinlemekten zevk aldığımız biz de öyle şeyler yaşasak ne güzel olurdu diye düşündüğümüz masalları monte etmek konusunda daha önce çokça takdirlerimizi layıkıyla kazanan yazar, gene güzel bir hikayeyi bu kez londra’nın iki kıyısında (ama alt ve üst kıyılarında) örüyor. üst lonra’da hayat bildiğimiz gibi devam ederken, aşağı londra’da ise şehrin tarihi, efsaneleri, unutulmaya yüz tutmuş kahramanları, varlıkları masal kitaplarında kalmış eski şövalyeleri metronun terk edilmiş duraklarında yaşıyor.
    kişisel fikrim, sandman efsanesinden sonra benim tecrübe ettiğim en genis gaiman anlatımının neverwhere olduğu yönünde. richard mayhew, door, marquis de carabas ve tabii ki mr. croup ve mr. vandemar ikilisi (ki bu ikiliye dikkat!) gibi her biri kendi içlerinde oldukça tutarlı, ilgi çekici ve ayrıntılı işlenmiş tiplemeleri içeren hikaye, belli bir noktadan sonra gaiman’ın alışıldık ve başarılı anlatımı sayesinde ve her cümlesiyle “bitmesin” dediğiniz bir kitap haline geliyor. eskiden soylular için alıcı kuşlar yetiştiren yaşlı adamlar eski lonra’yı, insanların çalışmanın yanında eğlenmeyi de bildiği o eski kenti, o zamanların salaş publarını özlüyor, şimdi sadece british museum’da bir portrede yaşayan melekler çok önceleri suların altında kalan atlantis’in o güzelim bağlarında yetişen üzümlerden yapılan eşsiz şarapları bir daha içemeyeceklerine hayıflanıyor ve londra’nın knightsbridge, ravenscourt gibi metro durakları aslında isimlerini hak ettiklerini okuyucuya anlatıyor.
    `
    neverwhere, gaiman’ı bilenler için mutlaka okunması gereken bir kitap olmasının yanında, yazarın ismini duyup merak edenler için de müthiş bir başlangıç olabilir..

  • aslinda durup dusundugunuzde dizideki gibi oyle zeki, kulturlu, ironik ve esprili konusan kenar mahalle insanlarini bulmak cok da kolay degildir. ustune ustluk herbiri ince dokunmus boyle karakterleri bir araya toplamak. evet boyle bir mahallede yasamak istersiniz, izlerken zaman zaman evi cinlatan kahkalarla gulersiniz ve olasi gercekdisiligina ragmen ictenligi yuzunden zaman zaman oyuncularin gercek karakterlerini izliyor hissine kapilirsiniz**. hatta (bkz: ideal bagimsiz film oyuncu kadrosu).

  • samimi söylüyorum ülkenin durumunu en güzel özetleyen şey bu adamın gazeteciliği. fethullah gülen’in dizinin dibinde fotoğrafları varken bugünkü yazısında ekrem imamoğlu’na fetöcülük benzeri imalarda bulunuyor. devran yarın dönsün ekrem imamoğlu’na gidip siz geldiniz istanbul kurtuldu benzeri yazı yazmazsa ağzıma s.çsınlar.
    tanım: kendini gazeteci sanan biri, dönemin gazetecisi.